Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ölmeli fakat hak yememeli (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Birinin malını, parasını, gizlice almaya hırsızlık, bilerek zorla almaya ise gasp denir. Çalınan ve gasp edilen para, mal, sahibine geri verilmedikçe, çalana veya gasp edene, ölünceye kadar devamlı günah yazılır. Bu hâl, akıllı bir kimsenin yapacağı iş değildir. Böyle yapıldığında, gasp, hırsızlık günahının yanında, bir de şu günah var. Eğer bu mal, para, çalınmamış, gasp edilmemiş olsaydı, paranın, malın sahibi onunla hayırlı bir hizmet yapacak idiyse, bu hizmete mani olunduğu için hırsızlık ve gasp günahına bu vebal de eklenir. Kul hakkı çok önemlidir. Bunun için ölmeli fakat başkasının hakkını yememelidir.

Kul hakkı, Allahü teâlânın hakkından önce ödenir. Kul hakkı, ne kadar az olsa da, Cennete girmeye manidir. Kul hakkına dokunmamaya, hakkı olanları ödemeye, titizlikle çalışmalıdır. Üzerimizde kimsenin hakkı kalmamasına çok dikkat etmeliyiz! Hakkı dünyada ödemek kolaydır. Nezaket ile, yumuşaklıkla haktan kurtulmak mümkündür. Fakat, ahirette, iş böyle değildir. Orada, hak altından kurtulmak çok güçtür, çaresi bulunmaz. Zira Resulullah efendimiz; (Üzerinde kul hakkı olan, insanların malına, ırzına dokunan, ölmeden önce helalleşsin, ödesin! Zira ahiret günü altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınacak, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları, buna yüklenecektir) buyurmuşlardır.

Ebu Bekr-i Şibli hazretleri, vefat etmeden biraz önce; "Üzerimde bir dirhem kul hakkı vardı. Onun sahibi için, bin dirhem sadaka vermiştim. Bununla beraber, hâlâ gönlüme ondan ağır bir şey gelmez" buyurmuştur.

Bir gün bir grup insan Kıbrıs'ta yetişen velilerden Hafız Ali Efendiyi ziyarete giderler. Gidenlerin hepsi de atlıdır. Kıbrıs'ta çok olan zeytin ve keçiboynuzu ağaçlarının altında geçerler. Keçiboynuzları salkım salkım sarkıyor, olmuş meyveler insanların başına değiyordu. İçlerinden biri; "Ne güzel ballanmış, bir tane yesek" deyince, diğeri; "Kul hakkı geçer, sakın yeme" dediyse de, o kimse bir tane keçiboynuzu koparıp yer. Sonra Hafız Ali Efendinin huzuruna varırlar. O sırada, sevdiklerine sohbet eden Hafız Ali Efendi onlara bakıp; "Kul hakkından çok sakının. Haram yemeyin. Başınıza Keçiboynuzları değse de, bir taneden ne çıkar demeyin. Hiç bir zaman kul hakkını yemeyin” buyurur.

Kul hakkının en mühimi ana-baba hakkıdır. Tatlı dil ve güler yüzle, yardımlarına koşmakla, onların gönüllerini kazanmaya çalışmalıdır. Sonra komşu hakkı, hoca hakkı, karı-koca hakkı, arkadaş hakkı gelir. Üzerinde kul hakkı bulunanın ibadetlerinin kabul olmayacağı, Cennete giremeyeceği bildirildi. Kâfirin hakkından kurtulmak, Müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur denildi. Herkese iyilik yapmalı, kötülük edenlere, kötülükle karşılık vermemelidir. Peygamber efendimiz; (Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur) buyurmuştur.

İnsanların haklarını gözetmek, nafile ibadetlerden, zikretmekten önce gelir. Mesela, bir kimse, Allahü teâlânın ismini söylerken, zikrederken bir görme özürlü kimse oradan geçse ve o a’manın önünde bir çukur bulunsa, bir adım atınca çukura düşecek olsa, bu kimsenin zikre devam etmesi mi, yoksa zikretmeyi bırakıp, o a’mayı çukura düşmekten kurtarması mı daha efdaldir? Şüphesiz önündeki çukura düşecek olan a’mayı kurtarması, zikr-i ilahiden daha iyidir. Çünkü Allahü teâlânın, ona ve onun zikrine ihtiyacı yoktur. Görme özürlü kimse ise, muhtaç bir kuldur. Bunu zarardan kurtarmak daha efdaldir. Hele, o a’mayı kurtarmayı dinimiz de emrettiği için, onu kurtarmak, zikirden daha mühimdir. Böylece dinin emrine de uyulmuş olur. Zikretmekte, yalnız Cenab-ı Hakkın hakkı vardır. Onun emri ile bir a’mayı önündeki çukura düşmekten kurtarmakta ise, iki hak birden yerine getirilmiş olmaktadır. Bu haklardan biri kul hakkı diğeri ise, Yaratanın yani cenab-ı Hakkın hakkıdır.

Abdüllah ibni Mubarek hazretleri; “Haram olarak ele geçen bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüz kuruş sadaka vermekten daha sevaptır” buyurmuştur. Din büyükleri de; “Haksız alınan bir kuruşu sahibine geri vermek, kabul olan altı yüz hacdan daha sevaptır” buyurmuşlardır.

Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeyen ve kendi nefsi için başkasının hakkını yiyen veya başkasını aldatanlar, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affedilmeyeceklerdir. Yani, üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunan kimseleri Allahü teâlâ affetmez ve bunlar ibadet etseler bile, Cehenneme girecekler, cezalarını göreceklerdir.

Her Müslümanın, ölüme hazırlanması lazımdır. Bunun için de, tevbe etmelidir. Kul hakkı altında kalmamaya dikkat etmelidir. Yani, hakları sahiplerine verip helalleşmelidir. Bir hadis-i şerifte; (Müsevvifler helak oldu) buyuruldu. Yani, ileride tevbe ederim, ileride helalleşirim diyenler, tevbeyi geciktirenler ziyan etti. Lokman hakim hazretleri oğluna nasihat ederek; “Oğlum, tevbeyi yarına bırakma! Çünkü, ölüm ansızın gelip yakalar” buyurmuştur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt