Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Onlar, Peygamber’in arkadaşları idiler
İmran İbn Hüseyin (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran (ra) der ki: 'Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum' bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Adakta bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhur eder." [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud]
"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz" [Âl-i İmran, 110] ayeti hakkında Hz. Ömer şöyle demiştir: "Ey insanlar! Kim bu ayetin şümulüne girmek istiyorsa ALLAH'ın buradaki şartını yerine getirsin" [Kenz'ul-Ummal]
İbn Mes'ud şöyle demiştir: "ALLAH, kullarının kalbine baktı ve Muhammed'i seçip, onu peygamberlikle gönderdi. Onu ilmiyle seçti. Onun ardından insanların kalbine ALLAH Teâlâ yine baktı ve ona sahabîler seçti. Onları dininin yardımcıları, peygamberinin de vezirleri olarak kıldı. Müminlerin güzel gördüğü güzeldir. Müminlerin çirkin gördüğü de ALLAH katında çirkindir" [Ebu Nuaym]
Ahlakınızı, ashabın ahlakına benzetin!
İbn Ömer (ra) şöyle demiştir: "Takip edecek olanlar, ölen kimselerin yolunu takip etsinler ki bunlar Hz. Muhammed'in ashabıdırlar. Onlar bu ümmetin en hayırlısıdırlar. Kalp bakımından en doğruları, ilim bakımından en derinleri, tekellüf (zahmete katlanma) bakımından en azlarıdır. Onlar öyle bir kavimdir ki ALLAH onları peygamberinin sohbetine almış ve onları dinini insanlara nakletmek için seçmiştir. Binaenaleyh ahlâk ve gidişatınızı onların ahlâk ve gidişatlarına benzetin. Onlar Muhammed'in arkadaşları idiler ve andolsun ki onlar doğru yoldaydılar." [Ebu Nuaym]
Ahirete dünyadan daha çok rağbet ettiler
İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Siz oruç, namaz ve içtihat bakımından Hz. Muhammed'in ashabından daha fazlasını yapsanız da, onlar sizden daha hayırlıydılar." Dinleyenler: "Ey Ebu Abdurrahman! (İbn Mes'ud'un künyesi, Ebu Abdurrahman'dır) Niçin böyle?" diye sorduklar.
İbn Mes'ud şöyle cevap verdi: "Onlar dünya hususunda daha zahid idiler, ahirete ise daha fazla rağbet ediyorlardı." [Ebu Nuaym]
'Ahirete rağbet edenler nerede?'
Birisi Abdullah bin Mes'ud'a gelerek; 'Dünyada zahid olanlar ve ahireti isteyenler nerede?" dedi: Abdullah İbn Mes'ud: "Onlar Cabiye halkıdır. Müslümanlardan beş yüzü şehid düşünceye kadar savaşıp geri gelmemeyi şart koştular. Böylece başlarını traş ettiler, düşman ile karşı karşıya geldiler. Bunların haberini getiren kişi müstesna diğerleri hep şehid düştüler." [Ebu Nuaym]
Diğer bir rivayette bir kişi İbn Ömer'e gelip "Dünyada zahid olup, ahirete rağbet edenler nerede?" deyince, İbn Ömer, ona Hz. Peygamber'in, Hz. Ebu Bekir'in ve Hz. Ömer'in kabirlerini gösterdi ve "İşte senin sorduğun bunlardır" dedi. [Ebu Nuaym]
'Bütün gece ALLAH'a secde ve kıyam ederler'
Ebu Erîke (ra) şöyle anlatmaktadır: Hz. Ali'nin peşinde sabah namazını kıldım. Hz. Ali sağ tarafına selam verdiğinde epey durdu. Sanki Hz. Ali'nin üzerinde bir musibet vardı. Bu duruş güneş mescidin duvarına vuruncaya kadar devam etti. Güneş bir mızrak kadar yükseldi. Hz. Ali iki rekâtı kıldıktan sonra elini evirdi, çevirdi ve şöyle buyurdu: "ALLAH'a yemin ederim ki, Rasûlullah'ın ashabını gördüm fakat ben bugün onlara benzer bir şey görmüyorum. Onlar benzi uçmuş, tozlu-topraklı, gözlerinin arasında keçinin dizi gibi kararmış noktalar bulunduğu halde sabahlarlardı. Bütün gece ALLAH'a secde ve kıyam ederler, ALLAH'ın kitabını okurlar ve alınları ile ayakları arasında uyuklar, istirahat ederlerdi. Sabah olup ALLAH'ı zikrettiklerinde de rüzgârlı günde sallanan ağaç dalları gibi sallanırlardı. Gözleri yaşarır, elbiselerini ıslatacak kadar ağlarlardı. ALLAH'a yemin ederim ki bu topluluk ise (arkasındakileri kastediyor) gaflet içerisinde gecelemişler, sonra da uyumuşlardır."
Bu sözlerden sonra ALLAH'ın düşmanı, fasık ve bağî olan Abdurrahman bin Mülcem kendisini şehid edinceye kadar Hz. Ali'nin yüzünün güldüğünü kimse görmedi. [Bidaye, Ebu Nuaym]
Hz. Ali nasıldı?
Dırâr bin Damre el-Kinanî, Muaviye'nin yanına girdi. Muaviye Dırâr'a: 'Bana Ali'nin özelliklerini anlat' dedi. Dırâr: 'Ey müminlerin emiri! Beni mazur görünüz' deyince, Muaviye: 'Hayır, mutlaka anlatacaksın' dedi.
Dırâr: 'Mutlaka onu anlatmam gerekirse, o emin, hedefi uzak, kuvvetli bir kimseydi. Hakkı söylerdi, adaletle hükmederdi. İlim onun her tarafından akardı. Hikmet onun her yanından konuşurdu. Dünyadan ürker, dünyanın ahmaklığından kaçardı. Geceye ve karanlığa ünsiyet verirdi. ALLAH'a yemin ederim, o çokça ağlardı. Çok ve uzun düşünürdü.
Elini evirip çeviriyor, kendi nefsine hitab ediyordu. Basit yemekler, kısa (ucuz) elbiseleri severdi. ALLAH'a yemin ederim ki o içimizden biri gibi değildi. Ona gittiğimizde bizi kendisine yaklaştırır, sorduğumuz sorulara cevap verirdi. O bize, biz ona yakın olmamıza rağmen heybetinden onunla konuşamazdık. Eğer gülerse ipe geçirilmiş inciler gibi olan dişleri görünürdü. Din ehlini tazim ederdi, fakirleri severdi.
Kuvvetli bir kimse bâtılında onun kendisine yardım edeceği ümidine kapılmazdı. Zayıf bir kimse de onun adaletinden ümitsiz olmazdı. ALLAH'ı şahid tutarım ki, onu bazı yerlerde gördüm, gece karanlığı çökmüş, yıldızlar derinliklere çakılmış olduğu halde, mihrabında mübarek sakalını tutmuş, yılanın soktuğu bir kimse gibi kıvranıyordu. Hazin bir kimsenin ağlaması gibi ağlıyordu. Sanki onu şu anda dinliyorum ve Rabbim! Rabbim' sesleri kulağımdan gitmiyor. O ALLAH'a yalvarıyor ve sonra dünyaya hitaben şöyle diyordu: "Beni mi aldatmak istiyorsun? Beni mi göze aldın? Heyhat, heyhat! Git, başkasını aldat. Seni üç talakla boşadım. Ömrün kısadır. Meclisin hakir, kıymetsizdir. Tehliken kolayca gelir. Ah, ah, azık azdır. Sefer uzak, yol vahşet içerisindedir!"
Bu sözleri dinleyen Muaviye'nin gözyaşları sakalının üzerine dökülmeye başladı. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Yenleriyle gözyaşlarını siliyordu. Etrafındaki halk ağlamaya başlamıştı.
Muaviye: 'İşte Ebu'l-Hasan böyleydi. ALLAH ona rahmet eylesin. Ey Dırâr! Onun için duyduğun üzüntünün derecesi ne?' diye sordu. Dırâr: 'Tek çocuğu kucağında kesilmiş, gözyaşları bir türlü durmaz, üzüntüsü bir türlü sükûn bulmaz bir kadının üzüntüsü gibidir' dedikten sonra kalkıp Muaviye'nin huzurundan çıktı. [Ebu Nuaym]
Ashab güler miydi?
İbn Ömer'e Hz. Peygamber'in ashabının gülüp gülmedikleri sorulduğunda: 'Evet gülerlerdi ama iman onların kalplerinde dağlardan daha yüce idi' dedi. [Ebu Nuaym, Katade'den]
İmran İbn Hüseyin (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran (ra) der ki: 'Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum' bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Adakta bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhur eder." [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud]
"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz" [Âl-i İmran, 110] ayeti hakkında Hz. Ömer şöyle demiştir: "Ey insanlar! Kim bu ayetin şümulüne girmek istiyorsa ALLAH'ın buradaki şartını yerine getirsin" [Kenz'ul-Ummal]
İbn Mes'ud şöyle demiştir: "ALLAH, kullarının kalbine baktı ve Muhammed'i seçip, onu peygamberlikle gönderdi. Onu ilmiyle seçti. Onun ardından insanların kalbine ALLAH Teâlâ yine baktı ve ona sahabîler seçti. Onları dininin yardımcıları, peygamberinin de vezirleri olarak kıldı. Müminlerin güzel gördüğü güzeldir. Müminlerin çirkin gördüğü de ALLAH katında çirkindir" [Ebu Nuaym]
Ahlakınızı, ashabın ahlakına benzetin!
İbn Ömer (ra) şöyle demiştir: "Takip edecek olanlar, ölen kimselerin yolunu takip etsinler ki bunlar Hz. Muhammed'in ashabıdırlar. Onlar bu ümmetin en hayırlısıdırlar. Kalp bakımından en doğruları, ilim bakımından en derinleri, tekellüf (zahmete katlanma) bakımından en azlarıdır. Onlar öyle bir kavimdir ki ALLAH onları peygamberinin sohbetine almış ve onları dinini insanlara nakletmek için seçmiştir. Binaenaleyh ahlâk ve gidişatınızı onların ahlâk ve gidişatlarına benzetin. Onlar Muhammed'in arkadaşları idiler ve andolsun ki onlar doğru yoldaydılar." [Ebu Nuaym]
Ahirete dünyadan daha çok rağbet ettiler
İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Siz oruç, namaz ve içtihat bakımından Hz. Muhammed'in ashabından daha fazlasını yapsanız da, onlar sizden daha hayırlıydılar." Dinleyenler: "Ey Ebu Abdurrahman! (İbn Mes'ud'un künyesi, Ebu Abdurrahman'dır) Niçin böyle?" diye sorduklar.
İbn Mes'ud şöyle cevap verdi: "Onlar dünya hususunda daha zahid idiler, ahirete ise daha fazla rağbet ediyorlardı." [Ebu Nuaym]
'Ahirete rağbet edenler nerede?'
Birisi Abdullah bin Mes'ud'a gelerek; 'Dünyada zahid olanlar ve ahireti isteyenler nerede?" dedi: Abdullah İbn Mes'ud: "Onlar Cabiye halkıdır. Müslümanlardan beş yüzü şehid düşünceye kadar savaşıp geri gelmemeyi şart koştular. Böylece başlarını traş ettiler, düşman ile karşı karşıya geldiler. Bunların haberini getiren kişi müstesna diğerleri hep şehid düştüler." [Ebu Nuaym]
Diğer bir rivayette bir kişi İbn Ömer'e gelip "Dünyada zahid olup, ahirete rağbet edenler nerede?" deyince, İbn Ömer, ona Hz. Peygamber'in, Hz. Ebu Bekir'in ve Hz. Ömer'in kabirlerini gösterdi ve "İşte senin sorduğun bunlardır" dedi. [Ebu Nuaym]
'Bütün gece ALLAH'a secde ve kıyam ederler'
Ebu Erîke (ra) şöyle anlatmaktadır: Hz. Ali'nin peşinde sabah namazını kıldım. Hz. Ali sağ tarafına selam verdiğinde epey durdu. Sanki Hz. Ali'nin üzerinde bir musibet vardı. Bu duruş güneş mescidin duvarına vuruncaya kadar devam etti. Güneş bir mızrak kadar yükseldi. Hz. Ali iki rekâtı kıldıktan sonra elini evirdi, çevirdi ve şöyle buyurdu: "ALLAH'a yemin ederim ki, Rasûlullah'ın ashabını gördüm fakat ben bugün onlara benzer bir şey görmüyorum. Onlar benzi uçmuş, tozlu-topraklı, gözlerinin arasında keçinin dizi gibi kararmış noktalar bulunduğu halde sabahlarlardı. Bütün gece ALLAH'a secde ve kıyam ederler, ALLAH'ın kitabını okurlar ve alınları ile ayakları arasında uyuklar, istirahat ederlerdi. Sabah olup ALLAH'ı zikrettiklerinde de rüzgârlı günde sallanan ağaç dalları gibi sallanırlardı. Gözleri yaşarır, elbiselerini ıslatacak kadar ağlarlardı. ALLAH'a yemin ederim ki bu topluluk ise (arkasındakileri kastediyor) gaflet içerisinde gecelemişler, sonra da uyumuşlardır."
Bu sözlerden sonra ALLAH'ın düşmanı, fasık ve bağî olan Abdurrahman bin Mülcem kendisini şehid edinceye kadar Hz. Ali'nin yüzünün güldüğünü kimse görmedi. [Bidaye, Ebu Nuaym]
Hz. Ali nasıldı?
Dırâr bin Damre el-Kinanî, Muaviye'nin yanına girdi. Muaviye Dırâr'a: 'Bana Ali'nin özelliklerini anlat' dedi. Dırâr: 'Ey müminlerin emiri! Beni mazur görünüz' deyince, Muaviye: 'Hayır, mutlaka anlatacaksın' dedi.
Dırâr: 'Mutlaka onu anlatmam gerekirse, o emin, hedefi uzak, kuvvetli bir kimseydi. Hakkı söylerdi, adaletle hükmederdi. İlim onun her tarafından akardı. Hikmet onun her yanından konuşurdu. Dünyadan ürker, dünyanın ahmaklığından kaçardı. Geceye ve karanlığa ünsiyet verirdi. ALLAH'a yemin ederim, o çokça ağlardı. Çok ve uzun düşünürdü.
Elini evirip çeviriyor, kendi nefsine hitab ediyordu. Basit yemekler, kısa (ucuz) elbiseleri severdi. ALLAH'a yemin ederim ki o içimizden biri gibi değildi. Ona gittiğimizde bizi kendisine yaklaştırır, sorduğumuz sorulara cevap verirdi. O bize, biz ona yakın olmamıza rağmen heybetinden onunla konuşamazdık. Eğer gülerse ipe geçirilmiş inciler gibi olan dişleri görünürdü. Din ehlini tazim ederdi, fakirleri severdi.
Kuvvetli bir kimse bâtılında onun kendisine yardım edeceği ümidine kapılmazdı. Zayıf bir kimse de onun adaletinden ümitsiz olmazdı. ALLAH'ı şahid tutarım ki, onu bazı yerlerde gördüm, gece karanlığı çökmüş, yıldızlar derinliklere çakılmış olduğu halde, mihrabında mübarek sakalını tutmuş, yılanın soktuğu bir kimse gibi kıvranıyordu. Hazin bir kimsenin ağlaması gibi ağlıyordu. Sanki onu şu anda dinliyorum ve Rabbim! Rabbim' sesleri kulağımdan gitmiyor. O ALLAH'a yalvarıyor ve sonra dünyaya hitaben şöyle diyordu: "Beni mi aldatmak istiyorsun? Beni mi göze aldın? Heyhat, heyhat! Git, başkasını aldat. Seni üç talakla boşadım. Ömrün kısadır. Meclisin hakir, kıymetsizdir. Tehliken kolayca gelir. Ah, ah, azık azdır. Sefer uzak, yol vahşet içerisindedir!"
Bu sözleri dinleyen Muaviye'nin gözyaşları sakalının üzerine dökülmeye başladı. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Yenleriyle gözyaşlarını siliyordu. Etrafındaki halk ağlamaya başlamıştı.
Muaviye: 'İşte Ebu'l-Hasan böyleydi. ALLAH ona rahmet eylesin. Ey Dırâr! Onun için duyduğun üzüntünün derecesi ne?' diye sordu. Dırâr: 'Tek çocuğu kucağında kesilmiş, gözyaşları bir türlü durmaz, üzüntüsü bir türlü sükûn bulmaz bir kadının üzüntüsü gibidir' dedikten sonra kalkıp Muaviye'nin huzurundan çıktı. [Ebu Nuaym]
Ashab güler miydi?
İbn Ömer'e Hz. Peygamber'in ashabının gülüp gülmedikleri sorulduğunda: 'Evet gülerlerdi ama iman onların kalplerinde dağlardan daha yüce idi' dedi. [Ebu Nuaym, Katade'den]