yun_us25
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 21 Mar 2007
- Mesajlar
- 1,454
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 41
- Konum
- KOCAELİ
- Web Sitesi
- cid-be16d7dad725ce0d.spaces.live.com
[flash=425:350] http://www.youtube.com/v/W9VlzLppxOo [/flash]
"Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım."
KISACIK BIR SAVAŞ OYUNU
[flash=425:350] http://www.youtube.com/v/NljMETd54u8 [/flash]
Şehid Komutan Ömer Muhtar
15 Eylül 2006 - 23:00:00
Ömer Muhtar, 1862 yılında, Libya’da Defne bölgesinin Batnan kasabasında dünyaya geldi. Mensubu olduğu Münifiye kabilesi izzet ve şerefiyle meşhur bir topluluktu. Babasının ismi Muhtar, annesinin ismi Aişe’dir. Küçük Ömer ilk eğitimini babası Muhtar’dan aldı. Babası, 1878 yılında hac vazifesini ifa için gittiği Hicaz’da vefat etti.
Ömer Muhtar ve kardeşi Muhammed, Cağbub’taki İslami Bilimler Akademisi’ne kaydoldular. Ömer Muhtar burada 8 yıllık köklü bir dini eğitim aldı. İlmi tahsilinin yanında çeşitli sanat dallarında da kendisini yetiştirdi.
Cağbub akademisindeki ihtisasını tamamladıktan sonra Kasur zaviyesinin başına getirildi. Daha sonra güneydeki Ayn Kalak zaviyesi şeyhliğine atandı. Gayret ve çabaları ile bu bölgeye Fransız işgal güçlerinin girmelerini engelledi. Daha sonra tekrar Kasur zaviyesi imamlığına getirildi.
Ömer Muhtar birçok Kuzey Afrikalı Müslüman gibi Senusi ıslahat hareketine mensuptu. 19.yy’da Kuzey Afrika’da teşekkül eden bu ekol, mücahede ile mücadeleyi birleştirmenin en parlak örneğini ortaya koyarak kısa zamanda çok hızlı bir inkişaf göstermiş, içinde barındırdığı dinamizm ile sömürgeci güçlere karşı Afrika Müslümanların soluğunu daima diri tutmuştur.
İTALYA’NIN LİBYA’YA SALDIRMASI
II. Abdulhamid’den sonra gelen idarenin dirayetsizliği, Mısır’ın İngiliz işgalinde olması, Osmanlı devletinin deniz gücünün neredeyse olmaması gibi sebeblerden dolayı Libya’yı kolay bir lokma gören İtalyanlar 27 Eylül 1911’de Osmanlı hükümetine verdikleri ültimatomla Trablusgarb’a çıkartma yaptılar. Seyyid Ahmed eş Şerif es-Senusi liderliğindeki mücahidlerin direnişi 1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü.
İttihad Terakki’nin maceracı kadrosu, Senusileri Kanal Harekatı’nda Mısır’daki İngilizlerle savaşa zorladılar, böylece Fransız ve İtalyanlar’la birlikte bir üçüncü cephe açıldı. Alınan ağır yenilgiden sonra Seyyid Ahmed İstanbul’a çağrıldı, yerine Seyyid Muhammed İdris geçti.
1922’den itibaren Benito Mussolini liderliğinde faşistlerin İtalya’da egemenliği ele geçirmesi ile Trablusgarb’taki direnişin ezilmesini, Senusi mukavemetinin kırılmasını birinci öncelik olarak görüldü. İdris Senusi ile yaptıkları tüm anlaşmaları fesheden İtalyanlar 1923 yılında ikinci işgallerine başladılar. İdris Senusi ise beklenen İtalyan saldırısı öncesi Libya’yı terk ederek Mısır’a yerleşti.
Ömer Muhtar direnişin liderliğini üstlendikten sonra, karargahını Calu vahasının Cebel-i Ahdar (Yeşil dağ) bölgesine kurdu, emrindeki kabileleri 100-300 silahlı atlı ya da yaya olarak küçük gruplar halinde organize etti. Çok hızlı ve seri hareket kabiliyetleri ile İtalyan askeri kollarına, nakliye konvoylarına, karakollara baskınlar yapıyor ve bir anda ortadan kayboluyorlardı. Ömer Muhtar emrindeki güçler ile İtalyan kuvvetleri arasında 1923’ten 1932’ye kadar her yıl en az elliden fazla muharebe, ikiyüzden fazla küçük ölçekli çatışma cereyan ediyordu.
Her başarılı lider gibi Ömer Muhtar de istihbarata çok önem vermekteydi. Korkuyu, kaçışı akıllarından silmiş bulunan Senusi kuvvetleri İtalyan garnizonları arasında mekik dokumaya başladılar. Hatta bedevi çoban kılığına girerek İtalyan birliklerinin arasında dolaşmakta ve onların hareket stratejilerini daima kontrol etmekteydiler.
İtalya’nın Sireneyka valisi Teruzzi, İtalyan birliklerinin içine düştüğü çıkmazı şöyle anlatmaktaydı: “İtalyanların, Senusiler karşısındaki askeri üstünlükleri beş para etmemekteydi. Çünkü savaştığımız güçler düzenli bir ordu değildi.
Onlar için, esaret ölümden daha beterdi. Yaşadıkları topraklarda boyunduruk altında bulunmayi zûl saymaktaydılar. Gündüzleri biz İtalyanlar, geceleri Senusiler hakim oluyordu.”
Ömer Muhtar, 1 Şubat 1924 tarihinde Seyyid Ahmed eş-Şerif’e yazdığı mektupta şunları ifade ediyordu: “Selamdan sonra... Biliniz ki biz vatanımızın acıklı ve ızdıraplı bir hayat yaşayan evlatlarıyız. Vatan, istila kuvvetlerinin çizmeleri altında inliyorken İdris es-Senusi çıkıp Mısır’a gitti. Sen de aynı şekilde bizi bırakıp İstanbul’a gitmeyi tercih ettin. Şunu bilin ki, sizi yakalarınızdan yakalayacağımız günler olacak... Sübhanallah... tatlı olduğu ve meyve verdiği günlerde vatanınıza sahip çıkıyordunuz da, acıklı günlerde nasılda terkedip gidiyorsunuz?
Mısır’a, İdris’in yanına vardık. Ondan yardım istedik. Fakat bize, ‘gidin, kendi başınızın çaresine bakın, bizim size yapabileceğimiz hiçbir yardım yoktur’ diyerek bizi eliboş gönderdi. Yanaklarımızı sulayan acı gözyaşlarımızla, Mısır’dan cephemize döndük. Ancak, şunu iyi biliniz ki, biz Allah’a tevekkül ederek vatanımıza geri döndük ve kanımızın son damlasına kadar dinimizi, vatanımızı ve canlarımızı savunarak asla düşmana teslim olmamak üzere ahdettik. Ancak yine de bir çok şeye muhtacız. Özellikle silah, para, yiyecek ve giyeceğe şiddetle muhtacız. Yardımcımız Allah’tır, Allah... Acele edin... Yardımda süratli davranın, imkanınız ne elverirse, az veya çok demeyin.”
Mücahidler binbir yokluk içinde kıvranırken, işgal güçleri, modernize olmuş birlikleri, hava kuvvetleri ve zırhlı araçları ile artık kesin bir darbe için hazırlanıyorlardı. Kuvvet dengesi olmayan bu çirkin savaşta İtalyanlar için her şey mübahtı. Direniş güçlerinin halktan yardım görmelerini engellemek için bölgedeki hayvanlar telef edilmekte, mahsuller, ürünler zarara uğratılmakta ve ormanlar yakılmaktaydı. Gözü dönmüş faşist güçler sadece 1923-1929 yılları arasında 142 bin küçük ve büyük baş hayvanı katlettiler. Yine bu yıllar şehid edilen mücahid sayısı 5 bine yakındı.
Fakat bütün önlemlere rağmen Libya halkının direnişi, Senusi mukavemeti kırılamıyordu. Roma hükümeti beş sene içinde Sireneyka’ya beş vali göndermek zorunda kaldı; Bongiovanni, Mombelli, Teruzzi, Siciliani ve son olarak meşhur Graziani...
ÖLÜM KALIM SAVAŞI
İtalyan kuvvetleri ilk yıllarda ciddi kayıplara uğradılar ve mücahidlere karşı bir üstünlük sağlayamadılar. İtalyanların üstün silah ve insan gücüne karşı mücahidler inatçı bir direniş sergilediler. Haziran 1923’de Sirte’de meydana gelen bir çatışmada faşist güçler 13 subay ve 300 asker kayıp verdiler.
Mücahidler karşısında perişan olan İtalyanlar hınçlarını masum halktan çıkarıyorlardı. Bu ise direnişe olan desteğin gittikçe artmasına sebep oldu.
Buna karşı İtalyanlar da yeni tedbirler düşünmeye başlamışlardı. Öncelikle cepheyi içten çökertmenin yollarını aradılar ve kesenin ağzını açtılar. Böylece 13 kabile şeyhini satın aldılar. Bu işlerin gerçekleşmesinde Ömer Muhtar’ın çocukluk arkadaşı, Senusi davasına ihanet eden Senusi şeyhi Şerif el Giryani önemli bir rol oynadı.
İtalyanlar Senusi mukavemetinin kaynağını kurutmak üzere halkı sahil şehirlere yakın yerlerde kurdukları esir kamplarında toplamaya başladılar.
Buna rağmen mukavemet durmuyordu. General Mezzetti 1 Aralık 1928’de yazdığı raporunda şöyle diyor: “Bölgede siyasi ve askeri bir organizasyon gerçekleşmeden, Ömer Muhtar’ın siyasi ve askeri örgütünün çökertilmesi ve bölgenin kontrol altına alınması mümkün değildir.”
1929 yılına gelindiğinde durum şu vaziyette idi; sahildeki bütün şehirler ve Cebel-i Ahdar’ın kuzey tarafları İtalyanların sıkı kontrolü altındaydı. İtalyanlar bu tahkim edilmiş noktalar arasında hava filoları, mekanize birlikleriyle ve özellikle sömürgeleri olan Eritre’den getirdikleri zavallı insanlardan oluşturdukları piyade askerleri ile sürekli devriye geziyorlardı.
8 Kasım 1929’da mücahidler Bingazi’deki İtalyan karargahına saldırı düzenlediler. Buradaki İtalyan birliğini tamamen ortadan kaldırıp, karargahı havaya uçurdular. Bu ise sömürgeciler arasında büyük bir şaşkınlık doğurdu. Sonunda Mussolini duruma el attı ve 10 Ocak 1930’da harekatın başına general Rodolfo Graziani getirildi.
Graziani insan hayatına değer vermeyen siyasetiyle Siri’deki İslami direnişin sona ermesinde başrolü oynamıştır.
Direniş Senusi kaynaklı olduğu görüşüne varan General Graziani şu tedbirleri aldı:
1- Senusi tekkelerini kapattı, şeyhlerini yurt dışına sürdü, malvarlıklarına el koydu.
2- Halkın silahsızlandırmasına büyük ağırlık verdi, silah aramalarını arttırdı.
3- Toplama kamplarını genişletti ve bütün bir ülkeyi abluka altına aldı.
4- Seyyar mahkemeler kurdurup halka kan kusturdu.
5- Mısır hududunda 300 km’lik bir alanı dikenli tel örgülerle sardı.
6- Çöl yollarını uçak devriyeleriyle sürekli gözetim altında bulundurdu.
7- Mısırla olan her türlü ticareti yasakladı.
8- İtalyan hükümetinin emrinde çalışan yerli memur ve askerleri hainlikle suçlayıp pasifize etti.
Bütün bu tedbirlerden sonra Müslümanlara karşı ard arda bir çok baskınlar ve saldırılar düzenlendi. Baskınlar sürmesine rağmen Ömer Muhtar hala operasyonlarına devam ediyordu. 11 Nisan 1930’da El-Faidiyye üzerinde büyük bir saldırı düzenleyen mücahidler İtalyanları unutamayacakları bir hezimete uğrattılar.
Badoglio, düşmanı Ömer Muhtar’ın dehası içinde şu itirafları yapmak zorunda kalmıştı: “Bu direniş bir kişinin omuzlarındadır. Ömer Muhtar, bu işi kimseye bırakmamaktadır. Savaş aleyhine geliştiğinde, güçlü haber alma servisi sayesinde, savaşa ara veriyor. Bize gelen bilgileri dahi yönlendirebiliyor.”
Graziani hem prestijini kurtarmak hem de mücahidlerin Mısır hududundan yardım almalarının önünü kesmek için, Libya’nın güneyinde İtalyanların ulaşamadığı tek toprak parçası olan Kufra’yı işgal etti. Kufra’nın elden çıkmasıyla mücahidlerin elinde korunmasız Cebel’ül Ahdar kaldı.
Ömer Muhtar bu durumu 1931 Ocak’ının son günlerinde Mısır hududunu gizlice geçip, kendisiyle görüşen Muhammed Esed’e şöyle ifade etmişti: “Sende görüyorsun ya evlat, gerçekten biz artık bize tanınan vadenin sonuna gelmişiz. Savaşıyoruz, çünkü düşmanı bu topraklardan söküp atıncaya kadar yada bu uğurda ölünceye kadar imanımız ve özgürlüğümüz için savaşmak zorundayız. Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Kadınlarımızı, çocuklarımızı Mısır’a gönderdik ki, Cenab-ı Allah bizi ölüme çağırdığı zaman arkamıza dönüp bakmayalım.”
ESİR DÜŞMESİ VE ŞEHADETİ
Ve 11 Eylül 1931... Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım mücahidîn Sılanta mevkiinde iken İtalyan istihbaratı onun varlığını haber almıştı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkanı yoktu. Mücahidler son nefeslerine kadar çarpıştılar. Ömer Muhtar burada yaralandı ve esir düştü. Önce Sûse’ye sonra Bingazi’ye 60 km uzaklıktaki Suluk’a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel kumandanı Graziani’nin karşısına çıkartıldı.Bu görüşmede İzzet-i İslamiyesi ile öyle harika cevaplar vermiştir ki, bu taş kalpli general onun hakkında şunları yazacaktır: “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum.Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran kaldım.”
Mücahidlerin teslim olması teklifini red eden Ömer Muhtar 15 Eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından göstermelik bir duruşmaya çıkarıldı. Ve Graziani’nin daha önceden emrettiği gibi idam kararı veren mahkemenin yüzüne şu tokadı savurdu: “Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır.Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Biz Allah’ın (kulları) yız ve sonunda ona dönücüleriz.”
Aynı gün toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinin son ayetlerinden, “Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön” ayetleri dilinde virdi zebandı... Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son bir kere daha baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebed alemine doğru kanatlandı. Yer Suluk çarşısı idi...Allah (cc) rahmet eylesin.
****
"Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım."
Ömer Muhtar
"Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım."
KISACIK BIR SAVAŞ OYUNU
[flash=425:350] http://www.youtube.com/v/NljMETd54u8 [/flash]
Şehid Komutan Ömer Muhtar
15 Eylül 2006 - 23:00:00
Ömer Muhtar, 1862 yılında, Libya’da Defne bölgesinin Batnan kasabasında dünyaya geldi. Mensubu olduğu Münifiye kabilesi izzet ve şerefiyle meşhur bir topluluktu. Babasının ismi Muhtar, annesinin ismi Aişe’dir. Küçük Ömer ilk eğitimini babası Muhtar’dan aldı. Babası, 1878 yılında hac vazifesini ifa için gittiği Hicaz’da vefat etti.
Ömer Muhtar ve kardeşi Muhammed, Cağbub’taki İslami Bilimler Akademisi’ne kaydoldular. Ömer Muhtar burada 8 yıllık köklü bir dini eğitim aldı. İlmi tahsilinin yanında çeşitli sanat dallarında da kendisini yetiştirdi.
Cağbub akademisindeki ihtisasını tamamladıktan sonra Kasur zaviyesinin başına getirildi. Daha sonra güneydeki Ayn Kalak zaviyesi şeyhliğine atandı. Gayret ve çabaları ile bu bölgeye Fransız işgal güçlerinin girmelerini engelledi. Daha sonra tekrar Kasur zaviyesi imamlığına getirildi.
Ömer Muhtar birçok Kuzey Afrikalı Müslüman gibi Senusi ıslahat hareketine mensuptu. 19.yy’da Kuzey Afrika’da teşekkül eden bu ekol, mücahede ile mücadeleyi birleştirmenin en parlak örneğini ortaya koyarak kısa zamanda çok hızlı bir inkişaf göstermiş, içinde barındırdığı dinamizm ile sömürgeci güçlere karşı Afrika Müslümanların soluğunu daima diri tutmuştur.
İTALYA’NIN LİBYA’YA SALDIRMASI
II. Abdulhamid’den sonra gelen idarenin dirayetsizliği, Mısır’ın İngiliz işgalinde olması, Osmanlı devletinin deniz gücünün neredeyse olmaması gibi sebeblerden dolayı Libya’yı kolay bir lokma gören İtalyanlar 27 Eylül 1911’de Osmanlı hükümetine verdikleri ültimatomla Trablusgarb’a çıkartma yaptılar. Seyyid Ahmed eş Şerif es-Senusi liderliğindeki mücahidlerin direnişi 1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü.
İttihad Terakki’nin maceracı kadrosu, Senusileri Kanal Harekatı’nda Mısır’daki İngilizlerle savaşa zorladılar, böylece Fransız ve İtalyanlar’la birlikte bir üçüncü cephe açıldı. Alınan ağır yenilgiden sonra Seyyid Ahmed İstanbul’a çağrıldı, yerine Seyyid Muhammed İdris geçti.
1922’den itibaren Benito Mussolini liderliğinde faşistlerin İtalya’da egemenliği ele geçirmesi ile Trablusgarb’taki direnişin ezilmesini, Senusi mukavemetinin kırılmasını birinci öncelik olarak görüldü. İdris Senusi ile yaptıkları tüm anlaşmaları fesheden İtalyanlar 1923 yılında ikinci işgallerine başladılar. İdris Senusi ise beklenen İtalyan saldırısı öncesi Libya’yı terk ederek Mısır’a yerleşti.
Ömer Muhtar direnişin liderliğini üstlendikten sonra, karargahını Calu vahasının Cebel-i Ahdar (Yeşil dağ) bölgesine kurdu, emrindeki kabileleri 100-300 silahlı atlı ya da yaya olarak küçük gruplar halinde organize etti. Çok hızlı ve seri hareket kabiliyetleri ile İtalyan askeri kollarına, nakliye konvoylarına, karakollara baskınlar yapıyor ve bir anda ortadan kayboluyorlardı. Ömer Muhtar emrindeki güçler ile İtalyan kuvvetleri arasında 1923’ten 1932’ye kadar her yıl en az elliden fazla muharebe, ikiyüzden fazla küçük ölçekli çatışma cereyan ediyordu.
Her başarılı lider gibi Ömer Muhtar de istihbarata çok önem vermekteydi. Korkuyu, kaçışı akıllarından silmiş bulunan Senusi kuvvetleri İtalyan garnizonları arasında mekik dokumaya başladılar. Hatta bedevi çoban kılığına girerek İtalyan birliklerinin arasında dolaşmakta ve onların hareket stratejilerini daima kontrol etmekteydiler.
İtalya’nın Sireneyka valisi Teruzzi, İtalyan birliklerinin içine düştüğü çıkmazı şöyle anlatmaktaydı: “İtalyanların, Senusiler karşısındaki askeri üstünlükleri beş para etmemekteydi. Çünkü savaştığımız güçler düzenli bir ordu değildi.
Onlar için, esaret ölümden daha beterdi. Yaşadıkları topraklarda boyunduruk altında bulunmayi zûl saymaktaydılar. Gündüzleri biz İtalyanlar, geceleri Senusiler hakim oluyordu.”
Ömer Muhtar, 1 Şubat 1924 tarihinde Seyyid Ahmed eş-Şerif’e yazdığı mektupta şunları ifade ediyordu: “Selamdan sonra... Biliniz ki biz vatanımızın acıklı ve ızdıraplı bir hayat yaşayan evlatlarıyız. Vatan, istila kuvvetlerinin çizmeleri altında inliyorken İdris es-Senusi çıkıp Mısır’a gitti. Sen de aynı şekilde bizi bırakıp İstanbul’a gitmeyi tercih ettin. Şunu bilin ki, sizi yakalarınızdan yakalayacağımız günler olacak... Sübhanallah... tatlı olduğu ve meyve verdiği günlerde vatanınıza sahip çıkıyordunuz da, acıklı günlerde nasılda terkedip gidiyorsunuz?
Mısır’a, İdris’in yanına vardık. Ondan yardım istedik. Fakat bize, ‘gidin, kendi başınızın çaresine bakın, bizim size yapabileceğimiz hiçbir yardım yoktur’ diyerek bizi eliboş gönderdi. Yanaklarımızı sulayan acı gözyaşlarımızla, Mısır’dan cephemize döndük. Ancak, şunu iyi biliniz ki, biz Allah’a tevekkül ederek vatanımıza geri döndük ve kanımızın son damlasına kadar dinimizi, vatanımızı ve canlarımızı savunarak asla düşmana teslim olmamak üzere ahdettik. Ancak yine de bir çok şeye muhtacız. Özellikle silah, para, yiyecek ve giyeceğe şiddetle muhtacız. Yardımcımız Allah’tır, Allah... Acele edin... Yardımda süratli davranın, imkanınız ne elverirse, az veya çok demeyin.”
Mücahidler binbir yokluk içinde kıvranırken, işgal güçleri, modernize olmuş birlikleri, hava kuvvetleri ve zırhlı araçları ile artık kesin bir darbe için hazırlanıyorlardı. Kuvvet dengesi olmayan bu çirkin savaşta İtalyanlar için her şey mübahtı. Direniş güçlerinin halktan yardım görmelerini engellemek için bölgedeki hayvanlar telef edilmekte, mahsuller, ürünler zarara uğratılmakta ve ormanlar yakılmaktaydı. Gözü dönmüş faşist güçler sadece 1923-1929 yılları arasında 142 bin küçük ve büyük baş hayvanı katlettiler. Yine bu yıllar şehid edilen mücahid sayısı 5 bine yakındı.
Fakat bütün önlemlere rağmen Libya halkının direnişi, Senusi mukavemeti kırılamıyordu. Roma hükümeti beş sene içinde Sireneyka’ya beş vali göndermek zorunda kaldı; Bongiovanni, Mombelli, Teruzzi, Siciliani ve son olarak meşhur Graziani...
ÖLÜM KALIM SAVAŞI
İtalyan kuvvetleri ilk yıllarda ciddi kayıplara uğradılar ve mücahidlere karşı bir üstünlük sağlayamadılar. İtalyanların üstün silah ve insan gücüne karşı mücahidler inatçı bir direniş sergilediler. Haziran 1923’de Sirte’de meydana gelen bir çatışmada faşist güçler 13 subay ve 300 asker kayıp verdiler.
Mücahidler karşısında perişan olan İtalyanlar hınçlarını masum halktan çıkarıyorlardı. Bu ise direnişe olan desteğin gittikçe artmasına sebep oldu.
Buna karşı İtalyanlar da yeni tedbirler düşünmeye başlamışlardı. Öncelikle cepheyi içten çökertmenin yollarını aradılar ve kesenin ağzını açtılar. Böylece 13 kabile şeyhini satın aldılar. Bu işlerin gerçekleşmesinde Ömer Muhtar’ın çocukluk arkadaşı, Senusi davasına ihanet eden Senusi şeyhi Şerif el Giryani önemli bir rol oynadı.
İtalyanlar Senusi mukavemetinin kaynağını kurutmak üzere halkı sahil şehirlere yakın yerlerde kurdukları esir kamplarında toplamaya başladılar.
Buna rağmen mukavemet durmuyordu. General Mezzetti 1 Aralık 1928’de yazdığı raporunda şöyle diyor: “Bölgede siyasi ve askeri bir organizasyon gerçekleşmeden, Ömer Muhtar’ın siyasi ve askeri örgütünün çökertilmesi ve bölgenin kontrol altına alınması mümkün değildir.”
1929 yılına gelindiğinde durum şu vaziyette idi; sahildeki bütün şehirler ve Cebel-i Ahdar’ın kuzey tarafları İtalyanların sıkı kontrolü altındaydı. İtalyanlar bu tahkim edilmiş noktalar arasında hava filoları, mekanize birlikleriyle ve özellikle sömürgeleri olan Eritre’den getirdikleri zavallı insanlardan oluşturdukları piyade askerleri ile sürekli devriye geziyorlardı.
8 Kasım 1929’da mücahidler Bingazi’deki İtalyan karargahına saldırı düzenlediler. Buradaki İtalyan birliğini tamamen ortadan kaldırıp, karargahı havaya uçurdular. Bu ise sömürgeciler arasında büyük bir şaşkınlık doğurdu. Sonunda Mussolini duruma el attı ve 10 Ocak 1930’da harekatın başına general Rodolfo Graziani getirildi.
Graziani insan hayatına değer vermeyen siyasetiyle Siri’deki İslami direnişin sona ermesinde başrolü oynamıştır.
Direniş Senusi kaynaklı olduğu görüşüne varan General Graziani şu tedbirleri aldı:
1- Senusi tekkelerini kapattı, şeyhlerini yurt dışına sürdü, malvarlıklarına el koydu.
2- Halkın silahsızlandırmasına büyük ağırlık verdi, silah aramalarını arttırdı.
3- Toplama kamplarını genişletti ve bütün bir ülkeyi abluka altına aldı.
4- Seyyar mahkemeler kurdurup halka kan kusturdu.
5- Mısır hududunda 300 km’lik bir alanı dikenli tel örgülerle sardı.
6- Çöl yollarını uçak devriyeleriyle sürekli gözetim altında bulundurdu.
7- Mısırla olan her türlü ticareti yasakladı.
8- İtalyan hükümetinin emrinde çalışan yerli memur ve askerleri hainlikle suçlayıp pasifize etti.
Bütün bu tedbirlerden sonra Müslümanlara karşı ard arda bir çok baskınlar ve saldırılar düzenlendi. Baskınlar sürmesine rağmen Ömer Muhtar hala operasyonlarına devam ediyordu. 11 Nisan 1930’da El-Faidiyye üzerinde büyük bir saldırı düzenleyen mücahidler İtalyanları unutamayacakları bir hezimete uğrattılar.
Badoglio, düşmanı Ömer Muhtar’ın dehası içinde şu itirafları yapmak zorunda kalmıştı: “Bu direniş bir kişinin omuzlarındadır. Ömer Muhtar, bu işi kimseye bırakmamaktadır. Savaş aleyhine geliştiğinde, güçlü haber alma servisi sayesinde, savaşa ara veriyor. Bize gelen bilgileri dahi yönlendirebiliyor.”
Graziani hem prestijini kurtarmak hem de mücahidlerin Mısır hududundan yardım almalarının önünü kesmek için, Libya’nın güneyinde İtalyanların ulaşamadığı tek toprak parçası olan Kufra’yı işgal etti. Kufra’nın elden çıkmasıyla mücahidlerin elinde korunmasız Cebel’ül Ahdar kaldı.
Ömer Muhtar bu durumu 1931 Ocak’ının son günlerinde Mısır hududunu gizlice geçip, kendisiyle görüşen Muhammed Esed’e şöyle ifade etmişti: “Sende görüyorsun ya evlat, gerçekten biz artık bize tanınan vadenin sonuna gelmişiz. Savaşıyoruz, çünkü düşmanı bu topraklardan söküp atıncaya kadar yada bu uğurda ölünceye kadar imanımız ve özgürlüğümüz için savaşmak zorundayız. Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Kadınlarımızı, çocuklarımızı Mısır’a gönderdik ki, Cenab-ı Allah bizi ölüme çağırdığı zaman arkamıza dönüp bakmayalım.”
ESİR DÜŞMESİ VE ŞEHADETİ
Ve 11 Eylül 1931... Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım mücahidîn Sılanta mevkiinde iken İtalyan istihbaratı onun varlığını haber almıştı. Vadiyi her yönden saran kuvvetlerin oluşturduğu çemberi yarmanın imkanı yoktu. Mücahidler son nefeslerine kadar çarpıştılar. Ömer Muhtar burada yaralandı ve esir düştü. Önce Sûse’ye sonra Bingazi’ye 60 km uzaklıktaki Suluk’a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel kumandanı Graziani’nin karşısına çıkartıldı.Bu görüşmede İzzet-i İslamiyesi ile öyle harika cevaplar vermiştir ki, bu taş kalpli general onun hakkında şunları yazacaktır: “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyetine son derece hayranlıkla bakıp durdum.Onun tavır ve davranışlarını çok beğendim ve hayran kaldım.”
Mücahidlerin teslim olması teklifini red eden Ömer Muhtar 15 Eylül 1931 günü İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından göstermelik bir duruşmaya çıkarıldı. Ve Graziani’nin daha önceden emrettiği gibi idam kararı veren mahkemenin yüzüne şu tokadı savurdu: “Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır.Sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Biz Allah’ın (kulları) yız ve sonunda ona dönücüleriz.”
Aynı gün toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinin son ayetlerinden, “Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön” ayetleri dilinde virdi zebandı... Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son bir kere daha baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebed alemine doğru kanatlandı. Yer Suluk çarşısı idi...Allah (cc) rahmet eylesin.
****
"Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım."
Ömer Muhtar