Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Olumlu Düşünmeye Alışarak Güçlenin! (1 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Olumlu Düşünmeye Alışarak Güçlenin!

Hayatınızı daha enerjik, canlı, zeki, üretken, sağlıklı ve huzurlu yönetmek ve gerilimlerinizigidermek istiyorsanız, yapabileceklerinizden biri, hayatınızın psikolojik yükünü azaltmanızdır. Bunun yollarından biri olumlu düşünmektir.

Olumlu düşünceler, olaylardan olumlu duygular üretir. Olumlu duygular da sinir sistemimizi güçlendirir, sağlığımızın, cesaretimizin, zihinsel etkinliğinizin güçlenmesine, sosyal hayatımızın canlanmasına ve daha mutlu hissetmemize yol açar.

Olumlu düşünmek; acıdan zevk çıkar­mak, yenilgiyi zafere dönüştürmek, kayıptan kazanç elde etmektir. “Bu acı beni kahredecek.” derseniz, o acı sizi gerçekten kahredebilir. “Bu acıdan aldığım dersle sorunların üzerine gideceğim.” derseniz, sorunlarınızı daha kolay çözersiniz.

Olumlu olayların olumlu yönlerini görmeyi herkes başarır.
Esas tuzak olumlu olayları olumsuz görmek veya olumsuz olayların olumlu yönlerini keşfedememektir. Olumlu düşünmenin muhteşem gücünü geliştirmek için Düşün ve Başar’ın ilgili bölümünde yer alan aşağıdaki önerileri rutin egzersizleriniz haline getirebilirsiniz:

-Olumsuzlukların Gelecekteki Faydalarını Keşfedin: Olumsuzluklarınıza odaklanıp üzülmek ve kendinize kahretmek yerine, acısını azaltmaya ne dersiniz? Öyleyse sorun: Yaşadığınız olumsuzluğun gelecekte ne gibi faydaları olabilir?

Hatırlayın ki büyük başarıları ateşleyen ne­denler, kendilerinden önce gelen büyük başarısızlıklardır. Büyük zevkleri tattıran nedenler, kendilerinden önceki büyük acılardır.

Birçok yorucu işe, dinlendirici meyvesi uğruna koşarız. Doğum san­cısını unutturan, getirdiği hayatın azizliğidir. Her acılı olaydan zevkli bir ders çıkarabiliriz.

Yıllar süren hastalıklarım üzerinde şöyle düşünüyordum: “Benim suçum ne? Niçin bu hastalık beni bırakmıyor? Bu hastalık yüzünden ders notlarım düşüyor.

Hastalık yüzünden gülemiyorum, sevemiyo­rum, sevinemiyorum.
Hastalık yüzünden her şeyden nefret ediyo­rum.
Hastalık lanet bir musibet.”

Üniversiteden mezun olduğumda şöyle dü­şünmeye başladım: “Hastalık sayesinde yaşamanın güzel­liğini, önemini daha iyi kavrıyorum.
İdrakimin geliştiğini, olgunlaştığını hissediyorum.
İlerde büyük işler yapabilmem için zorluklara dayanabilecek bir iradeye ihti­yacım var.
Merhametli Mevlâ beni bu hastalıkla eğitiyor.
Ayrıca hastalık sayesinde bu dünyada misafir olduğumu anlıyorum.
Böylece, sonunda mutlaka ulaşacağım Evrenin Hâkimi’nin huzuruna hazırlanıyorum. Üstelik hastalık, geçmi­şimdeki kusurlarımın temizlenmesi için bana gönderilen güzel bir hediyedir.


Karıncalarını aç bırakmayan şefkatli Yaratıcı’nın, Hz. Eyyûb (as) gibi sevdiği bir peygamberini on yıldan uzun süre hastalıkla eğitmesi -hâşâ- acımasızlık olamaz. Bütün annelerin kalplerini şefkatle dol­duran Sınırsız Sultan’ın merhameti sonsuzdur. Bize acı çektiriyorsa, zevkli bir kavrayış kazandırmak istiyordur.
Uçurumun kenarına gelen koyun sözlü uyarıları dinlemeyince, ço­ban onu çubukla uçurumdan uzaklaştırır. Hastalık sayesinde kalp kır­maktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum. Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağlıyor.”
Olumsuz düşünceler yüzünden hastalığımın acısı on kat şiddetle­nirdi. Olumlu düşüncelerle hastalığımın acısı ondan bire indi. Dahası hastalığı sevmeye başladım.
Çok geçmeden hastalık sessizce kaybo­lup gitti.
Bu yüzden hastalandığımda, bazen ağlamaklı bir çaresizlikte kalakalıyorum.
Acı çektirdiği için hastalığı istemiyorum. Fakat kalbi­me kattığı coşkuları ve beni Yaradan’a yakınlaştırışını hissedince de, hastalıktan kurtuluşu hüzünlü bir vedalaşmaya dönüştürüyorum.

Olumsuzlukların Şimdiki Faydalarını Keşfedin: Belki de yaşadığınız kaza, ihanet, engel, tam da şimdi sizi bir kötülükten koruyor olabilir ve tam da şimdi size hayati ders veriyor olabilir. Ya da siz ondandan şimdi bir şekilde yararlanabilirsiniz. Nasıl?

Hatırlıyorum, 1989 yılında Ankara’nın Sıhhiye Köprüsü’nün altında otobüs bekliyordum. Bekleyişim kırk dakika sürdü. Sinirlerim gerildi. Kafese kilitlenen esir gibi yerimde dolaşıp durdum. Omuzlarım, boynum, vücudum gerildi.

Söylendiğimi gören insanlar belki de aklımı kaçırmak üzere olduğumu düşünüyorlardı.


Aniden zihnimde önemli bir düşünce hissettim: “Şu anda sabrım güçlendiriliyor. Gelecekte üstleneceğim işlerde sa­bır ve tahammül gücüne ihtiyacım olacak.” Sadece büyük sabrı olanlar, zorlayıcı işlerin üstesinden gelebilir.

Nasıl rahatladığımı, nasıl sevindiğimi anlatamam. “Madem beklemem gerekiyor; bari zamanımı faydalı düşüncelerle ve planlarla doldurayım.” dedim. Zihnim hemen ideallerimle ilgili planlarla doluverdi. Bir dakika sonra otobüs geldi.

Oradaki küçük dü­şünce tüm günümdeki duygularımı ve enerjimi değiştirdi.
Nasıl deği­şebileceğinizi görebiliyor musunuz?


Otomatik Olumsuz Düşüncelerinizi Keşfedip Düzeltin: Bir çok insan akıl okur gibi, falcı gibi sürekli olumsuz tahminde bulunur, hayata gereksiz ve delilsiz yere karamsar pencereden bakar.
Böyle bir huyumuz varsa aklımıza ge­len birçok olumsuz anlam asılsızdır; hayalîdir, yanılgıdır. Farkına varmaz­sak kalbimiz ezilir, gereksiz yere enerji kaybederiz:

Türkiye Büyük Millet Meclisi asansörlerinin birinde, uzun boylu bir milletvekiliyle karşılaştığım bir günü hatırlarım.
Asansördeki boy aynasına baktığımda, uzun bir insanın yanında kısa kaldığımı düşün­düm. Üzüldüm.
Asansörden indiğimde aniden geri döndüm ve ayna­da kendime bakarak “Yakaladım seni!” dedim.


O anda, cumhurbaşkanıyla 1985 yılında çalışma odasının girişinde, omuz omuza çektir­diğim bir resmi hatırladım.
Benim boyumda biri cumhurbaşkanı bile olabilirdi. Ayrıca kısa boylu olsam ne çıkar.
Kim buna dikkat ediyor? Kısa boyluluk kimi, niçin küçültsün? Küçük bir kedi bile kendi boyuyla güzeldir.

Bir dizi olumlu düşünce üreterek kendimi çelik gibi güçlü hissettim.


Yaradılışınız itibarıyla çirkin değilsiniz. Potansiyel yetenekleriniz kimseninkinden aşağı değildir.
Siz kuşlardan, balıklardan, okyanus­lardan, dağlardan, bulutlardan önemlisiniz.

Sizi yaratan, “Biz insanı en mükemmel surette yarattık!” buyurdu.
Dünyanın parçalanmasını, masum bir insanın öldürülmesinden önemli sanıyoruz.

Oysa, Evrenin Hâkimi’ne inanan bir insanı öldürmek, O’nun katında “… dünya­nın yok olmasından daha büyük bir olaydır.” Bağlandığınız Allah’ın size tüm dünyadan fazla değer vermesi, evrende­ki varlığınızı sevmenize yetmez mi?

Değersizlik saplantısı Evrenin Hâkim’ine bağlanamayanların belasıdır.

Olumlu Anlamlar Üzeride Düşünmeyi Otomatikleştirin: hayatınızdaki her şey kötü olamaz; en az kötüler kadar ve hatta daha fazla iyi olaylarınız, vasıflarınız ve deneyimleriniz vardır. Siz daha çok hangileri üzerinde düşünmeyi seçiyorsunuz?

Olumsuz olayların bile içerisinde keşfinizi bekleyen olumlu anlamlar gizlidir.

Olayların olumlu ve olum­suz yönleri iç içedir. Aynı olayın birkaç tarafı iyi, birkaç ta­rafı kötüdür.
Kötü taraflar da iyi taraflar da zihninizi dol­duracak kadar çoktur.

Çocuğunuz belki tembeldir; ama ahlaklıdır. Belki göremiyor; fakat duyabiliyor.

Hava çok sıcak; ancak fazla nemli değildir. Çiçek kötü kokuyor; ama görünümü güzeldir. Otobüs gürültülü olsa da hızlı ulaştırıyordur.
Hayatınızın olum­lu taraflarını daha çok düşünürseniz, hem huzurunuz hem de performansınız katlanır.


Edison, yaptığı yüzlerce deneyin her biri bittiğinde, “Bugün elektrik ışığı üretemeyen yeni bir yol keşfettik.” dermiş.
Başarıyla bitmeyen her deney, bizi başarıya bir adım daha yaklaştırır.
Çünkü hedefe ulaş­tırmayan deneyler, nasıl başarılamayacağını göstererek hatalı alter­natifleri azaltır.


Görüyorsunuz… Duygu dünyanızı ve ruh halinizi düşünce tercihlerinizle belirliyorsunuz.
O hayat bir şekilde geçecek. Bir insan zindanda bile mutlu olabilirken, siz özgürce seğirttiğiniz yeryüzünde neden mutsuz olasınız.

Siz de ve hayatınızdaki çoğu şeyler de güzelsiniz, değerlisiniz. Öyleyse olumlu taraflarınıza bakmayı alışkanlığa dönüştürün.

Zihniniz olumlu yönleriniz keşfetmekle meşgul olsun.

Dr. Muhammed Bozdağ
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Olumlu Düşünmeye Alışarak Güçlenin!
Hayatınızı daha enerjik, canlı, zeki, üretken, sağlıklı ve huzurlu yönetmek ve gerilimlerinizigidermek istiyorsanız, yapabileceklerinizden biri, hayatınızın psikolojik yükünü azaltmanızdır. Bunun yollarından biri olumlu düşünmektir.

Olumlu düşünceler, olaylardan olumlu duygular üretir. Olumlu duygular da sinir sistemimizi güçlendirir, sağlığımızın, cesaretimizin, zihinsel etkinliğinizin güçlenmesine, sosyal hayatımızın canlanmasına ve daha mutlu hissetmemize yol açar.

Olumlu düşünmek; acıdan zevk çıkar­mak, yenilgiyi zafere dönüştürmek, kayıptan kazanç elde etmektir. “Bu acı beni kahredecek.” derseniz, o acı sizi gerçekten kahredebilir. “Bu acıdan aldığım dersle sorunların üzerine gideceğim.” derseniz, sorunlarınızı daha kolay çözersiniz.

Olumlu olayların olumlu yönlerini görmeyi herkes başarır.
Esas tuzak olumlu olayları olumsuz görmek veya olumsuz olayların olumlu yönlerini keşfedememektir. Olumlu düşünmenin muhteşem gücünü geliştirmek için Düşün ve Başar’ın ilgili bölümünde yer alan aşağıdaki önerileri rutin egzersizleriniz haline getirebilirsiniz:

-Olumsuzlukların Gelecekteki Faydalarını Keşfedin: Olumsuzluklarınıza odaklanıp üzülmek ve kendinize kahretmek yerine, acısını azaltmaya ne dersiniz? Öyleyse sorun: Yaşadığınız olumsuzluğun gelecekte ne gibi faydaları olabilir?

Hatırlayın ki büyük başarıları ateşleyen ne­denler, kendilerinden önce gelen büyük başarısızlıklardır. Büyük zevkleri tattıran nedenler, kendilerinden önceki büyük acılardır.

Birçok yorucu işe, dinlendirici meyvesi uğruna koşarız. Doğum san­cısını unutturan, getirdiği hayatın azizliğidir. Her acılı olaydan zevkli bir ders çıkarabiliriz.

Yıllar süren hastalıklarım üzerinde şöyle düşünüyordum: “Benim suçum ne? Niçin bu hastalık beni bırakmıyor? Bu hastalık yüzünden ders notlarım düşüyor.

Hastalık yüzünden gülemiyorum, sevemiyo­rum, sevinemiyorum.
Hastalık yüzünden her şeyden nefret ediyo­rum.
Hastalık lanet bir musibet.”

Üniversiteden mezun olduğumda şöyle dü­şünmeye başladım: “Hastalık sayesinde yaşamanın güzel­liğini, önemini daha iyi kavrıyorum.
İdrakimin geliştiğini, olgunlaştığını hissediyorum.
İlerde büyük işler yapabilmem için zorluklara dayanabilecek bir iradeye ihti­yacım var.
Merhametli Mevlâ beni bu hastalıkla eğitiyor.
Ayrıca hastalık sayesinde bu dünyada misafir olduğumu anlıyorum.
Böylece, sonunda mutlaka ulaşacağım Evrenin Hâkimi’nin huzuruna hazırlanıyorum. Üstelik hastalık, geçmi­şimdeki kusurlarımın temizlenmesi için bana gönderilen güzel bir hediyedir.


Karıncalarını aç bırakmayan şefkatli Yaratıcı’nın, Hz. Eyyûb (as) gibi sevdiği bir peygamberini on yıldan uzun süre hastalıkla eğitmesi -hâşâ- acımasızlık olamaz. Bütün annelerin kalplerini şefkatle dol­duran Sınırsız Sultan’ın merhameti sonsuzdur. Bize acı çektiriyorsa, zevkli bir kavrayış kazandırmak istiyordur.
Uçurumun kenarına gelen koyun sözlü uyarıları dinlemeyince, ço­ban onu çubukla uçurumdan uzaklaştırır. Hastalık sayesinde kalp kır­maktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum. Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağlıyor.”
Olumsuz düşünceler yüzünden hastalığımın acısı on kat şiddetle­nirdi. Olumlu düşüncelerle hastalığımın acısı ondan bire indi. Dahası hastalığı sevmeye başladım.
Çok geçmeden hastalık sessizce kaybo­lup gitti.
Bu yüzden hastalandığımda, bazen ağlamaklı bir çaresizlikte kalakalıyorum.
Acı çektirdiği için hastalığı istemiyorum. Fakat kalbi­me kattığı coşkuları ve beni Yaradan’a yakınlaştırışını hissedince de, hastalıktan kurtuluşu hüzünlü bir vedalaşmaya dönüştürüyorum.

Olumsuzlukların Şimdiki Faydalarını Keşfedin: Belki de yaşadığınız kaza, ihanet, engel, tam da şimdi sizi bir kötülükten koruyor olabilir ve tam da şimdi size hayati ders veriyor olabilir. Ya da siz ondandan şimdi bir şekilde yararlanabilirsiniz. Nasıl?

Hatırlıyorum, 1989 yılında Ankara’nın Sıhhiye Köprüsü’nün altında otobüs bekliyordum. Bekleyişim kırk dakika sürdü. Sinirlerim gerildi. Kafese kilitlenen esir gibi yerimde dolaşıp durdum. Omuzlarım, boynum, vücudum gerildi.

Söylendiğimi gören insanlar belki de aklımı kaçırmak üzere olduğumu düşünüyorlardı.


Aniden zihnimde önemli bir düşünce hissettim: “Şu anda sabrım güçlendiriliyor. Gelecekte üstleneceğim işlerde sa­bır ve tahammül gücüne ihtiyacım olacak.” Sadece büyük sabrı olanlar, zorlayıcı işlerin üstesinden gelebilir.

Nasıl rahatladığımı, nasıl sevindiğimi anlatamam. “Madem beklemem gerekiyor; bari zamanımı faydalı düşüncelerle ve planlarla doldurayım.” dedim. Zihnim hemen ideallerimle ilgili planlarla doluverdi. Bir dakika sonra otobüs geldi.

Oradaki küçük dü­şünce tüm günümdeki duygularımı ve enerjimi değiştirdi.
Nasıl deği­şebileceğinizi görebiliyor musunuz?


Otomatik Olumsuz Düşüncelerinizi Keşfedip Düzeltin: Bir çok insan akıl okur gibi, falcı gibi sürekli olumsuz tahminde bulunur, hayata gereksiz ve delilsiz yere karamsar pencereden bakar.
Böyle bir huyumuz varsa aklımıza ge­len birçok olumsuz anlam asılsızdır; hayalîdir, yanılgıdır. Farkına varmaz­sak kalbimiz ezilir, gereksiz yere enerji kaybederiz:

Türkiye Büyük Millet Meclisi asansörlerinin birinde, uzun boylu bir milletvekiliyle karşılaştığım bir günü hatırlarım.
Asansördeki boy aynasına baktığımda, uzun bir insanın yanında kısa kaldığımı düşün­düm. Üzüldüm.
Asansörden indiğimde aniden geri döndüm ve ayna­da kendime bakarak “Yakaladım seni!” dedim.


O anda, cumhurbaşkanıyla 1985 yılında çalışma odasının girişinde, omuz omuza çektir­diğim bir resmi hatırladım.
Benim boyumda biri cumhurbaşkanı bile olabilirdi. Ayrıca kısa boylu olsam ne çıkar.
Kim buna dikkat ediyor? Kısa boyluluk kimi, niçin küçültsün? Küçük bir kedi bile kendi boyuyla güzeldir.

Bir dizi olumlu düşünce üreterek kendimi çelik gibi güçlü hissettim.


Yaradılışınız itibarıyla çirkin değilsiniz. Potansiyel yetenekleriniz kimseninkinden aşağı değildir.
Siz kuşlardan, balıklardan, okyanus­lardan, dağlardan, bulutlardan önemlisiniz.

Sizi yaratan, “Biz insanı en mükemmel surette yarattık!” buyurdu.
Dünyanın parçalanmasını, masum bir insanın öldürülmesinden önemli sanıyoruz.

Oysa, Evrenin Hâkimi’ne inanan bir insanı öldürmek, O’nun katında “… dünya­nın yok olmasından daha büyük bir olaydır.” Bağlandığınız Allah’ın size tüm dünyadan fazla değer vermesi, evrende­ki varlığınızı sevmenize yetmez mi?

Değersizlik saplantısı Evrenin Hâkim’ine bağlanamayanların belasıdır.

Olumlu Anlamlar Üzeride Düşünmeyi Otomatikleştirin: hayatınızdaki her şey kötü olamaz; en az kötüler kadar ve hatta daha fazla iyi olaylarınız, vasıflarınız ve deneyimleriniz vardır. Siz daha çok hangileri üzerinde düşünmeyi seçiyorsunuz?

Olumsuz olayların bile içerisinde keşfinizi bekleyen olumlu anlamlar gizlidir.

Olayların olumlu ve olum­suz yönleri iç içedir. Aynı olayın birkaç tarafı iyi, birkaç ta­rafı kötüdür.
Kötü taraflar da iyi taraflar da zihninizi dol­duracak kadar çoktur.

Çocuğunuz belki tembeldir; ama ahlaklıdır. Belki göremiyor; fakat duyabiliyor.

Hava çok sıcak; ancak fazla nemli değildir. Çiçek kötü kokuyor; ama görünümü güzeldir. Otobüs gürültülü olsa da hızlı ulaştırıyordur.
Hayatınızın olum­lu taraflarını daha çok düşünürseniz, hem huzurunuz hem de performansınız katlanır.


Edison, yaptığı yüzlerce deneyin her biri bittiğinde, “Bugün elektrik ışığı üretemeyen yeni bir yol keşfettik.” dermiş.
Başarıyla bitmeyen her deney, bizi başarıya bir adım daha yaklaştırır.
Çünkü hedefe ulaş­tırmayan deneyler, nasıl başarılamayacağını göstererek hatalı alter­natifleri azaltır.


Görüyorsunuz… Duygu dünyanızı ve ruh halinizi düşünce tercihlerinizle belirliyorsunuz.
O hayat bir şekilde geçecek. Bir insan zindanda bile mutlu olabilirken, siz özgürce seğirttiğiniz yeryüzünde neden mutsuz olasınız.

Siz de ve hayatınızdaki çoğu şeyler de güzelsiniz, değerlisiniz. Öyleyse olumlu taraflarınıza bakmayı alışkanlığa dönüştürün.

Zihniniz olumlu yönleriniz keşfetmekle meşgul olsun.

Dr. Muhammed Bozdağ

Guncelleme...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Hayatımızda neye inanırsak onu kendimize çekeriz. Everende çekim yasası bu şekilde çalışır. Evren sizin isteklerinizi yerine getirmekle görevlidir ve bu işlemi yaparken sizin için olumlu yâda olumsuz olacağınız düşünmez. Siz inanıp, besleyip istemişsizinizdir ve evren yerine getirmiştir.

İnançlarımız kabul ettiğimiz düşünce ve duygularla oluşur. Bilinçaltımız inanmayı seçtiğimiz her şeyi kabul eder ve besler. Evrensel yasalar hiçbir zaman bizi eleştirmez yâda yargılamaz. Eğer siz kısıtlanmış bir inanca sahipseniz hayatın size getirileri kısıtlanmışlıklarla olacaktır. Yani eğer siz kendinizi, kilolu, mutsuz, sevimsiz, ilişkilerinde doğru kararlar alamayan, parasız, sağlıksız hissediyor ve inanıyorsanız hayatın ve evrenin sundukları bunlardan başka olamaz. Unutmayın düşünce ve duygularla çalışıyoruz ve bunlar isteyince değişebilir.


alıntı
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Uzm. Klnk. Psk. Ceyda Uska
Yıllardır herkes tarafından çok sık kullanıldığını duymuşsunuzdur; “Onun özgüven eksikliği var” veya “Özgüveni çok fazla” Peki, nedir bu özgüven? Nasıl oluşur? Nasıl eksilir veya nasıl artar? Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelir. Kendimize yönelik geliştirdiğimiz iyi duygular/düşünceler sonucu, kendimizi iyi hissetmemiz demektir. Diğer bir deyişle, kendimiz olmaktan memnun olmamız ve bunun getirisi olarak da kendimiz ve çevremizle barışık olmamız... En kısa haliyle ise; sevebilir, sevilebilir, başarabilir olma duygusu ve inancıdır diyebiliriz. Özgüven, kişinin hayatıyla ilgili aldığı kararları gerçekleştirebilmesi için kişiye cesaret veren bir güçtür. Bu güç sayesinde kişinin kendine yönelik olumlu yargıları artar, olayları ve kendini kontrol edebileceğine inanır, kendini sever ve olduğu gibi kabul eder, yeterli olduğunu düşünür ve değerini bilir, kendisiyle barışık olur, başarısızlıklarını kabul eder ve kendisini tanır…


Özgüvenin Temel Bileşeni
Özgüvenin ana bileşeni olan güven duygusunun temeli, daha anne karnındayken başlar. Bebek doğduğu zaman kendini savunmasız ve şaşkın hisseder. Daha sonra annesine verildiğinde, annesinin göğsüne gelip kalp atış sesini duyduğunda kendini tekrar güvende hisseder. Bu andan sonra anne, bebek için en güvenilir varlık olmaktadır. Hem açlığını karşılar, hem ona sınırsız sevgi verir. Ayrıca bebeklerin belli bir döneme kadar görme mesafeleri çok kısadır. Anne bebeği emzirirken, bebeğin görebildiği tek şey annesinin gözleridir. Oradan aldığı sıcak ve sevgi dolu bakış, yumuşak ses tonuyla bebeğiyle konuşma, bebek için özgüven oluşumunun temelidir denebilir. Çocuk gelişiminin ilk halkasını özgüven oluşturur. Bu halkanın kalitesi, diğer halkaların da sağlamlılığını sağlar. Eğer ilk halka zayıf ise, kırılmaya başlar ve karşımıza anne-baba bağımlılığı, yetersizlik, suçluluk duyguları ve kendiyle barışık olmama gibi özelliklerin gözlemlendiği özgüven eksikliği çıkar. Yapılan araştırmalarda özellikle aşırı koruyucu annelerin/ebeveynlerin çocuklarında özgüven eksikliğine rastlanmaktadır. Aşırı koruyucu ebeveynlerin özellikleri şöyledir:
- Çocuklarına bağımsız hareket etme olanağı sunmazlar.
- Çocuklarını olumsuz yönleriyle görürler.
- Çevreyi tehdit olarak algılarlar.
- Kendilerine ve çocuklarına güvenleri yoktur.
- Çok endişelidirler.



Genellikle bu ailelerin endişe düzeyleri çok yüksek olur. “Düşerse, üşürse, dökerse, yapamazsa, üzülürse…” gibi sonu gelmeyen endişeleri sonucunda, yaşı büyümüş olsa dahi çocuğuna yemek yediren, bizzat giydiren, lisede bile okula götüren, onu “tüm kötülüklerden” koruyan bir halde bulurlar kendilerini. Bu durum hem çocukları hem de kendileri için nefes alamayacakları bir kaosa dönüşür. Tüm bunların bir anda çekilmesi durumunda ise çocuk/yetişkin sudan çıkmış balığa döner. Hiçbir şeyin üstesinden gelemeyen, pasif ve bağımsız bir birey olur. Sosyal olarak içe çekilir, yaratıcılığını kullanamaz. Hal böyle olunca anne/ebeveyn tekrardan çocuğu bütünüyle sarmalar, çocuk yine pasif ve yetersizleşir ve bu döngü de böyle gider.



Özgüven Türleri
Özgüven yalnızca okul/iş yaşamında değil, sosyal yaşamda da çok önemlidir. Araştırmacılara göre birbirini tamamlayan iki özgüvenden bahsedilebilir;
İç Özgüven: Kendimizden memnun ve yaptıklarımız/yapamadıklarımızla barışık olduğumuza dair inanç ve duygularımızı ifade eder. Kendini sevme, kendini tanıma, kendine açık hedefler koyma, pozitif düşünme, başarısızlıklarından ders çıkartma özellikleri görülür.


Dış Özgüven: Dışarıya bu hislerle ilgili verdiğimiz görüntüyü ifade eder. İletişim, kendini ifade etme, duygularını kontrol etme özellikleri görülür.
Peki, özgüven eksikliği nasıl gelişir? Özgüven eksikliğinin temelinde yatan aşağılık, umutsuzluk gibi duygular, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız olumsuz yaşam deneyimleri sonucunda ortaya çıkar. Özgüveni yetersiz kişiler yaşadıkları bu olumsuz deneyimleri sebebiyle kendilerine güvenmedikleri için sorumluluk almaktan çekinirler, yapamayacaklarını düşündükleri için kendilerine verilen görevlerden çeşitli bahanelerle kaçmaya çalışırlar, eğer yapmak zorunda kalırlarsa da bu süreci çok kaygılı ve gergin yaşarlar. Özgüven eksikliğindeki en önemli şeylerden biri de hatalı düşünce yapısıdır. Örnek: “Olmuşken en iyisi olsun; yenilmek ölmekten beterdir; ben kötüyüm/başarısızım/yetersizim; her şey kusursuz olmalı; oldu bir kere artık düzelmez vs…” Görüldüğü gibi özgüven eksikliği, yaşadıklarımızdan ötürü kendimize ilişkin algımızdaki olumsuz döngüden kaynaklanır. Çocukken yerleşen özgüven eksikliği, ileriki zamanlarda yine kendimiz tarafından dışarıya yansıtılır. Neyi hissedersek dışarıya bunu ayna gibi yansıtırız. Kendimizde hissettiğimiz bu eksikliği yansıtınca, bu karşıdan anlaşılıyor ve döngü devam ediyor.



Özgüven Eksikliğinin Sinyalleri

- Kişi kendi başına bir karar alamaz, aile/arkadaşlarına sorar ve onay ihtiyacı hisseder.
- Hata yapmaktan korktuğu için hiçbir şey yapmamayı tercih eder.
- İçe kapanık, sessizdir ve iletişimden kaçınır.
- Öz bakım ile ilgili sorumluluklarında zorluk çeker.
- Endişeli yapısı ve yoğun endişelerinden ötürü korku sorunları vardır.
- Bireysel kimliği ve otonomisi sağlıklı gelişemediği için hakkını koruyamaz ve kendini savunamaz.
- Ebeveynlerinden hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde çekinir, korkar.
- Davranışları tutuktur, durumlara orantısız tepkiler verebilir.
- Sıklıkla eleştiriye uğrar.



Yetişkinler İçin Özgüveni Arttırma Yolları

- Kendiniz hakkında olumlu düşünün. İleriye yönelik olumsuz falcılıktan kaçının.

- Hedeflerinizi gerçekçi olan beklentiler üzerinden koyun. Onlara ulaştıkça gitgide hedeflerinizi arttırın. Kolay hedefleri küçümsemeyin, basitliğe önem verin.

- Bir şey başarınca üstünü örtmeyin, kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin. Bunun bir tesadüf/şans olmadığından emin olun!

- Kötü bir şey olduğunda yalnızca duygularınızla çıkarım yapmak yerine, yaşanan duruma bütünüyle bakmaya çalışın.

- Zayıf taraflarınız yerine güçlü taraflarınızı tanıyın ve bu alanlara ağırlık verin.

- Fikirlerinizi savunun, duygu ve düşüncelerinizi net bir şekilde ifade edin.
- Haklarınıza sahip çıkın, “hayır” demeyi öğrenin.

- Deneyimlerinizden ders çıkarın, aynı hatayı tekrar edip özgüveninizi zedelemeyin.

- Cesaretli olun, öğrenmeye devam edin.

- Başarısızlığı ve değişimi hoş karşılayın.

- İç konuşma yapın. Bu sayede olumsuz varsayımlarınızla başa çıkabilirsiniz.

- Kendinizi herkesten ve her şeyden bağımsız olarak değerlendirin. Tabii ki başkalarının fikirlerini dinleyin ama davranışlarınıza tamamen onların yön vermesini engelleyin.



Çocuklarda Sağlıklı Özgüven Oluşturma Yolları

- Çocuğunuza güvenmeyi öğrenin ve bunu ona her fırsatta fiziksel ve sözel olarak sergileyin.

- Çocuğunuzun başarı/başarısızlığını başkalarıyla değil, kendi içinde, dünden bugüne değerlendirin.

- Başarısızlıkları için kişiliğini suçlamayın; yapılan iş ile kişiyi ayırın.

- Öz bakım sorumluluklarını mutlaka aşılayın. Sizin için de çocuk için de zor olsa da ertelemeyin.

- Onun başarabileceğinden emin olduğunuz durumlar yaratın, çıtayı yavaş yavaş yükseltin.


- Yenilenen başarısızlıklarla yüzleşmesini engelleyin, isteği yoksa zorlamayın, kendi istediği başka bir şey yapsın.

- Kendi ideal ve standartlarınızı onlardan beklemeyin, onun görevi sizin hayallerinizi yerine getirmek değil.



- İletişimde empatiye dikkat edin. “yapamayacak ne var?” sorusu onları motive etmektense, kendilerini başarısız hissetmelerine sebep olur.( “Yapılamayacak bir şey yok ve ben yapamıyorum!”)

- Sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını söyleyin ve hissettirin.

- Unutmayın ki özgüvenli olmak kendini beğenmişlik ya da kibirlilik değildir. Sadece olduğu gibi kabul edilmiş olmanın verdiği rahatlık ve güvenlik hissidir. Başarısı ile şımaran ya da kibirli davranan çocuğun özgüveni yok ya da düşük demektir.

- Çocuğunuzun zayıf alanlarını görmezden gelmeyin ama eleştirmeyin. Sağlıklı bir özgüven gelişimi için en önemli şeylerden biri kişinin eksiklerini ve kusurlarını kabul etmesidir.

- Çocuğunuzun kendisine has yeteneklerini ortaya çıkartmasına olanak sağlayın. Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylere (size saçma gelse dahi) saygı gösterin ve destekleyin. Biraz önce de dediğim gibi, sizin ideallerinizi gerçekleştirmelerini beklemeyin.


- Evinizde herkesin başarı ve başarısızlıklarını paylaştığınız, herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun.

- Ona sorumluluk verin. Bu sayede çocuk kendini yararlı ve önemli hisseder.

- Küçük bile olsa yaptığı güzel bir davranışı, o esnada hemen övün.

- Birlikte vakit geliştirin. Bu vaktin kaliteli olmasına özen gösterin.

Zamanın önemi yok. Yarım saat kaliteli ilgi de çocuklar için yeterli olmaktadır.

- Onların özgüvenlerini sağlayacak cümleler kurun; “Çok teşekkür ederim, bu aklıma hiç gelmemişti, yardımların çok işime yaradı, fikrini çok beğendim, vs..”




Sağlıklı Özgüven Sağlıksız Özgüven
Başarılarından dolayı takdir edilmiş. Olumsuz eleştiri almış.
İletişim kurulmuş, dinlenmiş. Azarlanmış, dayak yemiş.
Saygı ve değer görmüş. Aşağılanmış, küçük görülmüş.
Yapabilecekleri beklentiler güdülmüş. Hep mükemmel olması beklenmiş.
Güvenilir arkadaşları olmuş. Stabil arkadaş ilişkileri kuramamış.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........



İnsan olarak doğmayı seçmediğimiz doğru. Ya da en azından böyle bir seçimi hatırlamıyoruz. Fakat buradayız, nefes alıyoruz ve bu yazıyı okuyoruz.
Milyarlarca canlı arasında kendini her gün geliştirebilecek bir potansiyel ile doğan yegâne canlılarız. Diğer tüm canlılar için hayat standart geçirilen bir yaşam formu sadece.
Bir karanfilin “Geçen yaz kırmızı açtım hadi bu yaz da beyaz açayım” dediğini hiç duymadık. Ya da bir leyleğin “Afrika çok uzak kardeşim bu kış eve doğalgaz bağlatacağım, bir yere kıpırdamayacağım” dediğini duyanımız yoktur. Bir ağacın beğenmediği yerini değiştirmesi, bir timsahın çok güzel diye bir ceylanı yemediğini, Ay’ın “Her gece her gece bıktım yahu, bu gün vuracağım başımı yastığa, doğmayacağım” diye oflanıp puflandığına hiç şahit olmadık. Olmayacağız da.
Ama insanlar âleminde bunları milyonlarca örnekle çoğaltabiliriz. İnsan olmanın ayrımına varmanın İlk şartı buradan geçmek olsa gerek.
Sonrasında ise;
Bir bilinçliliğin,
Bir farkındalığın,
Bir keşfedişin,
Bir yenilenmenin,
Bir hayret etmenin hırkasına bürünmeli insan.
Yaşadığı her günün kendisine kendisini daha iyi yapma fırsatı sunduğunu bilerek yaşamalı.
Çok inandığım bir sözdür, “Daha iyi, iyinin düşmanıdır!”
Oysaki bu söz bir tek insanın kendini yenilemesinin, keşfetmesinin, çoğaltmasının karşısında geçersizdir. İnsan her geçen gün yenilenebilir, çoğalabilir ve keşfedebilir.
Akıl sahibi olmak aklı kullanmayı,
Kalp sahibi olmak kalbi kullanmayı,
İnsan olmak insanlığı yüceltmeyi gerektirir.
Durmadan kendini bir adım öne süren akla dur demeyelim. Onu takip etmek bizlere hiçbir şey kaybettirmez.
Aklın sorgulayan, eleştiren, merak eden kapılarını sonuna kadar açalım.
Atalarımızdan duyduklarımız ile yetinmeyelim.
Bize aktarılan bilgilerle şekillendirmeyelim hayatımızı.
Coşkun bir nehrin eninde sonunda varacağı yer denizidir.
Aklın denizi kalptir.
Dünyanın etrafından döndüğü iyilik, şefkat, merhamet, adalet duygularını içimizde her daim çoğaltırsak beraberinde bireysel gelişimin de gün be gün arttığına şahit olacağız.
Gelişmek yaşamak yakıtıyla çalışır. Her tebessüm, her güzellik, her çaba, her okuma, her düşünme, her yenilenme gelişmenin yakıt ikmalidir.
Sonsuz evrenin, sonsuz sevginin, sonsuz iyiliğin ve sonsuz var olmanın büyüklüğüyle durmadan kendini geliştirmeye çalışan insan her zaman her şekilde her evrende kazanan insandır.
İnsan olmak sorumluluk almaktır.
Gelişmeye, daha çok düşünmeye, daha çok sorgulamaya, daha çok yenilenmeye karşı sorumluluk alarak büyür insan.
Eleştirel aklın peşinde, nerden geldiğimiz, ne için yaşadığımız, nereye gittiğimiz sorularına karşı üretmeye çalışacağımız her cevap bizi daha çok ‘insan’laştıracaktır.
İnsan olmanın sorumluluğunu taşımaktan korkmayalım. Zira yükte hafif pahada ender nadirlikteki bir zenginliktir bu.
Nice güzel gelişimlere sevgili dostlar
.


 

Ayse_92_38

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2011
Mesajlar
315
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Selamun aleykum kardesim Allah celle ve celaluhu razi olsun paylasimlarinizi ilgiyle takip ediyorum selam ve dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........

Ol
umlu Düşünmenin Gücü

Acınızı sevince dönüştürerek ondan intikamınızı alın. Aksi taktirde uydurduğunuz acılar yüzünden tüm sağlığınızı tahrip edebilirsiniz. Huzurun dışarıdan geleceğini sanmayın. Onu ancak siz kendi içinizde üretebilirsiniz. Huzur maddi değil, duygusal bir olgudur.

Beynimizde oluşturduğumuz temel programlardan biri düşünme yönümüzle ilgilidir. Ya pozitif ya da negatif düşünürsünüz. İnsanlar olumlu ve olumsuz düşünenler olarak iki guruba ayrılırlar. Dünya acılarla dolmaya devam ettikçe olumsuz düşünenlerin oranı da artmaya de vam ediyor. Tüm başarılı ve mutlu insanlar olumlu düşünen azınlık gurubunda yer alıyor. Her iki düşünce biçimi zaman içinde otomatikleşir ve davranışlarımızı yönetmeye başlarlar.

Eleştirildiğinizde ne yaparsınız? Uçağınız veya otobüsünüz yarım saat gecikirse ne hissedersiniz? Hasta olduğunuzda, paranız çalındığında, eviniz yandığında ne düşünürsünüz? Çoğunluk eleştirildiğinde sinirlenir, üzülür, kendini savunmaya kalkışır. Çoğunluk uçağı geciktiğinde veya otobüsünü kaçırdığında telaşa kapılır, öfkelenir.

ODTÜ Fizik bölümünde okuyan büyük bir insan hatırlarım: Yaşça benden büyük olan Ekrem İlbak. Bazen ona öfkelenmeme, onu eleştirmeme rağmen, bana sakinlikle, sevgiyle, sabırla, tebessümle karşılık verirdi. Çoğumuz olumsuz düşündüğümüzün farkında değiliz.

Amerika'da gelişen Sinir Dili Programlama disiplini bu konuyu "Yeniden Çerçeveleme" adı altında ele alıyor. Yeniden çerçeveleme, yeni anlam verme, anlamını değiştirme. Yaşadıklarımızın üzerimize etkilerini belirleyen ne oldukları değil, onlara ne anlam verdiğimizdir. Anlamı değiştirdiğimizde etkiler de değişecektir. En büyük yetenek olaylara olumlu anlamlar yükleyebilmektir.

Yaşadığımız her olaydan olumlu sonuçlar çıkarabiliriz. En büyük başarıları ateşleyen nedenler, kendilerinden önce gelen çok büyük başarısızlıklardır. En büyük zevkleri bize tattıran nedenler, kendilerinden önce gelen büyük acılardır. Bu gerçeği görmediğimizde acı sadece acı üretir. Hatta zevk acı verir. Ölümden kurtulmanın sevincini büyük yapan ölüm korkusunun büyüklüğüdür. Başarısızlık sadece başarısızlığın nedeni olabilir. Oysa her kötü sanılan olayı iyiye çevirebiliriz. Her kötü olaydan iyi sonuçlar çıkarabiliriz.

Savaş kötüdür. Asırlar geçer de bir şehir gelişmez, yenilenmez. Bir savaş yerle bir eder tüm binaları, asırlardır değişmeyen şehrin kalıntıları üzerine dev bir metropol kurulur. Ortaya harika bir şehir çıkar.

Olumsuz insan olayların muhtemel iyi sonuçları yerine muhtemel kötü sonuçları üzerinde düşünür.

Muhtemel kötü sonuçlar üzerinde düşündükçe gerçekten de kötü sonuçlar üretilecektir. Kötü sonuçlarla başarılı olamayız. Dahası acılardan kurtulamayız. Yaşadıkları kötü olayların etkisiyle çaresizleşen bazı arkadaşlarımı dinledim. Sonra onlara hayatlarında hangi iyi olaylar olduğunu, hatta bu kötü olayların hangi iyi yanları bulunduğunu sordum. İnanılmaz bir şey: Hayatlarındaki iyi olayları göremedikleri gibi kötü olayların iyi sonuçları olabileceğini de asla düşünmüyorlar. Onlara muhtemel iyi sonuçları söylediğimde şaşkına dönüyorlar. Şu örneklere bakın:


Yıllar süren hastalıklarım üzerinde şöyle düşünüyordum: "Benim suçum ne? Niçin bu hastalık beni bırakmıyor? Bu hastalık yüzünden ders notlarım düşüyor. Hastalık yüzünden gülemiyorum, sevemiyorum, sevinemiyorum. Hastalık yüzünden her şeyden nefret ediyorum. Hastalık lanet bir musibet. Kurtulamayacağım bundan."

Üniversiteden mezun olduğumda düşüncelerim de değişti. Şöyle düşünmeye başladım: "Hastalık sayesinde yaşamanın güzelliğini, önemini daha iyi kavrıyorum. Ruhumun geliştiğini, olgunlaştığını hissediyorum. İlerde büyük işler yapacağım. Bunun için zorluklara dayanabilecek bir iradeye ihtiyacım var. Kaderim beni bu hastalıkla imtihan ediyor. Ayrıca hastalık sayesinde bu dünyada misafir olduğumu anlıyorum. Böylece sonunda mutlaka huzuruna çıkacağım. Yaratıcıma yakınlaşıyorum. Üstelik hastalık, işlenen günahları temizliyor. Hastalık geçmişimdeki hatalarımın temizlenmesi için bana gönderilen güzel bir hediyedir.

Karıncalarını aç bırakmayan şefkatli Yaratıcının, Hz. Eyyüb (as) gibi büyük bir peygamberini on yıldan uzun süre hastalıkla imtihan etmesinin nedeni intikam olamaz. Uçurumun kenarına gelen koyun hafif ikazdan anlamayınca, çoban onu değnekle uçurumdan uzaklaştırır.
Hastalık sayesinde kalp kırmaktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum.

Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağlıyor."


Olumsuz düşünceler yüzünden hastalığım bana on kat şiddetli acı çektiriyordu. Yeni düşünceler sayesinde hastalığımın gerçek acısı ondan bire indi. Dahası hastalığı sevmeye başladım. Doktor bana şöyle demişti: "Sinüzitten tamamen kurtulamazsın. Ona alışacaksın. Onunla yaşamayı öğreneceksin." Doktor söylediğinde değil, olumlu düşündüğümde hastalığı sevdim. Bundan sonra iki ay içinde hastalığım yok oldu. İki ay boyunca portakal greyfurt suyu içtim. Bir süre sonra kendime geldim. "Ne oldu bana? Benim hastalığım ne zaman geçti?" diye sordum kendime.

1989 yılında Keçiören ilçesine gitmek üzere Ankara'nın Sıhhiye köprüsünün altında otobüs bekliyordum. Bekleyişim 40 dakika sürdü. Sinirlerim gerildi. Kafese kilitlenen esir gibi yerimde dolaşıp durdum. Omuzlarım, boynum, tüm vücudum gerildi. Kulaklarımdan soluyordum. Söylendiğimi gören insanlar belki de aklımı kaçırmak üzere olduğumu düşünüyorlardı. Aniden aklıma bir fikir geldi: "Elbette işim aceleydi. Ben zaten hayatım boyunca koşuşturuyorum. Bir yükten kurtulduğumda diğer yük omuzlarıma çöküyor. İşten kaçmıyorum, elbette çalışmaya devam edeceğim. Şu anda yaratıcım benim sabrımı ölçüyor.
Çünkü sadece büyük sabrı olanlar büyük işlerin üstesinden gelebilirler."

dedim. "Ne kadar dayanabileceğimi ölçüyor. Hem de beni eğitiyor. Ağır yüklerin üstesinden gelebilmek için sakinlik içinde sabretmeyi öğrenmemi istiyor." Nasıl rahatladığımı, dahası nasıl sevindiğimi anlatamam. Zihnim hemen ideallerimle ve onlarla ilgili planlarla doluverdi. Bir dakika sonra otobüs geldi. Yolculuk boyunca duyduğum sevinci gözlerime bakan herkes hissedebilirdi. Nasıl değişebileceğinizi görebiliyor musunuz?


Büyük Millet Meclisi asansörlerinin birinde dönemin İzmir Milletvekili Ahmet Piriştina ile karşılaştığım bir günü hatırlarım. Asansördeki boy aynasına baktığımda uzun bir insanın yanında kısa kaldığımı gördüm. Üzüldüm. Boyumun biraz daha uzun olmasını diledim. Asansörden indiğimde aniden geri döndüm ve asansördeki aynaya bakarak "Yakaladım seni" dedim.
Farkında olmadan kendimi güçsüzleştiren bir düşünce içine girmiştim.
Süleyman Demirel'le yıllar önce çalışma odasının girişinde omuz omuza çektirdiğim bir resmi hatırladım. Ondan kısa değildim. Hem Rahmetli Turgut Özal gibi kısa boylu olsam ne çıkar. Bir dizi olumlu düşünce üreterek kendimi çelik gibi güçlü hissettim. İşte böyle tuzağa düşüyoruz. Hiç kimseden çirkin değilsiniz.
Sahip olduğunuz potansiyel yetenek kimseninkinden aşağı değildir.
Siz büyüksünüz. Güçlüsünüz. Nasıl olur da yalanlar uydurarak kendinizi güçsüzleştirirsiniz?


Edison elektriği ararken yaptığı yüzlerce deneyin her biri bittiğinde "Bugün elektrik üretemeyen yeni bir yol keşfettik" dermiş.
Başarıyla bitmeyen her deney bizi başarıya bir adım daha yaklaştırır.
Çünkü hedefe ulaştırmayan deneyler nasıl başarılamayacağını göstererek hatalı alternatifleri azaltırlar.
İhtiyacımız olan yaklaşım budur.


Bilinmeyen bir alfabeyle yazılmış bir kainata doğarız. Anlamını bilmediğimiz mesajları kavrayamayız önce. Bebek tabancadan korkmayı, lüks otomobilleri sevmeyi bilmez. Evrenin bize anlattığını değil, bizim evrenden anladığımızı dikkate alıyoruz. Herkes evrensel dili kendi tercümesine göre yorumlar. Aslında evren bize çok büyük, çok yüce mesajlar verir. Kainatta olumsuz mesaj yoktur. Biz bazılarını olumsuz algılıyoruz. Kainatın gerçek mesajını algılayanlar keşiflere, başarılara imza atanlardır.

Güçlü insan yumruğunu çok güçlü savurur. Asıl güçlü adam kendisine savrulan yumruğu tersine çevirendir. Aikido sporunu bilirsiniz. Aikido sporcusuna ne kadar güçlü saldırırsanız o kadar hızlı mağlup olursunuz. Çünkü savurduğunuz yumruğu, hayran bırakan bir ustalıkla size çevirir. Hayatın darbelerine de böyle karşı koyacaksınız. Size yönelen saldırı, çektirilmek istenen acı ne kadar büyükse göstereceğiniz başarı da o kadar yüksek olacaktır. Nasıl yapacağınızı bilirseniz, yediğiniz darbeleri vurduğunuz darbelere dönüştürebilirsiniz.

Olumlu düşünme bir sanattır. Kendimizi savunmak için bu sanata aikido sanatından daha çok ihtiyacımız var. Hastalığın omuzlarına basıp sıçrayın. Yetimliğin omuzlarına binip uçun. Terk edilmişliği, ihaneti ayaklarınızın altına dayanak yapın. Başarısızlıklarınız dağ gibi birikmişse müjdeler size. Dağlara çıkmak isteyen siz değil misiniz? Bakın işte hepsi ayaklarınızın altında.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ben bu yöntemi çok beğendim zaten uzun zamandır olumlu düşünerek ve ulaşmak istediğim hedefe odaklanarak,güzel şeylerin olacağını düşünerek isteklerime yavaş yavaş kavuştum.Çünkü kötü düşünerek kötü olaylara çağrışım yapıp kendimize çektiğimiz doğru ve bilimsel olarak da açıklanmış.
Lütfen sizde deneyin mutlaka faydasını göreceksiniz! Bir düşünün kendinize sıkıntı veren üzücü,çaresiz gibi görünen durumlarda kendinizi sıktıkça daha kötü olmuyor musunuz.?
Hadi bakalım “Ne kadar kötü düşünce varsa hep birlikte yazıp çöp kutusuna atalım.”

Bilim adamları olumsuz ve istenmeyen düşüncelerden kurtulup rahatlamanın yeni bir yolunu buldu. Kötü düşüncelerinizi yazıp çöpe atın!
Amerikalı bilim adamlarının İspanyol meslektaşlarıyla birlikte yaptığı araştırma, olumsuz ve istenmeyen düşünceleri yazıp çöpe atanların, ruhsal olarak rahatladığını gösterdi.
Araştırmayı yapanlardan Richard Petty, bu yaklaşımın “aptalca” gelebileceğini ancak fiziksel olarak düşünceleri “atmanın” işe yaradığını gördüklerini belirtti. Ohio Devlet Üniversitesi’nden Petty, kişilerin düşüncelerini somut nesneler olarak değerlendirebileceğini belirterek, “Düşüncelerimizden onları görür gibi bahsediyoruz. Düşüncelerimize tutunuyoruz. Onlara dayanıyoruz. Tüm bunlar düşüncelerimizi bizim için daha gerçek hale getiriyor” ifadesini kullandı.
Bilimadamları konuyu araştırmak üzere 3 deney yaptı. Bilgisayar ortamında yapılan 3. deneyde, 78 İspanyol lise öğrencisinden düşüncelerini yazmaları istendi. Öğrencilerin yarısından yazdıklarını çöp kutusuna göndermeleri, diğer yarısından bunları kaydetmelerini isteyen bilimadamları, “düşüncelerini çöp kutusuna gönderenlerin düşüncelerinden kurtulduğunu” gördü.
Araştırmacılar ayrıca, olumlu düşüncelerini kağıda yazıp çantasında ya da cüzdanında taşıyanların da bundan olumlu yönde etkilendiğini belirtti. Düşüncelerin çöpe gönderildiğini hayal etmenin ise etkili olmadığı belirlendi. Araştırma, “Psychological Science” dergisinde yayımlandı.
İşte bu kadar arkadaşlar bu günden sonra olumlu ve güzel düşünceleri yazıp çantanızda saklayın ve sık sık çıkarıp okuyun.Olumsuz düşüncelerinde aklınıza geldikçe kağıda yazıp çöp kutusuna atın.Başarılar diliyorum….Başaracağınız da eminim…

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
bir çocuğun gözlerinin içine bakın…
çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği
üç şey vardır.

[lıst=1]
[*]nedensiz yere mutlu olabilmek
[*]her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak
[*]elde etmek istediği şey için tüm gücüyle savaşmak
[/lıst]
 

özgürlü_zamanlar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2010
Mesajlar
597
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Erzurum
Hocamızın birinden duymuştum , Allah c.c. kullarım beni iyi düşünerek son nefeslerini versinler iyi bulacaktırlar demiştir, demişti. En olumlu düşünce bu olsa gerek. Onuna mutlu olmak ne güzel.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt