Ölüm ve Dirilmek : I-V
.
ÖLMEK ve DİRİLMEK
.
ÖLMEK ve DİRİLMEK
.
I.
Teferrüc eyleyivardım sabahın sinleri gördüm
Karışmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm
Sabah serinliğinde içim açılsın diye geçen insanların vatanına uğradım ve mezarlarını gördüm.
Onlar da bizim gibi her hücrelerine sahib çıkan ince-zârif tenli iken kara toprakla sarmaş dolaş ve toz-toprak olmuş yatmaktalar..
Teferrüc : (Ferec. den) Ferahlanmak. İç açılmak. * Gezintiye çıkmak. Seyr.
Sin : Mezar.
Nâzik : f. Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. * Ehemmiyet verilmesi icab eden. * Tehlikeli husus.
Çürümüş toprak içre ten sin içinde yatar pinhan
Boşanmış damar akmış kan batmış kefenleri gördüm
Tenleri çürümüş toprakta ve mezarlarında varlıkları yok olup gitmiş.
Kan damarları patlamış ve al kana boyanmış sonuçta bedene sarılan ve götürülen 7 katlı kefen bezleri…
Pinhan : f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Kefen : Ölüye sarılan 7 katlı bez.
Yıkılmış sinleri dolmuş hep evleri harâb olmuş
Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm
Bu âlemdeki son evleri olan nice mezarlar yıkılıp göçmüş ve içine taş-toprak dolmuş.
Artık bu dünyadaki: “Olsun! Olmasın!” derdleri geride kalmış ve “Olan!”ın Hakk’ın emri olduğu anlaşılınca içinden çıkılmaz-zor hesap hâllerine düşenleri gördüm…
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Düşvar : f. Müşkil. Güç. Zor.
Yaylalar yaylamaz olmuş kışlalar kışlamaz olmuş
Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm
Yüce dağlardaki çayır-çimen-soğuk suların yaylasına çıkamaz ve eğnin ovalarda kışlayamaz olmuşlar.
Bülbül gibi şakırken sanki pas tutmuş da konuşamaz olmuş dilleri gördüm…
Bar : Kir, pas.
Kimisi zevk-u işrette kimi saz-u beşârette
Kimi belâ vü mihnette dün olmuş günleri gördüm
Kiminin zevk ve eğlencede kiminin sazda oynamakta ve kimisinin de belâ ve eziyetler içinde geçen günleri artık dün olmuş.
Emânet olan zaman dilimi geçmiş-gitmiş geride hesabı kalmış gördüm…
Zevk-u işret : Zevk eğlence.
Saz-u beşâret : saz ve müjde.
Mihnet : Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Soğumuş şol kara gözler belirsiz olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında gül derer elleri gördüm
Soğumuş-ferini kaybetmiş kara gözleri, yok olup-gitmiş ay yüzleri ve bir zamanlar bu dünyadayken gül derip-toplayan elleri kara toprağın yutmuş olduğunu gördüm…
Kimisi boynunu eğmiş tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun boranları gördüm
Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun buranları gördüm…
Boranları : Buranları, eğenleri.
Kimi zârı kılıp ağlar zebâniler canın dağlar
Tutuşmuş sinleri oda çıkan tütünleri gördüm
Bu âlemde taptıklarından dolayı kimsini Cehennem'de vazife gören meleklerin elinde ağlayıp sızlarken-inlerken;
Mezarları ateş almış yanmakta ve çıkan dumanları gördüm…
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kişi öldüğü vakit varacağı yeri kendisine sabah, akşam gösteriiir. Cennetliklerdense cennet, cehennemliklerdense cehennem (gösterilir). Sonra kendisine : “İşte senin kıyamet gününde gönderileceğin yerin budur!” denilir.” buyurdular.
(İbnû Ömer'den; Buhâri ile Nesâî «Kitübu'l-Ccnâiz»'de tahric etmişlerdir.)
Zebâni : Cehennem'de vazife gören melek.
Yunus bunu kanda gördü gelip bize haber verdi
Aklım vardı bilim şaştı netekim bunları gördüm
Yunus bunu nerde gördü, gelip bize haber verdi?
Aklım var idi ama bildim ki şaşırdı-şaştı!
“Nasıl ki bunları gördüm?” diye…
Netekim : Nitekim.
II.
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri biçâre olmuş ömrün yayıvarmış yatar
Sabahleyin mezarlığa vardım, pek-çok ölmüş yatanları gördüm!
Her birisinin hayatta kalma çâreleri bitmiş de ömürlerini kaybetmişler tatmaktalar!
Yayıvarmak : Kaybolmak.
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına ermeyiben ölmüş yatar
Bunların huzuruna varınca ölümün korkutucu ve boyun eğdirici azametine baktım ve hissettim.
Nice civan yiğitlerin muradlarına ermeden gelip-geçtiğini ve toprakta yatmakta olduklarını gördüm.
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmuş yatar
Kurt, kuş, yılan, çıyan yeyip-bağrın delmiş nice yeni yetme gül goncalarının solup yattığını gördüm…
Keler : Kertenkele.
Heybet : Hürmetle beraber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azamet.
Nâ-reste : . Buluğa ermemiş. . Olmamış ham.
Tuzağa düşmüş tenleri Hakk'a ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları növbet bize gelmiş yatar
İnsanların kendilerine haber verilen ecel tuzağına düştüklerini, canlarının Hakk Teâlâ’ya ulaştığını görmüyor musun?
Dönmüyormuş gibi gözüküp saatte1600 km hızla dönen ve ömürlerimizi öğüten Dünya Değirmeninde sıranın bize de geldiği ap-açık ortada iken yatanları gördüm…
Növbet : Nöbet.
Esilmiş inci dişleri dökülmüş sarı saçları
Kamu bitmiş teşvişleri emr-ü nemde ermiş yatar
İnci dişleri eksilmiş, sarı saçları dökülmüş, bütün karmakarışık telaşlaşları bitip-tükenmiş ve kendilerine vaat edilen ve emredilen güne erip yatmaktalar…
Teşviş : Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası
Kefen bezinin pâresi sönüğe sarılmış yatar
Gözlerinin karası kaybolmuş, artık bu dünyada yapacak başka işi kalmamış insanlar, kemikleri bir bez parçasına sarılmış yatmaktalar…
Sönüğ : Sünük. Kemik.
Yunus gerçek aşık isen mülke sûret bezemegil
Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmuş yatar
Ey Yunus!
Sen Hakk Teâlâ’ya gerçek âşık isen bu dünyada Hakk Teâlâ’nın mülküne sahip çıkma!
Bu âlemde sahip çıkanların tapıları kaldı geriye kendileri kara toprak olup yatmaktalar…
III.
Yeryüzünde gezer idim uğardım milketler yatar
Kimi ulu kimi kiçi key kuşağı berkler yatar
Yer yüzünde derviş seyahati ederken mezarlığa da uğradım ki nice zenginler yata düşmüşler.
Kimi büyük kimi küçük nice beline sağlam sahip-zinadan uzak kalmış erler yatmaktalar!
Uğarmak : uğramak.
Milket : Varlıklı.
Kiçi : Küçük.
Key : Pek, şiddetli, kesin.
Berk : t. Katı. Sert. * Serin. * Metin, sağlam.
Kimi yiğit kimi koca kimi vezir kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece ancılayın çoklar yatar
Kimi delikanlı, kimi kocamış, kimi vezir kimi de hoca;
Gündüzleri gece olmuş onlar gibi niceleri yatmaktalar!
Doğru varırdı yolları kalem tutardı elleri
Bülbüle benzer dilleri danışman yiğitler yatar
Hakk Teâlâ’nın emrettiği yolda yürüyen, Hakkın ve hayrın kitaplarını yazan ve bülbüller gibi şakıyan nice değerli bilginler yatmaktalar!
Danışman : Danişmend. Danışılan kişi. Bilgin.
Ulu kişi ağlamışlar server yiğitler düşmüşler
Başucunda yay sımışlar kuruluban oklar yatar
insanların baş tutanı olmuş nice büyük zâtlar ki ardından göz yaşları dökülmüş,
Kurulu kalmış okların yaylarını kırmışlar onlar da yatmaktalar!
Server : f. Reis. Baş. Seyyid.
Sımak : Kırmak.
Atları izi tozulu önleri tabıl - bazılı
İle güne hükmü yazlı muhteşem beyler yatar
Atlarının izinden tozlar savrulan, önlerinde gelişlerini davul çalanların halka haber verdiği ve hükmü herkese geçen nice debdebeli Cihan beyleri yatmaktalar!
Tabıl : Tabı. Davul.
Tabıl – bâz : Davul çalan.
MUhteşem : Büyük, debdebeli, tantanalı. * Etraflı ve taraftarlarının çokluğu ile büyük.
Gece gündüz oğlancıklar söyler iken bülbül gibi
Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatar
Küçücük oğlancıklar gece gündüz bülbül gibi söyler iken ayrılıp gitmişler buradan ebediyen ve anneleri yas içinde mezarlarını hep beklemekteler ve o bebeler asla geri gelemeden hep yatmaktalar!
Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb
Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü hatunlar yatar
Şeker dudaklı hizmetçilere sahip, elleri kınalı, selvi boylu ve gül yüzlü nice gelinler-hanımlar yatmaktalar!
Karavaş : Halayık, cariye.
Şeker-leb : şeker dudak.
Kargı : Kamış.
El bağlamıştır kamusu Hak Çalap'tandır umusu
Nökerli kızdır kimisi alınmadan çoklar yatar
Hepsi de Hükm-ü Hakk Teâlâ karşısında ellerini bağlayıp emre uymuşlar, ve tek umutları artık Hakk Teâlâ’ya kalmış;
Ve kimisi de hizmete yeni girmiş eş olarak alınmamış-evlenmemiş genç kız iken yatmaktalar!
Um : Umut.
Nöker : Uşak.Hizmetçi . Kuma
Yunus bilmez kendi halin Çalap'tır söyletir dilin
Bir nicesi yeni gelin ak değirmi yüzler yatar
Yunus kendi hâlini biliyor da bu kimselerin hâllerini anlatıyor sanmayın!
Yunus’u söyleten Hakk Teâlâ!
Bir çoğu da taze gelin ak yanaklı yüzleri toprak olmuş yatmaktalar!
Değirmi : Yuvarlak . Eni boyu eşit olan . Yemeni yazma, baş örtüsü
.
ÖLMEK ve DİRİLMEK
.
ÖLMEK ve DİRİLMEK
.
I.
Teferrüc eyleyivardım sabahın sinleri gördüm
Karışmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm
Sabah serinliğinde içim açılsın diye geçen insanların vatanına uğradım ve mezarlarını gördüm.
Onlar da bizim gibi her hücrelerine sahib çıkan ince-zârif tenli iken kara toprakla sarmaş dolaş ve toz-toprak olmuş yatmaktalar..
Teferrüc : (Ferec. den) Ferahlanmak. İç açılmak. * Gezintiye çıkmak. Seyr.
Sin : Mezar.
Nâzik : f. Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. * Ehemmiyet verilmesi icab eden. * Tehlikeli husus.
Çürümüş toprak içre ten sin içinde yatar pinhan
Boşanmış damar akmış kan batmış kefenleri gördüm
Tenleri çürümüş toprakta ve mezarlarında varlıkları yok olup gitmiş.
Kan damarları patlamış ve al kana boyanmış sonuçta bedene sarılan ve götürülen 7 katlı kefen bezleri…
Pinhan : f. Gizli, saklı, hafi, mahfi, mestur, müstetir.
Kefen : Ölüye sarılan 7 katlı bez.
Yıkılmış sinleri dolmuş hep evleri harâb olmuş
Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm
Bu âlemdeki son evleri olan nice mezarlar yıkılıp göçmüş ve içine taş-toprak dolmuş.
Artık bu dünyadaki: “Olsun! Olmasın!” derdleri geride kalmış ve “Olan!”ın Hakk’ın emri olduğu anlaşılınca içinden çıkılmaz-zor hesap hâllerine düşenleri gördüm…
Kamu : (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Düşvar : f. Müşkil. Güç. Zor.
Yaylalar yaylamaz olmuş kışlalar kışlamaz olmuş
Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm
Yüce dağlardaki çayır-çimen-soğuk suların yaylasına çıkamaz ve eğnin ovalarda kışlayamaz olmuşlar.
Bülbül gibi şakırken sanki pas tutmuş da konuşamaz olmuş dilleri gördüm…
Bar : Kir, pas.
Kimisi zevk-u işrette kimi saz-u beşârette
Kimi belâ vü mihnette dün olmuş günleri gördüm
Kiminin zevk ve eğlencede kiminin sazda oynamakta ve kimisinin de belâ ve eziyetler içinde geçen günleri artık dün olmuş.
Emânet olan zaman dilimi geçmiş-gitmiş geride hesabı kalmış gördüm…
Zevk-u işret : Zevk eğlence.
Saz-u beşâret : saz ve müjde.
Mihnet : Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ. * Mc: Tecrübe, sınamak.
Soğumuş şol kara gözler belirsiz olmuş ay yüzler
Kara toprağın altında gül derer elleri gördüm
Soğumuş-ferini kaybetmiş kara gözleri, yok olup-gitmiş ay yüzleri ve bir zamanlar bu dünyadayken gül derip-toplayan elleri kara toprağın yutmuş olduğunu gördüm…
Kimisi boynunu eğmiş tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun boranları gördüm
Kimisi boynunu eğmiş, tenini toprağa salmış
Anasına küsüp gitmiş boynun buranları gördüm…
Boranları : Buranları, eğenleri.
Kimi zârı kılıp ağlar zebâniler canın dağlar
Tutuşmuş sinleri oda çıkan tütünleri gördüm
Bu âlemde taptıklarından dolayı kimsini Cehennem'de vazife gören meleklerin elinde ağlayıp sızlarken-inlerken;
Mezarları ateş almış yanmakta ve çıkan dumanları gördüm…
(İbnû Ömer'den; Buhâri ile Nesâî «Kitübu'l-Ccnâiz»'de tahric etmişlerdir.)
Zebâni : Cehennem'de vazife gören melek.
Yunus bunu kanda gördü gelip bize haber verdi
Aklım vardı bilim şaştı netekim bunları gördüm
Yunus bunu nerde gördü, gelip bize haber verdi?
Aklım var idi ama bildim ki şaşırdı-şaştı!
“Nasıl ki bunları gördüm?” diye…
Netekim : Nitekim.
II.
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri biçâre olmuş ömrün yayıvarmış yatar
Sabahleyin mezarlığa vardım, pek-çok ölmüş yatanları gördüm!
Her birisinin hayatta kalma çâreleri bitmiş de ömürlerini kaybetmişler tatmaktalar!
Yayıvarmak : Kaybolmak.
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına ermeyiben ölmüş yatar
Bunların huzuruna varınca ölümün korkutucu ve boyun eğdirici azametine baktım ve hissettim.
Nice civan yiğitlerin muradlarına ermeden gelip-geçtiğini ve toprakta yatmakta olduklarını gördüm.
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmuş yatar
Kurt, kuş, yılan, çıyan yeyip-bağrın delmiş nice yeni yetme gül goncalarının solup yattığını gördüm…
Keler : Kertenkele.
Heybet : Hürmetle beraber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azamet.
Nâ-reste : . Buluğa ermemiş. . Olmamış ham.
Tuzağa düşmüş tenleri Hakk'a ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları növbet bize gelmiş yatar
İnsanların kendilerine haber verilen ecel tuzağına düştüklerini, canlarının Hakk Teâlâ’ya ulaştığını görmüyor musun?
Dönmüyormuş gibi gözüküp saatte1600 km hızla dönen ve ömürlerimizi öğüten Dünya Değirmeninde sıranın bize de geldiği ap-açık ortada iken yatanları gördüm…
Növbet : Nöbet.
Esilmiş inci dişleri dökülmüş sarı saçları
Kamu bitmiş teşvişleri emr-ü nemde ermiş yatar
İnci dişleri eksilmiş, sarı saçları dökülmüş, bütün karmakarışık telaşlaşları bitip-tükenmiş ve kendilerine vaat edilen ve emredilen güne erip yatmaktalar…
Teşviş : Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma.
Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası
Kefen bezinin pâresi sönüğe sarılmış yatar
Gözlerinin karası kaybolmuş, artık bu dünyada yapacak başka işi kalmamış insanlar, kemikleri bir bez parçasına sarılmış yatmaktalar…
Sönüğ : Sünük. Kemik.
Yunus gerçek aşık isen mülke sûret bezemegil
Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmuş yatar
Ey Yunus!
Sen Hakk Teâlâ’ya gerçek âşık isen bu dünyada Hakk Teâlâ’nın mülküne sahip çıkma!
Bu âlemde sahip çıkanların tapıları kaldı geriye kendileri kara toprak olup yatmaktalar…
III.
Yeryüzünde gezer idim uğardım milketler yatar
Kimi ulu kimi kiçi key kuşağı berkler yatar
Yer yüzünde derviş seyahati ederken mezarlığa da uğradım ki nice zenginler yata düşmüşler.
Kimi büyük kimi küçük nice beline sağlam sahip-zinadan uzak kalmış erler yatmaktalar!
Uğarmak : uğramak.
Milket : Varlıklı.
Kiçi : Küçük.
Key : Pek, şiddetli, kesin.
Berk : t. Katı. Sert. * Serin. * Metin, sağlam.
Kimi yiğit kimi koca kimi vezir kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece ancılayın çoklar yatar
Kimi delikanlı, kimi kocamış, kimi vezir kimi de hoca;
Gündüzleri gece olmuş onlar gibi niceleri yatmaktalar!
Doğru varırdı yolları kalem tutardı elleri
Bülbüle benzer dilleri danışman yiğitler yatar
Hakk Teâlâ’nın emrettiği yolda yürüyen, Hakkın ve hayrın kitaplarını yazan ve bülbüller gibi şakıyan nice değerli bilginler yatmaktalar!
Danışman : Danişmend. Danışılan kişi. Bilgin.
Ulu kişi ağlamışlar server yiğitler düşmüşler
Başucunda yay sımışlar kuruluban oklar yatar
insanların baş tutanı olmuş nice büyük zâtlar ki ardından göz yaşları dökülmüş,
Kurulu kalmış okların yaylarını kırmışlar onlar da yatmaktalar!
Server : f. Reis. Baş. Seyyid.
Sımak : Kırmak.
Atları izi tozulu önleri tabıl - bazılı
İle güne hükmü yazlı muhteşem beyler yatar
Atlarının izinden tozlar savrulan, önlerinde gelişlerini davul çalanların halka haber verdiği ve hükmü herkese geçen nice debdebeli Cihan beyleri yatmaktalar!
Tabıl : Tabı. Davul.
Tabıl – bâz : Davul çalan.
MUhteşem : Büyük, debdebeli, tantanalı. * Etraflı ve taraftarlarının çokluğu ile büyük.
Gece gündüz oğlancıklar söyler iken bülbül gibi
Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatar
Küçücük oğlancıklar gece gündüz bülbül gibi söyler iken ayrılıp gitmişler buradan ebediyen ve anneleri yas içinde mezarlarını hep beklemekteler ve o bebeler asla geri gelemeden hep yatmaktalar!
Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb
Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü hatunlar yatar
Şeker dudaklı hizmetçilere sahip, elleri kınalı, selvi boylu ve gül yüzlü nice gelinler-hanımlar yatmaktalar!
Karavaş : Halayık, cariye.
Şeker-leb : şeker dudak.
Kargı : Kamış.
El bağlamıştır kamusu Hak Çalap'tandır umusu
Nökerli kızdır kimisi alınmadan çoklar yatar
Hepsi de Hükm-ü Hakk Teâlâ karşısında ellerini bağlayıp emre uymuşlar, ve tek umutları artık Hakk Teâlâ’ya kalmış;
Ve kimisi de hizmete yeni girmiş eş olarak alınmamış-evlenmemiş genç kız iken yatmaktalar!
Um : Umut.
Nöker : Uşak.Hizmetçi . Kuma
Yunus bilmez kendi halin Çalap'tır söyletir dilin
Bir nicesi yeni gelin ak değirmi yüzler yatar
Yunus kendi hâlini biliyor da bu kimselerin hâllerini anlatıyor sanmayın!
Yunus’u söyleten Hakk Teâlâ!
Bir çoğu da taze gelin ak yanaklı yüzleri toprak olmuş yatmaktalar!
Değirmi : Yuvarlak . Eni boyu eşit olan . Yemeni yazma, baş örtüsü