Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Obama'nın dudaklarında fuller öpücüğü! (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
OBAMA'NIN DUDAKLARINDA FULLER ÖPÜCÜĞÜ!

AHMET FIRAT
Şimdi Fuller zamanı!..
Graham Fuller, kendi deyimiyle ‘emekli bir CIA ajanı’, Türk yemeklerini çok seviyor. Bush iktidarı döneminde yazdığı iki kitabının da önsözüne aynı cümleleri sıkıştırma gereğini duyuyor:
Bir kez ajan olan daima ajan olarak kalır; özellikle İslam dünyasında hakkımda böyle bir intiba mevcut. Ve ben bunu kırmak için ne yapsam boş. Ama bırakın CIAyı, Amerikan yönetimi dahi benim burada serdettiğim fikirlerimi dikkate almıyor. Amerika beni dinlemiyor. Dinleseydi bu duruma düşmezdi!
(Fuller Büyük Doğu'yu iyi tanır. O kadar ki, eserlerinde yer yer İdeolocya Örgüsüne ait tespit ve tezleri kullanmakta ve fakat bunu kendi faydasına istismar etmektedir. )
Halkı Müslüman olan ülkelerde, İslama karşı hem Batı olarak dışarıdan ve hemde batıcı olarak ülkelerin kendi yönetimleri eliyle yapılan baskılar islamı güçlendirmekte ve bu milletler nazarında önce rejime ardından batıya karşı kurtarıcı alternatif olarak görülmektedir. Bu böyle giderse önümüzdeki 10-15 yıl içinde İslam dünyasında olağanüstü ve kontrol edilemeyecek patlamalara sebebiyet verecektir. Batı, burnu büyük halde islama doğrudan cephe almak yerine, onun varlığını kabullenip, islamı bizzat varolduğu ülkelerde rejim alternatifi olmaktan çıkaracak yaklaşımlar sergilemelidir. Böylece, Müslümanların zihinlerinde oluşan ve gelecekte tehlike yaratacak, yoksulluğun, adaletsizliğin, sömürülmenin tek alternatifinin İslam olduğu fikri yerine, mevcut rejimler içinde kalmaya gönüllü ılımlı islami’ söyleme sahip grupları iktidara taşıyarak, onların bu sorunları mevcut halleriyle çözememeleri üzerinden doğrudan ‘islamın çözüm olmadığı’ fikrine yol verilmelidir. Böylece batı değerler sisteminin geleceğini teminat altına almak mümkün olabilir. Çerçevesini ‘evrensel’ etiketiyle batı değerler sisteminin çizdiği, bir zihin inşa etmek ve bunun içinde İslam ve muhafazakar kimlik vurgusu şiddetli olan bir hareket manivelasının işleyerek kendi kendisini aşındırmasını beklemek en makul yoldur. Böylece zihinlerde aşınan ve ilerleyişinde inkıtaya uğrayacak olan ‘islam’ ın kendisi olacaktır.
Fullerin derdi öldü-kaldı bundan ibarettir. Bush yönetimi ile zirveye çıkan ‘doğrudan midahale içeren saldırgan politikaya karşıdır. Bu saldırganlığın karşı cepheyi İslam mühveri etrafında tahkim ettiğini ve uzun vadede büyük zararlara yol açacağını söyler. Onun yerine, birbiriyle temas halinde bulunan metal aksamların sürtünme sebebiyle birbirlerini aşındırması metodunu teklif eder.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Zira Fuller dile getirmese de batı medeniyetinin ve demokrasisinin bir refah seviyesini şart koştuğunu zımnen kabul eder. Belli bir refah seviyesine ulaşılmadan bir tür göz yumuculuk teamülü olarak demokrasi işletilemez. Bunun farkındadır. Ve batının refah seviyesinin doğuyu sömürmesi ile temin edildiğini de bilir. Böylece o demek ister ki; batılı değerler evrensel bir motif olarak sunulduğunda, bu değerler sistemi içinde kontrol altında tutulabilecek bir İslam etiketli hareket, doğulu ve yoksul bırakılmış ülke milletlerinin İslamı bir alternatif olarak görmesini engelleyecektir. Çünkü, İslami veya islama vurgu yapan muhafazakar bir parti ne yaparsa yapsın, belli bir refah düzeyi gerektiren batılı demokrasi ve din dışı ruhi muhtevadan yoksun değerler sistemi ile sorunlara çözüm getiremeyecektir. Böylece milletin islama bel bağlaması engellenecektir. Bu ise batının müdahaleci yaklaşımı karşısında zeminde birleşme temayülü gösterecek ve gelecekte yönetimlere karşı ihtilaller ile büyük değişimler geçirmesi muhtemel İslami doğunun hayat bulmasını engelleyecektir.
Fuller, İslam dışında, bu coğrafyanın batıya karşı en büyük reaksiyon üreten unsurunun geçmişten gelen ezilmişlik, yenilgi ve sömürü olduğuna dikkati çekiyor. Bundan dolayı varolan bir öfke, küskünlük ve kin üzerinde duruyor. Bu psikolojinin İslam ile birleşmesinin yaratacağı patlamanın önlenmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Bu sebeple Bush yönetimini ve yoldaşları Avrupa ülkelerinin politikalarını eleştiriyor. Burnu büyüklük, aşağılayıcılık ve önemsizleştirici algıların bu kini ve öfkeyi tahrik ettiğini söylüyor.
Yapılması gereken olarak ise, diyalog ve kabullenme, özellikle batının değerler sistemi sırasında hareket etmeyi kabullenmiş İslami görünüşlü unsurları kamuoyu önünde taltif etme ve yüceltme, İslamı bu unsurlar üzerinden ve bu biçimiyle övme ve onore etmeyi teklif ediyor. Batı değerler sistemi ile islamın ve doğunun değerler sisteminin farklılığını ve bunların ancak bir bütün halinde yaşanabileceğini idrak etmiş katışıksız İslam savunucularını –ki bunlara radikal İslam diyor- böyle yaparak yalnızlaştırmayı teklif ediyor. Sınırlarını ve kurallarını batının koyduğu alan içinde kalmayıp kendi değerler sistemini bütünlük halinde hayata geçirme fikrine bağlı bu radikal unsurlar, onore etme ve övme sebebiyle ya kendileride rejim içine dahil olmayı seçecek veya dışlanmış ve hayattan kopuk kalacaklardır. Ayrıca, sistem içi faaliyet gösteren İslam etiketli unsurların, ekonomik ve sosyal alanda –kesin olan- başarısızlığı sebebiyle, radikal unsurların dahi ‘islam’ temelli söylemlerine karşı oluşacak itimatsızlık başka bir kazanç olarak görülüyor.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Fuller bu meseleleri uzun uzadıya anlatıyor. Önerdiği modele en yakın ülke olarak da Türkiye’yi gösteriyor. Türkiye’yi övüyor. Onu demokrasi, laiklik ve diğer batı değerleri ile islamı harmanlama yolunda önemli gelişmeler kaydetmiş olarak görüyor. Ve soruyor ‘model-lider ülke kim olacak?’…
Obama, Bush’un tıkanmış ve Fulleri dinlemeyen politik tavırlarında değişim vaadini beyan ediyor. Her şeyden önce İslam dünyasına yönelik konuşmalarıyla Fullerin bahsettiği öfke, kin ve küskünlüğe dair psikoloji üzerine oynuyor. Somut adımlar atılmamış olsa da, obama sürekli İslam alemine ‘sevgi mesajları’ ile yöneliyor. Amerikanın müdahaleci politikasından dönüş sinyalleri veriyor. Iraktan çekilme, Guantanamonun kapatılması gibi sansasyonel ama göz boyamaya yönelik hamleler yapıyor. İsrail saldırılarında yıkılan Gazze’ye yardım kampanyasına katılıyor.
