Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ölmeden önce ölmek!.. (1 Kullanıcı)

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Âlemlere rahmet Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), birgün çok sevdiği kayınbiraderi Hz. Ömer (r.a.)'in oğlu Abdullah (r.a.)'ın omuzuna mübarek ellerini koyarak, dünyaya nasıl bakması gerektiği öğretti. Buyurdu ki:

"Ey Abdullah! Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!.."

Efendimizin, dünyalardan kıymetli bu nasihatından sonra Hz. Abdullah'ın hep şöyle söylendiği rivayet olunur:

"Akşamı ettiğinde, sabahı bekleme!

Sabaha çıktığında, akşamı bekleme!

Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için; hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!.."
(Buhari, Rikak 3. Tirmizi, Zühd: 25. İbni mâce, Zühd 3.)

Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) Hz. Abdullah'a söyleyeceği sözü söylemeden önce O'nun omuzuna cennet rayihası gül elini koymuştu. Bu hareket, sözü söyleyenin söyleyeceği söze dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder.

Efendimizin mübarek sözünde geçen garib kelimesi, memleketinden ve ailesinden uzakta bulunan kimse anlamına gelir. Yolcu da hemen hemen aynı anlamı ifade eder. Bu iki kelimenin arasındaki mânâ farkı şudur:

Garip, memleketinden ve ailesinden uzak ise de, bulunduğu diyar-ı gurbette, ikamet ettiği yerde birkaç kişiyle dostluk kurmuş, tanıdık edinmiştir. Yolcu bundan da mahrum olan kişidir.

Âlemlere Rahmet Efendimiz, Hz. Abdullah'a dünyada garib bir yolcu gibi yaşamayı tavsiye ederken, dünyayı ebedi bir vatan gibi görmemesini öğütlemiş oluyordu. Bir garib, bir yolcu gibi olan kimsenin, başkalarına karşı hasedi, kini, düşmanlığı, kavgası, hoş olmayan davranışları olmaz. Bütün bu anormallikler dünyaya olması gerekenden fazla meyledip gönül bağlamanın sonucudur.

Oysa insan, tükenmez arzularının esiri olmamalıdır. Mü'min kişi, Allah'a karşı itaat ve tâati artırmak için her ânı, sağlığı ve hayatı ganimet bilmelidir...

İnsan, aile ocağından ayrı düşmüş bir garib gibi davranmalıdır. Kendini bir yolcu saymalıdır. Çünkü yolcu, uğradığı yerlerdeki güzelliklere gönül bağlayıp oralara takılıp kalmaz. Yolculuk boyu gelebilecek tehlikeleri dâima dikkate alır. Mü'min, işte böyle bir yolcu olduğunu düşünmeli.

Hz. Abdullah (r.a.), Rasülullah (s.a.v.)'ın bu nasihatlerini aynen tutmuş, dünyanın geçici zevklerine asla aldanmamıştır.

Bu güzel insan, arzu edilen miktarca dünya malına sahip olduğu hâlde gönlünü bunlara kaptırmamış, dünyasını âhiretine satmıştır. Hz. Abdullah, Efendimizin gerçek âşığı olarak yaşamış, hayatını O'nun sünnetine göre düzenlemiş, bu çizgiden hiçbir zaman sapmamış bir zattır. Efendimizin verdiği öğüdü açıklayan cümleleri aklı başında mü'minler için büyük mânâlar ifade eder. Hz. Abdullah'ın şu sözlerine bakın:

"Dere tepe demeden yoluna devam ederken tembellik yapma. Sen, önünde uzun bir yol bulunan yolcusun. Gevşeyip kalma. Sabaha çıkınca. Seni ölümün daha önce yakalayacağını düşün ve ona göre hareket et..."

Bu sözler bize dünyayı, dünya yolculuğunu ve yolun sonununu ne güzel anlatmaktadır. "Ölmeden önce ölmek" denilen olay da bu olmalıdır herhâlde...

Mevlüt Özcan
araştırmacı yazar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt