Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsin Mahiyeti ve Terbiyesi (1 Kullanıcı)

esince

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Eki 2009
Mesajlar
77
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Nefsin Mahiyeti ve Terbiyesi





İnsanda bir nefis var, azılı mı azılı!
Mahiyetine bir bak, "Ben düşmanım!" yazılı.




NEFİS TERBİYESİ



Nefis ve Şeytan, insanın manevî ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, Şeytan dışarıdan dünya ve ahire-timizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar. Nefsin mahiyetinde "gurur-kibir-menfaatçilik" gibi pek çok zararlı özellik var. Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor; nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor.



Günümüzde nefisler alabildiğine hür, alabildiğine serbest. Dinin günah kabul ettiği nice hareket, günlük hayatın âdeta birer parçası olmuş. Vitrinler nefse hitap ediyor, sokaklar nefse sesleniyor, TV programları nefsi günahlara kamçılıyor, şarkılar günaha çağırıyor. Günümüz insanı nefsi tanımıyor.



Günümüz insanı nefis terbiyesinden habersiz. Günümüz insanı nefsin kulu kölesi. Hâlbuki bu huysuz atı iyi bir terbiyeyle dizginlemek ve gemlemek, onun sırtına binip yüce hedeflere doğru yol almak mümkün.
Modern insan eski çağların kölelik dönemlerinden kurtulduğunu söyler.



Günümüzde kölelik olmamakla beraber, çoğu insanın, nefsine kul ve köle olduğunu söyleyebiliriz. "Hür doğdum, hür yaşarım! Kime ne? Bana kimse karışamaz!" diyen bu zavallılar, nefislerine, tutkularına, kötü arzularına boyun eğdiklerinin, kölelik yaptıklarının farkında bile değillerdir.



Gerçi ellerinde kelepçe, boyunlarında boyunduruk görülmez; fakat ruhları kelepçeli, iradeleri boyunduruk altındadır.





Bütün Kötülüklerin Anası

Adamın biri, annesini öldürür. “Niye anneni öldürdün?” diye sorulduğunda “Zina yapıyordu.” der. “Anneni öldüreceğine beraber olduğu adamı öldürseydin.” dediklerinde ise şu cevabı verir:

“Her gün bir adam mı öldürmeliydim?”

Kıssayı nakleden Mevlâna, ardından şu hatırlatmayı yapar:



“Ey insan!.. O kötü tabiatlı anne, senin nefsindir ki onun fesadı her tarafa yayılmıştır.”

Gerçi nefsi öldürmek, yani onu bütün bütün susturmak pek mümkün değildir. Ama onu terbiye etmek, kötülüğe değil iyiliğe sevk etmek hem mümkün, hem de gereklidir.



Nefis, Bir Düşman mı?

Hz. Peygamber (a.s.m.), bir hadisinde, “Senin en zararlı düşmanın, nefsindir.” der.

Hz. Peygamber’in bu sözünü bazı kayıtlar çerçevesinde anlamak gerektir. Gerçekten de terbiye edilmemiş nefis, en büyük düşmandır. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi, dalâlet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır; tümüyle şeytan’ın emrine girer, onun kulu kölesi olur.

Terbiye edilen nefis ise insanın manevî yükselişinde en mühim bir unsurdur. Böyle bir nefis sahibi, ibadet vadilerinde gezer, daima helâl sahalarda dolaşır; Allah’a samimî kul, Peygamber’e sadık ümmet olarak yaşar.


Hz. Yusuf Kur'an'da nakledilen bir ifadesinde şöyle der:

"Ben nefsimi hatadan uzak görmüyorum. Şüphesiz nefis, Rabbimin rahmetine mazhar kıldığı haller dışında şiddetle kötülüğü emreder." Yusuf Suresi 53



Öyle anlaşılıyor ki bir peygamber bile nefsine güvenmiyor, normal şartlar altında nefsin daima günahı isteyeceğini bildiriyor.







Çocukta Nefis

“Ağaç, yaş iken eğilir.”



Pek çok insan, çocukta nefis olmadığını zanneder. Hâlbuki nefsin insandaki sınır tanımaz istekler, kötü özellikler toplamı olduğu düşünülürse çocukta da nefis olduğu görülür.



Meselâ üç yaşındaki çocuğunuzla oyuncakçıya veya markete gittiğinizde çocuk, hoşuna giden her şeyi almak ister, bütçenizin bunları almaya uygun olup olmadığı onu hiç ilgilendirmez.



Bir kardeşi dünyaya geldiğinde aşırı bir şekilde onu kıskanır, onunla ilgilenmenizden rahatsız olur. Aynı çocuk, siz bir şey verdiğinizde severek alır, onun elindekini isteseniz kolay kolay vermez. Görüldüğü gibi, çocukta “cimrilik, kıskançlık, menfaatçilik” gibi nefsin pek çok karakteri açıkça kendini belli eder.



Büyüklerin nefsi terbiyeye muhtaç olduğu gibi, çocuğun nefsi de terbiyeye muhtaçtır. “Ağaç, yaş iken eğilir.” hükmünce, çocuğun nefsini terbiyeye daha küçükken başlamak isabetli olacaktır.



Meselâ beraber markete giderken çocuğunuza “Bu defa marketten sadece ekmek alıp döneceğiz; çikolata almak yok!” deseniz ve bunu zaman zaman uygulasanız, çocuk bazı isteklerini frenlemesi gerektiğini öğrenecektir. Yoksa, çocuğun her istediğini almanın, onu “sorumsuzluğa, israfa, nefse mağlûbiyete” maruz bırakması kaçınılmazdır.



Keza, zaman zaman çocuğa “Al bakalım şu iki çikolatayı... Birini arkadaşına ver.” deseniz çocuk, “verme”yi öğrenecektir.



Sirklerde gösterilerde kullanılan vahşî aslanlar, bakıcılarının talimatlarına göre şahane hareketler yaparlar. Bu vahşî hayvanları kuzu gibi uysal yapan sır, onların iyi bir terbiyeden geçmelerinde gizlidir; ve bu terbiye, aslanlar henüz yavru iken başlatılır!



Gençte Nefis

“Genç günahı istediği gibi, günah da genci ister!”



Nefse hâkimiyetin en zor olduğu dönem, hiç şüphesiz, “gençlik”tir. Gençlikte akıldan ziyade, hisler devrededir. Hisleriyle hareket eden genç, nefse çabuk mağlûp olur, his selinin önünde dayanamaz.





Dinin yasakladığı, “Günahtır.” dediği şeyler, gencin nefsine çok cazip gelir. Bazı kelebeklerin kendini ateşe atmaları gibi, genç de fitne ateşine kendini atmak ister.

Şahıstan şahısa az çok farklılık olmakla beraber, nefsin zaptı en zor dönemi 15 - 30 yaş arasındadır. Her genç bu dönemde cinsellik sınavına tâbi tutulur, karşı cinsle denenir. Ayrıca öfkesi çok çabuk galeyana gelir, küçük bir meseleden çok büyük gürültüler çıkarabilir.

Bu dönemde iffet, yani günahlardan uzak kalmak, onlara tenezzül etmemek, son derece önemlidir. “Genç günahı istediği gibi, günah da genci ister!” Yaşı ilerlemiş insan, istese de bazı günahları artık işleyemez.



İşte, nefsin günah arzusuyla yanıp tutuştuğu bir dönemde nefsi dinlememek, onu hevaya değil hüdaya sevk etmek gerekir. Bunu başarabilenler, gençlik dönemlerinden sonraki hayatlarında nefislerine daha kolay hâkim olurlar, iffet ve istikametle ömürlerini geçirirler.



On beş, on altı yaşlarında iki genç, dinî muhtevalı bir sohbete katıldılar. Sohbeti yapan zat, tatlı tatlı anlatıyordu. İki genç, sohbet sonrası evlerine dönerken sohbetin bir değerlendirmesini yaptılar. Biri dedi: “Anlatılanlar çok güzel şeyler, ama dini yaşamak için biz daha genç sayılırız. Hele şöyle 40 yaşına gelelim o zaman düşünürüz!”




Diğeri, ilk anda bu görüşü haklı buldu. “Doğru.” dedi, “Biz henüz çok genciz.” Fakat yalnız kaldığında meseleyi tekrar düşündü ve kendi kendine dedi: “Evet, henüz çok genciz, ama mükellefiz.



Kırk yaşına varma garantimiz de yok. Diyelim 40 yaşına vardık; ama o güne kadar günahlarla dolu bir ömür geçirdikten sonra, 40’ından sonra ne yapabiliriz?” Böyle dedi ve sohbetlere devam etti.



Ve o genç, şimdi 40 yaşında. Sohbetlere devam etmekten, İslâm’ı gençlik döneminde de yaşamaktan hiç de pişman değil!





İhtiyarda Nefis

"İhtiyarın beli bükülse, dişi dökülse bile nefsi dimdik ayaktadır."


İnsan, “ömrün sonbaharı” olan ihtiyarlık döneminde yine nefsin birtakım hile ve desiselerine muhatap olur. İhtiyarın beli bükülse, dişi dökülse bile nefsi dimdik ayaktadır.



Bu dönemde, “uzun emeller,” “insanlardan teveccüh beklemek” gibi zaaflar insana arız olur. Bin yıl yaşasa kendine yetecek serveti varken hırsla daha ziyade kazanmak ister. Etrafında ölenleri gördüğü hâlde ölümün kendisine de çok yakın olduğunu kabullenemez.



Gerçi ölümün hak olduğunu, mutlaka geleceğini bilir, ama bilmezden gelerek hırsla dünyaya saldırır, “Hele biraz daha kazanayım, sonra ahiretime çalışırım!” diye düşünür.



İyi bir nefis terbiyesi yapmamış kişi, ihtiyarlık döneminde de cimrilikten kurtulamaz. Bir ayağı kabirde olmakla beraber, kolay kolay tasaddukta bulunamaz. İnsanın eli ile cebi arasındaki mesafe aslında kısadır, ama nedense sadaka vermek için eli cebine girmez.



Öldüğünde ise varislerinin o serveti hayırlı işlerde kullanmaları şüphelidir! Onun parasıyla sefahete, eğlenceye dalarlarsa kendi günahıyla beraber onların günahlarından da hissedar olacaktır.



Hâlbuki insan, günah kapılarının büyük ölçüde kapandığı bu dönemde, sevap kapılarını çok daha kolay açabilir! İmanlı ihtiyarlığın bir bahtiyarlık olduğunu derinden hissederek her günün 24 saatini hayırlı işlere sarf edebilir. Kendisini bir “yolcu” olarak görür, bavulunu kabir ve ötesi için hazırlar, “yatırımlarını” ona göre yapar. Gençlik dönemindeki taşkınlıkları için tövbe istiğfar eder, samimî gözyaşlarıyla ruhunu tertemiz hâle getirir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt