Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsin Hevasına Uymak (1 Kullanıcı)

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Nefsin Hevasına Uymak


Nefsin sevdiği, istediği şeylere heva denir. Nefsin hevasına, şehvetlerine, isteklerine, lezzetlerine tâbi olmak kötü huyların başında gelir. Nefsin arzularının, insanı Allah yolundan saptırıcı oldukları, Kur'an-ı kerimde haber verilmiştir. Çünkü nefs, daima Allahü teâlâyı inkâr, Ona inat, isyan etmek ister. Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsine uyan, küfre veya bid’at sahibi olmaya yahut fıska [haram işlemeye] başlar. Âlimler, (Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki engellerin en tehlikelisidir. İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır) buyurmuşlardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbinin azametinden korkup, kendini nefsinin arzularından men edenin, varacağı yer elbette Cennettir.) [Naziat 40,41]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Şu üç şey insanı felakete sürükler: Hasislik, nefse uymak, kendini beğenmek.) [Ebu Nasr, Hakim-i Tirmizi]

(Şu dört şey kimde bulunursa ona Cehennem haramdır, şeytan ve nefsinden de korunmuş olur. Nefsi bir şeye heves etse, nefsin şehvet ve öfkesine hakim olur. Nefsi bir şeyden nefret etse de onu yapar. Bu dört şey şunlardır: Bir miskini barındırmak, güçsüze acımak, hizmetçiye yumuşaklık göstermek, ana babaya infak.) [Deylemi]

(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonra gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.) [Tirmizi]

Nefse uyup da, tevbe ve istiğfar etmeden, af ve Cennet beklemek ahmaklık olmaktadır. Nefs, yaratılışında kötülükleri, zararlı şeyleri sevici ve isteyicidir. (Nefsinden sakın daim. Ona güvenme asla. Yetmiş şeytandan daha fazla düşmandır sana)

Nefsin, insanı haramlara ve mekruhlara sürüklemesinin zararları meydandadır. İstekleri hep hayvani arzulardır. Hayvani arzular ise, hep dünyadaki ihtiyaçlardır. İnsan bu arzuların peşinde koşarsa, ahiret ihtiyaçlarını hazırlamaktan geri kalır.

Çok önemli olan bir şey de, nefs mubahlarla doymaz. Mubahları kullanmayı arttırdıkça, isteklerini arttırır. Yine de, doymaz. İnsanı haramlara sürükler. Haramlara düşenin de küfre girmesi kolaylaşır. Mubahları aşırı kullanmak, dertlere, hastalıklara sebep olur. Böyle insan, hep midesini, zevkini düşünür. Hasis ve rezil olur.

Nefsin İslamiyet'in dışına taşmasını önlemek için, onunla iki cihad vardır:
1- Nefse uymamak, onun arzularını yapmamaktır. Buna, Riyazet denir. Riyazet, takva ve vera ile olur. Takva, haramlardan kaçmaktır. Vera, haramlardan kaçıp mubahları da ihtiyaçtan fazla kullanmaktan sakınmaktır.

2- Nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Buna Mücahede denir. Bütün ibadetler mücahededir.

Bu iki cihad, nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaştırır. Ruhları kuvvetlendirir. Sıddıkların, şehidlerin ve salihlerin yoluna kavuşturur. Allahü teâlâ kullarının ibadetlerine muhtaç değildir. Kullarının günah işlemesi de Ona zarar vermez. Kulun nefsini terbiye etmek, nefsle cihad etmek için bunları emretmiştir.



 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.

aleyküm selam, yazı için teşekkürler

"Hevasını ilah edineni gördün mü, sen mi ona yol göstereceksin ?"

"Sizin putlara tapmanızdan korkmam, fakat gizli şirk yapmanızdan korkarım"

gizli şirk ne olduğunu sorunca "riyadır " diye cevab verdi. riyanın kökü ise nefsin hevasına uymaktır.

Allah nefsimizin şerrinden muhafaza eylesin.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
نعىمة;701455' Alıntı:
aleyküm selam, yazı için teşekkürler

"Hevasını ilah edineni gördün mü, sen mi ona yol göstereceksin ?"

"Sizin putlara tapmanızdan korkmam, fakat gizli şirk yapmanızdan korkarım"

gizli şirk ne olduğunu sorunca "riyadır " diye cevab verdi. riyanın kökü ise nefsin hevasına uymaktır.

Allah nefsimizin şerrinden muhafaza eylesin.



Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berakatüh.
Amin kardeşim. Allah razı olsun,
Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Selam ve baki dua ile kalın.


 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
İnsan, suflî gayeler ile ulvî emeller arasında tercihle başbaşa bırakılan, ulvî hedefleri seçmesi istenen ve bu uğurda büyük bir mücadele veren bir varlıktır.


Bu ömür boyu süren büyük bir imtihandır. İnsan, bir yönüyle çamur kalıbı yahut bir damla sudur:
"İnsan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir damla sudan yaratıldı. Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan (bir su)" (Tarık: 5–7).
Öbür yönüyle insan, eşref–i mahlukat olup en güzel surette yaratılmıştır:
"Ölçtük, biçtik, ne güzel şekil vereniz biz" (Mürselat: 23).
"Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik" (Tin: 4,5).
Bu çatışma ruh yahut kalb, selim akıl ve nakil tarafından desteklenir. Zira gaye Allah’a kulluktur. İnsanı yaratan Allah, kulunu yalnız ve desteksiz bırakmaz. Kulluk ise ifadesini Allah’a marifet kesbetmek ve O’na ibadet etmekle bulur.
Ruhların yaratılış safhasında ifade edilen, sonra çamur kalıbına nefha–î ilahinin üflenmesiyle teyit edilen bu kulluk gerçeği Kur’an’daki ifadesiyle, "Biz cinleri ve insanları ancak ibadet maksadıyla yarattık" (Zariyat: 56) şeklinde vurgulanmış ve ebedileşmiştir.
İnsana benliğindeki zıt yönlülüğe paralel olarak iyilik ve iyiye giden yollar da gösterilmiştir, kötülük de... O, tercihle karşı karşıya bırakılmıştır. İster itaat eder, gerçek kul olur, saadete erer; isterse isyan eder, asi olur, bedbaht olur. Nitekim ayet–i kerimede "Biz ona yolu gösterdik, (o), ya şükredici veya nankör olur" (İnsan: 3) buyurulmaktadır.
İnsan nefsi yaratılışı icabı daima kötülüğü emreder ve daima pişmanlık getirecek işleri ona yaptırır. Kur’an–ı Kerim, bir peygamber olan Yusuf (as)’ın itirafını çok açık olarak serdetmek suretiyle her nefis sahibini ciddi şekilde uyarmaktadır:
"Ben nefsimi temize çıkarmak istemiyorum. Çünkü nefis, daima kötülüğü emredicidir. Meğer Rabbimin esirgediği bir kul ola..." (Yusuf: 53).
"Daima kendini kınayan nefse and içerim" (Kıyamet: 2). Bu noktada İslam’ın icra ettiği fonksiyon, insanın bu menfi yönünü terbiye ederek onu kulluk yoluna, ulvi gayeye, Allah’a yöneltmek ve iletmektir.

Dolaysıyla İslam’ın hedefi de ferddir, insandır. Aslolan, hizmete layık olan, kendisi de Allah’a kulluk için yaratılan, bunun için kendi yararına Hak adına kazanılması gereken insandır.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
“Andolsun biz, Ademoğullarına (güzel biçim, mizaç ve aklî kabiliyetler vermek suretiyle) çok ikram ettik. Onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yaratttıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra: 70).


“Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi, milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haberdâr olandır.” (Hucûrat: 13). “O’nun ayetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rum. 22).
Cenab–ı Hak, insanı yaratılış hikmeti istikametinde kendine, cennetine çağırıyor. Kulluğa, kulluğun nihaî gayesine davet ediyor: “Ey huzura eren nefs! Allah senden razı ve sen de Allah’tan razı olarak Rabbine dön. İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr: 27–30).
Ve insan bu çağrı istikametinde ilâhî emaneti yüklenmiştir: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onu yüklenmekten kaçındılar. Onun mesuliyetinden korktular, onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab: 72).
İnsan en azından bütün bu nimetler sebebiyle, bu üstünlük ve seçilmişlik halinden dolayı Allah’a şükretmeli, saygı duymalıdır: “Size ne oluyor ki, Allah için saygı göstermek istemiyorsunuz. Oysa O, sizi çeşitli merhaleler halinde yarattı.” (Nuh: 14).
İnsan Allah’tan gelmiştir ve tekrar O’na dönecektir. Bu gerçek Kur’an–ı Kerim’de vurgulanır: “Biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz.” (Bakara: 156). O halde insan fıtratı Allah’ı arar ve O’nu ister. İnsanı başka hiçbir şey mutlu ve mutmain edemez.
İnsan iki kanatlı kuş gibidir
Çamur kalıbına Allah’tan bir nefha üflenmesi ise insanın çift yönlülüğüne işaret etmektedir. Bilindiği gibi insan, ruh–kalb yönüyle âlem–i melekût yahut âlem–i emirdendir. Diğer yönüyle yani beden–nefis, yahut çamur kalıbı cihetiyle maddeye, dünyaya meyyaldir. Bu yönüyle insan, âlem–i mülk yahut âlem–i şehadettendir. İnsan hırs, tamah, tûl–i emel ve dünya sevgisi içinde bir tezat yaşar. Bir mücadele, bir savaş verir.

Bu savaş nefis–ruh, madde–mânâ çatışması olarak ifade edilir. İnsan beninin bu müsbet ve menfî yönüne Kur’an’da birçok yerde işaret edilir: “Nefse ve onu şekillendirene, ona bozukluğunu ve korunması (isyanını ve itaatını) ilham edene andolsun ki, nefsini temizleyen iflah olmuştur. Onu kirletip örten ziyana uğramıştır.”
(Şems: 7,8,9,10).
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt