Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
O .. Mantıku’t-Tayr .. o ...
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler.
Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir. Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söyler.
Ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli oldugu için bilinmediğini
ve onun “bize bizden yakin, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşlar Simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çesitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü, kuşlarin gönüllerinde yatan asil hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir (!) Örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladiği ab-ı hayat;tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânin nefsi kibir ve gurur; doganin sevdasi mevki ve iktidar; üveyikin ihtirası deniz; puhu kusunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yûsuf; hepsi de başka başka özür ve bahanelerdir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru,inandirıcı ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatir. Hüthüt söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:
”Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadi.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.
O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!”
Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğindeSimurg’u aramak için yola koyulurlar. Ama, yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktir…Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunlarin arasinda, nefsanî arzular, servet istekleri,ayrildiği köşkünü özlemesi, geride biraktiği sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet,vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla;
bir kuşun sordugu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardir. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir.
Hüthütün söylediği, “yedi vadi” şunlardır:
MERHALELER;
1.VADİ: İstek
2.VADİ: Aşk
3.VADİ: Marifet
4.VADİ: İstiğna(sakınma)
5.VADİ: Vahdet
6.VADİ: Hayret
7.VADİ: Yokluk (Fenâ)
Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler…
Ama, pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir,
ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıip kafileden ayrılır.Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. Bütün vadileri aşarak menzil-i maksudlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Simurg tarafindan bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır. Bu sırada, Simurg tecelli eder…Fakat, otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırılar. Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlardır. Bu sırada Simurg’dan ses gelir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü, burası bir aynadır!” Hasılı, otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz…
”Çünkü, hepsi BİR’dir.”
”MANTIKU’T-TAYR (Kuşların Dili)”
FERİDÜDDİN -İ ATTAR
Not: FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR (rahmetullahi teâlâ aleyh) : Muhammed bin İbrâhim, Sofiyye-i aliyyedendir. Mantıku't-Tayr kitâbında, tasavvufu kuşlar ağzından anlatmaktadır.
513 de Nîşapurda tevellüd, 627 [m. 1230] de Cengiz askeri tarafından orada şehîd edildi.
Babası attâr idi. Ya'nî, ilâç, esans satardı.
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler.
Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir. Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söyler.
Ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli oldugu için bilinmediğini
ve onun “bize bizden yakin, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşlar Simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çesitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü, kuşlarin gönüllerinde yatan asil hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir (!) Örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladiği ab-ı hayat;tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânin nefsi kibir ve gurur; doganin sevdasi mevki ve iktidar; üveyikin ihtirası deniz; puhu kusunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yûsuf; hepsi de başka başka özür ve bahanelerdir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru,inandirıcı ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatir. Hüthüt söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:
”Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadi.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.
O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!”
Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğindeSimurg’u aramak için yola koyulurlar. Ama, yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktir…Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunlarin arasinda, nefsanî arzular, servet istekleri,ayrildiği köşkünü özlemesi, geride biraktiği sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet,vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla;
bir kuşun sordugu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardir. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir.
Hüthütün söylediği, “yedi vadi” şunlardır:
MERHALELER;
1.VADİ: İstek
2.VADİ: Aşk
3.VADİ: Marifet
4.VADİ: İstiğna(sakınma)
5.VADİ: Vahdet
6.VADİ: Hayret
7.VADİ: Yokluk (Fenâ)
Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler…
Ama, pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir,
ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıip kafileden ayrılır.Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. Bütün vadileri aşarak menzil-i maksudlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Simurg tarafindan bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır. Bu sırada, Simurg tecelli eder…Fakat, otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırılar. Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlardır. Bu sırada Simurg’dan ses gelir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü, burası bir aynadır!” Hasılı, otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz…
”Çünkü, hepsi BİR’dir.”
”MANTIKU’T-TAYR (Kuşların Dili)”
FERİDÜDDİN -İ ATTAR
Not: FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR (rahmetullahi teâlâ aleyh) : Muhammed bin İbrâhim, Sofiyye-i aliyyedendir. Mantıku't-Tayr kitâbında, tasavvufu kuşlar ağzından anlatmaktadır.
513 de Nîşapurda tevellüd, 627 [m. 1230] de Cengiz askeri tarafından orada şehîd edildi.
Babası attâr idi. Ya'nî, ilâç, esans satardı.