Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Neydim? Ne oldum? Ne Olacağım? (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Neydim? Ne oldum? Ne Olacağım?

Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında Salebe isminde bir zat, Resulü Ekrem (s.a.v.) Hazretlerini o kadar severdi ki, nerede olursa olsun Efendimizin mübarek seslerini işitirlermiş. Lakin kendi çok fakir olduğu için evlatlarının üzerlerini örtecek elbiseleri dahi yokmuş. Bu zat bir kaç defa Resulullah (s.a.v.)a fakirliğinden şikayet eder ve Cenab-ı Hakkın kendisine bir miktar dünyalık vermesi için dua temennisinde bulunur. Fakat Efendimiz (s.a.v.);

- Ya Salebe! Haline razı ol ve hamd et, hakkını ifa edemezsin buyururlar. Salebe:

- Ya Rasülullah, eğer Cenab-ı Hak beni zengin ederse Emri ilahi mucibinde zekatımı verip, hakkını ifa ederim diye ahdeder.

Bunun üzerine Resulü Ekrem Efendimiz dua buyururlar ve Cenab-ı Hak o kimseye dünyalık olarak koyun verir. Ve koyunların adedi zamanla o derece çoğalır ki, Medine-i Münevvereye sığmaz ve sahralarda bile barındıramaz hale gelir. Bundan sonra Salebe, ibadetlerinde tembellik gösterip cemaatle namazı terk eder. Sadece akşam namazına gelir ve mescidin bir köşesinde yalnızca kılıp gider.

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Salebenin malını hesap edip, zekat vermesine dair Ashab-ı Kiramdan bir heyet gönderir. Fakat bu emir, onun dünyaya meylinden dolayı kendisine pek hoş gelmez. Ahmaklık eder ve işin sonunu düşünmeyip varın Hz. Muhammede deyin ki,

- Haracı Yahudiler verir, Müslümanlar vermez der. Bunun üzerine sahabeler döner ve henüz Efendimizin huzuruna gelmeden, Salebenin zekatı inkar edip, vermekten çekindiğini ve bu cihetle küfür üzere gideceğine dair ayeti kerime nazil olur. Resulü Ekrem Efendimiz de üç defa Vah Salebe buyururlar. Biraz sonra sahabeler gelir ve Salebenin sözünü tebliğ eder. O mecliste bulunan Salebenin akrabası bu durumu Salebeye haber verir. O da bir miktar malı yanına alarak faydasız bazı özürler beyan edip sadaka tarzında Efendimiz (s.a.v.)e getirir. Fakat fahri kainat Efendimiz kabul buyurmazlar. Hatta Efendimiz (s.a.v.) ahirete irtihal edinceye kadar her sene getirir, fakat asla kabul edilmez.

Resulullah Efendimiz Hazretlerinden sonra sırası ile Hz. Ebu Bekir Sıdık ve Hz. Ömer (r.a.)e getirmiş ise de onlar:Biz Resulullah (s.a.v.)ın kabul etmediğini kabul etmeyiz buyururlar.

Nihayet salebe Hz. Osman zamanında, üzerinde kafir nişanı zünnar ve haç olduğu halde, küfür üzere ölü olarak bir vadide cesedi bulunur. Cenab-ı Hak bütün ümmet-i Muhammedi bu hal üzere ölmekten muhafaza buyursun.

Zekat malın kiridir. Aslında zekat vermekle insan malını temizliyor. Kirlerden arındırmış oluyor. Ama gel gör ki bu nefis, bu şeytan insana öyle filimler yapıyor ki anlamak mümkün değil. Mevlam şerlerinden muhafaza eylesin. Böyle akıbete uğramaktan hepimizi muhafaza eylesin. Neydim, ne oldum, ne olucam demeliyiz.

Mevlamızdan bir şeyi isterken hayırlısını istemek gerekiyor. İnsan mal ister, ALLAH muhafaza böyle bir sona maruz kalır. Evlat ister, hayırsız çıkar sonrada ondan kurtulmak için beddua eder.

Ya Rabbi! Biz beceremeyiz senden nasıl istememiz gerekiyorsa öyle istemeyi nasip eyle! Dostların senden nasıl istiyorlarsa öyle istemeyi nasip eyle. Sana nelerden sığınıyorlarsa bizde ondan sana sığınırız ya Rabbi! Göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa bizleri nefsimizin eline bırakma Ya Rabbi!

Amin velhamdülillahi Rabbil alemin.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Mevlamızdan bir şeyi isterken hayırlısını istemek gerekiyor.
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
İnsanın başlangıcı bir damla su ve sonu da toprak olup çürüyüp gitmektir. Bunu bilen, idrak eden bir kimsenin, kendisine emanet olarak verilen imkanlara, makama, paraya, güce kuvvete güvenmesi, ahmaklık değil de nedir? Abbasi halifelerinden Harun Reşid, Şakik-i Belhi hazretlerinden nasihat isteyince; Şakik-i Belhi hazretleri;
-Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın? diye sorar. Halife Harun Reşid de;
-Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım cevabını verir. Bunun üzerine Şakik-i Belhi hazretleri;

-Elinde su bulunan kimse, bu suya mukabil senden servetinin yarısını istese, yine razı olur musun? diye sorar. Harun Reşid de;
-Evet razı olurum cevabını verir. Şakik-i Belhi hazretleri;

-Peki düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyacını duydun, fakat idrar yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben senin bu sıkıntıdan kurtulmana sebep olurum, lakin buna mukabil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın? diye sorar. Harun Reşid de;
-Elbette razı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne manası var? cevabını verir. Bunun üzerine

Şakik-i Belhi hazretleri;
-O halde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su kıymetinde bile olmayan şu servetine sakın güvenme. Bir kimseye karşı bununla öğünme! buyurur.

Seyyid Ali Hemedani hazretleri buyuruyor ki:
"Biliniz ki dünya, kıyamet çölünün kenarında bir konaktır. Bu konak, insanlar, alem-i ervah çölünden kıyamet sahrasına sefer yapsınlar diye, ezel çölü ile ebed çölü arasına konmuştur. Bu konaktan maksat, ahiret seferi için azık hazırlamak ve bu uzun yolculuk için tedbir ile meşgul olmaktır. İnsanlar, burada değişik haldedirler. Bazısı bedenen kuvvetli, manen zayıf, bazısı manen kuvvetli, bedenen zayıftır. Bazısı her iki bakımdan da kuvvetli, bazısı da her iki bakımdan da zayıf yaratılmıştır. Güç, kuvvet sahibi olanlara verilen bu nimet, Allahü teâlânın bir emanettir. Akıllı olanlar, bu emaneti, ebedi saadet tohumlarını ekerek sonsuz nimetleri kazanmakta kullanırlar. Mağrur ve gafil olanlar ise, kendilerine emanet olarak verilen bu nimeti, şu birkaç günlük kederli dünya hayatı için harcarlar. Kısa ömrü bu murdar dünyaya ait şeyleri toplamakla zayi ederler. Uzun ahiret yolculuğu için hazırlanmaktan gafil olurlar. Böylece din kardeşlerinin de dünyaya ve ahirete ait haklarını unuturlar, yerine getirmezler. Allahü teâlânın emirlerine uymayı elden kaçırırlar. Bu insanlar, dünyanın geçici nimetlerine dalıp, Allahü teâlâyı unutmaları sebebiyle ahirette Cehenneme atılacaklar ve kendilerine rahmet edilmeyecektir."

Abdülkadir Deştuti hazretleri, bir gün Sultan Kayıtbay ile birlikte otururken, elbisesine sinekler konar. Latife yoluyla sultana;
-Şu sineklere söyle de, benim üzerimden gitsinler der. Sultan Kayıtbay;
-Efendim! Sinekler benim sözümden ne anlarlar. Ben onlara nasıl anlatabilirim ki! cevabını verir.

Bunun üzerine Abdülkadir Deştuti hazretleri;
-Sen nasıl sultansın ki, sineklere dahi sözün geçmiyor! Bunun için dünya sultanlığına güvenme. Sultanlık, makam olarak her ne kadar yüksek görünüyor ise de, sineklerin bile kendisine itaat etmediği bu sultanlığa sultanlık denir mi? Buna aldanıp gururlanmamak lazımdır buyurur.

Daha sonra Abdülkadir Deştuti hazretleri; "Ey sinekler, üzerimden ayrılınız" buyurunca sinekler üzerinden çekilip giderler. Bu hadiseden çok ibret alan Sultan Kayıtbay, hakiki sultanların bu büyükler olduğunu, onlara tâbi olmakla şereflenen bir çöpçünün, o büyükleri tanımak nasip olmayan sultanlardan kat kat kıymetli olduğunu daha iyi anlar.

Şevahid-ün-Nübüvve kitabında, önceki zamanlara ait bir kabrin başında, şöyle yazılı olduğu nakledilmektedir:
“Benim adım, Şeddad bin Ad. İrem bağları ve imad sahibiydim. Bin sene yaşadım. Bin şehir kurdum. Bin kız ve hizmetçiyle yaşadım. Bin kantar altına sahip oldum. Binlerce askerim vardı. Şarkın ve garbın saltanatına sahip oldum. Ne dünya bana kaldı, ne de ben dünyada baki kaldım. Benden sonra kimse dünyaya mağrur olmasın.”

İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretleri, İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerine hitaben; “Dünyaya ve dünyalığına güvenme. Bulunduğun hâle de dayanma. Çünkü Allahü teâlâ, varlığının cümlesinden sana soracaktır” buyurmuştur.

Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri buyuruyor ki:
“Dünya ve dünya nimeti hayaldir. Onun için dünya malına, makamına ve dünya hayatına güvenme. Biz bu dünyada misafiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Bir an sonra ne olacağımız belli değil."


ALINTIDIR
Osman Ünlü
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Selamünaleyküm Hayirli Sabahlar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt