Nevin_1982
Kayıtlı Kullanıcı
Paz, 18/05/2008 - 13:14 — serpil kendir
Ölümü düşünmek istiyorum bu gece. Korkmadan, ürkmeden saatlerce düşünmek. Yanımda duymak istiyorum, ona dokunabilmek, sarılmak taa içimde hissetmek...
Ölüm...
Neden bu kadar ürkütücü geliyor insanlara bu kelime. Oysa ne kadar güzel "ölüm" sanki gülüm der gibi.
O ne vefalı dosttur ki bütün dostlar bizi terk ederde o bir an bile yanlız bırakmaz. İyi günümüzde, kötü günümüzde daima yanımızdadır. Üstelik külfetsiz bir dosttur. Hiç hissettirmez varlığını, usulca gelir peşimiz sıra. Konuşur aslında bizimle bir dostun cenazesinde, ölüm ilanlarında, kabir ziyaretlerinde. Duymayız onu duysak ta kulaklarımızı tıkar duymamış gibi yaparız. Ama yinede gücenmez bize, terk etmez. Hiç unutmaz. Bazen unuttu sanırız da unutulduğumuza emin olduğumuz günde çalar kapımızı.
Bir gün benimde kapımı çalacaksın ölüm. Biliyorum yanımdasın şu an, bana benden de yakınsın. Ama korkmuyorum senden. Hatta seni seviyorum. Ne o gülümsüyor musun Azrail? Neden korkayımki senden sonuçta sende bir melek değil misin? Son yolculuğumda bir meleği bana yoldaş veren Rabbime şükürler...
Ben ölümü öldürenleri biliyorum, ölümde dirilenleri. Dirilişime üzüleyim mi yoksa ağlayayım mı? Kimse üzülmesin benim ölümüme, dostlar sevinsin. Sevgilisine kavuşan üzülür mü? Vuslata eren geriye dönüş ister mi? Hiç ama hiç kimse birdamla gözyaşı dökmesin ardımdan. O gün bayramımdır benim. Ne güzel söylemiş üstad;
Ne kadar çok mezar var !... Genç yaşlı, zengin fakir, güzel çirkin hiçbir fark gözetmeksizin komşu olmuşlar. Mezarların üzerindeki taşlar hep bir ağızdan anlatıyorlar hikayelerini, kulaklarım uğulduyor. Birgün bende şu selvinin gölgesinde bir taşa yaslayacağım başımı. Ve benim mezar taşım da beni anlatacak baş ucumdaki yabancılara. Belki de yarın kimbilir...
Ölüm, ömrüm...
Evet ömrümsün benim. Hakiki ömrüm sende doğacak. Kabrim kapandığında ebedi evimin kapısı açılacak.Kapıdan süzüleceğim ardın sıra, rüya bitecek gerçek hayat başlayacak. Sende sevecekmisin beni acaba? Gülerek mi geleceksin yanıma yoksa korkutacakmısın? Korkutma ne olur! Günahlarımdan büküksede boynum Rabbimin rahmetinden ümidim sonsuz...
Uzanıyorum bazen yere boylu boyunca, tabutumda hayal ediyorum kendimi .Kaldırıyorlar beni götürüyorlar kabrime. Yavaşça bırakıyorlar toprak ananın sinesine. Üzerimi örtüyorlar. İşte o zaman biraz ürküyorum, korkuyorum. Sevgililer sevgilisine kavuşmanın heyecanından olsa gerek. Bırakıp gidiyorlar beni orada yalnız başıma. Annem, babam, eşim, dostum, arkadaşlarım... Dünyada iken en sevdiklerimden kimse kalmıyor benimle yada gelmiyor yanıma. Demek ki en sevgili sensin ey ölüm.
Dudaklarımda fatihalarla geçiyorum mezarlıklardan. İnsanlar yürüyor telaşlı acele. Bakmıyorlar bile mezarlara, görmek istemiyorlar. Caddenin ortasında durup bağırmak istiyorum:
Öleceğiz! Öleceğiz!
Ama biliyorum faydasız. Anlamayacaklar. Çünkü hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.
Şimdilik uzaklardan sesleniyorum sana, belki de çok yakından. Ama bir gün tanışacağız. Gülüm diyeceğim sana gülüm... Nerelerdeydin bunca zaman? Neden bu kadar beklettin? Ardından gelirken son defa bakacağım dünyaya, insanlara. "Sizde gelin" diyeceğim" Geç kalmayın". Heyhat kaçacaklar, asıl kaçtıkları kendileri anlamayacaklar.
Elveda geçim sıkıntılarım, kederlerim, hasretlerim elveda. Bitmek bilmeyen ihtiyaçlarım, başağrılarım, günlük telaşlarım sizede elveda...
Ve merhaba
Gülüm...ömrüm...ölüm.
Binlerce merhaba.
"Bütün günler ölüme gider, son gün varır."
(Montaigne)
(Montaigne)
Ölümü düşünmek istiyorum bu gece. Korkmadan, ürkmeden saatlerce düşünmek. Yanımda duymak istiyorum, ona dokunabilmek, sarılmak taa içimde hissetmek...
Ölüm...
Neden bu kadar ürkütücü geliyor insanlara bu kelime. Oysa ne kadar güzel "ölüm" sanki gülüm der gibi.
O ne vefalı dosttur ki bütün dostlar bizi terk ederde o bir an bile yanlız bırakmaz. İyi günümüzde, kötü günümüzde daima yanımızdadır. Üstelik külfetsiz bir dosttur. Hiç hissettirmez varlığını, usulca gelir peşimiz sıra. Konuşur aslında bizimle bir dostun cenazesinde, ölüm ilanlarında, kabir ziyaretlerinde. Duymayız onu duysak ta kulaklarımızı tıkar duymamış gibi yaparız. Ama yinede gücenmez bize, terk etmez. Hiç unutmaz. Bazen unuttu sanırız da unutulduğumuza emin olduğumuz günde çalar kapımızı.
Bir gün benimde kapımı çalacaksın ölüm. Biliyorum yanımdasın şu an, bana benden de yakınsın. Ama korkmuyorum senden. Hatta seni seviyorum. Ne o gülümsüyor musun Azrail? Neden korkayımki senden sonuçta sende bir melek değil misin? Son yolculuğumda bir meleği bana yoldaş veren Rabbime şükürler...
Ben ölümü öldürenleri biliyorum, ölümde dirilenleri. Dirilişime üzüleyim mi yoksa ağlayayım mı? Kimse üzülmesin benim ölümüme, dostlar sevinsin. Sevgilisine kavuşan üzülür mü? Vuslata eren geriye dönüş ister mi? Hiç ama hiç kimse birdamla gözyaşı dökmesin ardımdan. O gün bayramımdır benim. Ne güzel söylemiş üstad;
Ölüm ölene bayram bayrama sevinmek var
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var
Mezarlığa giderim bazen tefekkür deryalarına dalarım. Önümde kabirler dizi dizi. Taşları konuşurlar benimle dinlerim tek tek. Şu ağacın altındaki geçen sene ölmüş yirmiüç yaşında bir delikanlı. Sevdiği var mıydı acaba? Ne yapar şimdi? Ya annesi nasıl dayandı bu acıya? Az ötede yatan seksenlik bir nine. Çok mu çekmiştin nineciğim? Gönlünü hoş tuttular mı son demlerinde? Çağırdın mı ölümü yoksa "bir güncük daha" diyerek erteledin mi? Sağ yanda ninenin omuzuna sığınmış küçücük bir mezar .Ne mutlu sana bebeğim bu bataklığa hiç bulaşmadan üzerinden atlamışsın. Ulaşmışsın nur mekanlara. Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var
Ne kadar çok mezar var !... Genç yaşlı, zengin fakir, güzel çirkin hiçbir fark gözetmeksizin komşu olmuşlar. Mezarların üzerindeki taşlar hep bir ağızdan anlatıyorlar hikayelerini, kulaklarım uğulduyor. Birgün bende şu selvinin gölgesinde bir taşa yaslayacağım başımı. Ve benim mezar taşım da beni anlatacak baş ucumdaki yabancılara. Belki de yarın kimbilir...
Ölüm, ömrüm...
Evet ömrümsün benim. Hakiki ömrüm sende doğacak. Kabrim kapandığında ebedi evimin kapısı açılacak.Kapıdan süzüleceğim ardın sıra, rüya bitecek gerçek hayat başlayacak. Sende sevecekmisin beni acaba? Gülerek mi geleceksin yanıma yoksa korkutacakmısın? Korkutma ne olur! Günahlarımdan büküksede boynum Rabbimin rahmetinden ümidim sonsuz...
Uzanıyorum bazen yere boylu boyunca, tabutumda hayal ediyorum kendimi .Kaldırıyorlar beni götürüyorlar kabrime. Yavaşça bırakıyorlar toprak ananın sinesine. Üzerimi örtüyorlar. İşte o zaman biraz ürküyorum, korkuyorum. Sevgililer sevgilisine kavuşmanın heyecanından olsa gerek. Bırakıp gidiyorlar beni orada yalnız başıma. Annem, babam, eşim, dostum, arkadaşlarım... Dünyada iken en sevdiklerimden kimse kalmıyor benimle yada gelmiyor yanıma. Demek ki en sevgili sensin ey ölüm.
Dudaklarımda fatihalarla geçiyorum mezarlıklardan. İnsanlar yürüyor telaşlı acele. Bakmıyorlar bile mezarlara, görmek istemiyorlar. Caddenin ortasında durup bağırmak istiyorum:
Öleceğiz! Öleceğiz!
Ama biliyorum faydasız. Anlamayacaklar. Çünkü hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.
Şimdilik uzaklardan sesleniyorum sana, belki de çok yakından. Ama bir gün tanışacağız. Gülüm diyeceğim sana gülüm... Nerelerdeydin bunca zaman? Neden bu kadar beklettin? Ardından gelirken son defa bakacağım dünyaya, insanlara. "Sizde gelin" diyeceğim" Geç kalmayın". Heyhat kaçacaklar, asıl kaçtıkları kendileri anlamayacaklar.
Elveda geçim sıkıntılarım, kederlerim, hasretlerim elveda. Bitmek bilmeyen ihtiyaçlarım, başağrılarım, günlük telaşlarım sizede elveda...
Ve merhaba
Gülüm...ömrüm...ölüm.
Binlerce merhaba.