İrşadNur
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 17 Eki 2007
- Mesajlar
- 165
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
- Konum
- İstanbuL
- Web Sitesi
- hepimizfilistinliyiz.wordpress.com
Mü'min iki kısımdır. Birisi; itaatkar olan yani; Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarına tam manası ile uyan mü'minler. Diğeride âsi mü'minler, yani; Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarına uymayanlar.
Âsi olanlar; “Allah gafur ve rahimdir. Biz ancak onun affını ümit ederiz.” diyerek aldanırlar ve yapmaları gereken vazifelerini yerine getirmezler. Her ne kadar ümit etmek çok güzel bir hal ise de, hiçbir şey yapmadan ümit etmek, büyük bir yanlıştır. Yoksa Allah-u Zülcelal'in rahmeti geniştir. Nimeti boldur. Keremi herşeyi kuşatacak kadar geniştir.
Biz müslüman olarak, kerem ve ihsanı ümit edi-yoruz. Ama hiçbir ibadet yapmadan, Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini yerine getirmeden bütün bunları ümit etmek; aynı Adana'ya gitmek istediği halde, İstanbul yolunda süratli olarak ilerleyen adamın haline benzer.
Bu adam her ne kadar Adana'ya gitmek istesede, eninde sonunda İstanbul'a gidecektir. Allah-u Zülcelal'den gafil olan kimseler, daima anne ve babalarının salih kimseler olmasına güvenirler. Oysa bu şeytanın apaçık bir aldatmasıdır. Zira anne ve babaları salih kimseler olmalarına rağmen yinede Allah-u Zülcelal'den korkuyorlardı. Anne ve babalarının salih kimseler olması ile kurtulabileceğini zanneden kimseler, babasının yemek yemesi ile doyacağını, su içmesi ile susuzluğunu gidereceğini zanneden kimseler gibidirler. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur; "İnsan için, çalışıp kazandığından başka bir şey yoktur." (Necim;39)
Akıllı kimse, nefsini hakir görüp, ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Aciz kimse ise heva-i nefsine tabi olup, sonrada Allah-u Zülcelal'den ecir ve sevap, rahmet temenni eden kimsedir. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Gerçekten iman edenlerle, Allah yolunda savaşanlar (ve nefisleriyle mücadele edenler) işte Allah'ın rahmetini ümid eden bunlardır.” (Bakara; 218)
"Bütün bunlar yaptıkları amellere mükafaat içindir.” (Vakıa; 24)
Önden amel göndermeyen kimsenin, ümit etmesi doğru olur mu? Bu şüphesiz bir gaflet ve aldanmadır. Hem itaatleri, hem de masiyetleri olan ama masiyetleri daha fazla olan bazı kimselerin gurur ve gafletleri de yukarıda söylediğimiz kimselere yakındır. Böyle kimseler mağfiret beklerler ve iyilik kefelerinin, kötülük kefelerinden ağır olduğunu zannederler. Halbuki kötülük kefeleri daha ağırdır. Bu zan, cehaletten başka bir şey değildir. Bu aynı, terazinin bir kefesine on kilo, diğer kefesine bir kilo koyup ta bir kilo bulunan kefenin daha ağır gelmesini arzu etmek gibidir.
Bazı insanlar ise, sevaplarının günahlarından çok olduğunu zannederler. Fakat kendilerini hiç muhasebe etmezler, günahlarını araştırmazlar, ama bir sevap işledikleri zaman onu hiç unutmazlar ve sayarlar.
Gece dili ile Allah-u Zülcelal'e tevbe edip, zikrini yapan ve gündüz olunca müslüman olanların gıybetini yapıp Allah-u Zülcelal'in razı olmayacağı sözleri konuşan kimseler; zikrin faziletinden bahseder, fakat gıybetin, yalanın, koğuculuğun ne kadar kötü olduğundan gafil kalırlar. Bu ise, sadece aldanmaktır.
Ey nefsim!
Kendin yan gelip yatıp, Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretini baklemen ne kadar çirkindir. Eğer böyle davranırsan, senin için bir kurtarıcı olmadığını iyi bil. Kendi amelini kendin yap. Anne, babanın amelleri ile kurtulacağını zannetme.
Çünkü bil ki, kimsenin kimseye menfaat veremeyeceği çok çetin bir gün gelip çatacaktır. Şayet amel yapsan dahi, "Ben salih amel yapıyorum." di-yerek mağrur olma. Ne kadar amel yaparsan yap, yinede Allah-u zülcelal'in hakkını ödemen mümkün değildir. Yaptığın salih amelleri unut ve günahlarınla meşgul ol ve Allah-u zülcelal'e ağlayıp yalvararak bu günahları affetmesi için tevbe et. Çünkü tevbe senin için tek kurtuluş kapısıdır."
Âsi olanlar; “Allah gafur ve rahimdir. Biz ancak onun affını ümit ederiz.” diyerek aldanırlar ve yapmaları gereken vazifelerini yerine getirmezler. Her ne kadar ümit etmek çok güzel bir hal ise de, hiçbir şey yapmadan ümit etmek, büyük bir yanlıştır. Yoksa Allah-u Zülcelal'in rahmeti geniştir. Nimeti boldur. Keremi herşeyi kuşatacak kadar geniştir.
Biz müslüman olarak, kerem ve ihsanı ümit edi-yoruz. Ama hiçbir ibadet yapmadan, Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini yerine getirmeden bütün bunları ümit etmek; aynı Adana'ya gitmek istediği halde, İstanbul yolunda süratli olarak ilerleyen adamın haline benzer.
Bu adam her ne kadar Adana'ya gitmek istesede, eninde sonunda İstanbul'a gidecektir. Allah-u Zülcelal'den gafil olan kimseler, daima anne ve babalarının salih kimseler olmasına güvenirler. Oysa bu şeytanın apaçık bir aldatmasıdır. Zira anne ve babaları salih kimseler olmalarına rağmen yinede Allah-u Zülcelal'den korkuyorlardı. Anne ve babalarının salih kimseler olması ile kurtulabileceğini zanneden kimseler, babasının yemek yemesi ile doyacağını, su içmesi ile susuzluğunu gidereceğini zanneden kimseler gibidirler. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur; "İnsan için, çalışıp kazandığından başka bir şey yoktur." (Necim;39)
Akıllı kimse, nefsini hakir görüp, ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Aciz kimse ise heva-i nefsine tabi olup, sonrada Allah-u Zülcelal'den ecir ve sevap, rahmet temenni eden kimsedir. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Gerçekten iman edenlerle, Allah yolunda savaşanlar (ve nefisleriyle mücadele edenler) işte Allah'ın rahmetini ümid eden bunlardır.” (Bakara; 218)
"Bütün bunlar yaptıkları amellere mükafaat içindir.” (Vakıa; 24)
Önden amel göndermeyen kimsenin, ümit etmesi doğru olur mu? Bu şüphesiz bir gaflet ve aldanmadır. Hem itaatleri, hem de masiyetleri olan ama masiyetleri daha fazla olan bazı kimselerin gurur ve gafletleri de yukarıda söylediğimiz kimselere yakındır. Böyle kimseler mağfiret beklerler ve iyilik kefelerinin, kötülük kefelerinden ağır olduğunu zannederler. Halbuki kötülük kefeleri daha ağırdır. Bu zan, cehaletten başka bir şey değildir. Bu aynı, terazinin bir kefesine on kilo, diğer kefesine bir kilo koyup ta bir kilo bulunan kefenin daha ağır gelmesini arzu etmek gibidir.
Bazı insanlar ise, sevaplarının günahlarından çok olduğunu zannederler. Fakat kendilerini hiç muhasebe etmezler, günahlarını araştırmazlar, ama bir sevap işledikleri zaman onu hiç unutmazlar ve sayarlar.
Gece dili ile Allah-u Zülcelal'e tevbe edip, zikrini yapan ve gündüz olunca müslüman olanların gıybetini yapıp Allah-u Zülcelal'in razı olmayacağı sözleri konuşan kimseler; zikrin faziletinden bahseder, fakat gıybetin, yalanın, koğuculuğun ne kadar kötü olduğundan gafil kalırlar. Bu ise, sadece aldanmaktır.
Ey nefsim!
Kendin yan gelip yatıp, Allah-u Zülcelal'in af ve mağfiretini baklemen ne kadar çirkindir. Eğer böyle davranırsan, senin için bir kurtarıcı olmadığını iyi bil. Kendi amelini kendin yap. Anne, babanın amelleri ile kurtulacağını zannetme.
Çünkü bil ki, kimsenin kimseye menfaat veremeyeceği çok çetin bir gün gelip çatacaktır. Şayet amel yapsan dahi, "Ben salih amel yapıyorum." di-yerek mağrur olma. Ne kadar amel yaparsan yap, yinede Allah-u zülcelal'in hakkını ödemen mümkün değildir. Yaptığın salih amelleri unut ve günahlarınla meşgul ol ve Allah-u zülcelal'e ağlayıp yalvararak bu günahları affetmesi için tevbe et. Çünkü tevbe senin için tek kurtuluş kapısıdır."