B)B)B) Nefis Terbiyesi B)B)B)
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Onu (nefsini) arıtan, şüphesiz felaha (kurtuluşa) ermiştir." (Şems; 9)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Uyanık olun, insanın cesedinde bir et parçası vardır. Eğer o et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o fesada uğrarsa bütün vücutta fesada (bozulmaya) uğrar. Dikkat edin o da kalptir." (Müslim)
Bu ayet ve hadisten anlaşıldığına göre; insana yalnız zahiri amel kafi gelmeyip; onu hakiki olarak doğru yola ulaştıramaz. İnsanın zahiri amel yapmakla beraber, kalbini ve ruhunu da temizlemesi lazımdır.
Bu ayet ve hadisten anlaşılan mana budur. Çünkü insanın kalbi ıslah olunca, zahiri âzâları da ıslah olacaktır. Kalp fesada uğradığı zaman o kişinin, zahiri âzâlarını düzeltmek istese dahi, kalbini ve ruhunu saran hastalıkları temizleyinceye kadar bunda başarılı olamaz. Onun içindir ki sadat-ı kiram, kalbin ve ruhun temizlenmesi için çok gayret göstermişlerdir.
Enes bin Malik radıyallahu anh'den rivayetle, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
"Zalim de olsa, mazlumda olsa din kardeşine yardım et!" buyurunca; yanında bulunanlar:
"Ya Resulallah! Mazluma yardım ederiz. Fakat zalime nasıl yardım edebiliriz?" diye sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
"Onu zulüm yapmaktan alıkoyarsın. Böylece kendisine yardım etmiş olursun." (Buhari)
Eğer o mü'min kardeşimize yardım etmezsek, yaptığı zulüm onu cehennem ateşine sürükleyecektir. Buradan, zahiri olarak bir başkasına zulüm yapmaktan başka insanın kendi nefsine de zulüm yapabileceği anlaşılıyor.
Yani, insan günah işlediği zaman, kendi nefsine zulmetmiş olu-yor. İşte, mü'min kardeşimizi kendi haline bırakmayıp ona yardımcı olmamız gerekiyor. Bu zamanda, bir mü'min nereye giderse gitsin, ona manevi mikroplar bulaşıyor.
Bu mesele çok büyük bir meseledir. Olay çok büyük bir olaydır. Şimdi biz dünyadayız, melekler ve zebaniler bize soru sormuyorlar. İnsan ölüp kabre girince, onun kıyameti kopmuş oluyor.
O zaman melekler soru soracaklar. Onlar, insanı öyle rahat bırakmazlar. Sorularına şimdiden cevap hazırlamalıyız. Onun için bunu büyük bir mesele, büyük bir olay olarak bilmemiz ve öylece hazırlamamız lazımdır.
Allah-u Zülcelal, Cebrail aleyhisselam'a vahiy nazil etmek için bir emir verdiğinde, gördüğümüz bu muhteşem gökler ve arş-ı âlâ sarsılıyordu. Melekler saf tutmuş titreyerek:
"Ey Cebrail! Allah-u Zülcelal ne gönderdi?" diye soruyorlardı.
İşte onlar bu şekilde, Allah-u Zülcelal'in emrinden dolayı titriyorlardı. Halbuki bunların hepsi bizim için indirilmiştir. Oysa biz, bunlar bizlere değil de, başkalarına nazil olmuş gibi davranmaktayız. Bu çok yanlış bir şeydir.
Öncelikle nefis, insanın helakına sebep oluyor. Bakın, şeytanı şeytan eden de nefis; firavunu firavun, nemrutu nemrut yapan da nefistir.
"Ey Nefsim! Sen neden zikretmiyorsun?" diye nefsimize sormamız lazımdır. Bu şekilde nefsimize hitap ettiğimiz zaman, gün be gün vücudumuzdan manevi hastalıkları atıp, yerine kemalat sıfatları ile nefsimizi müzeyyen kılar, süslemiş oluruz. Allah-u Zülcelal bu şekilde insandan razı olur ve kıyamet gününde böyle kullarına şu ayet-i kerime ile seslenir:
"Ey huzur içinde olan nefis! Sen Rabbinden razı, Rabbin senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katıl ve cennetime gir." (Fecr; 27-30)
İşte Allah-u Zülcelal, kıyamet gününde, dünyada zikir ve ibadetle kendini temizleyen ve mutmain olan nefse, bu ayet-i kerime ile hitap edeceğinden, elimizdeki fırsatı iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu ayet-i kerime ile hitap edilecek kullardan olmak için de gayret göstermeliyiz.
Bizden öncekiler, yönümüz Allah'a doğru olmadığı zaman, bizim ıslah olmamız için dua ediyorlar. Çünkü onlar hakikat yerine gitmişler ve pişman olmuşlardır. Bilindiği gibi ölüler, iki rekat namaz kılabilecek ve "La ilahe illallah" diyecek kadar bile olsa, yeniden hayata dönmeyi isteyecektir. Fakat artık fırsat kaçmıştır.
Oysa biz onların arzuladığı bu fırsata sahip olduğumuzdan, pişmanlık günü gelip çatmadan, bütün gayretimizle Allah-u Zülcelal'in ibadetine kendimizi vermemiz gerekiyor. Allah-u Zülcelal imanı, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ümmet olmayı ve sadat-ı kiramın zahiri ve manevi dairesine girmeyi bize nasip ettiği için çokça hamd-ü senalar etmeliyiz.
Çünkü zamanımızda, ne yazık ki mü'min kardeşlerimizin çoğu kumarhanelerde, kötü yerlerde olup, günah bataklığı içindedir. Allah mü'minleri böyle günah ortamlarından muhafaza buyursun. Ne mutlu bize ki Allah-u Zülcelal bize de güzel manevi nimetleri nasip etmiştir. Allah'ın rızası olan bir yeri ziyaret etmenin, bizim için ne kadar hayırlı olduğunu bilseydik:
"Keşke yüz bin defa gitseydim!" derdik. O halde, Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelal'in rahmetine karşı, kalbimizi açık tutmamız lazımdır.B)B)B)