Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nasihat ve İrşad (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
"Allah" bilinciyle başlarım !.
Allah yolunun yolcularına gereken en büyük azık na­si­hat­tır. Ancak azığı nasihat olanın kazabilme imkanı olur. Aksi takdirde nasihatın haricinde insanoğlunun yü­reğini fethetmeye giden hiç bir yol yoktur, sadece tek bir yol vardır, işte o yolda, nasihat ve akabinde irşaddır.
Tarihte kılıç, günümüzde silah veya kitapların arasına para koyarak insanlara bir şeyler vermeye çalışan nasihat tellalları, yüreklerin ancak tatlı dil veya güzel bir nasihatle feth olabileceklerini arka plana atmışlardır.
Görünür de çok cazip olan maddi güçle insanları işgal altına almak, gelecek için çok büyük bir tehlikedir. Çünkü zorla boyun eğenler bir gün gelir boynunu eğenlerin boyunlarını eğdirirler. Yani kendilerine yapılan yanlışlıkların hesabını sorarlar ve bunun intikamını mutlaka alırlar. Fakat nasihatle yürekleri feth olan insanlar ise ölünceye kadar yüreklerini fethedenlere te­şekkür edip dua ederler.
Şimdi bu girişten sonra nasihat ile irşadın açıklamasını yap­maya çalışalım.


NASİHAT VE İRŞAD
Nasihat:
Nasihat kelimesi sözlükte; nush, öğüt manasına gelir.
İbnü'l-Esîr'in "en-Nihaye" adlı eserinde "nasihat" kelime­si­nin Arapça'daki aslî manası; kendisine nasihat edilenin hayrını istemek demektir.
Bu manayı tek bir kelime ile ifade etmek mümkün değildir. Buna en yakın kelime, "hayırhahlık"tır. Bu, Arapça'da kulla­nılan manaca en kapsamlı ve geniş kelimelerden biri kabul edilmiştir. Kelimeyi dilimizdeki öğüt vermek, tavsiye etmek ma­na­sında almak, manayı daraltır. Bu sebeple "hayırhahlık" ma­na­sını da zihnimizde canlı tutmamız gerekir.
İslam alimleri, nasihatin dinde mühim bir yer tuttuğunu be­lirtirler ve dinin mihver ve direğini nasihatın teşkil ettiğini söy­­­lerler. Görüleceği üzere, Resulullah "din"i nasihat olarak ta­rif etmiştir. Müslüman da Allah (c.c.) peygamber (a.s) Kur'an, büyük­ler ve din kardeşleri için hayır dileyen kimsedir.
Temimu'd-Dâri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyissalâtu vesselâm): 'Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibaret­tir!' demişti. Biz: 'Ey Allah'ın Resulü! Kimin için hayır hah olmaktır?' diye sorduk. Resulullah (a.s): 'Allah için, Allah'ın ki­ta­­bı için, Resulü için ve Müslümanların imamları ve hepsi için!' buyurdu."[1]
Görüldüğü üzere bu hadiste, din, nasihat olarak tarif edil­mektedir. Buna göre dinî bir ifade olarak nasihat; hayırhahlık yani hayrını ve iyiliğini istemek, bu sebeple hayrı ve iyiyi duyurup, hatırlatmak anlamına gelmektedir.
Bu manayı dilimizde ifade eden en yakın kelime, öğüttür.
Hadiste, "Din nasihattir" yani din hayırhahlıktır denildikten son­ra bu hayır isteme işinin kimler için olacağı sorulmuş, Re­sulullah (aleyissalâtu vesselâm) da "Allah, Resu­lul­lah, Kita­bul­lah, Müslümanların imamı ve Müslümanlar için ha­yır­hahlık" di­­ye açıklamıştır.
İbnu'l-Esir konuyla ilgili olarak kısaca şu açıklamaları ya­par:
* Allah için nasihat (hayırhahlık): Allah'ın birliği hususunda sıhhatli bir itikaddır. O'na yapılan ibadette niyeti halis tutmaktır.
* Kitabullah için nasihat (hayırhahlık): Onu tasdik ve on­da olanlarla amel etmektir.
* Resulullah için nasihat (hayırhahlık): Peygamberliğini tasdik, emir ve yasaklarına inkıyad etmektir.
* İmamlar için nasihat (hayırhahlık): Hakta onlara itaat etmek, zulmettikleri zaman da onları zulümden alıkoymaktır.
* Bütün Müslümanlar için nasihat (hayırhahlık): Onları maslahatları doğrultusunda irşad etmek."[2]
Dinin, "nasihat" olarak tarif edilmesi, dinde nasihatin ne ka­dar önemli bir yer tuttuğunu ortaya koyması açısından büyük bir değer göstermektedir.
Hadisin zahiri, nasihat edilen kimseye nasihatin fayda et­­me­yeceğini bilse bile, nasihatin vacip olduğunu ifade eder.
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulul­lah (al­eyissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime ilme dayanmayan bir fetva verilmişse, bunun günahı ona fetva verene aittir. Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bile bile, farklı bir irşadda bulunursa ona ihanet etmiş olur."[3]
Nasihatle yola çıkıp irşadla devam eden her Müslüman da­vetçi bu yolun sonunda güzel verimler elde ederek hem dünya hem de ahiret saadetini yakalamış olacaktır.
Şimdi bu izahtan sonra irşadın tanımını ve önemini izah et­meye çalışalım.

İrşad:
Rüşd kelimesi sözlükte; doğru yoldan gitmek, doğru yolu bulmak, doğru düşünmek, akıl ve temyiz gücüne sahip olmak, irşâd ise, doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kim­seye Allah yolunu göstermesi gibi anlamlara gelir. İrşâdı ya­pan kimseye mürşid denir.
Allah'ın, güzel isimlerinden birisi de "er-Reşîd"dir.[4] Reşîd, mürşid anlamındadır. Mürşid, doğ­ru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşâdda; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur.
Terim olarak irşâdı şöyle tarif edebiliriz: Bu işe ehil kimseler tarafından insanları, dünya ve ahiret saadetine ermeleri için hak ve hakikate, doğru yola, salih amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü kötülükten kaçınmalarını telkin etmek.
İrşâdda muhatab olan, yani irşâd edilecek kimseler hem gayrimüslimler ve hem de müslümanlardır. Müslüman olma­yan­­­ları irşâd; onları iman ve İslâm'a davet etmek demektir. Müs­­­lümanları irşâd ise; onlara imanın gereği olan salih amel ve gü­zel ahlâkı telkin etmektir.
İrşâdı yapacak kimseler ise Peygamberlerden sonra, salih müminler ve din bilginleridir. İrşâd, dini bir emir olup müs­lü­man­lar üzerine farz-ı kifayedir. Müslümanların içlerinden bir grup bu görevi yapınca diğerlerinin üzerinden düşer. İnsanları irşâd edecek mürşidleri, din bilginlerini yetiştirmek Müslüman­lar üzerine farzdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Sizden, insan­ları hayra ça­­ğıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun"[5] buyurulur. Ümmet; grup, sınıf anlamınadır. "İçinizden irşâd gö­revini yapacak bir grup bulunsun" veya "siz­den, emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker yapacak bir topluluk oluşsun" demektir.
İnsanlık tarihinde doğru veya yanlış hiçbir sistem ve hiç bir nizam büyük kitleler tarafından kendiliğinden kabul edil­memiştir. Her hangi bir nizam ve ideolojinin kabul edilmesi için mutlaka o nizam ve ideolojinin davetçilerinin bulunması gerekir. Din için de bu genel kaide geçerlidir. Allah Teâlâ'nın insanların hidayeti için peygamberler göndermesi, bu peygam­ber­lerin, Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için da­imi bir ça­lışma içerisinde bulunmaları bunun apaçık bir delilidir.
İnsanları irşâdda bulunmak, onların dünya ve ahirette saa­det ve selametleri için çalışmak demektir. Bu nedenle in­sanları irşâd önemli bir görevdir. Bu görevi toplumda belli bir grubun üstlenmemesi, toplumun hepsinin sorumluluğuna sebep olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Günah işleyenlerin bulunduğu bir toplumda önlemeye gü­cü yeten kimseler olduğu halde bunu engellemezlerse, Allah'ın, kendi nezdinden onların hepsini kapsayan bir azabın gelmesi pek yakındır."[6]
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Şunu yeminle söylüyorum ki; siz ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırmaya çalışırsınız; aksi halde Allah size içinizdeki en kö­tülerinizi musallat eder. Sonra hayırlılarınız dua eder, fakat du­aları kabul olunmaz."[7]
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Allah Resulüne, insanların en hayırlısının kim olduğu soru­lunca, şöyle cevap vermiştir: "İnsanların en hayırlısı en çok okuyanı, en muttaki olanı, iyiliği en çok emredeni, kötülükten en fazla sakındırmaya çalışanı ve en çok sıla-ı rahim yapanıdır. "[8]
Hz. Peygamber, Veda haccı hutbesinde, dinî emir ve ya­sak­ların, bilgilerin nesilden nesile aktarılması ve irşat faaliyetinin sürdürülmesi için ümmetine görev yüklemiştir. Bu da tebliğ görevidir.
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sizden hazır olanlar, burada bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar. Umulur ki, bunları burada bulunmayanlar, bulunanlardan daha iyi anlar ve korur."[9]
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Siz insanların faydası için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız."[10]
Onu en hayırlı yapan; iyiliği emretme, kötülükten sakındırmaya çalışma, başka bir deyimle "irşad" görevini ifa etme özelliğidir.
İrşâdın metodunu ve irşad sırasında izlenecek yolu Kur'an-ı Kerîm şöyle belirlemiştir: "Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanı da çok iyi bilir, doğru yolda yürüyenleri de çok iyi bilir."[11]
"Ey Musa ve Hârun! İkiniz de Firavun'a gidin. Çünkü o çok az­dı. Öğüt alacağını veya korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin."[12]
"(Ey habibim!) Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer sen sert ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz insanlar, etrafından dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet ve ba­ğışlanmalarını dile. İşlerde onlarla istişare et. Bir işe de azmettin mi, Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever."[13]
Diğer yandan mürşidin etkili olabilmesi söyledikleriyle önce kendisinin amel etmesine bağlıdır. Aksi halde irşâddan olumlu sonuç alınamayacağı ayette şöyle ifade edilir: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi, niçin söyleyip duruyorsunuz."[14]
Son olarak, bu yazının hazırlanmasının temel sebebi nasihat ve irşad ile din ve imanı ayakta tutmaya çalışmak ama­cıyla birkaç söz dile getirmek. Bundan amacımız insanlığın kurtuluşunda ve doğruyu bulmasında bir ışık tutmaktır. Di­limiz sürçtü, kalemimiz yanlış yazdı ise af ola.
"Ey Rabbimiz bizi ulemâ-ı âmilîn ve sulehâ-i şâkirinden ey­­le."
"Ey Rabbimiz bizi, bilgisiyle amel eden âlimler ve nimetlere şükür eden sâlihler zümresine ilhak et." (Amin).
Allah, hepimizin muîni olsun!...Es-Selamun Aleyküm.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bil ki, Ey Aziz!

Bil ki, Ey Aziz!

Dört şey için dünyayı fiilen değil, kalben terk etmek lâzımdır.
1. Dünyanın ömrü kısa olup süratle bitişe ve batışa gider. Bitişin acısıyla kavuşmanın lezzeti yok olur.
2. Dünyanın lezzetleri zehirli bala benzer. Lezzeti nispetinde acısı da vardır.
3. Seni beklemekte ve senin de süratle ona doğru gitmekte olduğun kabir dünyanın süslü, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel sayılan şey orada çirkindir.
4. Düşmanlar ve zararlı haşaratlar arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki fark, kabir ile dünya arasındaki aynı farktır. Dolayısıyla, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise kayıtlı ve kelepçeli olarak götürülmeden evvel Allah'ın dâvetine icabet et.

[1] Müslim, İman 95, (55); Ebu Davud, Edeb 67, (4944); Nesai, Bey'at 31,

[2] İbnül-Esîr, Üsdü'l-gâbe, Kahire 1970, IV,146

[3] Ebu Davud, İlm 8,

[4] Hûd,11/87

[5] Âli İmrân, 3/104

[6] Ebû Dâvud, Melâhim 17: İbn Mâce, Fiten, 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4, 361, 363, 364, 366

[7] Ebu Dâvûd, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 9; Ahmed b. Hanbel, 5, 388, 390, 391

[8] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6, 432

[9] Ahmed b. Hanbel,Müsned, 5, 41

[10] Âli İmrân, 3/110

[11] Nahl, 16/125

[12] Tâhâ, 20/43-44

[13] Âli İmrân, 3/159

[14] Saff, 61/2
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esselâmu aleyküm ve Rahmetullâhi ve berekâtühû ...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt