Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
ÖNCE SELÂM
Selâm; muhatabımıza istediğimiz zaman kolaylıkla sunabileceğimiz bir sevgi ve saygı buketi ve kapalı gönüllerin anahtarı gibidir. Nice samimi ilişkiler ve derin dostluklar, bir gönül sesi olarak yine gönüle ulaşan “selam” sözü ile başlamıştır. Selâmda, ilişkilerdeki buzulları eritecek sıcaklık, stresleri yok edecek ferahlık ve atıl his ve düşünceleri uyarıp harekete geçirebilecek bir enerjik güç vardır.
Selâm; ALLAH’tan muhataba hem barış,huzur ve güven dileği, hem de dostane bir ilişki teklifidir. Selâma mukabele de bu sıcak kalbî yaklaşımı memnuniyetle kabul etmektir. Bir karşılaşma halinde selâmı terk edenler, ya muhatabı kabul etmediklerini yada umursamadıklarını bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ortaya koymuş olurlar. Bazı özel sebeplerden dolayı bir kişinin başkasını reddetmesi mümkündür ancak tanıdık birinin umursanmaması ona yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Çünkü reddeden, muhatabın varlığını kabul etmekle birlikte görüşme isteğini reddetmektedir oysa umursamayan kişi bu tutumu ile, muhatabı yok saydığı mesajını iletmiş olmaktadır.
İslam kelimesi ile aynı kökten gelen selâm, kurtuluşa ermek, huzur,barış ve güven içinde olmak, ayıp ve kusurlardan uzak kalmak anlamlarına gelir. Her şeyden önce Es-Selâm, ALLAH’ın doksan dokuz sıfatından biridir. ALLAH’ın selâm sıfatı, hem kendisinin kusursuz oluşunu, hem de kullarına huzur ve güven verişini ifade etmektedir. Nitekim bizler de her namazdan sonra “ALLAHumme ente’s-Selâmu ve minke’s-selâm”(ALLAH’ım! Sen Selâmsın, selam ve kurtuluş da sendir) tesbihini söyleyerek bu gerçeği dile getirmekteyiz.
Yer yüzünde ilk selâmlaşma olayı, Hz Âdem (a.s) ile melekler arasında cereyan etmiştir. ALLAH Teâla, Hz Âdemi yarattıktan sonra şöyle buyurdu:
“Git ve şu oturan melek grubuna selâm ver ve sana nasıl karşılık vereceklerini iyice dinle. Çünkü hem senin, hem de soyunun birbirini sevgi ve saygı ile selamlaması böyle olacaktır.” Bunun üzerine Hz Âdem (a.s ) meleklere “Es-selâmu aleykum” dedi.
Melekler de “Ve aleykumu’s-selâm” diyerek karşılık verdiler. [1]
“Selâm, hidayete tabi olanlaradır.” [2] Buna göre selâm, mü’minlerin hakkıdır.Selâm, Mü’mine verilir ve her müslüman, bir kimse ile karşılaştığında, -kapıda komşuya,eve girerken hanıma ve çocuklara,iş yerinde arkadaşlara, yolda giderken yüzüne bakan kimselere- “Selâmun aleykum” ya da “Es-selâmu aleykum” demelidir.
Günaydın,merhaba, hayırlı günler, kolay gelsin vb dua kabilinden olan güzel sözlerin de selâmdan sonra söylenmesi tercihe şâyandır.
Bir kişi bir başkasına selâm verdiğinde, “Bana güvenebilirsin, benden sana zarar gelmez” demiş olmaktadır. Selâm, insanlar arasında sevgi,saygı ve güven ortamının oluşmasına da vesile olmaktadır.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.s), “Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın” [3] buyurmuşlardır. Selâm vermek için mutlaka önceden tanışıyor olmak gerekmez.
Nisa suresi 86. ayette, “Bir selâm ile selâmlandığınızda siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın, yahut aynı ile karşılık verin.” buyuruluyor. Buna göre selâm vermek sünnet, almak ise farz olmaktadır. Selâmın daha güzel bir şekilde karşılaması, ses tonunu samimi bir tarz ile biraz daha yükselterek veya “Ve rahmetullahi ve berakatüh” şeklinde ilaveler katarak yapmak mümkündür. Bu tarz gerekli görülmezse, en azından aynı ile mukabelede bulunmak ilahi bir emirdir.
Namazda okuduğumuz tahiyyat, ve saali-barik duaları ALLAH’a, peygambere ve bütün mü’minlere selâm verme anlamlarını ihtiva eder. Selâmı daha güzeli ile karşılamayı emreden ALLAH Teâlâ’nın bu selâmlamalara da ziyadesi ile karşılık vereceğine olan inancımız tam olmalıdır.
Peygamberimize “İslam’ın hangi ibadeti daha hayırlıdır?” diye soruldu.
ALLAH’ın Resulü, “Yemek yedirmen,tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir.” cevabını verdiler. [4] Enes b. Malik’in rivayetine göre Peygamberimiz, yolda oynayan çocuklara bile selâm verirmiş.
Cennetin bir adı da Daru’s-selâm, (Selâm yurdu) dur. Cennete girmeyi hak eden mü’minler, hiçbir sıkıntı ve zorluğun olmadığı,sınırsız zevk ve eğlencenin bulunduğu bir ortamda sonsuza kadar yaşayacaklardır. Zümer suresi 73. ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, Cennetin kapısında mü’minleri melekler selâm vererek karşılayacaklar; “Selâm size! Buraya tertemiz geldiniz. Artık ebediyyen kalacağınız bu yere girin” [5] diyeceklerdir. Daha sonra Mü’minlere verdiği sözü bihakkın yerine getiren ve Merhameti çok olan Yüce ALLAH da değerli kullarını Cennette selâmlayacaktır. [6] ALLAH’ın selâmına mahzar olmak her halde mutlulukların en ulvisi olsa gerekir.
“Cennette bulunan mü’minler orada boş söz ve yalan bir laf işitmeyeceklerdir.Onlar orada ancak selâm sözü işiteceklerdir.” [7]
“ALLAH insanları selâm yurduna davet eder ve dilediğini doğru yola iletir.” [8] Bu ayette geçen “selâm yurdu” dünyada İslam’ın yaşanması ile oluşacak huzur ortamı anlamına gelebileceği gibi Cennet anlamına da gelir. Buna göre İslam’ı yaşayan müslümanlar da selâm toplumunu oluşturmaktadırlar.
Selâm Vermenin Âdabı: Küçükler büyüğe, binitli olan yaya olana, yürüyen oturana, arkadan gelen önde olana( yanı başına geldiğinde), azınlık çoğunluğa selâm verecektir. Topluluğa selâm verilmesi halinde topluluktan birinin selâmı alması yeterlidir. İster büyük ister küçük olsun, ister az, ister çok olsun,gelen oturana selâm verir. Birinin evine girerken, önce izin istenir sonra selâm verilerek içeri girilir. Zil çalmak,kapıyı tıklamak da izin istemek anlamındadır.
Namaz kılana,uyuyana, tuvalette olana selâm verilmez.Ezan, hutbe ve Kur’an okunurken, okuyana ve dinleyene selâm verilmez. Yemek yiyene de lokma ağzındayken selâm verilmez. Vaaz ve sohbet esnasında da selâm vermek uygun değildir. Camiye girince içerdekiler meşgulse selâm verilmez, değilse verilir. Camiye yada bir haneye girince içeride kimse olmasa bile melekleri kastederek selâm verilebilir. Zaman ve mekan değişmediği sürece selâmı tekrarlamak da gerekmez.Yaşı birbirine yakın olan ve birbirini tanımayan kadınların erkeklere ve erkeklerin kadınlara selâm vermesi uygun değildir. Çünkü bir takım yanlış anlamalara yol açması mümkündür.
Uzakta olanlara el ve baş işareti ile selâm verilebilir. Öte yandan gayr-i müslim olan kişilere selâmımız,ya onların dilindeki selâm sözcükleriyle olacak yada kendi dilimizdeki karşılığı kullanılacaktır.Her hangi bir karşılaşma durumunda kim olursa olsun güler yüzle birlikle merhaba anlamına gelen sözcükler ihmal edilmemelidir. Dalgınlıkla bile olsa selâmın ihmal edilmesi, karşı tarafta can sıkıcı duygu ve düşüncelere, dolayısı ile kul hakkının oluşmasına sebep olacaktır.
Uzaktaki bir tanıdığımızın yanına giden birisinden selâm göndermek güzel bir adettir. Böylece kendisini unutmadığımızı, sevgimizin devam ettiğini belli etmiş oluyoruz. Gönderilen selâmı sahibine ulaştırmak da bir görevdir. Mektupla gelen selâma mektupla cevap vermek ve elektronik mesajı(e-mail) cevaplamak da verilen selâmı almak gibidir.
Selamı müteakip yapılan tokalaşmada (müsafaha) taraflar birbirinin yüzüne hatta gözünün içine bakmalı ve samimi bir tarz ile görüşmeyi başlatmalıdır. Beden dilini yorumlayan uzmanlar, tokalaşma esnasında isteksiz ve ilgisiz bakışların, muhatabın önemsenmediği mesajını içerdiğinden saygısızlık sayılacağını belirtmektedirler.
Selâm aynı zamanda bir duadır. Güler yüzle vereceğimiz bir selâm ve daha içten bir şekilde selâma vereceğimiz karşılık, daima özlemini duyduğumuz sevgi ve mutluluğun kapısını aralamakta ve başımıza gelmesinden endişe ettiğimiz bir çok zararı bertaraf etmektedir.
O halde hem Peygamberimizin çok önemli bir tavsiyesini yerine getirmek, hem de kendi güvenliğimizi sağlama almak için selâmı doğal bir davranış biçimi haline getirmemiz gerekmektedir vesselâm.


Mukadder Ârif YÜKSEL


