Sertürk Sercan
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 16 Tem 2010
- Mesajlar
- 102
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Afrika’nın en kalabalık ülkelerinden biri olan Nijerya’nın nüfusunu %60 Müslüman, %30 Hıristiyan ve %10 yerel inançlara sahip halk oluşturmaktadır. Müslüman ve Hıristiyanlar arasında zaman zaman suni olarak meydana getirilen çatışmalar, gerçekte barış içinde yaşayan iki halk arasında bir süredir yeniden alevlendirilmeye çalışılmaktadır.
Avrupalı ülkeler 16. yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli coğrafyalarını sömürmeye başladılar. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde beklenmedik bir gelişme oldu ve sömürgeci ülkeler yaptıkları acımasız uygulamalara sözde bilimsel bir destek kazanmış oldular. Darwin 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi adlı kitabında, hiçbir bilimsel delile dayanmamasına rağmen, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini öne sürüyordu. Darwin'in bilim dışı iddiasına göre, sözde bazı ırklar diğer insanlara göre daha çok evrimleşmiş ve ilerlemişlerdi. Bazı ırklar ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi.
Darwin'in yanılgılarının ikinci bir önemli yönü daha vardı. Darwin, canlıların ve insanların gelişimini "yaşam mücadelesi" kavramına dayandırıyordu. Onun hezeyanlarına göre, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimi bir çatışma vardı. Güçlüler her zaman güçsüzleri alt ediyor ve gelişme de bu sayede mümkün oluyordu. Darwin, bu acımasız yaşam mücadelesi kavramının insan ırkları arasında da geçerli olduğunu öne sürdü. Türlerin Kökeni kitabına koyduğu altbaşlık bile, onun insanlığa ırkçı bir açıdan baktığını gösteriyordu: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon ve Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla". Darwin'e göre kayırılmış ırklar, Avrupalı beyaz adamdı. Asyalı ya da Afrikalı ırklar ise, yaşam mücadelesinde geri kalmışlardı. Darwin daha ileri gidiyor ve bu ırkların bu mücadeleyi tamamen kaybedeceklerini ileri sürüyordu:
Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da. kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır. (Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178)
İşte Darwin'in bu bilim dışı, akla ve vicdana aykırı iddialarından en çok payını alan yerlerden biri Afrika oldu. Afrika halkları nesiller boyunca, sözde gelişmemiş bir tür hayvan gibi görülerek acımasızca köleleştirildi ve sömürüldü.
Günümüzde dahi pek çok Afrika ülkesi emperyalist zihniyetin izlerini taşıyan uygulamalara maruz kalmakta, bu ülkelerin sahip oldukları yer altı ve yer üstü kaynaklar bu insanların kullanımına verilmemekte, bazı Batılı güçler tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu acımasız düzenin devam edebilmesi için Afrika halklarının iç çatışmalarla birbirine kırdırılması, suni çatışmalar çıkarılarak anarşi ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi ise sıkça başvurulan yöntemlerdendir. Zengin petrol kaynaklarına sahip olan Nijerya da benzer bir durumla karşı karşıyadır.
18. yüzyılda Portekizli ve İngiliz sömürgeciler tarafından işgal edilen, 1900 yılında topraklarının tamamı İngiliz denetimine geçen Nijerya, 1960 sonlarına kadar İngiliz sömürgesi olarak kaldı. Ekim 1960'da İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Nijerya'da çatışmalar ve gerginlikler ise neredeyse hiç son bulmadı.
250’den fazla etnik grubun varlık sürdürdüğü Nijerya’da 1967-1970 yılları arasında meydana gelen sivil savaşta bir milyon insan hayatını kaybetti. Dünya petrol politikalarını ellerinde bulunduran bazı güçlerin entrikaları neticesinde ortaya çıkan savaşta sözde alt sınıf olarak görülen Müslüman halk acımasızca ezilmiş, sömürülmüş ve büyük oranda şehti edilmiştir. Son yıllarda bazı güçler ülkede yeniden iç karışıklık çıkarmaya çalışmakta, etnik gruplar ve kabileleri kışkırtarak aralarında ciddi çatışmalar meydana getirmektedirler. Ancak bu çatışmalar kamuoyuna “Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki iç savaş” şeklinde lanse edilmektedir. Oysa ülkede yaşanan sorunlar iki farklı dine mensup insanların olmasından kaynaklanmamaktır. Tamamen arazi, toprak paylaşımı gibi kabilesel sorunlar söz konusudur. Üstelik bu sorunlar çoğu zaman dış güçler tarafından suni olarak oluşturulmakta, hükümet tarafından rahatlıkla çözülebilecekken çatışma konusu haline getirilmektedir. Açıkça görülmektedir ki, dünyanın iki büyük ve köklü dininin mensuplarını birbirlerine karşı kışkırtarak Müslüman-Hıristiyan çatışmasını körükleyen zihniyet, bu amacına ulaşmak için radikal zihniyete sahip kimseleri kullanmakta ve suni bir savaş ortamı oluşturmak istemektedir. Gerek Müslümanların gerekse Hıristiyanların bu provokasyona gelmemeleri, bir an önce asıl tehlike olan dinsizliğe, ateizme, materyalizme karşı fikri anlamda mücadeleye girişmeleri gerekmektedir.
Son yıllarda Nijerya’da başgösteren çatışmaların arka planı
Bilindiği gibi petrol zengini ülkelerde darbeler, savaşlar ve katliamlar tarih sahnesinden hiç eksik olmamıştır. Nijerya da “dünyanın beşinci büyük petrol rezervine sahip ülkesi olarak” bir yandan petrol bakımından zengin, öte yandan içte parçalanmış bir ülke olması sebebiyle sömürgeci güçlerin başlıca hedeflerinden biridir. Amaçlarına ulaşmak, ülkeyi zayıflatıp ele geçirmek ve tüm kaynaklarına sahip olmak için farklı gruplara mensup radilkaller arasında iç savaşı teşvik etmektedirler. Zira ülkeyi iç çatışmalarla güçten düşürme ve bu yolla bölünmeyi sağlama amacıyla uygulanan yöntemlerden biri de aşırı ırkçı oluşumları birbirlerine karşı kışkırtma yöntemidir.
Grupları kendi içlerinde ayrılığa ve çatışmaya teşvik etmek de bu çevrelerin kullandıkları bir başka gizli yöntemdir. Nijerya’da bu yöntem de etkili olmuş, Müslümanlar zaman içinde kendi aralarında ayrılığa düşmüşler ve bölünerek birbirlerinden uzaklaşmışlardır. Böylece güçlerini kaybetmiş, sayıca çoğunluk olmalarına rağmen gerek ekonomik gerekse siyasi alanda ülkeyi radikal grupların kontrolüne bırakmışlardır. Müslüman nüfusun ülkeden silinmesini talep eden ve dış güçler tarafından maddi olarak da destek gören bazı ırkçı gruplar Müslümanların bölünmüşlüğünden faydalanarak Nijerya’da İslam’ın yaygınlaşmasını engellemeye ve uyguladıkları maddi manevi baskılarla Müslümanların direncini iyice yıkmaya çalışmaktadırlar.
Yaşlılar, kadınlar, çocuklar ölüyor
1967-1970 yıllarında yaşanan iç savaşın ardından son yıllarda yeniden alevlendirilen çatışmalarda binlerce insan yaşamını kaybetmiştir. Bu olaylarda, on binlerce insanın da evsiz bırakıldığı bilinmektedir. Üstelik bugüne dek yaşanan çatışmalarda öldürülenlerin çoğunluğu kendini savunamayacak derecede yaşlı insanlardan ve çocuklardan oluşmuştur.
2001 yılında başgösteren çatışmalarda Jos şehri çok kanlı olaylara sahne olmuş, çoğunluğunu Müslüman kabilelere mensup kişilerin oluşturduğu binden fazla insan hayatını yitirmiştir.
2004 yılında çatışmalar tekrar başgösterdiğinde yine çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu 700’den fazla insan şehit edilmiştir.
2008 yılında meydana gelen çatışmalarda ise yaklaşık 500 kişi yaşamını kaybetmiştir. Birçok caminin yakıldığı Nijerya'da dini kurumlar 483 Müslümanın cesedini saydıklarını bildirmişlerdir.
Eylül 2009’da pek çok İslam ülkesinde olduğu gibi Nijerya’da da Müslümanlar Kudüs Günü’nü yürüyüş yaparak kutlamak istemişler, ancak polis güçleri göz yaşartıcı bomba ile Müslümanlara müdahale etmişlerdir. Çıkan çatışmada üç Müslümanın şehit olduğu, onlarca Müslümanın da yaralandığı bildirilmiştir.
Eylül 2009’da Kudüs Günü’nü kutlayan Müslümanların üzerine göz yaşartıcı bomba ile müdahale edilmiş, çıkan olaylarda üç Müslüman şehir olurken onlarca Müslüman da yaralanmıştı.
Ocak 2010’da ise Jos şehrinin güneyindeki bir kasabada yine Müslümanlara yönelik bir zulüm gerçekleştirilmiştir. Görgü şahitleri silahlı kişilerin bazı Müslümanları canlı canlı gömdüklerini belirterek olay mahalinde 22 çocuğun cesedinin bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Ocak 2010’da Nijerya’nın Jos şehrinde Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen katliamda yüzlerce Müsümanın şehit edildiği biliniyor.
Mart 2010’da bir çatışma daha yaşanmış, bu kez de 300'den fazla kişinin hayatını kaybettiği bildirilmiş, şehitlerin büyük bölümünün kadın ve çocuklardan oluştuğu rapor edilmiştir.
Nijerya Müslümanları birbirlerine kenetlenmelidir
Nijerya'da bugün Müslümanlar kendi aralarında farklı gruplara ayrılmış durumdadırlar. Oysa bu, İslam'ın ruhuna tamamen aykırıdır. Allah Müslümanlara ayrılığa düşmemelerini emretmiştir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın… (Al-i İmran Suresi, 3:103)
Bir başka ayetinde Allah Müslümanların birbirlerine saf bağlamalarını şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever. (Saff Suresi, 4)
Bir ayetinde ise Allah Müslümanların kendi aralarında birlik olmamaları durumunda yeryüzünde fesat çıkacağını şöyle bildirmektedir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Nitekim Nijerya Müslümanları birleşmezken ve kendi aralarında dağılıp ayrılığa düşerken ülkeleri kuşatılmakta, İslam’ın ülkedeki varlığı tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Açıkça görülmektedir ki, Müslümanların ayrı olmaları, aralarında bir birlik ve dayanışma bulunmaması Nijerya Müslümanlarının geleceği adına büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin ortadan kalkması için Nijeryalı Müslümanların bir an önce birbirlerini sevgi ve şefkatle kucaklamaları, Allah’ın emrettiği gibi saf bağlayarak birlik olmaları gerekmektedir.
Müslüman dünyası birleşip Nijerya’daki Müslümanların kurtuluşu için gayret etmelidir
Bütün Müslümanların birlik olmaları, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşamaları Allah’ın emridir. Bu birlik sağlanmadığı sürece gerek Nijerya Müslümanlarının gerekse tüm Müslüman aleminin çektiği acılar, sıkıntılar son bulmayacaktır. Ayrıca yeryüzündeki zulüm, fitne, savaşlar, çatışmalar, anlaşmazlıklar da sonlanmayacaktır, çünkü Müslüman dünyasının birleşmesi, diğer bir deyişle “ittihad-ı İslam” aynı zamanda bütün dünyanın acılarının ve sıkıntılarının sona ermesi için tek çözümdür. Hem Müslüman kardeşlerimizin çektikleri acılardan kurtulmalarını hem de tüm dünyanın huzur, barış ve güvenliğe kavuşmasını isteyen herkes vargücüyle Müslümanlar arasındaki birliğin bir an önce kurulması için gayret etmelidir. Bu konuda kimse, "benim ne gibi bir katkım olabilir ki?" diye düşünmemeli, elinden geldiğince Müslümanların arasındaki ayrılığın bir an önce giderilmesi için uğraşmalıdır. Aksi takdirde her gün dünyanın dört bir yanında öldürülen çocukların, yaşlıların, kadınların sorumluluğu üzerine olabilir - ki hiç şüphe yok iman sahibi hiç kimse bu ağır vicdani yükü kaldırmaya muktedir değildir.
Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda Müslümanın öldürüldüğü Nijerya’da, halk kurtuluş için dua etmekte, tüm Müslüman alemine yardım çağrısında bulunmaktadır.
Avrupalı ülkeler 16. yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli coğrafyalarını sömürmeye başladılar. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde beklenmedik bir gelişme oldu ve sömürgeci ülkeler yaptıkları acımasız uygulamalara sözde bilimsel bir destek kazanmış oldular. Darwin 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi adlı kitabında, hiçbir bilimsel delile dayanmamasına rağmen, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini öne sürüyordu. Darwin'in bilim dışı iddiasına göre, sözde bazı ırklar diğer insanlara göre daha çok evrimleşmiş ve ilerlemişlerdi. Bazı ırklar ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi.
Darwin'in yanılgılarının ikinci bir önemli yönü daha vardı. Darwin, canlıların ve insanların gelişimini "yaşam mücadelesi" kavramına dayandırıyordu. Onun hezeyanlarına göre, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimi bir çatışma vardı. Güçlüler her zaman güçsüzleri alt ediyor ve gelişme de bu sayede mümkün oluyordu. Darwin, bu acımasız yaşam mücadelesi kavramının insan ırkları arasında da geçerli olduğunu öne sürdü. Türlerin Kökeni kitabına koyduğu altbaşlık bile, onun insanlığa ırkçı bir açıdan baktığını gösteriyordu: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon ve Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla". Darwin'e göre kayırılmış ırklar, Avrupalı beyaz adamdı. Asyalı ya da Afrikalı ırklar ise, yaşam mücadelesinde geri kalmışlardı. Darwin daha ileri gidiyor ve bu ırkların bu mücadeleyi tamamen kaybedeceklerini ileri sürüyordu:
Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da. kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır. (Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178)
İşte Darwin'in bu bilim dışı, akla ve vicdana aykırı iddialarından en çok payını alan yerlerden biri Afrika oldu. Afrika halkları nesiller boyunca, sözde gelişmemiş bir tür hayvan gibi görülerek acımasızca köleleştirildi ve sömürüldü.
Günümüzde dahi pek çok Afrika ülkesi emperyalist zihniyetin izlerini taşıyan uygulamalara maruz kalmakta, bu ülkelerin sahip oldukları yer altı ve yer üstü kaynaklar bu insanların kullanımına verilmemekte, bazı Batılı güçler tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu acımasız düzenin devam edebilmesi için Afrika halklarının iç çatışmalarla birbirine kırdırılması, suni çatışmalar çıkarılarak anarşi ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi ise sıkça başvurulan yöntemlerdendir. Zengin petrol kaynaklarına sahip olan Nijerya da benzer bir durumla karşı karşıyadır.
18. yüzyılda Portekizli ve İngiliz sömürgeciler tarafından işgal edilen, 1900 yılında topraklarının tamamı İngiliz denetimine geçen Nijerya, 1960 sonlarına kadar İngiliz sömürgesi olarak kaldı. Ekim 1960'da İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Nijerya'da çatışmalar ve gerginlikler ise neredeyse hiç son bulmadı.
250’den fazla etnik grubun varlık sürdürdüğü Nijerya’da 1967-1970 yılları arasında meydana gelen sivil savaşta bir milyon insan hayatını kaybetti. Dünya petrol politikalarını ellerinde bulunduran bazı güçlerin entrikaları neticesinde ortaya çıkan savaşta sözde alt sınıf olarak görülen Müslüman halk acımasızca ezilmiş, sömürülmüş ve büyük oranda şehti edilmiştir. Son yıllarda bazı güçler ülkede yeniden iç karışıklık çıkarmaya çalışmakta, etnik gruplar ve kabileleri kışkırtarak aralarında ciddi çatışmalar meydana getirmektedirler. Ancak bu çatışmalar kamuoyuna “Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki iç savaş” şeklinde lanse edilmektedir. Oysa ülkede yaşanan sorunlar iki farklı dine mensup insanların olmasından kaynaklanmamaktır. Tamamen arazi, toprak paylaşımı gibi kabilesel sorunlar söz konusudur. Üstelik bu sorunlar çoğu zaman dış güçler tarafından suni olarak oluşturulmakta, hükümet tarafından rahatlıkla çözülebilecekken çatışma konusu haline getirilmektedir. Açıkça görülmektedir ki, dünyanın iki büyük ve köklü dininin mensuplarını birbirlerine karşı kışkırtarak Müslüman-Hıristiyan çatışmasını körükleyen zihniyet, bu amacına ulaşmak için radikal zihniyete sahip kimseleri kullanmakta ve suni bir savaş ortamı oluşturmak istemektedir. Gerek Müslümanların gerekse Hıristiyanların bu provokasyona gelmemeleri, bir an önce asıl tehlike olan dinsizliğe, ateizme, materyalizme karşı fikri anlamda mücadeleye girişmeleri gerekmektedir.
Son yıllarda Nijerya’da başgösteren çatışmaların arka planı
Bilindiği gibi petrol zengini ülkelerde darbeler, savaşlar ve katliamlar tarih sahnesinden hiç eksik olmamıştır. Nijerya da “dünyanın beşinci büyük petrol rezervine sahip ülkesi olarak” bir yandan petrol bakımından zengin, öte yandan içte parçalanmış bir ülke olması sebebiyle sömürgeci güçlerin başlıca hedeflerinden biridir. Amaçlarına ulaşmak, ülkeyi zayıflatıp ele geçirmek ve tüm kaynaklarına sahip olmak için farklı gruplara mensup radilkaller arasında iç savaşı teşvik etmektedirler. Zira ülkeyi iç çatışmalarla güçten düşürme ve bu yolla bölünmeyi sağlama amacıyla uygulanan yöntemlerden biri de aşırı ırkçı oluşumları birbirlerine karşı kışkırtma yöntemidir.
Grupları kendi içlerinde ayrılığa ve çatışmaya teşvik etmek de bu çevrelerin kullandıkları bir başka gizli yöntemdir. Nijerya’da bu yöntem de etkili olmuş, Müslümanlar zaman içinde kendi aralarında ayrılığa düşmüşler ve bölünerek birbirlerinden uzaklaşmışlardır. Böylece güçlerini kaybetmiş, sayıca çoğunluk olmalarına rağmen gerek ekonomik gerekse siyasi alanda ülkeyi radikal grupların kontrolüne bırakmışlardır. Müslüman nüfusun ülkeden silinmesini talep eden ve dış güçler tarafından maddi olarak da destek gören bazı ırkçı gruplar Müslümanların bölünmüşlüğünden faydalanarak Nijerya’da İslam’ın yaygınlaşmasını engellemeye ve uyguladıkları maddi manevi baskılarla Müslümanların direncini iyice yıkmaya çalışmaktadırlar.
Yaşlılar, kadınlar, çocuklar ölüyor
1967-1970 yıllarında yaşanan iç savaşın ardından son yıllarda yeniden alevlendirilen çatışmalarda binlerce insan yaşamını kaybetmiştir. Bu olaylarda, on binlerce insanın da evsiz bırakıldığı bilinmektedir. Üstelik bugüne dek yaşanan çatışmalarda öldürülenlerin çoğunluğu kendini savunamayacak derecede yaşlı insanlardan ve çocuklardan oluşmuştur.
2001 yılında başgösteren çatışmalarda Jos şehri çok kanlı olaylara sahne olmuş, çoğunluğunu Müslüman kabilelere mensup kişilerin oluşturduğu binden fazla insan hayatını yitirmiştir.
2004 yılında çatışmalar tekrar başgösterdiğinde yine çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu 700’den fazla insan şehit edilmiştir.
2008 yılında meydana gelen çatışmalarda ise yaklaşık 500 kişi yaşamını kaybetmiştir. Birçok caminin yakıldığı Nijerya'da dini kurumlar 483 Müslümanın cesedini saydıklarını bildirmişlerdir.
Eylül 2009’da pek çok İslam ülkesinde olduğu gibi Nijerya’da da Müslümanlar Kudüs Günü’nü yürüyüş yaparak kutlamak istemişler, ancak polis güçleri göz yaşartıcı bomba ile Müslümanlara müdahale etmişlerdir. Çıkan çatışmada üç Müslümanın şehit olduğu, onlarca Müslümanın da yaralandığı bildirilmiştir.
Eylül 2009’da Kudüs Günü’nü kutlayan Müslümanların üzerine göz yaşartıcı bomba ile müdahale edilmiş, çıkan olaylarda üç Müslüman şehir olurken onlarca Müslüman da yaralanmıştı.
Ocak 2010’da ise Jos şehrinin güneyindeki bir kasabada yine Müslümanlara yönelik bir zulüm gerçekleştirilmiştir. Görgü şahitleri silahlı kişilerin bazı Müslümanları canlı canlı gömdüklerini belirterek olay mahalinde 22 çocuğun cesedinin bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Ocak 2010’da Nijerya’nın Jos şehrinde Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen katliamda yüzlerce Müsümanın şehit edildiği biliniyor.
Mart 2010’da bir çatışma daha yaşanmış, bu kez de 300'den fazla kişinin hayatını kaybettiği bildirilmiş, şehitlerin büyük bölümünün kadın ve çocuklardan oluştuğu rapor edilmiştir.
Nijerya Müslümanları birbirlerine kenetlenmelidir
Nijerya'da bugün Müslümanlar kendi aralarında farklı gruplara ayrılmış durumdadırlar. Oysa bu, İslam'ın ruhuna tamamen aykırıdır. Allah Müslümanlara ayrılığa düşmemelerini emretmiştir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın… (Al-i İmran Suresi, 3:103)
Bir başka ayetinde Allah Müslümanların birbirlerine saf bağlamalarını şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever. (Saff Suresi, 4)
Bir ayetinde ise Allah Müslümanların kendi aralarında birlik olmamaları durumunda yeryüzünde fesat çıkacağını şöyle bildirmektedir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Nitekim Nijerya Müslümanları birleşmezken ve kendi aralarında dağılıp ayrılığa düşerken ülkeleri kuşatılmakta, İslam’ın ülkedeki varlığı tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Açıkça görülmektedir ki, Müslümanların ayrı olmaları, aralarında bir birlik ve dayanışma bulunmaması Nijerya Müslümanlarının geleceği adına büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin ortadan kalkması için Nijeryalı Müslümanların bir an önce birbirlerini sevgi ve şefkatle kucaklamaları, Allah’ın emrettiği gibi saf bağlayarak birlik olmaları gerekmektedir.
Müslüman dünyası birleşip Nijerya’daki Müslümanların kurtuluşu için gayret etmelidir
Bütün Müslümanların birlik olmaları, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşamaları Allah’ın emridir. Bu birlik sağlanmadığı sürece gerek Nijerya Müslümanlarının gerekse tüm Müslüman aleminin çektiği acılar, sıkıntılar son bulmayacaktır. Ayrıca yeryüzündeki zulüm, fitne, savaşlar, çatışmalar, anlaşmazlıklar da sonlanmayacaktır, çünkü Müslüman dünyasının birleşmesi, diğer bir deyişle “ittihad-ı İslam” aynı zamanda bütün dünyanın acılarının ve sıkıntılarının sona ermesi için tek çözümdür. Hem Müslüman kardeşlerimizin çektikleri acılardan kurtulmalarını hem de tüm dünyanın huzur, barış ve güvenliğe kavuşmasını isteyen herkes vargücüyle Müslümanlar arasındaki birliğin bir an önce kurulması için gayret etmelidir. Bu konuda kimse, "benim ne gibi bir katkım olabilir ki?" diye düşünmemeli, elinden geldiğince Müslümanların arasındaki ayrılığın bir an önce giderilmesi için uğraşmalıdır. Aksi takdirde her gün dünyanın dört bir yanında öldürülen çocukların, yaşlıların, kadınların sorumluluğu üzerine olabilir - ki hiç şüphe yok iman sahibi hiç kimse bu ağır vicdani yükü kaldırmaya muktedir değildir.
Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda Müslümanın öldürüldüğü Nijerya’da, halk kurtuluş için dua etmekte, tüm Müslüman alemine yardım çağrısında bulunmaktadır.