Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NE İÇİN YARATILDIK? (1 Kullanıcı)

imported_E_SMA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Haz 2007
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
S.A.KARDEŞLERİM BENIM BİR SORUM OLACAK.....Gerci soru bana degil sınıfımdaki bi kız arkdsıma ait. bana bu soruyu sordugunda cevap veremedım ve bu beni o kadar cok üzdü ki anlatamam bu sorusuna cevap verecek kadar bilgim olsaydı cevap verebilseydim belkide suan o arkdasımı kazanmış olacaktım...ama günlerdir düşünüyorum bunun tam cevabını bende bulamadım...ALLAH RIZASI için bunun cevabında bana yardım edermisiniz... BİZ İNSANLARI ALLAH NE İÇİN YARATTI? NEDEN DÜNYAYA GÖNDERDİ?

ŞİMDİDEN HEPİNİZDEN ALLAH RAZI OLSUN..B)B)
 

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
RE: NE İÇİN YARATILDIK?



En büyük yolculuk Ruhlar Alem'inden dünyaya...

Dünya'dan da Allah katına...



Yüce Mevlâ ruhlarımızı yaratınca, biz insanları dünyaya göndermeden evvel, ruhlarımıza hitaben sormuştu: "Elestü bi Rabbiküm?" (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye. Ruhlarımız da "Belâ!" (Evet, Rabbimizsin!) demişti. O zamandan beri Müslüman olduğumuza, Allah'ın kulu olduğumuza hem kendimiz hem de melekler Allahu Teâlâ'nın huzurunda şahit kılındı ve bizim kulluğumuz "Kâlu Belâ"da başladı. Yaratan Rabbimize karşı, yaratılmış bir kul olduğumuzu, o gün söz verdik ve o günden beri Müslümanız elhamdülillah�
İnsanoğlunun doğuşu, dünyaya adım atışı ise, Hz. Âdem ile başlamıştır. Hz. Âdem'den sonra Hz. Havva yaratılmıştır. Hz. Âdem ve Hz. Havva, yaratılışlarının mucizesi gereği, tüm insanlarının soyu, anası, babası yani insanlığın atasıdır. Varlığımızın yaratılış hikmeti, Rabbimize ve O'nun mutlak üstünlüğüne dayanmakta, biz insanların ve dünyanın yaratılış gayesi ise, Hz. Muhammed aşkınadır.
Hz. Âdem, ilk insan, ilk peygamber ve bi z insanlara en büyük nasihati veren ilk büyük hâdisenin sahibidir�
İnsanoğlunun cennetten çıkarılıp, dünya hayatının başlamasındaki ibret verici hâdisenin�
Hepimizin az ya da çok bildiği; fakat bu olayın asıl derinliklerini, ne anlatmak istediğini, biz insanlara bırakmış olduğu o ibret dolu mesajı pek az kişinin düşündüğü hâdisenin... Ne hikmetse, bu hâdiseyi anlatanların büyük çoğunluğu Hz. Âdem'in hata ettiğinden bahsederler ve çok önemli bir gerçeği unuturlar yahut görmek istemezler. Kötülük adına, çirkinlik adına hiçbir şey olmayan cennette Hz. Âdem'in o fiili işlemesi doğaldır. Çünkü orada güzellikten başka bir şey yoktur. Sadece güzelliğin olduğu yerde ise, kıyas yapılamaz. Kötülük ve çirkinliğin olmadığı bir yerde bildiğiniz ve gördüğünüz tek şey güzellik ise, iyi ile kötüyü neye dayanarak karşılaştıracaksınız? Şunu da unutmamak gerekiyor ki Hz. Âdem'in bu davranışı bir hata değildir. Olsa olsa küçük bir "zelle"dir. Daha geniş bir çerçeveden baktığımızda ise, göreceğiz ki, tüm bu olanların hepsi, Allah'ın takdiri ve biz insanları bu dünyaya göndererek imtihan etmek istemesindendir.
İnsanoğlunun ilk imtihanı Hz. Âdemle başlamıştır. Dünyaya ilk adım atışımız da işte bu büyük imtihanın sonucudur.
Hz. Âdem bu olayla, kendi hâl lisanıyla tüm insanlığa şu unutulmaz nasihati bırakmıştır:
"Şeytana uyanların, ona kananların, onun yolundan gidenlerin durumu cennetten kovulmaktan başka bir şey değildir. Küçük bir buğday tanesiyle bana Allah'ın emrini unutturmuştu. Kendinize, yaptığınız her hareketinize dikkat edin. Allah, bana bunu yaşayarak öğretti ki, bilmiyorduk, anlayamadık, demeyesiniz diye..."
Yüce Rabbimizin bizi şereflendirmeye başladığı ilk mekân cennetti. Daha sonra bizi dünya ve dünya nimetlerine kavuşturmuştu. Biz kullarına imtihan yeri olan bu dünyayı ve nimetlerini sundu sınırsız bir şekilde. Hangi nimetini saymaya kalkışacak olsak, âciz hissettik kendimizi. Sonra tüm bu nimetlerin biz insanlara Allah tarafından niçin bahşedildiğini düşündük, anladık ve gördük ki:
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılınmıştır. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah katında olandır." (Âl�i İmran, 14)



İMAM RABBÂNÎ:
DÜNYA BİR LEŞTİR VE
BÖCEKLER, AKREPLERLE
DOLU BİR ÇÖPLÜKTÜR.

"Bu dünya, imtihan yeridir. Dünyanın görünüşü, yalancı yaldızlarla süslüdür. Kötü kadına benzer. Yüzünü saçlar, kaşlar, ben ile boyamışlardır. Görünüşü tatlıdır. Taze, güzel, körpe sanılır. Fakat aslında, güzel koku sürülmüş bir ölü gibidir. Sanki bir leştir ve böcekler, akreplerle dolu bir çöplüktür. Su gibi görünen bir serâptır. Zehir katılmış şeker gibidir. Aslı haraptır, elde kalmaz. Kendini sevenlere, arkasına takılanlara, hiç acımayıp, en kötü şeyleri yapar. Ona tutulan akılsızdır, büyülenmiştir. Âşıkları delidir, aldatılmıştır. Onun görünüşüne aldanan, sonsuz felâkete düşer. Tadına, güzelliğine bakan, nihayetsiz pişmanlık çeker. Server�i Kâinât, Habîb�i Rabbi'l�Âlemîn Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"Dünya ile âhiret birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz. Birini râzı edersen, öteki gücenir." Demek ki, bir kimse, dünyayı râzı ederse, âhiret ondan gücenir. Yani, âhirette eline bir şey geçmez. Allahu Teâlâ, bizi ve sizi, dünyaya düşkün olmaktan ve dünyayı ele geçirmek için insanlık vazifelerini çiğneyenleri sevmekten muhafaza eylesin!

Asıl varılacak yer varılacak yer olan Allah katına
Yüce Rabbimiz, biz kullarına bu dünyada öyle güzel nimetler sunmuş ki� Bizler tüm bu nimetlere şükretmesini bildikten sonra ve bu nimetleri Allah yolunda harcayıp O'nun rızası doğrultusunda sarf ettikten sonra elbette ki, işte o zaman dünya bizim için "Asıl varılacak yer olan Allah katına" ulaşmamız için bir vesile olacaktır. Ve aynı zamanda bize sunulan bu nimetlerin fazlasını da Allah yolunda, muhtaç insanlara dağıttığımızda göreceğiz ki, o asıl varılacak yer olan makama en kısa yoldan ulaşacağız. Hele bir de Peygamber Efendimizin belirttiği gibi:
"Yorulan bir insanın dinlenmek için bir ağaç dibinde gölgelendiği yer kadar kısa olan bir mekân" olan bu dünya hayatımızda mal mülk edinme hevesine kapılmayıp, ihtiyacımızdan fazlasını biriktirmeyip, saklamadığımızda ve tüm biriktirdiklerimizin bu dünyada kalacağını, Allah'a ulaşmayacağını, bu dünya nasıl yerle bir olacaksa, tüm biriktirdiklerimizin de yerle bir olacağını anladığımızda işlerimiz daha da kolaylaşacak ve bu dünyada bulunuş gayemiz netleşecektir. "Asıl varılacak yer olan Allah katına" ise, bizleri şu anda içinde bulunduğumuz dünya hayatına yüklediğimiz değerler ulaştıracaktır. Zira bizleri Allah katına ulaştıracak olan, içinde bulunduğumuz dünyadır. İnsan cenneti de cehennemi de bu dünyada kazanmaktadır, işlemiş olduğu amellere göre... Hâl böyle olunca, içinde yaşadığı dünyayı ve kendi hayatını cennete çeviremeyen, cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüştüremeyen bir insanın varılacak en güzel yer olan Allah katından medet umması, aldanmadan öte bir şey değildir.
Dünya hayatının geçiciliğini Allahu Teâlâ kullarına Kur'an�ı Kerîm'de geçen birçok âyette bildirmiş, sevgili Peygamberimiz ise birçok hadis ile insanlara bu dünyanın fâniliğini haber vermiştir. Bu âyetler ve hadisler ışığında kendini dünya malına, zevkine, tasasına kaptırmadan, Allahu Teâlâ'ya dönen ve gerçek hayatın âhiret olduğuna, dünyanın ise geçici bir mekân, imtihan yeri olduğuna inanan insanlar Allahu Teâlâ'ya iman eden gerçek mü'minlerdir. Bu mü'minler, dünyanın tadından zevkinden güzelliğinden yettiğince tattığı gibi âhiret�iman gerçeğini anlayarak, tadarak, yaşayarak asıl zenginliğin, asıl güzelliklerin, asıl olan mekânda yani âhirette kazanılacağını bildikleri için Allah tarafından varılacak en güzel mekân olan "Allah katı" ile müjdelenmektedirler. Allahu Teâlâ'nın bu müjdesiyle şereflenmek isteyen kulları, kendilerine verilen bu dünyayı, nefsinin istekleri ve şeytanın hilesinden uzak kalarak Allah katında gerçek mü'min olma gayretindedirler. Onlar, Allah'tan gelene razıdırlar. Bu dünyadaki zenginliğe heves etmekleri gibi yokluklara ve fakirliğe de katlanarak mükâfatını Rablerinden beklerler. Bilirler ki, tüm kazanılanlar ancak Rabbimizin bize sunmuş olduklarıdır. Ve ancak Rabbimizin katındadır.

