Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NİKAH MESELESİ... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
NİKAH MESELESİ

Nikah; lügatta, "eklemek ve cinsi ilişkide bulunmak" manalarına gelir. İstilahta, mecazi olarak "evlilik akdi" manasında kullanılmıştır. Çünkü o; yani akit, cinsi ilişkiye ulaştıran şer'i sebeptir. Veya akitte eklemek manası olduğundan bu manada kullanılmıştır. Çünkü evlenen erkek ve kadından her biri hayatı devam ettirmek için gerekli olan maslahatlarda bir kişi gibidirler; yani biri diğerine eklenmiş gibidir.

Nikah akdinde dini ve dünyevi birçok maslahat vardır.



Bunlardan bazıları şunlardır: Allah-u Teala'nın kullarını ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)' in ümmetini çoğaltmak. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendi-miz’in buyurduğu: "Evleniniz, çoğalınız. Çünkü ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere iftihar edeceğim" sözünün hakikatını gerçekleştirmek. Alemin bekası (devam)'nı sağlamak. Şöyle ki: Allah-u Teala'nın bu aleme takdir ettiği sürenin insan neslinin devamıyla direkt bağlantısı vardır. Malumdur ki; neslin devamı, kadın ile erkek arasında meydana gelen cinsi ilişkiye bağlıdır. Bu itibarla dinimiz; İslam, bu ilişkiye meşru yol olarak nikah akdini tayin etmiştir.



Çünkü nikah akdi olmaksızın meydana gelen ilişki haram olmakla beraber nesillerin belirsizliği ve karışıklığına yol açar.(1)



Evlilik: kasten faydalanma mülkiyetini ifade eden bir akittir. Yani; erkeğin, nikahlanmasında şer'i bir mani bulunmayan kadından faydalanmasını doğrudan doğruya helal kılan bir akittir.(2)

Bu tarif kısaca şu bilgileri ifade eder:



a. Bir erkeğin, erkek ve er- kek olması muhtemel olan hun- sa-i müşkil ile evlenmesi asla caiz değildir.



Hunsa-i müşkil: Erkekliği ya da dişiliği tam belli olmayan insandır.



b. Nikahlanmasında şer'i mani olan; yani hiçbir semavi dine inanmayan; puta, ateşe ve benzeri şeylere tapan veya hiç inanmayan ateist kadınlarla yahut mahremi (yani; mezhep, süt ve sıh- riyet bağları sebebiyle nikahlanmasının haram olduğu kadınlar) ile evlenmesi kesinlikle, caiz değildir.



c. Tarifteki "kasten", "doğrudan doğruya" sözüyle bir köle kadın satın almak suretiyle zımmen faydalanmanın helal olduğu tarifin dışında kalmıştır. Kitaptan delili: "İçinizden bekarları ve köleleri-nizden cariyelerinizden salih olanları evlendirin."(3) Ayet-i Keri-mesi ve başka ayetlerdir.



Sünnetten delili: Peygamber Efendimiz’in şu Hadis-i Şerifi ve bir çok Hadis-i Şeriflerdir.



"Üç kişilik bir grup Peygam- ber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem)' in evinde yaptığı ibadeti sor- mak üzere onun zevcelerinin evlerine geldiler. Kendilerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)' ın evdeki ibadeti haber verilince ga-liba onu az buldular da: Biz nerede Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nerede! "O’nun gelmiş geç- miş bütün günahlarını Allah (Celle Celalühu) mağfiret buyurmuştur." Dediler. İçlerinden biri:



Ben ebedi olarak geceleri namaz kılacağım dedi. Diğeri: Ben de ömrüm boyunca oruç tutacağım hiç bırakmayacağım dedi. Öteki: Ben de kadınlardan uzak kalacağım ve ebedi evlenmeyeceğim! dedi. Onlar bu şe-kilde aralarında konuşurken Re- sulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi ve:



Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Vallahi ben sizin en çok Allah (Celle Celalühu)' tan korkanınız ve O’ndan sakınanızım. Bununla beraber ben, hem oruç tutuyor hem iftar ediyorum, (gecenin bir kısmında) namaz kı- lıyor hem de uyuyorum, kadınlarla da evleniyorum. Şu halde kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.(4)



"Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir."

1.Haya 2.Güzel koku 3.Misvak kullanmak 4.Evlenmek(5)



"Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye muktedir ise evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye gücü yetmezse oruca devam etsin. Zira oruç onun için bir korumadır.(6) Hanefi alimlerle İmam-ı Şafi arasında nikah akdinin bir yönüyle ibadet, diğer yönüyle dünyevi bir amel olması veya sadece dünyevi bir amel olması hususunda ihtilaf vardır. Hanefi ilimler nikahın bir yönüyle ibadet diğer yönüyle dünyevi bir amel olduğunu benimsemiş, İmam-ı Şafi ise sadece dünyevi bir amel olduğunu söylemiştir.



Bu ihtilafa binaen Hanefiler: Evlenmenin, "sırf Allah-u Teala'ya ibadet etmek için evlenmeyi terketmekten" daha faziletli olduğunu, İmam-ı Şafi ise, bir kimsenin sırf Allah-u Tealaya ibadet etmek kastıyla evlenmeyi terk edip uz- lete çekilmesinin evlenmekten daha faziletli olduğunu ifade et-mişlerdir.(7)



Sıfatı itibariyle evliliğin kısımları:

1. FARZ: Hanefi alimler dört şartın tahakkuk etmesi durumunda evliliğin farz olduğunu söylemişlerdir. Bu şartlar :

a. Evlenmemesi durumunda zinaya düşeceğine kesin ka- naat getirmesi.

b. Zinaya düşmekten kendisini men edecek olan orucu, tutacak güçte olmaması. Eğer oruç tutacak güçte olursa evlenmek oruç tutmak arasında muhayyerdir.

c. Cariye satın alabilecek maddi imkanının olmaması. Eğer imkan olursa muhayyer olur.

d. Evleneceği kadının meh-rini ve nafakasını helal yoldan kazanmaya kadir olması. Eğer kadir olamazsa, evlenmesi farz olmaz. Çünkü bir haram başka bir haramla defedilemez. Bu kişiye farz olan, nefsini zinaya düşmekten korumak için mücadele etmesi ve helalinden kazanma yollarını Allah-u Teala'nın kendisine açmasını isteyip, o yönde gayret sarf etmesidir. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:



Evlenmeye çare bulamayanlara Allah (Celle Celalühu) kendilerini fazlından zengin kılıncaya kadar iffetini korusunlar."(8)



2. VACİB: Bir kimsenin evliliğe karşı zinaya düşmeyecek derecede arzu ve iştiyakı olursa, evlenmesi vacip olur. Evlenmenin farz olmasını gerektiren dört durumdan dördüncüsü burada da aynen geçerlidir.



3. SÜNNET-İ MÜEKKEDE: Evlenmeye rağbeti olup mutedil olan kişinin evlenmesidir.



Mutedil olma hali: Ne zinaya düş-meye kesin kanaatinin ne de korkusunun olmaması halidir.Bu durumda olan kişi evlenmeyi terk ederse, evlenmesi vacip olan kişinin evlenmeyi terk etmesinden daha az günah işlemiş olur.



4. HARAM: Evlenmesi durumunda haram kazanç elde edeceği veya hanımına zulmedeceğine yekinen kanaat getiren kişinin evlenmesidir.



5. TAHRİMEN MEKRUH: Kesin kanaatinin olmamasıyla birlikte evlenmesi durumunda karısına zulmedeceğinden korkan kişinin evlenmesidir.



6. MÜBAH: Evlenmeye rağbeti olup da, zinaya düşme korkusu ve kesin kanaati olmayan kişinin sırf şehvetini giderme gayesiyle evlenmesidir. O halde mübah evlilikle sünnet evlilik arasını ayıran niyettir. Evlenen kişi zinaya düşme korkusu ve kesin kanaati olmayan kişinin sırf şehvetini giderme gayesiyle evlenmesidir. O halde mübah evlilikle sünnet evlilik arasını ayıran niyettir. Evlenen kişi zinaya düşmekten kendini korumak veya çocuk sahibi olmak niyetiyle evlenirse, bu evlilik "sünnet", böyle bir niyeti olmazsa “mübah” olur.(9)

(Devam gelecek sayıda)



OKUYUCULARDAN GELEN SORULAR

SORU: Adapazarı'ndan bize yazan ve ismini açıklamak istemeyen bir okurumuz aşağıdaki sorusunun cevaplanmasını istemişti.

Bir kadın hamilelik döneminin ortalarında zaruretten dolayı kendine ait olmayan bir çocuğu emzirir. İkinci defa emzirmeye teşebbüs edince hamile olduğu aklına gelir. Ve emzirmekten vazgeçer. Karnındaki çocuk ile emzirdiği çocuk süt kardeş olur mu?



CEVAP: Sorunuzun cevabına geçmeden, cevaba temel teşkil edecek olan, süt emme ile ilgili bilgileri gözden geçirelim. Fakihler, evliliği haram kılan; süt anne, süt kardeş, süt baba ve benzeri mefhumları meydana getiren süt emzirmede, bir takım şartlar ortaya koymuşlardır.



Bu şartlar ;

1. Süt emzirmenin küçüklük halinde olması. Çünkü Hz. Aişe (Radıyallahu Anha)' nin şöyle dediği sabittir.



"Resulullah yanımda bir adam bulunduğu sırada yanıma girdi. Bana, bu kimdir? Diye sordu. Bende, benim süt kardeşim dedim. Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Ey Aişe! kimlerin kardeşleriniz olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt emme ancak açlıktan dolayı olanadır.(10)



El Bedayi müellifi İmam-ı Kassani: "Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözüyle, nika- hı haram kılan süt emzirmenin küçüklükte olan süt emzirme olduğuna işaret etmiştir. Çünkü açlığı gideren süt emme küçüklükte olanıdır. Büyüklükte açlık süt emme ile giderilemez." demiştir.



Yine Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)' den şöyle rivayet edilmiştir: "Süt emme (de itibar edilen) eti yetiştiren ve kemiği geliştirendir. "Bu da sadece küçü- ğün süt emmesi durumundadır.(11)



Küçüklük hali; İmam-ı A'zam Ebu Hanife'ye göre otuz ay, İmameyn (Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed)'e göre yirmi dört aydır. Tercih edilen görüş imameyn'in görüşüdür.



2. Sütün sıvı halde olması. Şöyle ki; süt hakkında, çocuk onu içti denilebilmeli. O halde kadının sütünden peynir yapılıp çocuğu yedirilse, yiyen çocukla süt kendisinden olan kadın arasında mahremiyet gerçekleşmez. Çünkü bu durum da çocuk "süt içti" denilemez. Bilakis "yedi" denilir.



3. Sütün, emilerek, boğaza akıtılarak veya burna dökülerek mideye ulaşması. Buna binaen sütün, vücuttaki bir yaraya damlatılması, ön veya arka yoldan şırınga edilmesi, göze veya kulağa damlatılmasıyla mahremiyet gerçekleşmez. Çünkü böyle bir iş ne süt emmektir, ne de onun manasındadır.



4- Sütün süt emen çocuğun midesine ulaştığının kesin olması. Şayet çocuk memeyi ağzına alsa, fakat çocuğun midesine sütün ulaşıp ulaşmadığı kesin olmasa veya kadın mememde süt yoktu dese kadın tasdik edilir ve her iki durumda mahremiyet gerçekleşmez.



5. Sütün başka bir şeyle karışmaması. Şayet süt sıvı bir şeyle karışırsa, muteber olan çoğunluktur. Kadının sütü diğer sıvıdan daha fazla olursa, mahremiyet gerçekleşir.



Kadının sütünün karıştırıldığı sıvı bir şeyle karışırsa, muteber olan çoğunluktur. Kadının sütü diğer sıvıdan daha fazla olursa, mahremiyet gerçekleşir.



Kadının sütünün karıştırıldığı sıvı, başka bir kadının sütü olursa, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf (Rahmetullahi Anhuma)'a göre hüküm fazla olanadır. Eşit olurlarsa her iki kadın, sütü içen çocuğun süt annesi olurdu.



Şayet süt yemeğe karıştırılacak olursa, süt ister yemekten az olsun ister çok olsun hiçbir şekilde mahremiyet gerçekleşmez. Çünkü bu durumda yemek asıl, süt tabidir. Bu, Ebu Hanife (Rahmetullahi Anhuma)'nin görüşüdür. Eğer süt ile karışık yemek ateşte pişirilir ve o yemekten çocuk yerse ittifakla mahremiyet gerçekleşmez.(12)



Ayrıca sütün az veya çok olması hükmü değiştirmez. Çocuğun emdiği veya kadının memesinden alınıp çocuğa verilen süt, bir damla dahi olsa, çocukla kadın arasında mahremiyet gerçekleşir. Aynı şekilde emzirenin bakire, evli veya dul olması hükmü değiştirmez. Hatta ölen bir kadının memesindeki süt alınıp bir çocuğa içirilse yine mahremiyet gerçekleşir. Yani; bu kadınlar çocuğun süt anneleri, çocukta onların süt oğlu veya kızı olur.

Bütün bu bilgiler ışığında sorunuza cevap arayalım. Hamile kadın hamilelik döneminin ortalarında kendilerine ait olmayan bir çocuğu zaruretten dolayı emzirmiş. Bu durumda;



a. Eğer bu çocuk küçük ise,

b. Kadının memesinden emdiği; sarı su, kan veya irin gibi bir sıvı olmayıp, süt ise,

c. Sütün çocuğun midesine ulaştığı kesin ise, bu kadınla o çocuk arasında mahremiyet gerçekleşir.



Yani; hamile kadın süt emen çocuğun süt annesi, kadının doğuracak olduğu çocukta doğması halinde süt kardeşi olur. Hatta bu kadının daha önce doğurduğu çocuk veya çocuklar ve ileride doğuracağı bütün çocuklar süt emen çocuğun süt kardeşi olurlar.



SORU: Bursa'dan yazan, Esra KARA isimli kardeşimizin sorusu.

Son günlerde bazı zatlar kadınların muayyen günlerinde namaz kılabileceklerini ve oruç tutabileceklerini söylüyorlar. Bu konuda ehl-i ilmin görüşünü söyler misiniz?



CEVAP: Fıkıh kitaplarımızda kadınlara mahsus haller; hayız nifas ve istihaze başlıkları altında zikredilmişlerdir.



Hayız: Bir kadının rahminden hastalık veya çocuk doğurmak olmaksızın belli zamanlarda gelen kandır.

Nifas: Doğumdan sonra kadının rahminden gelen kandır.

İstihaze: Rahimden değil de rahmin iç taraflarında bulunan bir damardan hastalık sebebiyle alışılagelmiş olmayan; yani hayız (aybaşı) ve nifas (lohusalık) dışındaki zamanlarda akan kandır.



Bir kadına hayız (ay başı) ve nifas (lohusalık) hallerinde sekiz şey haram olur.



1. Namaz kılmak. Hayız ve nifas hali namazın hem sıhhatini hem de vücudunu menettiğinden, bu hallerde kılmadığı namazları, temizlik halinde kaza etmez.



İbn-i Abidin, kadının hayız ve nifas halinde kılmadığı namazları temizlik halinde kaza etmeyeceğini söylemiş. Delil olarak da, "kaza etmesinde zorluk vardır. Çünkü namazlar her gün, hayız hali de ayda bir tekrarlanır" demiştir.(13)



İmamlarımız hayız ve nifas halinde olan kadınların her namaz vaktinde abdest almaları ve evlerinde olan kadınların her namaz vaktinde abdest almaları ve evlerinde namazlarını kıldıkları yerde oturup, namazın kılınacağı süre miktarınca "Sübhanellah, Lailaheillallah, Allahuekber" demeleri müstehaptır dediler. Bir rivayette, böyle yapan kadınlar için temizlik halinde kılmış olduğu en güzel namazın sevabı vardır, denilmiştir. İmam-ı Nevevi bu hallerdeki kadından namazın vü- cudunun düşmesi üzerine icma olduğunu nakletmiştir.(14)



İbn-i Abidin’de, Hz.Aişe (Radı-yallahu Anha)'nin Kütübü Sitte'de zik- redilen hadisine binaen bu hallerde namazın vücudunun sakat olduğu; yani o halde namaz kılamayacağı, temizlik halinde de kaza etmeyeceği üzerine icma olduğunu söylemiştir.



Hz.Aişe (Radıyallahu Anha) den şöyle rivayet edilmiştir :

Devamlı kan gören özürlü bir kadın, namazı bırakayım mı? Di-ye Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)' e sorunca şöyle buyurdular:



"Hayır (namazını bırakma) o, damar kanıdır, hayız kanı değildir. Hayzın vakti gelince namazı bırak ve adet müddetin geçince kanın bulaştığı yeri yıkayıp namazını kıl. Ancak her vakit namazı için abdest al. Tekrar hayız vakti gelene kadar (bu şekilde devam et)"(15)



İbn-i Munzır, hayızlı kadından hayız günlerinde namazın farz oluşunun düştüğü ve o günlerde terk ettiği namazları temizlendikten sonra kılmasının vacip olmadığı üzerine ehl-i ilmin icma ettiğini söylemiştir. Buna delil olarak da Fatıma binti ebi Cahş'ın hadisinde Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş olmasıdır: "Hayız geldiği zaman namazı terk et" (16) bu hadis "muttefekun aleyh"dir.



2. Oruç tutmak.

Hayız ve nifas hali Orucun sıhhatine manidir. Vücuduna ma- ni değildir. Bu nedenle kadınlar, hayız ve nifas hallerinde oruç tutmazlar. Tutmadıkları bu oruçları temizlik hallerinde kaza ederler.



3. Kur'an'dan ayet okumak.

Muallime olan bir kadın bu hallerinde Kur'an-ı Kerimi, Kur'an okuma kasdı olmaksızın kelime-kelime talebelerine öğretmesinde bir sakınca yoktur.



4. Kılıf içerisinde olmayan bir ayete el sürmek, Ayetin kağıt, para veya duvar üzerine yazılmış olması hükmü değiştirmez.

5. Mescide girmek.

6. Kabe'yi tavaf etmek.

7. Cinsi münasebette bulun mak.

8. Göbeğinin altından diz kapaklarının altına kadar olan uvuzlarından faydalanılması.



İstihaza kanı; yani hayız ve nifas halleri dışında, rahmin iç tarafındaki bir damardan gelip tenasül uzvundan çıkan kan, kadının ne namaz kılmasına ne de oruç tutmasına mani değildir. Bu halde olan kadının durumu burnundan devamlı kan gelen kişinin durumu gibidir. Yani; özür sahibidir. Bütün özür sahipleri gibi bu kadın da her namaz vakti girdiğinde abdest alır ve o abdest-le vakit içerisinde abdestini başka bir şeyle bozmadıkça farz ve nafile namazlardan dilediği kadar kılar. Namaz vaktinin çıkmasıyla abdesti bozulur.



Görüldüğü gibi hayız ve nifas kanı, istihaze kanından hüküm itibarıyla farklıdır. Hayız ve nifas kanını istihaze kanı gibi göstermek, ilmi bir yorum olmaktan öte indi ve sakıncalı bir yorumdur. Çünkü İbrahim Halebi; hayız ve nifas halinde olan bir kadına cinsi ilişki de bulunmanın helal oldu-ğunu söyleyen "Kafir" olur demiştir. Şeyh Muhammed b. Süleyman, İbrahim Halebi’nin bu sözünü tefsir ederek: "hayız veya nifas halinde olan bir kadına cinsi ilişkide bulunmanın helal olduğunu söyleyenin küfrüne hükmetme meselesi ihtilaflıdır. Mebsut, ihtiyar, Fethu'l Kadir Musannıfları ve diğerleri, adet gören kadına yaklaşmanın haram oluşu kesin delille sabittir diyerek küfrüne hükmetmişlerdir.



Nevadir'de imam-ı Muhammed (Rahmetullahi Aleyhi) den: "Böyle bir kişinin küfrüne hükmedilmediği rivayet edilmiştir," demiştir.



Sorunuzu cevapladıktan sonra, hayız halinde olan bir kadına cinsi ilişkide bulunmanın helal olduğunu söyleyenin ihtilafı da olsa küfrüne hükmedilir konusunu zikrettik. Çünkü; hayız ve nifas hallerinde kadınlar, namaz kılar ve oruç tutabilirler görüşünde olan kişiler, kadından bu halde gelen kanın istihaza kanı olduğu kanaatini ileri sürmektedirler. Halbuki hayız ve nifas kanı cinsi ilişkiye mani, istihaza kanı ise mani değildir. O halde hayız ve nifas kanını istihaza kanı gibi gösteren, hayız halindeki bir kadına cinsi ilişkide bulunulabilir neticesine varır ki; bu, Ayet ve hadislerin ruhuna aykırıdır.



SORU: Almanya'dan yazan Nurettin Gündüz isimli okuyucumuzun sorusu.



Cuma namazı veya cemaatle kılınan vakit namazlarına kadınların da katılması konusunda bizi aydınlatır mısınız?



CEVAP: Cemaat İslam'ın alametlerindendir. Yüce dinimiz İslam, cemaate büyük önem vermiştir. Müslümanların günde beş vakit, haftada bir cuma vaktinde, senede iki defa bayram namaz-larında ve senede bir defa dünyanın her tarafından hac'da bir araya gelmeleri, yıkılması mümkün olmayan bir kale görüntüsü arz eder. İslam düşmanlarının kötü niyetlerini zaafa uğratır. Böl, parçala, yut mantığını yok eder. Müslümanlar arasında muhabbet, sevgi ve dayanışma duygularını pekiştirir.



Bunlarla birlikte birazdan zikredecek olduğumuz ihtilaflardan kurtulmak ve sevap kazanmak için cemaata devam edilmelidir. Cemaat ne kadar fazla olursa fazileti de o kadar çok olur. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu: "Cemaatle namaz kılmanın sevabı, tek başına namaz kılmanın sevabından 'yirmi yedi' kat daha fazladır."(17)



Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) den şöyle rivayet edilmiştir: "Cemaatle namaz, herhangi biriniz tek başına kıldığı namazdan 'yirmi beş' derece üstündür. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında toplanırlar. (Bu vakitte nöbet değiştirirler) Bu hadisi rivayet eden Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) der ki: Kur'an'ı Kerim'den bunu doğrulayan ayet isterseniz şu ayeti okuyunuz: "sabah namazı, gece ve gündüz meleklerinin hazır bulundukları bir namazdır."(18)



Hanefi alimleri, cemaat sünnet-i ‘müekkede’ midir, yoksa 'vacip’ midir? Konusunda ihtilaf etmişlerdir.



El-Bedeyi ve diğer kitaplarda, Amme-i Meşayıhın görüşü şudur: Akıllı, buluğa ermiş, hür ve hiçbir zorluk olmaksızın cemaatle git-meye kadir olan erkeklere, namazı cemaatle kılmaları 'vacip' tir.(19)



İbn-i Abidin: "Ulemamızın tercih ettiği görüş cemaatin vacip olmasıdır" demiştir.

Bir kısım fakihler de cema atin "sünneti müekkede" oldu- ğunu söylemişlerdir.(20)



Şeyh Muhammed b.Süleyman, İbrahim Halebi’nin, "cemaat sünnet-i müekkededir." sözünü "vacibe yakındır" diye tefsir etmiştir. Hatta şehir-şehir ehli top yekün cemaatı terk etse katledilirler. Cemaata gitmemeyi mübah kılan; şiddetli yağmur, soğuk, karanlık, kör olmak, felçli olmak, yürüyemeyecek derecede ihtiyar olmak ve benzeri özürler olma- dıkça, cemaatı terk etme konusunda hiç kimseye ruhsat verilemez.(21)



Bir kısım Şafiler ve Hanefi fakihlerden Tahavi ed Kerhi, Al- lah-u Teala'nın "namaz kılanlarla beraber namaz kılan" kavli şerifini delil getirerek, cemaatin "farz-ı kifaye" olduğunu söylemişlerdir.



Cemaatin "farz-ı ayn" olduğunu söyleyenlerde vardır. Bütün bu bilgiler, ifadelerden de anlaşılacağı gibi erkekler hakkındadır.



Kadınların camilerdeki cemaata iştirak etmeleri veya kendi aralarında cemaat yapmaları meselesine gelince. Genç kadınların camilerdeki cemaata iştirak etmeleri "takrimen mekruh" tur. Kılınan namazın vakit, cuma veya bayram namazı olması hükmü değiştirmez. Yaşlı kadınların; sabah, akşam, yatsı, cuma ve bayram namazlarına iştirak etmelerinde bir beis yoktur. Ancak cemaata gitmeleri daha evladır.



Genç olsun yaşlı olsun kadınların kendi aralarında cemaat yapmaları da "takrimen mekruh" tur. Mekruh olmakla birlikte cemaat yaparak olsalar, imam olan kadın ortalarında durur, öne geçmez.(22)



Yine mekruh olmakla birlikte kadınlar, cuma namazına iştirak edecek olsalar, vaktin farzını yerine getirdiklerinden ayrıca öğle namazını kılmaları gerekmez. Çünkü erkek olmak cuma namazının vücubunun şartıdır. Yolcu olan kişinin durumu da aynıdır.





DİPNOTLAR:

1. Mebsut Serahsı clt. 4 Shf.192

2. Mecma’ul Enhur Şerhu Damat

3. Nur, 32. ayet

4. Bu hadisi Buhari, Müslim ve Nesei rivayet etmişlerdir (TAÇ)

5. Bu hadisi hasen senetle Ahmet ve Tirmizi rivayet etmişlerdir (TAÇ)

6. Buhari - Müslim

7. Mebsut serahsı nikah bahsi

8. Nur, 33.ayet

9. Mezahibu erbaa Abdurrahman Cezairi Clt.4 shf.6-7

10. Buhari - Müslim

11. İmam-ı Kasans-el bedaiü's Sanai Clt.4 Shf.5

12. Abdurrahman el ceziri Kitab'l Fıkh Ale'l Mezahibi'l Erbaa, Clt.4 Shf.254 İbn-i Human-Fetu'l Kadir Clt.3 Shf.306-307

Şeyh Muhammed b. Süleyman-Mecmau'l Enhur

13. İbn-i Abidin - Reddu'l Muhtar clt.1 Shf.291

14. Bahru'l Raik clt.1 Shf.203

15. Bu hadisi kütübü sitte'den beşi rivayet etmiştir.Taç clt.1 Shf.122

16. Şeyh Muhammed b. Süleyman-Mecmau'l Enhur (Şerhu damat) Clt.1 Shf.53

17. Buhari - Ezan

18. Buhari - Ezan - İsra süresi 78, ayet

19. Dürrü'l Munteka

20. İbrahim Halebi-Multeka, Eb'l Hasen Ahmet b. el Kudurı

21. Şeyh Muhammed b. Süleyman-Mecmau'l Enhur (Şerhu Damat)

22. Cevhere, Şeyh Abdu'l Gani - el Meydani - el Lübab fı şerhi'l kitab.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt