Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıralar ... (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Azrail'in Güzelliği / Dr. Haluk Nurbaki


Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra...
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkânı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz
nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle
de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza
yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size... Dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.
--"Siz... Dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH'I, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum"
manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra,
ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler" hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman
hakikatlerini bütün ruhuyla mezcediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:
--"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şahadet
sana uzun gelir. O anı fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.
Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed":a33:
diyemezsem?
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç âdetim olmadığı halde
cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na: --"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu
da sordu:
--"Doktor bey... Azrail bana nasıl görünecek?"
--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim.
Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkânsız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!

Allahım Azrail aleyhisselam bizlerde öyle görünsün inşaallah Amin :A


Bu güzel hatırayı bizlere kazandıran güzel insan Dr. Haluk Nurbaki yi de burada rahmetle minnet ile anıyoruz…
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Haluk Nurbaki |

Hz. Şeyma,nın Sema Sırrı

Âlemlerin incisi Efendimize çocukluk yıllarında bir oyun arkadaşı olarak arza ışınlanan Hz. Şeyma : Elestin hamd secdesinde gönlüne ateş düşenlerin en nazlılarından seçilmişdi.
Çocukluk yıllarının taze baharında Hz. Şeyma'nın gönlüne öyle sıcak bir sevgi düştü ki, ömür boyu bu sevginin özünde ilâhi aşk fazını yaşadı.
Genç kızlığına geldiğinde güzeller güzeli bir sîma, hârika bir ses güzelliğine sahip olduğunu fark etti. Kendi çevresinden genç bir delikanlıyı sevdi ve evlendi. Kırk yaşına kadar Efendimizin, gönlünde yaşattığı tarifi imkânsız sıcak mânâ sevgisi onu bir seher yeli gibi okşadı durdu. Bir gün acı çeken insanları düşünüyordu, dudaklarından :
«Köleler, mazlumlar, acı çekenler
Müjdeler olsun,
Artık evrenlerin mânâ çiçeği açdı,
Muhammed geldi,
Müjdeler olsun kurtuldunuz.»
gönlü aynı anda bu sözleri besteledi ve mânâda pek önemli yeri olan Muhammed (S.A.S.) türküsü doğdu.
Hz. Şeyma, bu türkünün sırrındân zahirde habersizdi amma, Hz. Cebrail aynı saatlerde «İkra» emrini Efendimize okuyor, bu türkünün bestesini raks ediyordu.

Olayları mânâ penceresinden seyredenler Cebrail'in Efendimizin etrafında renkden renge dönüşerek sema edişini seyrederken Muhammed (S.A.S.) türküsünü birlikde duyarlar.
Hz. Şeyma'nın gönlüne ilâhi ceryan yansımış, gönülde sema başlamıştı. İlâhi sevdanın Efendimize tecellisi bu kez Şeyma'da zuhur etmişti. Şeymânın bu kez başka bir sırrını seyredeceğiz.
Hz. Şeyma evrenleri hayran bırakan hârika sesiyle Muhammed türküsünü kesiksiz okuyor. Çölün atmosferine ışık ışık Efendimizin sevgisini yayıyordu.
Ne var ki, kocası bu ilâhi tecelliye karşı çıktı. Hz. Şeyma gönlündeki mecaz aşkını ilâhi sevdanın semâ tecellisi karşısında eritmek zorundaydı. Ne var ki gönülde beliren zahiri sevda da (aşk-ı mecazî) Allah'ın bîr başka hikmetidir. Mânâ ilimlerinde onu silip ilâhi semanın coşkusuna dönmek, olağanüstü zor bir eylemdir. Bu eylemi Hz. Şeyma ve bir başka konuda Hz. Zeyd başarmıştır.

İslâmiyet'in çetin yılları sürüp giderken, hele hele hain Mekke boykotu nedeniyle İslâmlar tam bir çıkmaza girmişdi. Hz. Hatice'nin, Hz Ebûbekir'in serveti bitmiş, Mekke'nin yalın güneşinde açlık ve susuzluğa mahkûm edilen nazlılara bir lokma ekmek, bir yudum su bulma imkânı kalmamışdı.
Ve Hz. Şeyma atına atladı, çölün en vahşi kabilelerinin çadırlarına giderek Muhammed türküsü okuyup para topladı ve müslümanlara su ve buğday gönderdi.
Ne kendi kavminin küfrü, ne de çöldeki Bedevîlerin vahşeti onu yıldırmadı.
Allah, Hz. Şeyma'nın gönlünden Mekke'de hüzün yılını yaşayan Efendimizi seyrediyordu. Mutluluk çağındaki pek çok olay arasında Şeyma'nın gönlündeki bu raks Efendimizi öylesine etkiledi ki :
On yıl sonra Hüneyn savaşında Şeyma'nın kavminden 7000 kişi esir alınmışdı. Daha iyi muamele görebilmeleri için kavmi, Hz. Şeyma`yı aracı gönderdi.

Efendimizin savaş alanındaki çadırına Hz. Şeyma girince Efendimiz ayağa kalkarak onu karşıladı. Hayretle bakan ashâba dönerek :
— Siz onun «Hüzün yılı»nda yaptığını bilmezsiniz; davamıza hizmette onun sırrı bambaşkadır, buyurdu. Sonra esirlere hoş muamele yapılması isteğine karşılık ise,. Efendimiz :
— Esirleri salıverin! Yurtlarına gitsinler, buyurdu. Bu sonsuz rahmeti, bağışlanmayı herkes hayretler içinde seyrederken bir istisna vardı : Hz. Şeyma! O, gönül semasında seyrettiği Efendimizin özündeki gerçek sırrı yaşamak istiyordu.
Efendimiz sordu :
— Neden hüznün devam ediyor yâ Şeyma?
— Yâ Rasûlullah! Onları maddî esaretten kurtardın. Ne var ki, onlar kâfir nefislerinin esiri. Sen rahmet denizisin, asıl onları nefislerinin esaretinden kurtar.
Herkes büsbütün şaşırmışdı. Zira mânâ ilimlerinde kural; imânı herkesin kendi bulup seçmesiydi.
Fakat Hz. Şeyma ilâhi aşkın yasası olmadığını gönlündeki semadan çok iyi fark etmişti. O anda Efendimizin gönlüne yansıyan her olay Levh-i Mahfûz kompitürüne yansıyıverir; yeni programlar doğururdu. Nitekim öyle oldu, Efendimiz :
— Peki ya Şeyma öyle olsun, buyurdu.
Aynı onda olaydan bin metre uzakta bulunan esirler, birden bire ve bir ağızdan «Allahu Ekber» demeye başladılar, ve imân ettiler.
Mânâ ilimleri tarihinde böyle bir olayın benzeri yoktur ve olay, gönüllerdeki sema sırrında, Efendimizin Allah’ın sevgilisi olma sırrındaki sonsuz naz hikmetini yaşatmaktadır.
Gönüllerde sema sırrına yaklaşanlar ilâhi aşkdaki sonsuz hazzı seyrederler.
Şeyma'nın Muhammed türküsü ve gönüllerde estiği zaman küfrü imâna çeviren Muhammed sırrı sonsuzlara kadar seyredilecektir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt