ÖFKE, AKLI ÖRTER
"Muhammed Ezherî" ki, Allah dostu bir velî.
Sohbeti, dinliyene olurdu fâideli.
Bir gün, sevdikleriyle sohbet ederken bu zât,
“Kibir”den bahsederek, şöyle etti nasîhat:
(Bilin ki, öfke gadap, "Kibir"den hâsıl olur.
Öfkelenen insanda, örtülür akıl, şuur.
İnsan kızdığı zaman, şeytân da fırsat bilip,
Gidip onun boynuna, geçirir derhâl bir ip.
İstediği tarafa sürükler o kimseyi.
Çünkü o, ayıramaz iyi kötü bir şeyi.
O, şeytânın elinde, olmuştur bir oyuncak.
İnsan, "Kızmamak" ile kurtulur bundan ancak.
"Pehlivân" denirse de, yenenlere hasmını,
Lâkin asıl pehlivân, yenendir gazabını.
Biri, Resûlullah'tan nasîhat isteyince,
(Kızma ve sinirlenme!) buyurdular hemence.
O zât, bunu Resûl'den, üç defâ etti talep.
Yine aynı cevâbı buyurdular ona hep.
“Îsâ Peygamber” dahî, havârîleri ile,
Giderken, karşılaştı yolda “Kötü biri”yle.
Resûl'e hakâretler eyledi o bî-edeb.
O ise, iyilikle cevap verdi ona hep.
Dediler: (O hakâret etti mütemâdiyen.
Siz, yumuşak cevaplar verdiniz, acep neden?)
Îsâ Nebî, o zaman buyurdu: (Ey insanlar!
Bir kapta ne var ise, dışarıya o sızar.)
Bir gün de buyurdu ki Îsâ aleyhisselâm:
(Gadap ve öfkelenmek, “Ateş”e misâldir tam.
Nasıl söndürürlerse ateşi, “Su” atarak,
Söndürün hırsınızı, siz de abdest alarak.)
Sahâbeden biri de, Allah'ın Resûlünden,
Nasîhat isteyince, buyurdu: (Kızma hemen!)
Şu "Üç haslet" var ise, bir müslümânda şâyet,
Hak teâlâ o kula, acır, eder merhamet.
Biri "Nîmete şükür", diğeri "Affetmek" tir.
Üçüncüsü, kızınca, "Öfkesini yenmek"tir.
Bir kimse kızdığında, davranırsa yumuşak,
Kalbini, "Îmân" ile doldurur cenâb-ı Hak.
Biri kızdığı zaman, gizlerse gadabını,
Allah da, gizler onun kusûr, kabâhatını.)
Bir gün “hazreti Ömer”, Resûl'ün huzûruna,
Varıp, arz eyledi ki: (Bir amel söyle bana.
Hem bana kolay olsun o ameli işlemek,
Hem de iki cihânda, fâideli olsun pek.)
Buyurdu ki: (Yâ Ömer, suçluları bağışla.
Kimsenin ayıbını, kimseye deme aslâ.
Koru müslümânların şeref, îtibârını.
Örtücü ol herkesin kusûrunu, aybını.
Eğer böyle yaparsan, kıyâmette muhakkak,
Senin kusûrunu da, affeder cenâb-ı Hak.)
"Muhammed Ezherî" ki, Allah dostu bir velî.
Sohbeti, dinliyene olurdu fâideli.
Bir gün, sevdikleriyle sohbet ederken bu zât,
“Kibir”den bahsederek, şöyle etti nasîhat:
(Bilin ki, öfke gadap, "Kibir"den hâsıl olur.
Öfkelenen insanda, örtülür akıl, şuur.
İnsan kızdığı zaman, şeytân da fırsat bilip,
Gidip onun boynuna, geçirir derhâl bir ip.
İstediği tarafa sürükler o kimseyi.
Çünkü o, ayıramaz iyi kötü bir şeyi.
O, şeytânın elinde, olmuştur bir oyuncak.
İnsan, "Kızmamak" ile kurtulur bundan ancak.
"Pehlivân" denirse de, yenenlere hasmını,
Lâkin asıl pehlivân, yenendir gazabını.
Biri, Resûlullah'tan nasîhat isteyince,
(Kızma ve sinirlenme!) buyurdular hemence.
O zât, bunu Resûl'den, üç defâ etti talep.
Yine aynı cevâbı buyurdular ona hep.
“Îsâ Peygamber” dahî, havârîleri ile,
Giderken, karşılaştı yolda “Kötü biri”yle.
Resûl'e hakâretler eyledi o bî-edeb.
O ise, iyilikle cevap verdi ona hep.
Dediler: (O hakâret etti mütemâdiyen.
Siz, yumuşak cevaplar verdiniz, acep neden?)
Îsâ Nebî, o zaman buyurdu: (Ey insanlar!
Bir kapta ne var ise, dışarıya o sızar.)
Bir gün de buyurdu ki Îsâ aleyhisselâm:
(Gadap ve öfkelenmek, “Ateş”e misâldir tam.
Nasıl söndürürlerse ateşi, “Su” atarak,
Söndürün hırsınızı, siz de abdest alarak.)
Sahâbeden biri de, Allah'ın Resûlünden,
Nasîhat isteyince, buyurdu: (Kızma hemen!)
Şu "Üç haslet" var ise, bir müslümânda şâyet,
Hak teâlâ o kula, acır, eder merhamet.
Biri "Nîmete şükür", diğeri "Affetmek" tir.
Üçüncüsü, kızınca, "Öfkesini yenmek"tir.
Bir kimse kızdığında, davranırsa yumuşak,
Kalbini, "Îmân" ile doldurur cenâb-ı Hak.
Biri kızdığı zaman, gizlerse gadabını,
Allah da, gizler onun kusûr, kabâhatını.)
Bir gün “hazreti Ömer”, Resûl'ün huzûruna,
Varıp, arz eyledi ki: (Bir amel söyle bana.
Hem bana kolay olsun o ameli işlemek,
Hem de iki cihânda, fâideli olsun pek.)
Buyurdu ki: (Yâ Ömer, suçluları bağışla.
Kimsenin ayıbını, kimseye deme aslâ.
Koru müslümânların şeref, îtibârını.
Örtücü ol herkesin kusûrunu, aybını.
Eğer böyle yaparsan, kıyâmette muhakkak,
Senin kusûrunu da, affeder cenâb-ı Hak.)