Hilary Clinton Türkiyeye geliyor. Türk halkının modernitesi üzerine vurgu yapıyor. Ortak noktalarımız çok diyor ve örnek olarak facebooku en çok kullanan iki ülke Amerika ve Türkiyedir diyor. Krizi sizin kadar iyi yöneten yok, ne kadar başarılısını diyor. Türkiyenin özellikle bölgesel öneminin tartışılmazlığından dem vuruyor. ABD ve Türkiyenin ‘Partnerliğini ilan ediyor. İslama ve Ortadoğuya o kadar müşfik yaklaşıyor ki, seçimlerden önce İsraile halel gelme ihtimali karşısında İrana saldırmaktan bir an bile tereddüt etmeyiz. İnsanlar bunu böyle bilsin ve ona göre ayağını denk alsın’ diyen sanki o değilmiş gibi…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir başka CIA ajanı çıkıyor: Freidman… Türkiye kendi öneminin ve gücünün farkında değil. Siz var ya siz; dünyaları devirmiş bir imparatorluğun evlatlarısınız. AB ye girmeye çalışmanız bile şaçma, sizin gibi istikbali açık bir ülke için AB bir çözüm yerine ayak bağıdır. Gelecekte dünyaya hakim olacak 3-5 ülkeden biri siz olacaksınız. Diyerek ‘türk damarımızı’ okşuyor. Müslüman onurumuzu ve milli hissiyatımızı gıdıklıyor. Fraydman tarihimizi ve psikolojimizi iyi okumuş. Biz böyle kolay gaza geliriz. Osmanlı tarihi Kanuniden beri bu hissiyatın örnekleriyle doludur.
Fraydman, Fullerin tezini hayata geçiriyor. ABnin talep ettiği şartlar bakımından ‘ılımlı islam’ anlayışını kabul etmeyecek olması bir yana, hristiyan bir kültür birliği projeksiyonu ile hareket etmesi sebebiyle, Türkiye ile temasa geldiği her noktada kültürel çatışmanın ön plana çıkacağı ve bu durumunda ‘radikal islam’ın faydasına olacağını fark ediyor. Böylece hem batı içi çelişkinin diğer kutbu ABye Türkiye üzerinden taş koyuyor. Hem de alternatif politika olarak ‘Amerikancı islam anlayışını teklif ediyor. Bunu da bir milli karakterimize dair bir takım psikolojik teamüllerimizi kaşıyarak yapıyor.
‘Obama organizasyonu’, yeni bir taktik ile eski Amerikan stratejisini yürütmeye meyilli görünüyor. Ortadoğuyu hükmün altında tut; nasıl yaparsan yap, bunu yap!..
Mevcut iktisadi ve sosyal kriz sebebiyle müdahaleci politikanın sürdürülmesi zaten mümkün değil. 2 trilyonlük bütçede 1,5 trilyon açık öngören bir yönetimin üzerine bir de müdahaleci politika yürütmesi söz konusu olamaz elbet. Zira bu yola tevessül edilirse, dışarıya hakim olayım derken içeride patlaması muhtemel karışıklığa sebebiyet verilecektir. Dimyata prince giderken evdeki bulgurdan olmak tam olarak bu olsa gerektir. Bu sebeple ne yapıp yapıp bu sıkıntılı zamanları mümkün olabilecek en fazla biçimde kendi faydasına tevil edecek masrafsız politikalarla geçirmek yoluna tevessül ediyor.
Böylece nihayet Fullerin ‘Amerika beni dinlemiyor’ diye serzenişte bulunduğu zamanlardan, Fullerci bir Amerikaya ulaşmış oluyoruz. Fuller, Obama politikalarının fikir babası ve Obama organizasyonu bu fikirlerin tatbikçisidir…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Obama’nın veya Fullerin beni neden öptüğünü düşünmek yerine, onun oyunlarını bozmak adına söylediklerinin zıddını tatbik etmek. Emin olalım ki, bu zıddına gitmek sebebiyle 1 lira kaybedeceksek, suyuna gidersek bin lira kaybederiz. Bu noktadan bu kayıpları göremiyorsak bile durum bu olacaktır.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
patanitoplamakampi25.jpg

HEMEN İSLAM BİRLİĞİ...
Gerçekhayat Ortadoğu Muhabiri Adem Özköse ile önemli bir röportaj.

Gerçek Hayat Dergisi’nin Ortadoğu Muhabiri Adem Özköse Nefha Dergisi’ne verdiği röportajda İslam Birliği, Türkiye ve Suriye arasındaki vizenin kaldırılması ve kendisiyle ilgili ilginç açıklamalarda bulundu.


İslam Dünyası ile ilgili haberleri takip edenlerin yakından tanıdığı Adem Özköse bir dönem Vakit Gazetesi’nin dış haberler muhabirliğini yaptı. Vakit Gazetesi’nde İslam Dünyası’nın ileri gelenleriyle yaptığı röportajlarla dikkat çeken Özköse 2 buçuk senedir hem Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyor, hem de Gerçek Hayat Dergisi’nin Ortadoğu Temsilciliği görevini başarıyla yürütüyor. Irak, Afganistan, Lübnan, Patani, Gazze, Darfur ve Keşmir gibi bölgelerde yaşanan savaşları bizzat o bölgelerde bulunarak haberleştiren ve İslam Dünyası’nı yakından bilen Özköse ile yaptığımız röportajı ilgiyle okuyacaksınız.


-Biz sizi daha çok İslam Dünyası’nın farklı coğrafyalarına yaptığınız gezilerden ve İslam Dünyası ile ilgili kaleme aldığınız yazı ve röportajlardan tanıyoruz. Âdem Özköse İslam Dünyası’na ne zaman ve nasıl ilgi duymaya başladı?


Çocuklumuzda evimize İslam Dergisi isimli bir dergi gelirdi. Dergi gelir gelmez ben hemen İslam Dergisi’nin İslam Dünyası sayfalarını açıp heyecanla Afganistan’da Ruslara karşı savaşan Afgan mücahidlerle ilgili haberleri okumaya başlardım. O zamanlar 3 çocukluk kahramanım vardı.


-Kimdi onlar?


Gulbeddin Hikmetyar, Ahmet Şah Mesud ve Burhaneddin Rabbani. Özellikle Hikmetyar’ı çok seviyordum ve Hikmetyar’ı çocuk aklıyla kurşun işlemez olağanüstü bir kahraman olarak hayal ediyordum. Ayrıca babamın ve arkadaşlarının zaman zaman Ahmet Şah Mesut’un kahramanlıklarıyla ilgili sohbetlerine de kulak misafiri olurdum. Dünya Müslümanlarıyla ilgilenen bir aileye sahip olduğum için evimizde sık sık İslam Dünyası ile ilgili sohbetler de yapılırdı. Karadeniz’de küçük bir kasabada yaşamamıza rağmen dünyanın farklı yerlerinde Müslüman kardeşlerimizin olduğunu yoğun şekilde hissederdik ve Müslümanlara dualar gönderirdik. Bosna Savaşı sırasında Başak Tiyatrosu isminde bir tiyatro ekibi kurup Bosnalı Müslümanların Sırplara karşı verdikleri mücadeleyi anlatmaya çalışmıştık. Oyunumuz sevilmiş olmalı ki gelen istek üzerine komşu kasabalarda da aynı oyunu sahneledik. Tiyatroya giriş paralıydı ve tiyatrodan elde ettiğimiz hasılatı Bosna Halkına göndermiştik. Aile ortamımız ve takip ettiğimiz dergiler nedeniyle küçük yaşlardan itibaren Dünya Müslümanlarına karşı duymaya başladığım sevgi ve muhabbet daha sonraki yıllar mesleki hayatıma da etki yaptı. Liseden mezun olunca Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanmıştım. Fakat İslam Dünyası’na duyduğum ilgi ve içimdeki gazetecilik aşkı nedeniyle İlahiyat Fakültesi’ni ikinci sınıfta bırakarak Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladım.


-Gazetecilerin objektif olmaları gerektiğini, meslekleriyle duyguları arasına set çekmeleri gerektiğini savunanlar var. Siz bu fikre nasıl bakıyorsunuz?


Mutlak anlamdaki bir objektifliğe inanmıyorum. İnsanların duyguları, fikirleri oldukça mutlaka tuttukları taraflar da olur. Ben mazlumların, ezilmişlerin, toprakları işgal edilmişlerin tarafındayım ve gazeteciliği de bu insanların sesi olmak için yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken her ne olursa olsun hak ve adalet ölçülerine dikkat etmeye çalışıyorum. Ateş Altında isimli savaş muhabirliği üzerine yapılan güzel bir film var. El Salvador’un başkenti Managua’da diktatör Somaza’nın adamlarınca gözaltına alınan filmin kahramanı, bir rahiple aynı hücreye konulur. Rahip gazeteciye hangi taraftan olduğunu sorar. Aldığı cevap; “Ben taraf tutmam, fotoğraf çekerim” olur. Ancak fotoğrafçı yaşadıkları ve gördükleri sonucunda taraf olmak zorunda kalır. Eski İngiltere başbakanlarından olan David Lloyd George bir konuşmasında; “İnsanlar gerçeği bilirlerse savaş yarın durdurulabilir. Fakat gerçeği bilemezler ve bilemeyecekler” demişti. Bizim tarafımız gerçeğin tarafı olmalı ve hangi meslek grubunun içinde olursak olalım önce Müslüman olduğumuzu unutmamalıyız. Kapitalizm profesyonellik adı altında “Ben herşeyden önce gazeteciyim, duygularıma değil işime bakarım, düşüncelerimle işimi birbirine karıştırmam” şeklinde düşünen bir insan tipolojisi oluşturmak istiyor. Fakat bizim için önce önemli olan ideallerimiz ve mazlum insanlara karşı olan mesuliyetlerimizdir.


-Siz ayrıca Savaş Muhabiri olarak da biliniyorsunuz. İçinde ölüm riski de barındıran bu zorlu görevi niçin seçtiniz?


Ben de “savaşlar keşke hiç olmasa, savaş muhabirlerine de ihtiyaç duyulmasa” düşüncesine inananlardanım. Fakat savaşlar oldukça, savaş muhabirleri de olacaktır. Savaş muhabirliği gazetecilik mesleğinin en zor, en heyecanlı, en maceralı ve en meşakkatli tarafını oluşturuyor. Bir savaş muhabiri için ölümle yaşam arasındaki çizgi çok incedir. Fakat dünyada bunca zulüm yaşanırken, güçlülerle zayıflar arasındaki denge bu kadar açılmışken savaş muhabirliği yerine başka bir meslek seçseydim inanın vicdan azabı çekerdim. Savaş muhabirliğini insanları uyandırmak, onları işgal güçlerine, İsrail’e, Amerika’ya karşı harekete geçirmek için yapıyorum. Bu mesleğin benim için önemli olmasının en büyük nedenlerinden biri de çocukları, mazlumları ve topraklarından çıkarılanları sevmem, onlara karşı muhabbet beslememdir. Savaş bölgelerinden yaptığım haberlerle insanlara gerçeği gösterebilirsem, onlara “bir yerde mazlum insanlar öldürülürken hiç bir şey yapmadan yerinde oturamazsın” duygusunu verebilirsem ne mutlu bana.


-Savaş bölgelerinden en unutamadığınız şeyler nelerdir?


Çocukların acı ve korku dolu bakışlarını unutamıyorum. Ayrıca savaş bölgelerinde karşılaştığım çocuk cesetleri de bazı zamanlar gözümün önüne geliyor. Bombardıman esnasında savaş uçaklarından çıkan sesler de çok rahatsız edici ve unutulmazdır.


-Sık sık İslam Dünyası gezileri yapıp farklı coğrafyalardaki Müslüman alimleri, siyasi önderleri, direnişçileri ziyaret ediyorsunuz. Bu gezilerden hareketle İslam Dünyası’nın genel durumunu nasıl görüyorsunuz?


İslam Dünyası şu an bir yol ayrımında ve farklı coğrafyalardaki Müslüman entellektüeller, siyasi liderler bir çıkış arayışı içerisindeler. Müslüman Halklar artık Batılılar tarafından aşağılanmaktan bıktılar ve tekrar tarihlerindeki güçlü dönemlere dönmek istiyorlar. Bundan dolayı İslam Dünyası’nın farklı bölgelerinde bu olumsuz zaman biriminden kurtulup yeniden yükselişe geçebilmek için sorular soruluyor. Bu soruları İslam Dünyası’nın kurtuluşu için kapı aralama çabası olarak görebiliriz. Kapitalizm insani ve kalbi olan herşeyi bitirdi. Dünyayı yeniden insanlığa, asalete, adalete, paylaşmaya, güvene döndürecek tek nizam İslam Nizamı’dır. Müslümanlar kazanırlarsa bütün insanlık kazanacak, İslam Dünyası kaybederse bütün insanlık kaybedecek.


-İslam Dünyası’ndan edindiğiniz izlenimleri gözönünde bulundurduğunuzda Türkiyeli Müslümanlarla diğer Müslüman Halklar arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?


Türkiyeli Müslümanların düşünce ufukları, perspektifleri diğer Dünya Müslümanlarına göre çok daha geniş. Türkiyeli İslamcılar Batıyı, dünyada neler olup bittiğini iyi biliyorlar. Ayrıca Türkiyeli Müslümanlar diğer Müslüman Halklara göre daha Ümmetçiler. Ortadoğu’daki bir İhvancı için Patani, Doğu Türkistan, Çeçenistan pek fazla anlam ifade etmez. Onun için varsa yoksa Filistin’dir. Fakat Türkiyeli Müslümanlar dünyanın her neresinde olursa olsun Mazlum Müslümanlara karşı duyarlılar. Türkiye’de 17-18 yaşındaki bir genç Patani’yi, Filistin’i, Doğu Türkistan’ı veya Çeçenistan’ı kurtarma hayali kurarak uykuya dalar. Bundan dolayı Türkiyeli Müslümanları ve bu toprakların İslamcılarını çok önemsiyorum.


-İslam Dünyası ile aramızda olan bu farklılığı neye bağlıyorsunuz?


Biz herşeyden önce bir imparatorluk birikimine ve geleneğine sahibiz. Osmanlı Hilafeti dünyanın dört bir yanındaki Mazlum Müslümanlara el uzatan, onların yardımına koşan bir anlayışa sahipti. Osmanlı döneminde sadece zor durumdaki Müslüman Mazlumlara değil, her türlü mazluma sahip çıkıldı. İrlanda’da kıtlık olduğu zaman Osmanlı Halifesi İrlandalıların dinlerine bakmadan onlara yardım göndermişti. Osmanlı üzerine araştırma yaptığımızda bu tür bir çok örnekle karşılaşırız. Bu anlayış ve gelenek bugün de Türkiyeli Müslümanlarda devam ediyor. 1990’lı yıllardan sonra bu anlayış İHH, Deniz Feneri gibi kuruluşlar vasıtasıyla kurumsallaşıp akacak bir mecra yakaladı.


-Bir takım kanaat önderleri ve yazarlar İslam Birliği gibi oluşumların kurulma çağının geçtiğini ve Dünya Müslümanlarının birleşmelerinin artık imkansız olduğunu savunuyorlar. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?


Asıl çağı geçen, eskiyen ulusçuluk fikridir. Dünyanın dört bir yanında yeni bölgesel birlikler kuruluyor. Geleceğin dünyasının aktörlerinden olmak istiyorsanız birliklere, bütünleşmelere açık olmalısınız. İslam düşüncesi Müslümanlardan bir olmalarını, güçlerini birleştirmelerini, birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibi olmalarını istiyor. İslam Birliği’ni kurmak sadece dünyevi bir çıkar değil; inancımızın da bize emrettiği bir emirdir. Avrupa Birliği de bir zamanlar hayaldi; fakat Batılılar bu hayali gerçekleştirip kısa bir zaman içinde Avrupa Birliği’ni oluşturmayı başardılar. Bütün hayaller gerçekleştirilmek için vardır, biz de inanırsak geçmişte olduğu gibi tekrar İslam Birliği’ni kurabiliriz.


-Türkiye ile Suriye’nin arasındaki sınırların kaldırılmasını İslam Birliği’nin kuruluşunun başlangıcı olarak görebilir miyiz?


Türkiye ile Suriye arasındaki vizelerin kalkması anlamlı ve güzel bir gelişmedir. Fakat rejimlerin yapısını gözönünde bulundurursak “bu durumu gereğinden fazla abartmamak lazım” diye düşünüyorum. İslam Birliği’nin kurulması için herşeyden önce bir İttihad-ı İslam Nesli oluşturmalıyız. Bu nesil farklı İslam Ülkeleri’ne yapacağı gezilerle, gençlik teşkilatlarıyla kuracağı ilişkilerle, çıkaracağı dergi ve kitaplarla İslam Birliği düşüncesine büyük hizmetler yapabilir. İttihad-ı İslam Nesli’nin artık oluşmaya başladığını gözlemliyorum ve bu durum bize geleceğe dair büyük ümit veriyor. Bu neslin artık oluşmaya başladığının bir delili de sizlersiniz.


-Nefha Dergisi ekibi ve şahsım adına bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyorum.

Bana sizinle düşüncelerimi paylaşma fırsatı verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. Allah yolunuzu açık etsin.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt