YOL GÖSTERİCİ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eyl 2008
- Mesajlar
- 99
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 68
William shakespeare’nin romanından alınma ünlü bir söz vardır.
‘’olmak ya da olmamak… işte bütün mesele bu…’’
Size doğmadan önce neredeydiniz diye sorsam, bilemezsiniz… cevap veremezsiniz… çünkü o zamana ait hafıza kayıtlarına sahip değilsiniz… çünkü bir zamanlar hiçtiniz… yoktunuz…
De ki: "sizi oluşturan o'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" mülk suresi 23.
Allah sizi görür, işitir ve konuşur bir hale getirdi. Ama bazılarınız görüp, duyup, konuşarak onun size vermiş olduğu o dille, yaratıcınızı inkara kalkıştınız…
Hiç narkoz aldınız mı ? Ameliyat masasına yatıp ta kalkanınız var mı ? Eğer ameliyat olduysanız, narkoz alıp kendinden geçtikten sonrasını hatırlaya biliyor musunuz ?... Hiç kimse hatırlayamaz. Film şeridinin o bölümü sizin için kopmuştur çünkü… hafızanızda ameliyat anının kayıtları yoktur…. Hatırlayamazsınız… çünkü beyninizde hafıza kayıtlarının depolandığı bölüm bir süreliğine durmuştur. Narkozdan çıktıktan sonra hatırlamaya çalışırsınız. Ama en son hatırladığınız görüntü, üzerinize doğru eğilen narkozitörün yüzüdür. Ne olduğunu algılamanız kısa bir süre alır.
İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle konuştu: "ne kadar durdunuz?" dediler: "bir gün yahut günün bir parçası kadar." dediler: "ne kadar kaldığınızı rabbiniz daha iyi bilir. Kehf suresi 19.
Ölüm sonrası da buna benzer. İnsan öldükten sonra, öldüğünün bilincine varamaz. Kendisine ne olduğunu algılayamaz. Çünkü maddesel bir boyuttan manevi bir boyuta geçtiniz. Artık hafıza kayıtlarınız beyninizde kaldı. Onlara ulaşamazsınız. Beyniniz ise, bedeninizde…
İşte bu yüzden öldüğünüzün farkına hemen varamazsınız. Ta ki, doğrulmaya çalışıp ta, başınızı mezarınızdaki tahtalara çarpıncaya kadar…. İşte o zaman gerçeği fark edersiniz… artık bir ölüsünüzdür…
Bu tamamıyla bir algı meselesidir. Bunu daha iyi anlayabilmek için, ruh ismini verdiğimiz enerjimizin, bedenimiz ile nasıl bir koordinasyon ve uyum içinde olduğunu bilmek gerekir. Ruhsal yapımız vücudumuzdaki kimyasalları yani endokrin bezlerinin salgılarını kullanarak, sinir sistemimiz vasıtası ile biyolojik yapımızı etkiler. Bunun içindir ki, heyecanlı ve öfkeli olduğumuz zamanlarda adrenalin salgımız artar, kalbimiz daha hızlı atmaya başlar, terleriz ve ağzımız kurur… ya da bir imtihana girerken imtihan psikolojisi midemizde ağrılara sebep olur.
Bunun tam aksi bir şekilde hormonlarımız yani vücudumuzdaki kimyasallar, psikolojik yapımızı etkiler. İşte bu yüzden hamile olan kadınlarda duygusallık artar.
Bu tamamıyla madde ve enerji arasındaki, günümüzde bile hala tam anlamıyla çözülememiş bir bağlantıdır.
İşin gerçeği şudur ki; maddesel her varlık için Cenab-ı Hak bir ömür takdir etmiştir.
Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? Onu dayanıklı karargâhta tuttuk. Bilinen bir ölçüye/süreye kadar.bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!
Mürselât suresı 20-23
Canlı ya da cansız her varlığın yapısına bu ömrü belirleyen bir sayaç koymuştur. Bu sayaç geriye doğru sayan bir kronometre gibidir.
Cansız varlıklarda bu sayaç atom yapısındaki elektronların dönüşü ile belirlenir. Elektronların her dönüşü o maddeyi belirlenmiş sonuna biraz daha yaklaştırır.
Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, alîm olanın takdiridir bu. Yasin suresı 38.
Canlılarda ise, bu sayaç hücre yapısındaki sitoplazmanın hücre zarı içinde akışı ile olur. Dolaysı ile ölüm; başlangıçta kitlesel değil, hücreseldir. Tıpkı bir kova dolusu sabun köpüğünü oluşturan balonların sönerek kovadaki köpük kümesini bitirmesi gibi…
Basit anlamda biz buna yaşlanma diyoruz. Yaşlanma önce hücresel, sonra kütlesel olur.
Evet bir zamanlar yoktunuz…
Oysa şimdi varsınız….
Duyuyor ve görüyorsunuz…
Sizi yaratanın yaratmış olduğu tüm güzellikleri….
O halde size vermiş olduğu kalp ile ona inanın ve size vermiş olduğu dil ile ona şükür edin…
Sizi var ettiği için….
İşiten kulaklarınız için…
Gören gözleriniz için….
Hemen şimdi şükür edin…
Belki yarın dilinizi kullanamayabilir, ona şükür edemeyebilirsiniz….
Olmak ya da olmamak… işte bütün mesele bu….
Allah yar ve yoldaşınız olsun.
(AKIN ÖRSMEN 28.8.2006)
Yol Gösterici
‘’olmak ya da olmamak… işte bütün mesele bu…’’
Size doğmadan önce neredeydiniz diye sorsam, bilemezsiniz… cevap veremezsiniz… çünkü o zamana ait hafıza kayıtlarına sahip değilsiniz… çünkü bir zamanlar hiçtiniz… yoktunuz…
De ki: "sizi oluşturan o'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" mülk suresi 23.
Allah sizi görür, işitir ve konuşur bir hale getirdi. Ama bazılarınız görüp, duyup, konuşarak onun size vermiş olduğu o dille, yaratıcınızı inkara kalkıştınız…
Hiç narkoz aldınız mı ? Ameliyat masasına yatıp ta kalkanınız var mı ? Eğer ameliyat olduysanız, narkoz alıp kendinden geçtikten sonrasını hatırlaya biliyor musunuz ?... Hiç kimse hatırlayamaz. Film şeridinin o bölümü sizin için kopmuştur çünkü… hafızanızda ameliyat anının kayıtları yoktur…. Hatırlayamazsınız… çünkü beyninizde hafıza kayıtlarının depolandığı bölüm bir süreliğine durmuştur. Narkozdan çıktıktan sonra hatırlamaya çalışırsınız. Ama en son hatırladığınız görüntü, üzerinize doğru eğilen narkozitörün yüzüdür. Ne olduğunu algılamanız kısa bir süre alır.
İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle konuştu: "ne kadar durdunuz?" dediler: "bir gün yahut günün bir parçası kadar." dediler: "ne kadar kaldığınızı rabbiniz daha iyi bilir. Kehf suresi 19.
Ölüm sonrası da buna benzer. İnsan öldükten sonra, öldüğünün bilincine varamaz. Kendisine ne olduğunu algılayamaz. Çünkü maddesel bir boyuttan manevi bir boyuta geçtiniz. Artık hafıza kayıtlarınız beyninizde kaldı. Onlara ulaşamazsınız. Beyniniz ise, bedeninizde…
İşte bu yüzden öldüğünüzün farkına hemen varamazsınız. Ta ki, doğrulmaya çalışıp ta, başınızı mezarınızdaki tahtalara çarpıncaya kadar…. İşte o zaman gerçeği fark edersiniz… artık bir ölüsünüzdür…
Bu tamamıyla bir algı meselesidir. Bunu daha iyi anlayabilmek için, ruh ismini verdiğimiz enerjimizin, bedenimiz ile nasıl bir koordinasyon ve uyum içinde olduğunu bilmek gerekir. Ruhsal yapımız vücudumuzdaki kimyasalları yani endokrin bezlerinin salgılarını kullanarak, sinir sistemimiz vasıtası ile biyolojik yapımızı etkiler. Bunun içindir ki, heyecanlı ve öfkeli olduğumuz zamanlarda adrenalin salgımız artar, kalbimiz daha hızlı atmaya başlar, terleriz ve ağzımız kurur… ya da bir imtihana girerken imtihan psikolojisi midemizde ağrılara sebep olur.
Bunun tam aksi bir şekilde hormonlarımız yani vücudumuzdaki kimyasallar, psikolojik yapımızı etkiler. İşte bu yüzden hamile olan kadınlarda duygusallık artar.
Bu tamamıyla madde ve enerji arasındaki, günümüzde bile hala tam anlamıyla çözülememiş bir bağlantıdır.
İşin gerçeği şudur ki; maddesel her varlık için Cenab-ı Hak bir ömür takdir etmiştir.
Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? Onu dayanıklı karargâhta tuttuk. Bilinen bir ölçüye/süreye kadar.bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!
Mürselât suresı 20-23
Canlı ya da cansız her varlığın yapısına bu ömrü belirleyen bir sayaç koymuştur. Bu sayaç geriye doğru sayan bir kronometre gibidir.
Cansız varlıklarda bu sayaç atom yapısındaki elektronların dönüşü ile belirlenir. Elektronların her dönüşü o maddeyi belirlenmiş sonuna biraz daha yaklaştırır.
Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, alîm olanın takdiridir bu. Yasin suresı 38.
Canlılarda ise, bu sayaç hücre yapısındaki sitoplazmanın hücre zarı içinde akışı ile olur. Dolaysı ile ölüm; başlangıçta kitlesel değil, hücreseldir. Tıpkı bir kova dolusu sabun köpüğünü oluşturan balonların sönerek kovadaki köpük kümesini bitirmesi gibi…
Basit anlamda biz buna yaşlanma diyoruz. Yaşlanma önce hücresel, sonra kütlesel olur.
Evet bir zamanlar yoktunuz…
Oysa şimdi varsınız….
Duyuyor ve görüyorsunuz…
Sizi yaratanın yaratmış olduğu tüm güzellikleri….
O halde size vermiş olduğu kalp ile ona inanın ve size vermiş olduğu dil ile ona şükür edin…
Sizi var ettiği için….
İşiten kulaklarınız için…
Gören gözleriniz için….
Hemen şimdi şükür edin…
Belki yarın dilinizi kullanamayabilir, ona şükür edemeyebilirsiniz….
Olmak ya da olmamak… işte bütün mesele bu….
Allah yar ve yoldaşınız olsun.
(AKIN ÖRSMEN 28.8.2006)
Yol Gösterici