Ebû derdâ humus ehlinin önde gelen
lerine bir gün şöyle hitap etmişti:
"Ey Humus halkı! Oturmayacağımız evler yapmaktan, ulaşamayacağınız hâlde ümitler beslemekten, yiyemeyeceğiniz malları biriktirmekten utanmıyor musunuz?
Sizden öncekiler yüksek binalar kurup birçok evler yaptılar, çok mal biriktirdiler. Kavuşulmayacak ümitler beslediler. Sonra da bu evler onlara kabir evleri oldu. Ümitleri boşa çıktı. Biriktirdikleri mallar ise, işe yaramadı. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Dünya gözlerinizdeki bütün değerini kaybederdi." buyurmuştur.
Ebû Derdâ, bu hadisi aktardıktan sonra şöyle devam eder:
"Şayet sizler benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar hüngür hüngür ağlardınız. Dönmemek üzere mallarınızı bekçisiz bırakırdınız. Fakat tükenmez ümitler, kalbinizden âhiret düşüncesini aldı. Bütün ümitleriniz, dünyanın nimetleri oldu. Hayvanlar gibi başınıza gelecekleri bilmeyecek kadar kör oldunuz. Sizler din kardeşi olmanıza rağmen neden birbirinizi sevip nasihat etmiyorsunuz?! Sizleri birbirinize düşüren, çirkin duygularınızdır. Sizler neden birbirlerinizi dünya işlerinde uyarırken, âhiret işlerinde uyarmıyorsunuz? Hatta sevdiğiniz kişiye dahi âhiretle ilgili öğüt vermiyorsunuz?
Bunlar kalplerinizdeki imanın zayıflığının delilidir. Âhirette elde edeceğinize, dünyada kazandıklarınıza inandığınız gibi inansanız, âhiretin arkasında gitmekten dünyaya fırsat bulamazsınız. Belki de hiçbir zaman ulaşamayacağınız hevesler için türlü sıkıntılara giriyor, değişik cürümleri uyguluyorsunuz. Ne kadar fenalaşmışsınız ki, içinizdeki imanınızın etkisini kaybetmişsiniz? Şayet Muhammed'in getirdiğinden şüpheniz varsa, bize gelin, sizi aydınlatalım. Kalbinizdeki şüpheyi giderelim. Sizler akılsız insanlar değilsiniz ki, sizleri mazur görelim! Dünya hayatınızla ilgili davranışlarınızda doğru kararlar alıyorsunuz. Sizler neden dünyada elde ettiğiniz kârlardan dolayı seviniyor, kaybettiklerinizden dolayı hüzünleniyorsunuz? Bunları yüz hatlarınızla ifade etmekle yetinmiyor, dillerinizle de söylüyorsunuz! İşleriniz biraz aksi gitse, belâ geldi diye yakınıyorsunuz. Diğer yandan dininizde ağır kayıplar vermenize rağmen umursamıyor ve üzülmüyorsunuz! Allah'a yemin ederim ki, Allah sizinle olan ilişkisini kesmiştir. Neden derseniz, sizler dostlarınıza ve dost olmadıklarınıza nasıl davrandığınızı bilmiyor musunuz? Şayet Resûlullah yaşasaydı, sizin bu yaptıklarınıza kesinlikle müsaade etmezdi. Şayet içinizde hayra dönme meyli olanlarınız varsa, ben size her şeyi anlattım. Âhiret hayatını, dünya nimetlerinden yüz çevirmeyi istiyorsanız, bunu başarırsınız. Allah'ın yardımı üzerinize olsun!"

Ölümü sık sık anın
Diyor ki sevgili Peygamberimiz Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Dünya zevklerini gözden düşüren ölümü, sık sık anın." Yani ölümü sık sık anınız ki, dünya malına ve eğlencesine, zevk ve sefâsına olan istekleriniz kırılsın ve Allah'a yönelesiniz. Ölüp de dirilişe durduğunda tüm bedenler, Allah'ın huzuruna varacaklar, oraya vardığımızda yüzümüz olsun Yüce Mevlâ'nın huzuruna çıkmaya Kaldı ki, bu dünyaya sarılıp tutkun olanlar, öbür dünyada Rablerinin yalnız merhametinden, şefkatinden mahrum kalmayacak, cemâlini görmekten de mahrum olacaklardır.
"İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, İslâm düşmanlarının en yamanıdır." (Bakara, 204)
Âyette belirtilen münafık tipli insanlardır. Böyle insanlar, aldatan ve aldananların ta kendileridir. İnsanı dünyanın sahte görüntüsüne ve şeytanın tuzaklarına götüren hâdiselere sebep olurlar. Gerçekleri örterek yalan ve yanlış bir hayat yaşarlar. Gerçek âlemi bu dünyadan ibaret sanırlar. Allahu Teâlâ'nın âlemlerin Rabbi olduğunu ve gerçek hayatın âhirette başlayacağını inkâra kalkışırlar. Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır: "İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar (takva sahipleri), kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." (Bakara, 212)
"Olsun, daha çok olsun�" diye biriktirdiğimiz bu dünya malı�mülkü nereye kadar bizim? Ne kadar ömrümüz var ki? Bu mal�mülkün ne değeri kalır biz bu dünyadan göçüp giderken? Onlar bu dünyada kalacak, taş ve toprak yığını olacak. Tüm gücümüzle, hırsla, doymadan biriktirdiğimiz varımız�yoğumuz dediğimiz bu dünya malları, gün gelecek toz toprak olacak. Ancak O'nun rızasına ulaşmak için yaptıklarımız bizimle birlikte gelecek ve bir de âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûl�i Zişân, Hâtemü'l�Enbiya Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, öldükten sonra bile bizlerle geldiğini, amel defterimizi kapatmadığını müjdelediği üç şey var:
"Kişi öldükten sonra amel defteri kapanır; fakat şu üç kişininki kapanmaz: Kendisine dua eden sâlih bir evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka�i câriye ve kendisinden sonra insanların amel edip, faydalandıkları ilim."
Dünya malına sarılmış, dünyadaki zevk ve sefânın düşkünü olmuş, kazandıkça fazlasını, yaşadıkça devamını isteyen ve yalnız buradaki dünya hayatını düşünen, gününü yaşamaya bakan insan ve insanlar, başka bir âlemin varlığını bilmiyorlar mı? Yoksa bilip de inanmıyorlar mı? Peki, Allah bu gibi insanları cennetine kabul buyurur mu?
Bu dünyanın geçici zevk ve eğlencelerinin tükeneceğini, her şeyin burada kalıp elbet bir gün yıkıma, kayba uğrayacağını, cansız bedenlerimizi toprağa teslim ederken kemik ve et yığınından başka hiçbir şeyimizin bizimle olmayacağını ve gidişimizin son değil; bir sonun başlangıcı da olduğunu ve diğer âlemin asıl gerçek yer olduğunu, orada ebedî bir hayatın olduğunu bilen kullarını ise, Allahu Teâlâ cennet kokusundan mahrum eder mi hiç?
Bir insan bu dünyaya nasıl geldiğini, varoluşunun gerçekliğini ve varoluşundaki sırrı keşfettiği vakit, yüce yaratıcımızın kendisini geçici bir mekâna misafir eylediğini unutmayacaktır. Gideceğimiz başka bir âlem vardır. Burada yaşananlar burada kalacak ve diğer âleme hazırladıklarımız bizimle gelecektir. Ve bizi Allah'ın rızasına, O'nun has kulları olmaya ve cennete ulaşmaya vesile olacaktır. Gözlerimizi açıp şu sahte dünyayı ve sahte yaşamını iyi görelim.
Kulaklarımızı iyi açıp Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sünnet'ine, Allahu Teâlâ'nın âyetlerine uzak ve inkârcı kalmayalım. Allah'ın huzuruna eli boş, yüreği taşlaşmış bir hâlde nasıl varacağız ve nasıl O'ndan yardım dileyeceğiz? Bize rahmet sunmasını, iyi muamelede bulunmasını nasıl bekleyeceğiz? Böyle cömert bir Rabbe karşı mahcup olmayacak mıyız? Koca bir dünya ve dolup taşan nimetlerine ulaştırdı ve "Fazlasından kaçının, şu dünyaya sarılıp kalmayın." dediği hâlde neden hâlâ kulaklarımız kapalı, neden hâlâ gözlerimiz kör, neden hâlâ akıl sahipleri olamadık?



"HZ. İSA BUYURUYOR Kİ: ASIL FAKİRLİK,

CENNETİN GÜZELLİĞİNDEN VE

ALLAH'IN RIZASINDAN MAHRUM KALMAKTIR

"Dünyayı Rab edinmeyiniz ki, o sizi köleleştirmesin. Hazinelerinizi, onları kaybetmeyecek olan Allah'ın yanında saklayınız. Dünya hazinelerini saklayanlar onu kaybetmekten korkar. Fakat hazinelerini Allah katında saklayanlar, onun kaybolacağından asla korkmazlar. Hazinelerini Allah katında saklayanlar, tüm hazinelerini Allah katında harcayanlar, Allah'ın rızasına ulaşmak için harcayanlardır. İşte bunlar Allahu Teâlâ'nın razı olduğu kullardır. Allahu Teâlâ'nın rızasını gözetmeyen ve O'nun katında harcamaktan kaçanlar, bu dünyada yaşayacak, tadacak, burada ölecek ve tüm yaptıkları burada kalacak, gerçek hayata ulaştıklarında yoksul kalacak insanlardır. Cennetin güzelliğinden ve Allah'ın rızasından mahrum kalacaklardır. Asıl fakirlik budur. Çünkü bunlar âhireti dünya hayatına tercih etmemiş; dünyayı âhiret hayatına tercih ederek, Allah'ın mükâfatından, rızasından eksik kalmışlardır. İşte bunlar âhireti verip dünya hayatını satın alanlardır. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine yardım da edilmez.
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
"Dünyaya ehemmiyet veren kişinin Allah'tan bir şey beklemeye hakkı yoktur. Allah onun kalbinden dört şeyi hiç çıkarmaz:
�Durmaksızın dünya için endişe,
�Devamlı bir dünya meşguliyeti,
�Hiç zenginliğe ulaştırmayan bir fakirlik,
�Bitmez, tükenmez bir ihtiras."



selametle kardeşim
 

alfa-alfa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Mar 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
soruyu soralı baya zaman olmuş olurda nasibinde varsa okursan diye veya bu sorunun cevabını arayan başka nasipli varsa diye yazdım. yukarıda arkadaş uzun uzun anlatmış ben çok özet geçicem

bir kutsi hadiste şöyle buyuruluyor.: GİZLİ BİR HAZİNEYDİM BİLİNMEK İSTEDİM İNSANI YARATTIM.

yani ALLAH, O'nu bilmemi<i istiyor bu bilme ALLAH var deyip geçmek ile olmuyor Hz İbrahim gibi Yunus gibi Mevlana gibi aramak kastediliyor ve arayınca sonunda Ondan gayrisi diye bir şey olmadığına çıkıyor bu yollar.

sonuç olarak ne için yaratıldık sorusunun cevabını YARADAN verir. o zaman O'na soralım

cevap zaten Kutsi hadiste verilmişti. Bundan sonra bize ancak ALLAHIMIZA dua etmek düşer. Bize KENDİSİNİN belirttiği yaradılış amacımıza yönelik yaşamayı nasip etsin diye.
 

oksiyus

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Şub 2008
Mesajlar
94
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Öncelikle cevap yazan kardeşlerimden allah razı olsun bende bir cevap vermek istiyorum sorun gerçi diğer kardeişlerimle aynı olucak ama Bir sanatçı düşün çok yetenekli fakat hiç kullanmıyor ne anlamı kalır?Haşa Allah kadar kimse yetenekli olamaz ama sadece bir örnek.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt