Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ölüm (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Her nefis ölüm. tadıcıdır.

Kıyamet günü elbette ecirleriniz

eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten

uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o

gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı,

aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”

(Al-i İmran; 185)



“De ki; Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm mu-hakkak sizi bulacaktır. Sonra da hem gizliyi hem de aşikarı bilen Allah'a döndürüleceksiniz.” (Cuma; 8)

Başka bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran; 185)

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Eğer hayvanlar, ölüm hakkında insanoğlunun bildiklerini bilselerdi, onlardan semiz bir et yiyemez-diniz.” (Beyhaki)

Ölüm her insanın karşılaşacağı bir olaydır. Allah-u Zülcelal’in yaratmış olduğu her canlı mutlak surette ölümü tadacaktır. Mademki her nefis ölümü tadacaktır, öyleyse onun gereğini yerine getirmek gerekir. Peki onun gereği nedir? Onun gereği Allah-u Zülcelal’in bildirmiş olduğu emir ve nehyleri yerine getirmek ve ölümden gafil kalmamaktır. Çünkü ölümden gafil kalan kimse, ölüm anı ve ölümden sonrası için hiçbir hazırlık yapmaz.

Abdullah bin Ömer (Radıyallahu Anh)'den rivayet edildiğine göre; Bir adam, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'e gelerek:

“Ya Resulallah! İnsanların en akıllısı ve en dirayetlisi kimdir?” diye sorunca; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) buyurdu ki:

“Ölümü en çok hatırlayan, ölüme en çok hazır-lanandır. İşte bu kimseler hem dünya, hem de ahiret şerefine nail olmuşlardır.” (Taberani)

Esasen insana, nasihat olarak ölüm yeter. Çünkü ölüm, çok ibretli bir olaydır. Eğer ki insan ölümden herhangi bir ibret ve nasihat almıyorsa, bu kalbinin katı olmasından dolayıdır. Onun için ölümü çok hatırlamak lazımdır.

Halife Ömer b. Abdulaziz, daima alimleri bir araya toplar, ölümden bahsettirir, ölümü duyunca da ıslak bir kuşun ıslaklığını gidermek için çırpınması gibi çırpınırdı. İbn-i Şirin’in yanında ölümden bahsedil-diği zaman, kendisi ölmüş gibi uyuşurdu.

Ölümü düşünmek ve onu kalbe yerleştirmek için en faydalı yol; daima akrabalarının, arkadaşlarının, dost ve ahbablarının ölümünü ve toprağın altındaki hallerini düşünmektir.

Hasan-ı Basri şöyle demiştir:

“Ölüm meleği, her eve günde üç kere bakar. O evde kim rızkını bitirir ve ömrünü tüketirse onun ruhunu alır. Melek, onun ruhunu alınca, evdekiler onun için ağlamaya başlarlar. Melek evden çıkarken dönüp onlara şunu söyler:

“Bu benim bu eve son gelişim değildir. Ben hepinizi alıp götürene kadar buraya gelip gideceğim.” Ev halkı meleğin bu sözünü duyabilselerdi, öleni bırakıp kendileri için ağlarlardı.”

Ömer bin Abdülaziz demiştir ki:

“Her gün sabah veya akşam, Allah'ın divanına giden birini yolcu ettiğinizi görmüyor musunuz? Onu yerin bir çukuruna koyarsınız. Yastığı topraktır. Dost-larını geride bırakmış ve maişeti kesilmiştir.”

Ölümün kalbe yerleşmesinin bir yolu da dünyanın geçici olduğunu ve kabir hayatını düşünmektir. İnsan şayet dünyanın geçici olduğunu ve bir gün ölümle sona ereceğini ve vücudunun kabirde çürüyüp toprak ola-cağını düşünürse, ölümden hiç gafil olmaz.

Rivayet edilmiştir ki;

İbn-i Muti bir gün evine bakarken evin güzelliğine hayran kaldı ve sonra hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi;

“Allah'a yemin ederim ki, eğer ölüm olmasaydı, seninle mutlu olur, sevinirdim. Eğer varacağımız kabirlerin darlığı olmasaydı, dünya ile gözlerimiz aydınlanırdı.”

Anlatıldığına göre bir zengin güzel bir köşk yaptırmıştı. Onu hazır hale getirince, tanıdığı bir alimi götürüp onu gezdirdi. Alim, köşkü gezdikten sonra adama; “Köşkün çok güzeldir. Fakat bir kusuru vardır ki, bütün güzelliğini gölgelemiştir.” dedi. Adam telaşla; “Bu kusur nedir?” diye sorunca, alim şu şekilde cevap verdi:

“O kusuru şimdiye kadar hiç kimse gidere-memiştir. O, ölüp burayı terketmektir.”

Dünya bir saatten ibarettir. Bu dünyaya aldanıp baki olan ahiret hayatını tehlikeye atmak çok yanlıştır. Akıllı ve Allah-u Zülcelal'in rızasına talip olan kimseler, bütün bunlara bakarak, ölümü hatırlayıp, yolculuğunun uzunluğunu düşünerek, taat ve ibadete sarılarak, ahiret hayatı için hazırlık yapmalıdır.

Ahirete gidip, orada pişman olarak, ölümü temenni etmektense, bu dünyada pişman olup ölüme hazırlanmak daha iyidir.

Rivayet edilmiştir ki:

İsrailoğullarından bir adam, büyük bir servet biriktirdi. Ölümü yaklaştığı zaman çocuklarına: “Servetimin her türünden bana getirin.” dedi. Çocukları, servetin her çeşidinden getirip adamın önüne koydular. Adam bu malları görünce ağladı. Azrail (Aleyhisselam) onu böyle görünce şöyle dedi:

“Seni böyle ağlatan nedir? Sana bu serveti veren Allah’a yemin ederim ki, ruhunla bedenini birbirinden ayırmayıncaya kadar evinden çıkmayacağım.”

Bunun üzerine adam: “Ne olur bana mühlet ver de servetimi hak yolunda dağıtayım.” dedi Azrail (Aleyhisselam) buna karşılık şöyle cevap verdi:

“Olmaz! Fırsat kaçtı. Sana verilen mühlet bitti. Ecelin gelmeden evvel bunu yapacaktın.”

Görüldüğü gibi, adam ölümü anı gelip bu biriktirdiği mallardan ayrılacağını anladığı vakit, ebedi olan ahiret hayatı için bir şey biriktirmeye çalışmadığı için fakirliğini gördü ve Azrail (Aleyhisselam)’den mühlet istedi. Oysa Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“Ecelleri geldiği zaman da, onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de ileri geçebilirler.” (Nahl; 61)

Buna göre, bir gün ölümle karşılaşacağının kesinliğine inanmış olan bir kimse bir yandan Salih ameller işlerken diğer yandan da günahlardan kaçınarak ölüme hazırlanmalıdır.

Unutmayalım! insanın dünyada yaşadığı hayatın her anının hesabını vereceği o büyük gün mutlaka gelecektir. Ölüm, dünya hayatının tüm güzelliklerinin son bulduğu bir andır, ama aynı zamanda da ahiretteki sonsuz yaşamın başlangıcıdır.

O gün Allah'a ve karşılaşacakları bu güne inanmış olanların ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, inkar edenlerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.

Ayet-i kerimede; “Beni zikredin, bende sizi zikredeyim.” (Bakara; 152) buyurulmuştur. Bizim O’nu zikretmemiz, dünyadayken O’nun emirlerine itaat edip, Salih amelleri işleyip günahlardan kaçınmamızdır. O’nun bizi zikretmesi ise, bu zor yerlerde imdadımıza gelmesi ve bizlere yardım etmesidir.

O halde Akıllı bir insan gibi nefsine sor; ruhunun hamurdan kıl çekmek gibi kolay çekilmesini mi, yoksa diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilmesini mi istersin. Tabi ki nefis güzel olanı ister.

O zaman anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap.

Çünkü her şeyin üzerinde insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah’ın rızasıdır.
 

mavice

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ölüm

ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM...İNŞALLAH ALLAHU TEALANIN RIZASINI VE SEVGİSİNİ KAZANAN KULLARDAN OLURUZ...İNŞALLAH ÖLÜMÜMÜZ HMURDAN KIL ÇEKMEK KADAR KOLAY OLUR...ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN....SELAMETLE....ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM...İNŞALLAH ALLAHU TEALANIN RIZASINI VE SEVGİSİNİ KAZANAN KULLARDAN OLURUZ...İNŞALLAH ÖLÜMÜMÜZ HMURDAN KIL ÇEKMEK KADAR KOLAY OLUR...ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN....SELAMETLE....
 

abdullahazzam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ağu 2006
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ölüm

Ey Can!
Bırakıp bizi gittin"
diyemem, çünkü ve zira
Seni bir çağıran vardı ki,
Sen sadece o çağrıya uydun
İbrahim misali
tam bir teslimiyetle...

Ardında
Gözü yaşlı
İki öksüz
bir de yetim bıraktın
Bıraktın amma
Bir Rabbe bıraktın ki,
O asla zayi etmez...

Ey Can!
Bir yıldız ya da
bir güneş gibi doğdun
ve yine öyle battın
Ne garip ki;
Batışını gör(e)medi
doğuşunu göremeyenler

Nasıl görsünler ki?
Ne ibret için göğe
ne de tevazu için
yere bakmaya alışıklar
O yüzdendir,
Toprağını çiğneyip geçmeleri...

Ey Can!
Ölüm çok zormuş
Söyle be Can!
Hicrandan da mı zor?
Kavuşmaktan da mı zor?
Bir mermiyi
Yüreğinde hissetmekten
Gözü yaşlı bir çocuğu
Çaresiz seyretmekten
Daha mı zor? Daha mı çetin?
"Baba! Annem nerde ve ne zaman
gelecek?" sorunu cevaplamaktan
Daha mı zor be Can?

Ellerimden düşerken başın yana
Ne kadar çaresiz olduğumu...
Gülümseyerek son nefesini
Verişini anlamayışımı... ya da
Görmeyenin anlamayacağını
Anlatmaktan daha mı zor?

Ölüm zor ise eğer
Niçin gülümsüyordun?
Yoksa bir şehidin
Duyduğu acıyı duydun
Gördüğünü mü gördün?

Sen beni orda bekliyorsan,
Ben seni niye burda bekliyorum ki?

Eğer Peygamber s.a.v. gelseydi
Ümmetine bakıp ağlar
Sana bakıp gülümserdi...
Eğer türün tükenmişse
Bilki kıyametimiz yakındır bizim
Sana değil, kendime gözyaşlarım...
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: Ölüm

s a değerli kardeşim bu güzel paylaşımınız için çok tşk ederim rabbim razı olsun ölümm kaçınılmaz son iyiliğin ve kötülüğün görüldüğü ortaya çıktığı o günde rabbim yardımcımızz olsun selam ve dua ile
 

AMMAR79

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ağu 2006
Mesajlar
46
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ölüm

kardeşim paylaşımın için Allah Razı olsun...
 

heval495

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
34
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Ölüm

ölüm ki bize can damarımızdan yakın kacınlmaz gerçek paylaştıgın için tşkB)B)B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt