Toplum halinde yaşayan insan, yaşadığı toplumun; âdet, anane, dil, inanç, kültür gibi değerlerini dikkate alarak yaşamak durumundadır. Çünkü toplum, belirli ortak değerleri benimseyen, onları hayatlarına yansıtan insan topluluğudur.
Ortak kültürel değerler, ortak bir yaşama biçimi oluşturur. Bu ortak değerlere aykırı davranan insan, kendi toplumuna yabancılaşır.
Ortak değerler benimsendikçe ve yaşandıkça gelişir. Bu değerler, toplumun bütün insanlarını bir arada, birlik ve beraberlik içinde huzurlu ve mutlu bir biçimde yaşatır.
Toplumda yaşayan insanların bu ortak değerlerle hep birlikte yaşayabilmeleri için kendi aralarında ciddî, samimî, sağlam köprüler oluşturmaları ve sağlıklı bir iletişim kurmaları gerekir. Bu iletişimin ilk basamağı selâmlaşmaktır.
Selâm, insanlar arasında kurulacak iletişimde önemli bir adımdır. Selâm, iletişim köprüsünün ilk halkasıdır. Sevginin, dostluğun harcı, olmazsa olmazıdır.
Okulda, çarşıda, pazarda, camide, selâmla kurulan yakınlık, dostluğa, kardeşliğe dönüşür.
Aynı apartmanda yaşayan, aynı kurumda görev yapan kimi insanların birbirlerine selâm vermeden, iyi günler, iyi akşamlar, iyi görevler dilemeden, merhaba demeden yaşadığı ne yazık ki bir gerçek. Apartmanı paylaşan, birkaç dakika da olsa bir asansörde selâmsız, sabahsız birbiriyle selamlaşmayan asık suratlar, insanlara tebessüm etmenin, güle yüzlü davranmanın bir ibadet olduğunu bilmiyorlar mı? Selâm vermek, “selâmünaleyküm” demek güler yüzün, iyi niyetin kelimelerle bir ifadesidir aynı zamanda. Selâmdan uzak böylesi insanlardan oluşan bir toplum, sağlıklı bir iletişimi kuramaz ve birlikte yaşamanın mutluluğunu hakkıyla yaşayamaz.
Sevgili Peygamberimiz, insanların birbirini sevmesinin, birbiriyle kaynaşmasının reçetesini şöyle veriyor: "İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!..." (Müslim, İman, 93). Bir sahabi Hz. Peygamber (s.a.s)'e: "İslâm’ın hangi işi daha hayırlıdır" diye sorduğunda, Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir." (Buharî, İman, 6- 20). Peygamber Efendimiz yanında büyüttüğü Enes (r.a)'e şöyle buyurmuştur: "Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun" (Tirmizî, İstizân, 20).
Birbirimizi sevmek inancımızın gereği. Birbirimiz için iyi ve güzel şeyler dilemek görevimiz. Birbirimizi sevmenin, sevememe hastalığının en önemli reçetesi ise selâm.
Selâmı vermek sevmeye; selâmı yaymak, selâmlaşmak, sevgiyi topluma yaymaya vesile olur.
Selâmlaşan iki insan arasında; sevgi, saygı, kaynaşma canlanır ve büyür. Bir selâm, bir güler yüz, iletişimin altın anahtarı olur. Selâm, konuşmanın önünü açar: “önce selâm” verilir “sonra kelâm”a, söze geçilir. Atalarımız “önce selâm, sonra kelâm” demiyorlar mı? Hâl hatır sorulur, iltifat edilir, sohbetler yapılır. İnsanlar birbirini daha yakından tanır, ortak zevkler, duygular, fikirler ortaya çıkar. Sıcak dostluklar kurulur. Konuşarak anlaşılır. Ortak noktalarda buluşulur. Ya da farklı fikirlere, zevklere tahammül etmeye alışılır. Hoşgörü yaygınlaşır. Konuşa konuşa iletişimin sıcak yüzü, yüreğimizi ısıtır. Dostluk, kardeşlik, birlik ve beraberlik duyguları toplumu kuşatır.
Dünyevî hiçbir kaygı gütmeden, belki hiç de tanımadığımız bir insana “Allah’ın selâmı üzerinize olsun!”demek, ne güzel bir dilek, ne güzel bir duadır!
İnsan verdiği selâmla, verilen insana bir adım daha yaklaşır. Alınan selâmla, bir adım daha atılır dostluğa, kardeşliğe. Yüzler tebessümle daha bir güzelleşir. Gönüllerde sevgi çiçekleri açar.
Günümüz insanı, yoğun bir tempo ile yaşıyor. Selâma, konuşmaya, hatır sormaya, ziyarete gitmeye nedense pek vakit ayıramıyor. Selâmın insanî ve İslâmî bir görev olduğunu unutuyor, ya da önemsemiyor. Böylece dostluğun sıcak ortamını yakalayamıyor. Daha bireysel bir yaşayışı tercih ediyor. Bencilleşiyor. Paylaşmayı bilmiyor. Daha az konuşuyor, dertleşiyor. Mutlulukların paylaşıldıkça artacağını, dert ve sıkıntıların ise azalacağını gerçeğinin farkına varamıyor. Bu durum, onu strese, sıkıntıya sokuyor, sinirli, çekilmez bir hale getiriyor. Kendisiyle barışık olmadığı için, yalnızca kendisine, ailesine değil, çevresine de, etrafına da hep sıkıntı veriyor.
Bu olumsuz tabloyu sağlıklı kılacak şifre; selâmdır. Selâm, sevgi, saygı ve insanlığın anahtarıdır.
İnsanı insana yakınlaştıran, sevdiren, saydıran, anlaştıran iletişimin iki hecelik adı; selâm.
Bu şifre, bu anahtar, bu dilek, ilişkilerimizi ısıtacak, dostluk, kardeşlik kapılarını açacak, bizi daha olgunlaştıracak ve mutlu bir insan kılacaktır.
Rıfkı Kaymaz
Ortak kültürel değerler, ortak bir yaşama biçimi oluşturur. Bu ortak değerlere aykırı davranan insan, kendi toplumuna yabancılaşır.
Ortak değerler benimsendikçe ve yaşandıkça gelişir. Bu değerler, toplumun bütün insanlarını bir arada, birlik ve beraberlik içinde huzurlu ve mutlu bir biçimde yaşatır.
Toplumda yaşayan insanların bu ortak değerlerle hep birlikte yaşayabilmeleri için kendi aralarında ciddî, samimî, sağlam köprüler oluşturmaları ve sağlıklı bir iletişim kurmaları gerekir. Bu iletişimin ilk basamağı selâmlaşmaktır.
Selâm, insanlar arasında kurulacak iletişimde önemli bir adımdır. Selâm, iletişim köprüsünün ilk halkasıdır. Sevginin, dostluğun harcı, olmazsa olmazıdır.
Okulda, çarşıda, pazarda, camide, selâmla kurulan yakınlık, dostluğa, kardeşliğe dönüşür.
Aynı apartmanda yaşayan, aynı kurumda görev yapan kimi insanların birbirlerine selâm vermeden, iyi günler, iyi akşamlar, iyi görevler dilemeden, merhaba demeden yaşadığı ne yazık ki bir gerçek. Apartmanı paylaşan, birkaç dakika da olsa bir asansörde selâmsız, sabahsız birbiriyle selamlaşmayan asık suratlar, insanlara tebessüm etmenin, güle yüzlü davranmanın bir ibadet olduğunu bilmiyorlar mı? Selâm vermek, “selâmünaleyküm” demek güler yüzün, iyi niyetin kelimelerle bir ifadesidir aynı zamanda. Selâmdan uzak böylesi insanlardan oluşan bir toplum, sağlıklı bir iletişimi kuramaz ve birlikte yaşamanın mutluluğunu hakkıyla yaşayamaz.
Sevgili Peygamberimiz, insanların birbirini sevmesinin, birbiriyle kaynaşmasının reçetesini şöyle veriyor: "İman etmedikçe Cennete giremezsiniz: birbirinizi sevmedikçe, olgun bir îmana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız!..." (Müslim, İman, 93). Bir sahabi Hz. Peygamber (s.a.s)'e: "İslâm’ın hangi işi daha hayırlıdır" diye sorduğunda, Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir." (Buharî, İman, 6- 20). Peygamber Efendimiz yanında büyüttüğü Enes (r.a)'e şöyle buyurmuştur: "Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun" (Tirmizî, İstizân, 20).
Birbirimizi sevmek inancımızın gereği. Birbirimiz için iyi ve güzel şeyler dilemek görevimiz. Birbirimizi sevmenin, sevememe hastalığının en önemli reçetesi ise selâm.
Selâmı vermek sevmeye; selâmı yaymak, selâmlaşmak, sevgiyi topluma yaymaya vesile olur.
Selâmlaşan iki insan arasında; sevgi, saygı, kaynaşma canlanır ve büyür. Bir selâm, bir güler yüz, iletişimin altın anahtarı olur. Selâm, konuşmanın önünü açar: “önce selâm” verilir “sonra kelâm”a, söze geçilir. Atalarımız “önce selâm, sonra kelâm” demiyorlar mı? Hâl hatır sorulur, iltifat edilir, sohbetler yapılır. İnsanlar birbirini daha yakından tanır, ortak zevkler, duygular, fikirler ortaya çıkar. Sıcak dostluklar kurulur. Konuşarak anlaşılır. Ortak noktalarda buluşulur. Ya da farklı fikirlere, zevklere tahammül etmeye alışılır. Hoşgörü yaygınlaşır. Konuşa konuşa iletişimin sıcak yüzü, yüreğimizi ısıtır. Dostluk, kardeşlik, birlik ve beraberlik duyguları toplumu kuşatır.
Dünyevî hiçbir kaygı gütmeden, belki hiç de tanımadığımız bir insana “Allah’ın selâmı üzerinize olsun!”demek, ne güzel bir dilek, ne güzel bir duadır!
İnsan verdiği selâmla, verilen insana bir adım daha yaklaşır. Alınan selâmla, bir adım daha atılır dostluğa, kardeşliğe. Yüzler tebessümle daha bir güzelleşir. Gönüllerde sevgi çiçekleri açar.
Günümüz insanı, yoğun bir tempo ile yaşıyor. Selâma, konuşmaya, hatır sormaya, ziyarete gitmeye nedense pek vakit ayıramıyor. Selâmın insanî ve İslâmî bir görev olduğunu unutuyor, ya da önemsemiyor. Böylece dostluğun sıcak ortamını yakalayamıyor. Daha bireysel bir yaşayışı tercih ediyor. Bencilleşiyor. Paylaşmayı bilmiyor. Daha az konuşuyor, dertleşiyor. Mutlulukların paylaşıldıkça artacağını, dert ve sıkıntıların ise azalacağını gerçeğinin farkına varamıyor. Bu durum, onu strese, sıkıntıya sokuyor, sinirli, çekilmez bir hale getiriyor. Kendisiyle barışık olmadığı için, yalnızca kendisine, ailesine değil, çevresine de, etrafına da hep sıkıntı veriyor.
Bu olumsuz tabloyu sağlıklı kılacak şifre; selâmdır. Selâm, sevgi, saygı ve insanlığın anahtarıdır.
İnsanı insana yakınlaştıran, sevdiren, saydıran, anlaştıran iletişimin iki hecelik adı; selâm.
Bu şifre, bu anahtar, bu dilek, ilişkilerimizi ısıtacak, dostluk, kardeşlik kapılarını açacak, bizi daha olgunlaştıracak ve mutlu bir insan kılacaktır.
Rıfkı Kaymaz