Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ölüm Son Değil !! (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Ahmet Deniz ' in Kitabı "Ölüm Son Değil"

download.gif








Ben…
Duyan, gören, bilen bir benim. Aklım, iradem, duygularım, eylemlerim var.
Bir birey olarak, bana ait benliğimle tek ve yalnızım.
Bilmeden, istemeden,
evrendeki bu döngünün içinde buldum kendimi !
Peki, bir ben olarak bu döngüdeki yerim ne ?
Bu gökle yer arasında, bulunduğum tam bu yerde işim ne ?
Hangi ihtiyaç beni gerektirdi de, o yüzden varım ?
Nedeni olmayan bir sonuçsam eğer, bu ne kadar anlamlı ?
Anlamlı değilse, nedir hayat fırsatının bedeli ?
Kim zorladı beni hayata gelmeye ?
Kim ikna etti beni,
ölümün sözleşmesini hayata gelirken yapmaya ?


 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com


Bu gök, bu yer…
Nedir göğün üstüme çökmesini engelleyen ?
Yer niye savurmaz üstündeki beni ?
Kandil gibi asılı duran yıldızları kim asar oraya her gece ?
Hava, su, ateş, toprak kime borçlu varlığını ?
Düzen, denge nereden alır ölçüsünü ? İyilik, kötülük…
İyilik ve kötülük mutlak mı ?
Değilse, nereden çıkardık her kötülüğün kötü olduğunu ?
Mutlaksa, kim ayırdı iyilikle kötülüğün, doğruyla yanlışın arasını ?
İyilik iyiyse, yeryüzünde entrika, zulüm, fesat, işkence, kan, gözyaşı niye var ?
Bu durumda,

her geçen gün çoğalan bu fâni kalabalığın faydası ne ?
İnsan fâni; iyilik kötülük de mi fâni ?
Mazlumun âhı ne olacak ?
Hesabı tutulmuyorsa, neye yarar adalet, tevazu, fedakârlık, vefa, merhamet ?
İyilikte ya da kötülükte sınır yok; öyleyse beni ben yapan bu özgürlüğün bedeli ne ?
Bazen böyle olur
Hayat diye itilip kakıldığımız bu süreçten bunalıp bir köşeye ilişir, varoluşumuza, parçası olduğumuz bu hissiz gibi görünen devridaime bir anlam yüklemeye çalışırız. Dünyanın çekiminden koptuğumuz nadir anlardır bu anlar ve farklı bir ruh haline gark eder bizi.


 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com


Geçici de olsa, üzerimize çöken bu tatlı rehavetle dünyadan soyutlanıp, yapıp ettiklerimize, hayallerimize, tutkularımıza dışarıdan bakma fırsatı yakalarız.

Küçük gibi görünen bu algılama farklılığından, hakikate olan bakışımızı ciddi ölçüde değiştirecek bir sezgi gücü doğar ve eğer yeterince güçlüyse, dünyalık şeylerin üstüne sinmiş olan fâniliği bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serer.

Fâniliğin hem kendimizden, hem de yapıp ettiklerimizden bir adım önde olduğunu görmek, dünya ile aramızdaki tılsımlı bağın çözülmesine sebep olur.

Bağ çözülünce gözlerimizi tutan perde kalkar ve önemsediğimiz dünyevi nimetlerin, fâniliğin kesif sisi ardında sanki birer hayalmişçesine ağır ağır kayboluşunu ibretle izleriz.

Gerçeğin soğuğunu yiyince, zihnimizde bastırılmış haldeki dünyaya ilişkin güvensizlik fikri depreşir ve dünyaya olan güvenimiz, yerini bir anda sahteliğin yürek boşaltan hayal kırıklığına bırakır.

Ardından hayallerimiz, tutkularımız, umutlarımız kutsal makamlarını terk ile sıradanlaşır ve yüreğimizi yokladığımızda hiçbirinin koyduğumuz yerde olmadığını görürüz.

İçine düştüğümüz hayal kırıklığı, dışımızdaki alemle bir soğukluk salar aramıza. Biz de usulca itip kapatırız dış aleme açılan kapımızı soğuk vurmasın diye. Bu vesile olur, geçici bir süre dış alemden soyutlanıp iç alemimize döneriz. Artık buradan ötesi bizim cesaret ve kararlılığımıza bakar.

Cesaretimizi topladığımız anda, bizi bizden ayıran kapı aralanır, biz de bu aralıktan süzülüp benliğimizin derinliklerine bir yol tutarız. Yol aldıkça kulaklarımızı tutan uğultu kesilir, yolumuza düşen karanlık çekilir. Derken vakit gelir, göz, kulak, kalp ilahi bir bağışla kendini aşar ve bir menzilden ötekine taşır bizi.


 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com

İster soluklan, ister terini kurutmadan var menzile.
Düşersen, kendi ellerinle doğrulup kalkacaksın düştüğün yerden.
Karanlık çöktüğünde, yalnız başına bulacaksın yolunu.
Kendin ayıklayacaksın tarlana düşen ayrık otlarını.
Savurduğun her tohum senin için bitecek ve biçip kaldırdığın hasadın olacak.
Sonra ellerinle bırakacaksın terazinin kefesine yuttuğun tozu, döktüğün teri.



Özgürsün…
Ama bil ki hiçbir özgürlük kayıtsız şartsız olmaz.
Ve yine bil ki, mesuliyet özgürlüğün doğasında vardır.
Özgürlük ile sınırsızlığı birbirine karıştırma.
Özgürlük, insanın kendi haklarının sahibi olması demektir. Bunun ötesini aramak ise, başkasının hakkına göz dikmektir.
Sakın sınırsızlık özlemi iradeni esir almasın.
Çünkü ölçüsünü yitirene, nimet değil külfettir özgürlük.

Haberin olsun…
Doğruyla yanlış, iyiyle kötü bir olmaz.
Doğru yanlışa, iyilik de kötülüğe üstün kılınmıştır.
Doğrunun, yanlışın muhatabı sensin.
İyiliğin, kötülüğün erbabı da sen.
İster doğruda ara nasibini, ister yanlışta.
İster iyilikten sar yükünü, ister kötülükten.
Ama bil ki, yaptıklarına şahit yazacaklar seni…

Şimdi git…
İster varlığın ötesini ara, ister varlık sana yetsin.
İster doğruya tutun, ister tutunduğun şeyi doğru bil.
İster eteklerde sıradanlığı, ister zirvelerde kibri solu.
İster ezmenin garip hazzını, ister ezilmenin anlaşılmaz sabrını yaşa.
İster haddin bil ayakta kal, ister gövdene bakmadan meyveye durup incit belini.
İster söz uğruna baş verenlerden ol, ister ilk sıkıda at sırtından sözün yükünü.
İster canın pahasına adaleti koru, ister yok pahasına zulme değiş adaleti.
İster kudretine rağmen tut öfkeni, ister öfken uğruna kurut nesli ve ekini…

 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com


İşte böyle bir özgürlük ortamından çıkar bütün insanlık halleri.
Rengarenk ve sonsuz çeşitlilikte.
Ve dönüp durur insanlar arasında.
Her kişi dilediğince nasiplenir bu döngüden.
Ta ki gün geceye yüz tutup, ışık tükenene kadar.
Ta ki bir el, kalemi insanın elinden alana ve hayallerin, arzuların, umutların üstüne kalın birer çizik çekip,
son satıra ölümü düşene kadar.

Evet

Bir konma göçmedir insanın hikayesi.
Bu iki menzil arasında yazılır mutluluğun, hüznün, sevginin, nefretin, merhametin en hakikisi.
Dobra dobra, açıkça yazılır ne varsa…

Öyle ki, insanın kendinden gizledikleri bile sıkışır satır aralarına
.


Diğer hikayelere benzemez insanın hikayesi;

çünkü önce oynanır, sonra yazılır.

Öte taraftan,
silip de yeniden yazmak yoktur bu hikayede,
başkasını oynamak da…



Ahmet Deniz​
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Ölüm...
Zor zamanın ilk haberi.
İlişik kesme anı.
Dönüşü olmayan eşik.
Fânilikten ebediliğe göçüş.
Gerçek bir ayrılış zaman ve mekandan.
Ödünç alınan nimetin sahibine teslimi.

Ya hayat ?
Hayat iki nokta arasında bir çizgi.
Silip de baştan çizemediğimiz, titrek, kesiksiz, kısacık bir çizgi.
Devran içinde anlık bir göz kırpması gibi.
Bir koşumluk yol ya da bir atımlık mesafe gibi.
Uğrayıp geçen kervanlar, gökteki bulut, ya da suya bırakılan iz gibi.
Zamandan damıtılmış, tadımlık bir yudum mey gibi.
El emeği göz nuru ince bir nakış gibi.
Yedeği olmayan sermaye ile yapılan ticaret gibi.

Ya Hayat ve Ölüm ?
Atılan taşın düşmesi,
gelmek ve gitmek,
veya, geceden sabaha çıkmak gibi.
Silkinip de mahmurluğu atmak gibi.
Gerçeği hayalde ararken, hayalden gerçeğe uyanmak gibi.

Bizler, Âdem’in evlatları...
Sıramız gelmiş, zamanın bir yerinden sessizce tutun-muşuz hayata.
Hayatı biz dilememişiz.
Ölümü de biz yazmamışız.
Zamanın esaretinde kürek mahkumları gibiyiz; bir iskeleden ötekine.
Bereketli topraklarda başlayıp, kurak iklimlerde son bulacak bir yolculuğa çıkmışız.
Her kürekte, dönüp alması olmayan bir şeyler bırak-mışız kendimizden geriye.
Ve hayatı azık edip tüketmişiz, bu sılası olmayan gurbetin peşinde.






 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com

Hayat...
Çeşit, çeşit.
Doğum ve ölüm dahil, her şeyin farklılaştığı bir zemin.
Parmak izi misali, biri diğerini tutmuyor.
Bir renk cümbüşü halinde benzersiz tonlarla karşımıza çıkıyor.
Kimimiz, aykırı tonlarda buluyor güzelliği.
Buna inandığı gibi yaşamak deniyor.
Kimimiz de renklere mahkum oluyor.
Buna da yaşadığı gibi inanmak deniyor.
Renklerle olan hasbıhalimiz, hazana dek sürüyor.
Bir baharda tattığımız o heyecan, yapraklar sarıya çaldığında bitiyor.
İşte ne oluyorsa, bahardan hazana dek oluyor.

Evet...

“Her insan bir hayat” ve her hayat, ideallerin, heves ve arzuların harman olduğu bir serüven.

Bazen, inandığını yaşama çabası.
Bazen, nasib-kısmet kavgası.
Bazen, kuvvet-kudret sevdası.
Bazen, başka şeyler...
Özetle hayat, herkesin kendine ait serüveni.
Her kişinin, bir benzeri daha olmayan hikayesi.


Masallar, “bir varmış, bir yokmuş” diye başlar.

Gelip geçiciliğin, hiç yaşamamış gibi olmanın çarpıcı bir ifadesidir bu.

Her ne kadar masallara özgü olsa da, gerçek hayatlara, sizin, bizim hayatımıza da tam oturur.

Bir de ihmal edilmiş bir anlam gizlidir bu deyişte. Belki de en önemli vurgusudur ki, “yoktan varolma” sürecine işaret eder.

Çalışma masanızın üstünde size ait olmayan bir nes-neye rastladığınızda, “nereden çıktı bu” ya da “kim koydu bunu buraya” diye sorarsınız.

Banka hesabınız, hiç sebepsiz bir gün önce bıraktığı-nızın iki katına çıksa, mutlaka “nereden geldi bu” diye araştırırsınız.

İşte hayat da böyle; ansızın, irade dışı önünüze çıkan bir kazanımdır.

En az masa üzerindeki nesne veya banka hesabınız kadar sorgulanmayı bekler.

Yaşam dolu dizgin geçen bir süreç. Bir kapıdan girip, apar topar diğer kapıya dayanmak gibi.

Ancak, göreceli olmasına, gelip geçivermesine rağmen, emeğiyle, çilesiyle, saniyesi saniyesine yaşanan bir zaman dilimi.

Yaşadıklarımız anlamsız şeyler değil.
Peki, nedir bu olup bitenler ?
Hayat denilen süreç niye var ?



 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com


Dünyaya konup göçenler, uyanıp uyumak gibi bir döngü ile hayata katılıp ayrılırlar.
Kimi taht beşiğine doğar, kimi toprak üstüne. Kimi tantanalı merasimlerle uğurlanır son yolculuğuna, kiminin sırtını verecek bir kabri bile olmaz.

İşte böylesine derin adaletsizliklerle ayrılır bir hayat ötekinden.

Bu durum, bir isyan hali yaratır insanlarda ki lanetlenen hep dünya ya da kader olur.

Oysa insan, hayvan, bitki, hava, su, toprak gibi her suçsuzun vebali, insanın üstündedir.
Hepsi de insanın zulmünden az ya da çok nasibini almıştır.

Bu çerçevede, lanet iskemlesine insandan daha yakışan kim vardır ?

Toplumu oluşturan katmanların en belirginleri, güçlüler ve zayıflardır.
Detaya inince, zayıflardan güçlülere doğru küçük kopmalar olduğu görülür ki bu da orta sınıfı oluşturur. Çok karmaşık bir görünüm sunsa da, özünde toplumsal hayat, bir yer kapma ve kaptığı yeri kaptırmama mücadelesidir.

Güçlüler, bu mücadelenin hemen her zaman galibidirler.
Ve galipliğin doğası gereği, zayıflardan itaat beklerler.
Dolayısıyla zayıflar için sükunetin bedeli, kayıtsız şartsız bir teslimiyettir.

Yakınma, koşullara rıza göstermeme gibi hallerde gürültünün en büyüğü kopar. Bu anda, güçlünün hükmetme arzusuyla, dalkavukların küçük menfaatlere düşkün kanaatkarlığı birleşir.
Bu ikisi bir araya gelince, artık bundan doğacak zararı ölçmek mümkün olmaz.

Ölümden beter bir fitne salınır insanların arasına ki koskoca bir milleti sıtma tutmuşçasına sarsmaya yeter. İnsan insandan ayrılır, kardeş kardeşe düşman olur. Direnci kökünden söken bir eziyet, işkence ve sefalet dönemi başlar. Ve parlayan ne varsa, zulmün o koyu karanlığında tek tek söner. Bu böyle devam eder; ta ki bayrak düşüp, başlar eğilinceye kadar.

Yazık ki insanlık zulmü merhametten daha çok sevmiş.
Ve her nesil, zulmü miras bırakmış kendinden sonraki nesle tarih diye…
Bugün de değişen fazla bir şey yok. Hâlâ insan insana kul olmaya zorlanıyor.
Görünen o ki, insanlığın sırtından kıyamete kadar eksik olmayacak kırbaç izi.
Zaman bile güç yetiremeyecek bunu değiştirmeye.

Eziyet, işkence, sefalet, çaresizlik, umutsuzluk…
Eğer tatmadıysak, kahrolası birer kavram olmaktan öte bir şey değildir bizler için.

Oysa insanın insana reva gördüğü zulmü bilmek başka şeydir, yaşamak başka…

Bir an için kendinizi, piramitleri inşa etmek uğruna feda edilen on binlerce esirden birinin yerine koyun.

Veya ailesinden, toprağından zalimce koparılıp, ırgat olarak Amerika’ya taşınan yüz binlerce Afrikalı kölenin içinde ya da diktatörlerin zulmünde yitip giden mazlumlarla birlikte ölüm tarlalarından birinin dibinde düşünün kendinizi…

İlk insandan bu güne, milyarlarca insan gelip geçmiştir bu dünyadan. Kimi öylesine kuvvet ve iktidar sahibi olmuştur ki, tek bir söz ya da davranışı binlerce insanın hayatında olumlu ya da olumsuz değişiklikler meydana getirmiştir.

Kimi tüm zenginliğini ve saltanatını insanların gözyaşı ve mutsuzluğu üzerine kurmuştur. Kiminin kişisel ihtiras ve arzuları yüzbinleri ölüme sürüklemiştir.

Şimdi, zayıflar zayıf doğacak, yaşamı boyunca ezilecek ve aynı eziklik içerisinde ölümle kucaklaşacaklar; zalimler saltanat içerisinde ezerek yaşayacaklar ve ölümleri, hatta ölümden sonraları bile insanlar için eziyet olacak ve maz-lumun bilançosu zarar, zaliminki kârla kapanacak…(!)

Asla...

Ölüm üstünden geçti diye, yaşanan bunca şey, bunca hayat, iyilik-kötülük, adalet-zulüm toprağa karışıp kaybolmaz.
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com




Şurası muhakkak ki, mazlumların âhı da gökle yer arasında kalmaz;

göğü yırtar, oradan da arşa yükselir.
Ve çile de yazılır zulüm de; çileye ödül, zulme bedel diye.

Yüce ALLAH, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı,
Yer ağırlıklarını dışarı çıkardığı,
Ve insan “Buna ne oluyor ?” dediği zaman,
O gün (yer), haberlerini anlatır.
Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye bölük bölük çıkarlar.
Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onu görür.
Kim de zerre miktarı kötülük yapmışsa onu görür.

(Zilzâl Suresi, ayet 1-8)






 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt