Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Nefsi terbiye etmek içinNefsimizi nasıl terbiye edebiliriz?
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, (Şehvetlerinizi, [yani nefsin arzularını] haramlardan almamaya uğraşın ve bu cihadda sebat edin, dayanın) buyuruyor. Bunun içindir ki, aklı olanlar, din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefs ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticarette kâr Cennet, zarar da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet, ziyanı da, sonsuz felakettir.
Akıllı kimse nefsini, ticaretteki ortak yerine koyup, gerekli nasihati yapar. Bunlardan altısı şöyle:
1- Ticaret ortağı, insanın para kazanmakta ortağı olduğu gibi, bazen de, hıyanet yapınca, düşmanı olur. Halbuki dünyada kazanılan şeyler geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez.
Her nefes, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir.
Akıllı kişi, her gün, nefsine demeli ki:
(Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki, vaktimiz azdır. Günlerimiz, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istense de ele geçemez.
Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, farz et! O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi haramdan kaç!)
Asi nefsimiz, emirleri yapmak istemez ise de, riyazet yapmak, istediklerini vermemek, ona tesir eder. İşte nefs muhasebesi böyle olur. Resulullah efendimiz, (Akıllı, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir) ve (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurdu.
2- Nefsi kontrol edip ondan gafil olmamalı! Ondan gafil olursa, kendi şehvetine ve tembelliğine döner. Allahü teâlânın, her yaptığımız, her düşündüğümüz şeyi bildiğini unutmamalıyız. Bunu bilenin, işleri ve düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmayan kâfirdir. İnanıp da, yapmamak ise, büyük felakettir.
3- Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli, sermayeyi, kâr ve zarardan ayırmalıdır. Sermaye farzlar, kâr da, nafilelerdir. Ziyan ise, günahlardır.
4- Nefsin kusurları görülüp, ona ceza verilmez ise, cesaret bulur, şımarır. Kendisi ile başa çıkılamaz. Şüpheli şey yemiş ise, ceza olarak, aç bırakmalı, yabancı kadınlara bakmış ise, iyi mubahlara baktırmamalı. Hep böyle ceza vermelidir!
5- Büyükler, nefsleri kabahat yapınca, ceza olarak çok ibadet ederlerdi. Mesela bazısı, bir namazda, cemaate yetişmeseydi, bir gece uyumazdı. İbadetleri seve seve yapamayan kimseye en iyi ilaç, salih bir zatın yanında bulunmaktır.
6- Nefsi azarlamalı. Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur, tembeldir ve şehvetlerine kavuşmak ister. Dinimiz, nefsimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi emrediyor. Bu vazifeyi başarmak için, onu bazen okşamak, bazen zorlamak ve bazen söz ile, iş ile, idare etmek gerekir.
Çünkü nefs, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşarken, rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmaya mani olan en büyük perdesi, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılıp, saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Zira Allahü teâlâ (Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir) buyurdu. (Zariyat 55)
Kalb, ruh ile nefs arasındaki bir köprü gibidir. Marifetler, feyzler kalbe ruh vasıtası ile gelir. Kalb, his organlarına da bağlıdır. His organları, ne ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şey görünce, güzel bir ses duyunca, kalb bunlara bağlanır. Ruha veya nefse tatlı gelenleri sever. Bu sevgi insanın elinde olmaz.
Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, ruha güzel geleni karıştırır. Ruh kuvvetli ise, gerçek güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, evliyanın sözleri gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalıp nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz. İbadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever.
Kalbi, nefsin elinden kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi kuvvetlendirmek gerekir. Bu da, Resulullah efendimize uymakla olur. Kalbini, nefsinin pençesinden kurtaran kimse, bir evliyanın Resulullahın vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için, Allahü teâlânın sevdiğini de çok sever.
Nefsin hoşuna gidenler Nefsimizin hoşuna giden şeylerin hapsi haram mıdır?
Nefsimiz kâfirdir. Haramlar ve mekruhlar onun hoşuna gider. Farzlar ve sünnetler hoşuna gitmez. Namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ibadetleri yapmak istemez. Gıdası haramlardır. Haramları sever hep. Riyazet ve mücahede yapan nefsiyle savaşmış olur.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Bir hadis-i şerif meali:
(Cennet, dünyada nefsin sevmediği şeylerle, Cehennem de nefsin arzu ettikleriyle bezenip süslenmiştir.) [Buhari, Müslim]
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, (Şehvetlerinizi, [yani nefsin arzularını] haramlardan almamaya uğraşın ve bu cihadda sebat edin, dayanın) buyuruyor. Bunun içindir ki, aklı olanlar, din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefs ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticarette kâr Cennet, zarar da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet, ziyanı da, sonsuz felakettir.
Akıllı kimse nefsini, ticaretteki ortak yerine koyup, gerekli nasihati yapar. Bunlardan altısı şöyle:
1- Ticaret ortağı, insanın para kazanmakta ortağı olduğu gibi, bazen de, hıyanet yapınca, düşmanı olur. Halbuki dünyada kazanılan şeyler geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez.
Her nefes, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir.
Akıllı kişi, her gün, nefsine demeli ki:
(Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki, vaktimiz azdır. Günlerimiz, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istense de ele geçemez.
Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, farz et! O halde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi haramdan kaç!)
Asi nefsimiz, emirleri yapmak istemez ise de, riyazet yapmak, istediklerini vermemek, ona tesir eder. İşte nefs muhasebesi böyle olur. Resulullah efendimiz, (Akıllı, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir) ve (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurdu.
2- Nefsi kontrol edip ondan gafil olmamalı! Ondan gafil olursa, kendi şehvetine ve tembelliğine döner. Allahü teâlânın, her yaptığımız, her düşündüğümüz şeyi bildiğini unutmamalıyız. Bunu bilenin, işleri ve düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmayan kâfirdir. İnanıp da, yapmamak ise, büyük felakettir.
3- Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli, sermayeyi, kâr ve zarardan ayırmalıdır. Sermaye farzlar, kâr da, nafilelerdir. Ziyan ise, günahlardır.
4- Nefsin kusurları görülüp, ona ceza verilmez ise, cesaret bulur, şımarır. Kendisi ile başa çıkılamaz. Şüpheli şey yemiş ise, ceza olarak, aç bırakmalı, yabancı kadınlara bakmış ise, iyi mubahlara baktırmamalı. Hep böyle ceza vermelidir!
5- Büyükler, nefsleri kabahat yapınca, ceza olarak çok ibadet ederlerdi. Mesela bazısı, bir namazda, cemaate yetişmeseydi, bir gece uyumazdı. İbadetleri seve seve yapamayan kimseye en iyi ilaç, salih bir zatın yanında bulunmaktır.
6- Nefsi azarlamalı. Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur, tembeldir ve şehvetlerine kavuşmak ister. Dinimiz, nefsimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi emrediyor. Bu vazifeyi başarmak için, onu bazen okşamak, bazen zorlamak ve bazen söz ile, iş ile, idare etmek gerekir.
Çünkü nefs, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşarken, rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmaya mani olan en büyük perdesi, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılıp, saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Zira Allahü teâlâ (Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir) buyurdu. (Zariyat 55)
Kalb, ruh ile nefs arasındaki bir köprü gibidir. Marifetler, feyzler kalbe ruh vasıtası ile gelir. Kalb, his organlarına da bağlıdır. His organları, ne ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şey görünce, güzel bir ses duyunca, kalb bunlara bağlanır. Ruha veya nefse tatlı gelenleri sever. Bu sevgi insanın elinde olmaz.
Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, ruha güzel geleni karıştırır. Ruh kuvvetli ise, gerçek güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, evliyanın sözleri gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalıp nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz. İbadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever.
Kalbi, nefsin elinden kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi kuvvetlendirmek gerekir. Bu da, Resulullah efendimize uymakla olur. Kalbini, nefsinin pençesinden kurtaran kimse, bir evliyanın Resulullahın vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için, Allahü teâlânın sevdiğini de çok sever.
Nefsin hoşuna gidenler Nefsimizin hoşuna giden şeylerin hapsi haram mıdır?
Nefsimiz kâfirdir. Haramlar ve mekruhlar onun hoşuna gider. Farzlar ve sünnetler hoşuna gitmez. Namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ibadetleri yapmak istemez. Gıdası haramlardır. Haramları sever hep. Riyazet ve mücahede yapan nefsiyle savaşmış olur.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Bir hadis-i şerif meali:
(Cennet, dünyada nefsin sevmediği şeylerle, Cehennem de nefsin arzu ettikleriyle bezenip süslenmiştir.) [Buhari, Müslim]