Haydi Camiye
Abdullah Yıldız - Ahmet Bulut - Cemil Tokpınar
Haydi Camiye!
Canlı bir davet mektubudur cami. İşlerin ortasında, telaşları kesen, bayramları çoğaltan, hüzünleri ağırlayan uhrevi hatırlatıcıdır. Mahallemizin bir köşesinde, evimizin yanı başında, uykumuzun orta yerinde ezanlarca ötelere açar kalbimizi. Bir şehrin siluetini minarelerce göklere yükselten zarafet abidesidir. Hayatın kalbi gibi, bir boşalır, bir dolar. Temizler öyle uğurlar uğrayanlarını. Kirlerine bakmaksızın karşılar kapısına gelenleri. Günde beş kez, ahirete ilikler dünyamızı. Zamanın başköşelerinde kutlu çağrılarla Rabbimizin huzuruna bitiştirir kalıplarımızı ve kalplerimizi:
Haydi namaza!
Haydi felâha!
Ezan nereye çağırıyor?
Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamber’den (s.) emanet mihrabı sevindirelim diye...
Ezanların daveti cem olmayadır; dağıttığımız emellerimizi, un ufak ettiğimiz yakarışlarımızı omuz omuza verip bir araya getirelim diye...
Müezzinlerin seslenişi cemaat olmayadır; yüz üstü bıraktığımız kardeşliğimizin, köprü altlarında unuttuğumuz şefkatimizin elinden tutup kaldıralım, eve çağıralım diye...
Minarelerin çağrısı namazadır; aynı Rabbe kul olmanın lezzetini, konu komşu, eş dost, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, cümbür cemaat attığımız her adımda bir daha yaşayalım diye...
Ezanların çağrısı secdeyedir; dünyanın gam ve kederini, zalimlerin zulümlerini, nefsimizin aldatmalarını, şeytanın çelmelerini alnımızda eritip bir olan Rabbimizin yakınlığında eritelim diye...
Cami hayatımızın neresinde?
Cami, kurtuluşun habercisi, Rab’le buluşmanın merkezidir. İslam medeniyeti cami medeniyetidir... İslam şehrinin merkezinde cami, caminin merkezinde de namaz vardır...
Camiler, Müslümanları toplayıp bir araya getiren, onların hayatını kuşatan mekânlardır.
Camiler, Allah’ın adının anılması için, ibadet için vardır. İbadetin odağı ise namazdır.
Camiler, İslam'ın sembolüdür, imzasıdır; Müslümanların güvencesidir.
Camiler yeryüzüne vurulan İslam mührüdür.
Camiler “Allah'ın evi” Kâbe’nin şubeleridir.
Camiler Allah'ı anma adacıkları, Rabbimizle baş başa kalma vahaları, kendi içimize döndüğümüz serin pınar başlarıdır.
İnsan olmanın resmi camilerdir.
İnsanlığın tarihi cami ile başlar: yeryüzünde yapılan ilk bina bir ibadet yeri olup, pek feyizli ve insanlar için hidâyet rehberi olan Kâbe’dir (3/96).
Efendimiz’in Medine’ye hicretinde ilk işi cami yapmak olmuştur. Bu, toplum hayatının kalbi camide atacak demektir. İslam’ın ilk yıllarından itibaren cami İslam toplumunda merkezi rol oynamış; hem ibadet, hem eğitim, hem dayanışma, hem de idare yeri olmuştur.
İnsan, camilere yabancılaştıkça Rabbine, kendine ve topluma yabancılaşır. Yine insan, ancak Allah’ın evleri olan camilerde kendini bulur ve yeniden dirilir. Bir insanın camide bulunması, Peygamberimizin ifadesiyle, kişinin gurbetten bir yakınının eve dönmesiyle sevinmesi gibi Allah’ı hoşnut kılar. (Bkz: İbn Mâce, Mesâcid,19)
Biz neredeyiz, cami nerede?
Bugün, her alanda bir diriliş ve öze dönüş çabası içinde olan Müslümanlar, modern dünyanın ifsad edici saldırıları karşısında, camileri yeniden bir sığınak, bir merkez haline getirmelidirler. Minberi ve mihrabı yeniden ihya etmelidirler. Camileri tekrar hayatın merkezine yerleştirmelidirler.
Her namazda defalarca okuduğumuz Fatiha, bize cemaat olmayı emreder: "Ya Rabbî, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" derken, ben olmaktan çıkar, biz haline geliriz. İşte Fatiha’daki “biz”in içini doldurabilmemiz için biz hepimiz camide omuz omuza vermeliyiz. Cami, “ben”in gittiği, “biz”in geldiği yerdir; bencilliğin bittiği, kardeşliğin dirildiği yerdir. Camide cemaat olmak, Fatiha’nın anlamını yaşamaktır. Modern dünyanın ırk, renk, dil, sınıf ayırımcılığı ile parçaladığı bilincimizi onarmaktır.
Cami ile aramazdaki engelleri kaldıralım !
Camiye gitmemek için birçok bahane üretebiliriz. Oysa Asr-ı Saadette gözü görmeyenler bile camiye koşardı.
"Beni mescide getirecek kimsem yok. Evimde namaz kılabilir miyim?" diyen, görme özürlü sahabiye Efendimiz: "Ezan sesini işitiyor musun?" diye sormuş, "Evet” cevabını alınca da "Öyle ise davete katıl, cemaate gel" buyurmuştu. (Müslim, Mesacid, 255)
Efendimiz vefatına yakın, ayakta duracak takati olmadığı halde sahabilerin yardımıyla mescide gidip cemaatle son namazını eda etmiş, bu tavrıyla cemaate devam etmemek için öne sürdüğümüz bahanelerimizin hepsini geçersiz kılmıştır.
Mescidin Yolunu Keşfedelim!
Caminin bizim için ne muhteşem bir hazine olduğunu kavrayabilmek için Rabbimizin şu kudsî hadisteki müjdesine kulak vermek yeter:
"Benim dünyadaki evlerim mescitlerdir. Misafirlerim ise oraları bina edip şenlendirenlerdir. Ne mutlu o kuluma ki evinde abdest alarak Beni evimde ziyarete gelir. Ev sahibinin de evine gelen misafirine ikram etmek borcu vardır." (Buharî, Ezan, 36)
Cami, Hz. Peygamber döneminde Allah'a secde edilen yer, ümmeti eğiten ve bilinçlendiren mekân, hayatın merkezi ve toplum faaliyetlerinin odağı oldu. İslâm'ın güçlü ve berrak çağlarında bu hep böyleydi.
Mescidin fonksiyonlarının azaldığı çağlar ve İslâm toplumunun güçten düştüğü çağlardır. O halde bizler mescidin yolunu yeniden keşfetmeli değil miyiz? Camiyi mihrabı, minberi, minaresi ile yeniden ortak sevgi odağı haline getirmeli değil miyiz? İşte yanıbaşımızda Allah’ın birliğini simgeleyen minareleriyle mahzun duran camilerimiz, her köşesini ihya edecek nefesler bekliyor. Allah sevgisiyle mescit inşa edenler, Allah sevgisi etrafında yaşayan bir toplum olabilirse, işte o zaman Peygamber Mescidi, her mescitte hayat bulur...
Çocuklar Allah’ı camide tanır.
Camiler çocukların özgürlüklerini hissettiği özel bir mekandır. Çocuk gözünde, cami sınırsız bir koşu alanıdır. Çocuğun gönlünde, cami, tanıdık tanımadık bütün büyüklerin gülücükler dağıttığı, coşkuyla kucaklaştığı bayram yeridir. Çocukça hayallerin büyüklerce onaylandığı tek yerdir cami... Büyüklerin büyülü dünyasından, ibadetin uhrevî atmosferine geçişin eşiğidir cami... Dininin sembollerini camide tanır çocuklar. İmamın, namaz kılanların, camiden çıkanların kendine sevimli gelmesine göre kalbine koyar dinin soyut varlığını. Kimi ünlü kişilerin çocukluk hayatlarında cami ve içindekilerle yaşadığı olumsuz hatıralar yüzünden Allah’a küstüğünü, Kur’ân’dan uzaklaştığını acıyla ve ibretle okuyabiliyoruz. Allah’ı sevmek, camiyi sevmekten geçiyor. Allah’ı sevdirmek, camileri sevimli hale getirmekten geçiyor. Öyleyse, camilerimizi çocukların kendisinden kaçacağı yerler değil, kendisine kaçacağı yerler haline getirmek gibi çok acil bir görev bizi bekliyor. Değil mi?
Haydi, Ailece Camiye
Gelin, güzelce camiye gidelim, camiyi güzel eyleyelim, cemaate katılmakla güzelleşelim. Cemaatle namaz kılmak, tek başına kılmaya göre 27 kat daha faziletlidir. Bu fazilete ailece nail olmak gerekir. Kadınların erkekler gibi cemaate devam etme yükümlülüğünün olmaması, camiye gelmelerine bir engel değildir. Bu onların aile içindeki konumları sebebiyle mazur görülmelerinden kaynaklanır. Ancak bir engelleri yoksa neden camiye gelmesinler ki?
Peygamberimiz devrinde kadınların-kızların, vakit namazları ve cuma namazlarından başka bayram namazlarına da katıldığını biliyoruz. Hatta Efendimiz (s.), özürlü olanların da namaz kılamasalar da gelip bayram coşkusuna katılmalarını istemiştir.
Hz. Pey¬gamber (s.), kadınların mescide gitmelerinin engellenmemesini em¬retmiştir. Hatta gece namazları için mescide gitmeye izin isteyen kadınlara, bunun güvenlikli bir şekilde sağlanmasını istemiştir.
Çocukların da camiye geldiklerini, hatta çok küçük yaşta çocukların bile hem de sabah namazında anneleri tarafından camiye getirildiğini biliyoruz.
O halde günümüzün daha fazla imkânlara sahip camilerinde neden ailecek yer almayalım? Hanımları, kızları ve çocukları camiyle yeniden buluşturarak, dini hayatın canlılığını, ailede huzur ve mutluluğu daha iyi yakalayabiliriz.
Gelin, Camileri Şenlendirelim !
Camilerin Allah katındaki değerini kavrayabilmek için işte muhteşem iki âyet:
"Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe, 18)
"Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harab olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunların oralara korka korka girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azab vardır." (Bakara, 114)
Allah'ın mescidlerini imar etmek de bize düşüyor, harab etmek de bizim elimizde... İmar edersek, oradan ümmet olarak, yepyeni bir hayata doğacağız. Harab edilmesine göz yumarsak, zulme ortak olacağız.
Cemaat caminin süsüdür. Cami de cemaatin huzur bulduğu mekandır. Cami cemaatle şenlenir, süslenir ve mamur olur. Cemaat camide nefeslenir, dinlenir. Cami cemaatle sevinir; cemaat de, camide, dünyanın telaşından, kirinden pasından temizlenir, arınır. O halde, camilerimizi cemaatsiz bırakarak harab etmeyelim!
Camilerimizi imar etmek için, camiyi ziyaret edelim, şenlendirelim. İçinde ibadet ettikçe, kapısına vardıkça, eşiğini aşındırdıkça camiler imar olacaktır. İçini çocuk, kadın, erkek hep birlikte cıvıl cıvıl insan nefesi ve sesiyle, dua fısıltısı ve ibadet coşkusuyla doldurdukça camilerimiz şenlenecektir.
O halde, haydi camiye!
NAMAZ GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU