Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Neye denir? Kime denir? Ne denir? (1 Kullanıcı)

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
EHL-İ SÜNNET:


Îtikâdda (inanılacak şeylerde) ve yapılacak işlerde Peygamber efendimizin(sallallahü aleyhi ve sellem) ve O'nun Eshâbının (arkadaşlarının) ve sonra gelen müctehid İslâm âlimlerinin yolunda bulunan müslümanlar, sünnîler.
Resûlullah efendimiz (aleyhisselatü vesselam), ümmetinin başına gelecekleri bildirirken; "Benî İsrâil yetmiş iki kısma ayrıldı. Ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız biri kurtulacak, diğerlerinin hepsi Cehennem'e gidecektir." Eshâb-ı kirâm bunu işitince, "O hangisidir yâ Resûlallah!" dediler. "Benim ve Eshâbımın yolunda olanlardır" buyurdu. İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfte bildirilen tek kurtuluş fırkasının Ehl-i sünnet olduğunu bildirdiler. (Abdülhak-ı Dehlevî, İmâm-ı Rabbânî)
Ehl-i sünnet olanlar bugün dört mezhebde toplanmış olup, bunlar: Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleridir. (Tahtâvî)
Ehl-i beyti (Peygamber efendimizin soyundan gelenleri) sevmek, Ehl-i sünnetin sermâyesidir. (Abdülhakîm Arvâsî)
Ehl-i sünnete uymadan kurtuluş imkânsızdır. (İmâm-ı Rabbânî)


Ehl-i Sünnet Âlimleri:
İnanılması lâzım olan din bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan (aleyhimürrıdvan)doğru olarak öğrenip, kitablara yazan ve Ehl-i sünnet îtikâdında olan İslâm âlimleri.
Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda gitmedikçe, kurtuluş olamaz, seâdete kavuşulamaz. (İmâm-ı Rabbânî)
Akıllı ve ergenlik çağına ulaşan her erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini (îmân bilgilerini) öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Cüneyd-i Bağdâdî, Sırrî-yi Sekatî, Fudayl bin Iyâd, İbrâhim bin Edhem, Şâh-ı Nakşibend, Ubeydullah-ı Ahrâr, Abdülkâdir-i Geylânî, Ahmed Rufâî, Ahmed-i Bedevî, İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teala aleyhim ecmain)gibi tasavvuf büyükleri aynı zamanda Ehl-i sünnet âlimidirler. (S. Abdülhakîm bin Mustafâ)


Ehl-i Sünnet Îtikâdı:
Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın ve onların yolunda bulunan İslâm âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd, inanış.
Ehl-i sünnet îtikâdında olmayan din adamlarının yazılarını okuyanın kalbi kararır. (Süleymân bin Cezâ)
Kalbe gelen bütün keşifleri, hâlleri bize verseler, fakat kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdı ile süslemeseler, kendimi mahvolmuş ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet îtikâdı ile şereflendirseler, hiç üzülmem. (Ubeydullah-ı Ahrâr)
Ehl-i sünnet îtikâdından hardal tânesi kadar ayrılanla sohbet, arkadaşlık, öldürücü zehirdir. (İmâm-ı Rabbânî)
Ehl-i sünnet îtikâdında olmayan hiç kimse evliyâ olamamıştır. (İmâm-ı Rabbânî)
Ehl-i sünnet îtikâdı sana önce lâzım olan,
Yetmiş üç fırka var amma, Cehennemlik geri kalan,
Müslümanlar hep sünnîdir, cümlenin reîsi Nu'mân,
Cennet ile müjdelendi, îmânda bunlara uyan.

(İmâm-ı Rabbânî)
.......................
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
MÜCTEHİD:


İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi. Bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlim. (Bkz. İctihâd)
Yanılan müctehide bir sevâb, doğruyu bulana iki veya on sevâb vardır. İki sevâbdan birincisi, ictihâd etmek (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarma) sevâbıdır. İkincisi, doğruyu bulmak sevâbıdır. (Hadîs-i şerîf-Hadîka)
İctihâd makâmına varan âlimlerin kendi ictihâdlarına (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları hükümlere) göre hareket etmeleri lâzımdır.Başka müctehide uymaları câiz (uygun) değildir. İctihâd, ibâdet yâni Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer müctehidin ictihâdına yanlış dememiştir. (İbn-i Nüceym)


İCTİHÂD:
İnsan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek, çalışma. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan işlerin hükümlerini açıkça bildirilenlere benzeterek meydana çıkarma. (Bkz. Müctehid)
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Muâz bin Cebel'i, Yemen'e hâkim olarak gönderirken; "Orada nasıl hüküm edeceksin?" buyurunca; "Allahü teâlânın kitâbı ile" dedi. "Allah'ın kitâbında bulamazsan?" buyurdu. "Allah'ın Resûlünün sünneti ile" dedi. "Resûlullah'ın sünnetinde de bulamazsan?" buyurunca; "İctihâd ederek, anladığımla" dedi. Resûlullah efendimiz, mübârek elini Muâz'ın göğsüne koyup; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ, Resûlünün resûlünü (elçisini), Resûlullah'ın rızâsına uygun eyledi" buyurdu. (Tirmizî, Ebû Dâvûd, Dârimî)
İsâbet etmiyen, yâni doğruyu bulamamış olan müctehide (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran kimseye) bir sevâb, doğruyu bulana iki veya on sevâb vardır. İki sevâbdan birincisi, ictihâd etmek sevâbıdır. İkincisi, doğruyu bulmak sevâbıdır. (Hadîs-i şerîf-Hadîka)
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilen şeylerde, ictihâd edilemez. Nass (Kur'ân-ı kerîm ve sahih hadîs-i şerîf) bulunan yerde ictihâda izin yoktur. (İbn-i Nüceym, Hâdimî)
İslâm âlimlerinin söz birliği ile ve zarûrî olarak bildirilmiş olan, inanılacak ve yapılacak din bilgilerinde ictihâd yapmak câiz değildir. (Abdülganî Nablüsî)
Mezheb imâmlarının hepsi bir mes'ele ile karşılaştıklarında cevâbını, önce Kur'ân-ı kerîmde ararlardı. Kur'ân-ı kerîmde açıkça bulamazlarsa, hadîs-i şerîflerde ararlardı. Burada da bulamazlarsa, icmâ-ı ümmette ararlardı. İcmâda da bulamayınca, bu mes'eleye benziyen başka mes'elelerin, Kitâb (Kur'ân-ı kerîm), sünnet (hadîs-i şerîfler) ve icmâ'da bulunan cevâblarını esas alıp mukâyese ederek, ictihâd edip benzeri cevâbı bulurlardı. (İmâm-ı Şa'rânî)
Îsâ aleyhisselâm, kıyâmete yakın bir zamanda, gökten inerek, Muhammed aleyhisselâmın dînine göre hareket edecek ve Kur'ân-ı kerîmden hüküm çıkaracaktır. Îsâ aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin ictihâd ile çıkaracağı bütün hükümler, Hanefî mezhebindeki hükümlere benzeyecek yâni İmâm-ı a'zam'ın ictihâdına uygun olacaktır. (İmâm-ı Muhammed Pârisâ)
Her müctehidin (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran âlimin), kendi ictihâdıyla bulduğu bilgiye uygun iş yapması farzdır. (Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî)
Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişmiş arkadaşlarının) hepsi müctehîd olup, kendi ictihâdlarına uymaları farz idi. (Abdülvehhâb-ı Şa'rânî)
İctihâd, bir ibâdet yâni ehli olana Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid başka bir müctehidin ictihâdına yanlış diyemez. Çünkü, her müctehide kendi ictihâdı haktır ve doğrudur. Meselâ İmâm-ı Şâfiî hazretleri, Hanefî mezhebinde olmadığı hâlde; "İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe'nin ictihâdını beğenmeyene, Allahü teâlâ lânet etsin, yâni merhamet etmesin" buyurmuştur. (İbn-i Âbidîn)
İctihâd ve kıyâs bid'at değildir. Çünkü kıyâs ve ictihâd, nassların mânâsını ortaya çıkarır. Başka bir şeyi ortaya koymaz. (İmâm-ı Rabbânî)


........................



 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İCÂZET:


İzin, diploma, şehâdetnâme. Çeşitli ilimlerde üstâdın (hocanın) talebesine, yetiştiğine dâir verdiği belge, diploma.
İcâzet verilecek talebenin bâtınının (kalbinin) iyi hâllere kavuşmuş olması, kötü huylardan temizlenmiş, iyi huylarla süslenmiş olması, sabr, tevekkül (sebeplere yapıştıktan sonra, işini Allahü teâlânın taktirine bırakma), kanâat, rızâ, teslîmiyet sâhibi olması ve dünyâya düşkün olmaması lâzımdır. (Abdullah-ı Dehlevî)
İcâzet-i Mutlaka:
Çeşitli ilimlerde üstâdın (hocanın) talebesine yetiştiğine ve başkalarını da yetiştirebileceğine dâir verdiği izin veya bu izni ifâde eden belge, diploma.
Hâce Bâki-billâh kuddise sirruh, İmâm-ı Rabbânî'yi icâzet-i mutlaka ile Serhend şehrine gönderirken, kendisi makâmından çekilip, bütün talebesinin, hattâ kendi oğullarının terbiyesini ve yetişmesini ona havâle etti ve; "Ahmed, bizim gibi binlerce yıldızı örten bir güneştir. Bu ümmette onun gibi ancak iki üç tâne vardır. Şimdi ise gök kubbe altında onun gibisi yoktur" buyurdu. (Muhammed Mazhâr)


MÜRŞİD:
İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.
Tasavvuf yolunda nihâyete varan büyükler (yolun sonuna kavuşanlar) iki türlüdür : Birincisi Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem izinde giderek kemâle erdikten sonra insanları irşâd için (doğru yola çekmek için) halkın derecesine indirilmiş olan mürşidlerdir. İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp, insanların yetişmesi ile vazîfeli olmayan evliyâdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Bütün kazançlarıma, mürşidlerimi çok sevmekle kavuştum. Seâdetlerin anahtarı, Allahü teâlânın sevdiklerini sevmektir. (Mazhâr-ı Cân-ı Cânân)
Talebe, mürşidini ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da o kadar çok olur. Mürşid vesîledir, vâsıtadır. Maksad, Allahü teâlâdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır. (Muhyiddîn ibni Arabî)
Bir kimsenin kendisini irşâd edecek (doğru yolu gösterecek) bir mürşîdi yoksa, büyük zâtların (Ehl-i sünnet âlimlerinin) kitaplarını okusun ve onlara uysun. (Ferîdüddîn Şeker Genc)
Mürşîd-i Kâmil:
Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât.
Mürşîd-i kâmilin bakışları, kalb hastalarına (kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmuş olanlara) şifâ verir. Onun teveccühü yâni kalbini bir kimseye çevirmesi; kötü, çirkin huyları insanların kalbinden siler, süpürür. (İmâm-ı Rabbânî)
Mürşîd-i kâmillerin en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır. Bunlar; İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel'dir.Bu dört imâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir. (Abdülhak-ı Dehlevî)


Mürşid-i kâmil, mürîdi evvel ehl-i hal ider
Sonra, Fahr-i kâinâtın bezmine idhâl ider
Nice yıllar sa'y ile eremediği menzile
Bir nefeste mürşid-i kâmil onu îsâl ider


........................

 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İCMÂ':


1. Edille-i şer'iyyenin (din bilgilerinin elde edildiği delîllerin, kaynakların) üçüncüsü. Bir asırda yaşayan müctehid denilen derin âlimlerin bir mes'elenin hükmünde birleşmeleri, ictihadlarının birbirine uygun olması.
Hicrî dördüncü asırdan sonra mutlak müctehîd yetişmediği için icmâ' da kalmamıştır. Bu sebeble icmâ' denilince Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının), Tâbiîn'in (Eshâb-ı kirâmı gören büyüklerin) ve Tebe-i tâbiînin (Tâbiîn'i görenlerin) icmâ'ı anlaşılır. (İbn-i Âbidîn)
Bir şeyi Eshâb-ı kirâm icmâ' ile bildirmedi ise, Tâbiîn'in sözbirliği bu şey için icmâ' olur. Tâbiîn de bu şeyi icmâ' ile bildirmedi ise, Tebe-i tâbiînin sözbirliği bu şey için icmâ' olur. Çünkü bu üç asrın âlimleri yâni müctehidleri hadîs-i şerîf ile övülmüştür. Bunlara selef-i sâlihîn denilir. (İbn-i Âbidîn)
Dinde zarûrî olan yâni câhillerin de bildikleri icmâ' bilgilerine inanmayan kimsenin îmânı gider. (İbn-i Âbidîn)
2. Beş vakit namazın farz oluşu, zinânın haram oluşu gibi ictihâd lâzım olmayan ve dinde açıkça bildirilen şeyleri âlim olan, olmayan her müslümanın bilmesi, böyle olduklarında sözbirliği yapmaları.
Zarûriyyât-ı dîniyyeden yâni dînin temel bilgilerinden olup, her müslümanın mutlak bilmesi lâzım olan bilgilerde müctehid olmayanların icmâ'ı da mûteberdir. Ancak bu, onların icmâ'ı olmazsa, bu hükümler sâbit olmaz demek değildir. Bu kısım icmâ', üzerinde icmâ' yapılan husûsun her müslüman tarafından bilindiğini, bu sebeple her müslümanın bunları bilip öğrenmesinin lâzım olduğunu, bilmiyerek de olsa bunları yerine getirmemenin câiz olmadığını ifâde içindir. (Molla Hüsrev, Serahsî, Hâdimî)

........................

 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İslam âlimi kime denir

Sual: Resulullahın vârisi olduğu bildirilen İslam âlimleri kimlerdir?
CEVAP
Resulullah efendimizin vârisi olan ve kendilerine Ulema-i rasıhin denilen âlimler eskiden çok idi. Şimdi yeryüzünde böyle âlim yoktur. Mutlak müctehid bulunmadığı gibi, mezhepte müctehid de yoktur.

Şevahid-ül-hakta buyuruluyor ki:
Hicri dördüncü asırdan sonra, dünyada ictihad edebilecek âlim hiç kalmadı. Şimdi bütün müslümanların, bilinen dört mezhepten birine uymaları gerekir.

Din âlimi olmak için, 8 yüksek din bilgisini, bütün inceliğiyle öğrenmek, fen bilgisinde de kâfi ilme sahip olmak gerekir.

İslam âlimlerinden müfessir, muhaddis, mütekellim, mutasavvıf ve fakih denilen zatlar, din imamıdır. Bunların her sözü, her beyanı, Kur�an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açıklamasıdır. Her sözleri sabit ve müsellem ve muhakkak doğrudur. Müfessir, tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayandır. Tefsir, ancak Fahr-i âlem efendimizin mübarek lisanından, Sahabe-i kiram ve onlardan Tabiin ve Tebe-i tabiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, tefsir kitabı yazanlara, daha doğrusu fıkıh ve kelam âlimlerine gelen haberlerdir.

Müctehid olmak için
Sual:
Müctehid olmak için hangi kitapları okumak lazımdır?
CEVAP
Eshab-ı kiram
kitabında buyuruluyor ki:
Müctehid olmak için Arabi ilimleri ve Kur�an-ı kerimi ezbere bilmek, her âyet-i kerimenin manay-ı müradisini, manay-ı zımni ve iltizamisini bilmek ve âyet-i kerimelerin geldikleri zamanları ve gelme sebeplerini ve ne hakkında geldiklerini, külli ve cüzi olduklarını, nasih veya mensuh olduklarını, mukayyed veya mutlak olduklarını ve kıraet-i seba ve aşereden ve kıraet-i şazzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek, hadis kitaplarındaki, yüz binlerce hadisi ezberden bilmek ve her hadisin ne zaman ve ne için irad buyurulduğunu ve manasının ne kadar genişlediğini ve hangi hadisin diğerinden önce veya sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu olayları ve hangi vaka üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakil ve rivayet olunduğunu ve nakledenlerin ne halde ve ne ahlakta olduklarını bilmek, fıkıh ilminin üsul ve kaidelerini tanımak, 12 ilmi ve Kur�an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin işaretlerini, rumuzlarını ve açık ve kapalı manalarını kavramak ve bu manalar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli iman sahibi olmak ve itminan ile dolu, nurlu ve saf bir kalbe ve vicdana malik olmak gerekir.

Bütün bu üstünlükler, ancak Eshab-ı kiramda ve sonra, 200 yıl içinde yetişen, bazı büyüklerde bulunabildi. Daha sonraları, fikirler, reyler dağılıp, bid�atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün zatlar azala azala, 400 yıl sonra, bu şartlara haiz olan, yani mutlak müctehid olarak meşhur olan görülmedi.

Yüksek din bilgileri, tefsir, usul-i kelam, kelam, usul-i hadis, ilm-i hadis, usul-i fıkıh, fıkıh, ilm-i tasavvuftur. Bu 8 ilmi öğrenebilmek için gerekli alet ilimleri ise 12 dir. Bunlar, sarf, iştikak, nahv, kitabet, iştikak-ı kebir, lügat, metni lügat, beyan, meani, bedi, belagat, inşa ilimleridir. (Hadika)

Mevduat-ül ilim
kitabının (Tefsir İlminin Dalları) bölümünde, Kur�an-ı kerim ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Öyle yüksek ve metin bir dağdır ki, ondaki hayret veren şeyleri öğrenmek, her sırrına erişmek imkansızdır. Bu ilmin sayılmayacak kadar dalı vardır, denilerek altmışın üstünde tefsir ilminin kolları bildirilmiştir.


.........................
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Sual: Niçin günümüzdeki insanların yazdıkları kitapları değil de, eski âlimlerin kitaplarını tavsiye ediyorsunuz?
CEVAP
İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri, dört yüz sene önce buyurdu ki:
(İslam âlimleri, bugün garip oldu, azaldı. Şimdiki tarikatçıların yoluna bid'atler karıştığı ve bu yolu bozdukları için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyük âlimleri, bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisiz kimseler, milletin kalbini, bu bid'atleri ile kazanmaya çalıştılar. Böyle yapmakla dini yayacaklarını, hatta İslamiyet�i olgunlaştıracaklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir. Bunlar, dini yıkmaya çalışıyorlar. Allahü teâlâ bunları doğru yola kavuştursun! Şimdi büyük âlimlerden bu ülkede pek az kalmıştır. İslamiyet�i sevenlerin, bu âlimlerin kitaplarının bildirdiği yolda gitmeleri gerekir.) [c.2 m.62]

Hadis-i şeriflerde (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar), (İlmin azalması âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar, halkı yoldan saptırırlar) ve (Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur) buyuruldu. İnsanların en iyileri olan âlimlerin yazdıkları kitapları beğenmeyip, bozuk asrın bozuk insanların kitaplarına aldanmaktan sakınmalıdır! (Hadika)

Din yeni gelmedi. Hem de kâmil olarak geldi. Eksik olarak gelmedi. İslamiyet saf, berrak şekildedir. İslami ilimler, nakli ve akli ilimler olmak üzere ikiye ayrılır. Nakli ilimler, yani din bilgileri zamanla değişmez, kıyamete kadar hep aynıdır. Zamanla değişen, âdetler ve fen bilgileridir. Nakli ilimlerin saf, berrak, bid�atsiz şekli geridedir. Akli ilimlerin ise en gelişmiş şekli ileridedir. Zamanla gelişirler. Fende değişiklik olur, dinde değişiklik olmaz. Nakli ilimleri yani din bilgilerini fen bilgileri ile karıştırmak, cahillik değilse, nedir? Din düşmanlarının oyunlarını anlayalım, tuzaklarına düşmeyelim.
Sual: Dini yönden "O kitap, o yazı muteber değildir. O yazar dini bilmez" deniyor. Bir yazının muteber olmadığı veya bir yazarın dini bilmediği nasıl anlaşılır?
CEVAP
Bir yazı, Ehl-i sünnet âlimlerinin ekserisinin muteber olarak bildirdiği eserlere aykırı değilse, o yazı muteber demektir. Bir yazarın yazısı, bu eserlere uygunsa, o yazarın dini bildiği anlaşılır. Bu eserlere uymuyorsa, o yazarın dini bilmediği ve yazısının da muteber olmadığı anlaşılır.

Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne göre yorumlayanların yazıları da muteber değildir. Bu bakımdan nakli esas almayanların yazılarına, sözlerine itibar edilmez.

...........................
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Sual: Kur'anda vesileden bahsediliyor. Vesile nedir?
CEVAP
Allahü teâlâ mealen, (Bana yaklaşmak için, vesile arayınız) buyuruyor. (Maide 35) Mezhepsizler, (Vesile, ibadetlerdir. Bir mürşide tâbi olmak, ölülere, dirilere yalvarmak, insanı Allah�a yaklaştırmaz. Aksine uzaklaştırır) diyor.

Ehl-i sünnet âlimleri ise buyuruyor ki:
İbadetler içinde, sahih, doğru, halis olan ibadetler vesile olur. İbadetlerin sahih olması için, doğru iman, temiz ahlak sahibi olmak ve şartlarına uygun yapmak lazımdır. Mesela, namazın sahih olması için, abdest almak, kullanılan suyun temiz olması, namazı vaktinde kılmak ve kıbleye karşı kılmak, namazdaki âyetleri, tesbihleri ve duaları doğru okumak ve diğer şartları, vesileleri bilmek ve yapmak lazımdır. Her ibadetin de böyle şartları, vesileleri vardır. Bunlar, senelerce çalışarak öğrenilir. Bunlar düşünmekle öğrenilemez. Bunları bilen ve yapan âlimlerden işiterek veya kitaplarını okuyarak öğrenilir.

Fen bilgileri de, bilenlerden uzun zamanda öğrenilmektedir. Böyle, imanı, kalbi temiz, doğru din âlimlerine müderris, muallim ve mürşid denir. Mürşid demek, su üstünde yürüyen, havada uçan, kaybolan şeyleri bilen, okuyup, üfleyerek hastalara şifa dağıtan kimse demek değildir. Ahkâm-ı islamiyeyi, yani kalb, ruh ve beden ile yapılan ibadetleri bilen, yapan ve başkalarına da öğreten Ehl-i sünnet âlimi demektir. Her müslüman, Maide suresindeki emre uymak için, böyle bir âlimden veya kitaplarından farz ve nafile ibadetleri öğrenmelidir! (F.Bilgiler)

Her ilim sahibine âlim denir mi?
Her ilim sahibine âlim denmez. Mal ve mevki sahibi olmak için ilim öğrenen ve ilmi ile amel etmeyen, İslam âlimi değildir. Buyuruluyor ki:
Âlimler hariç, insanlar helak olmuştur. İlmiyle amel edenler hariç, âlimler de helak olmuştur. İhlaslı olanlar hariç, amel eden âlimler de aldanmıştır. O halde gerçek âlim, ilim, amel ve ihlas sahibi salih kimsedir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Cahiller ile mücadele etmek ve meşhur olmak için ilim öğrenen Cehenneme gider.) [İbni Mace]

(Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen Cehennemdeki yerine hazırlansın.)
[Tirmizi]

(Dünya için ilim öğrenen, mala, mevkiye kavuşursa, kazancı Cehennem ateşi olur.)
[R.Nasıhin]

(Âlim, ilmi az da olsa, ilmi ile amel eden kimsedir.)
[Ebuşşeyh]

......................
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Mürşidi tanımak
Sual:
Herkes birisine mürşid-i kâmil diyor. Bir kimsenin mürşid-i kâmil olduğu nasıl anlaşılır?
CEVAP
Ehl-i sünnet itikadını ve İlmihal bilgilerini iyi bilen hemen anlar. Yani dört hak mezhebi bilip birisine uyan kimse, hakkı bâtıldan ayırır. Bilmeyen ayıramaz. İstidracla kerameti karıştırır. Bid'at ehli bir kimse, deniz üstünde yürüse, havada uçsa da evliya olamaz. İstidrac ile kerameti ayıramayan bunu anlayamaz.

İlmihal okuyan bilir ki, mürşid kendi kendine olmaz, yerden ot biter gibi bitmez. Bir müslüman kendi kendine evliya olabilir, ama asla mürşid olamaz. Mürşidin, icazetli bir hocadan icazet alması şarttır. Hocasının da icazetli olması şarttır. Bu silsilenin Peygamber efendimize kadar dayanması da şarttır.

 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
...................... B) ...................
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ALLAHCC yar ve yardımcın olsun Gönüldaş...BESMELE...SELAM...DUA...
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Amin, Cenabı Hak cümlemizin yardımcısı olsun inşallahü teala..Allahü teâlâ bizi ve sizi , nübüvvet nûrlarından
alınmış olan Ehl-i sünnet âlimlerinin sağlam rey ve görüşleri
üzere bulundursun! İstikametten ayırmasın, selametle kalın..
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Doğruyu bulmak için güzel bir dua
Sual: Akılla doğruyu bulamaz mıyız?

CEVAP
Aklımıza uyarsak doğruyu bulmamız çok güç olur. Her fırkadaki insan, �Bu fırka doğru yolda� diyerek ona girmiştir. Bu işte selim olmayan akıl ölçü olmaz. Ölçü olsaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Dini veya dinsiz fırkalara girenler de, aklına göre bu fırkaları tercih etmişlerdir. Akla uyulursa, insan sayısı kadar fırka meydana çıkar.

Allahü teâlâ, İslamiyet�i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğini vâd buyurmuştur. Rabbimiz vâdinden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi! Sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, din düşmanlarına aldanmaktan koru diye dua etmeli, istihare yapmalıdır. Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.

Bütün Müslümanların da, aynı şekilde dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Ya Rabbi hangi fırkadaki Müslümanlar doğru yolda ise, senin rızan hangisinde ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Dua ederken, duanın şartlarını gözetmelidir. Şartlarına uygun dua edilince, dua kabul olur. Dua kabul olunca da, doğru olan, hak olan bulunmuş olur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt