Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namazla Diriliş... (1 Kullanıcı)

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
kapak1.jpg


___ HAYDİ, NAMAZ SEFERBERLİĞİNE ! ___

Hatırlayabildiğiniz kadar gerilere gidin ve şöyle bir hafızanızı yoklayın. Bugüne dek ne çok kampanya, boykot, seferberlik gördünüz. Çoğu kez dünyayla ilgili bir amacı olan bu toplu girişimlerin birçoğuna da katıldınız belki.

Sizi dünya ve ahiretinizi kurtaracak bir seferberliğe çağırıyoruz: Namaz kılmaya, kılıyorsanız dört elle sarılmaya, hiç kazaya bırakmıyorsanız bile huşuyu keşfetmeye ve namaz için çalışmaya var mısınız?

Rabbimizin Kur’an’da 70 kez emrederek en çok önem verdiği ibadet olan namaz, Peygamberimizin (s.a.v.) ifadesiyle, ahirette hesaba çekileceğimiz ilk amelimizdir.

Ne var ki, yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde beş vakit namaz kılanların oranı yüzde 25’tir. Bunların da ara sıra kazaya bırakmak, aceleye getirmek, gereken önemi vermemek gibi problemleri var.

Müslümanların yüzde 75’i niçin namaz kılmadıklarını açıklarken, birçok bahane ileri sürüyorlar. “Kılmasını bilmiyorum.”, “Benim kalbim temiz.”, “Yaşlanınca kılarım.”, “Çok yoğunum, zamanım yok.”, “İş yerinde veya okulda fırsat bulamıyorum.”, “Hastayım.”, “Yolcuyum.” gibi bahanelerle kendilerini kurtardıklarını sanıyorlar.

Oysa namazın önünde hiçbir engel olamaz. Dünya için yığınla bilgi öğrenen insanlar, elbette namaz kılmasını da öğrenebilirler. Kalbi temiz olmak ise, zaten güzel bir namaz kılmanın şartlarındandır. Yaşlanıncaya kadar hiç kimsenin garantisi olmadığı için genç ihtiyar herkes namaz kılmak zorunda. Her şeye zaman bulan insanların, namaza vakit bulamamasını anlamak güç. İsteyen herkes namaz için her türlü ortamda fırsat bulabilir. Hastalık ve yolculuk ise, namaza engel olmaz, sadece kolaylaştırılmasını sağlar.


Namazın en büyük engeli, onun ne muhteşem bir önem ve değer taşıdığını bilmemektir. Ne yazık ki, namazı gündeme getirecek ciddi bir faaliyet de yok ülkemizde. Namazın önemini anlatan film, tiyatro, roman, şiir, ilâhî, program neredeyse bulamazsınız.


Şükürler olsun ki, bu sahada yazılmış hiç değilse çok güzel kitaplar var.

İşte biz, namaz için yazanlar ve namaz davasına gönül verenler olarak bir araya gelip namazı gündeme getirmeye karar verdik. Bugüne kadar namazla ilgili birçok toplantı, konferans, panel, program yaptık. Namazı anlatan kasetler, VCD’ler, filmler, radyo-TV programları da olsun istiyoruz.


Namazı anlamak ve yaşamak için sizi duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Sizi her yerde ve her zaman katılabileceğiniz namaz seferberliğine davet ediyoruz.

Gelin, namazı her yerde, her zaman, herkese anlatmak için çalışın.

Namazın elinden tutun ki, o da kabirde ve sıratta sizin elinizden tutsun.

Namazı sevin ki, Allah ve Resulü (s.a.v.) de sizi sevsin.

--------------------------

Namaz Gönüllüleri Platformu
 

T.Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
939
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
güzel bir paylaşım allah c.c. razı olsun ibadetlerimizi kabul etsin
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Esselamun Aleyküm değerli abimiz...
Önemli paylaşımınız için Allah c.c. razı olsun..
Bu güzel bilgiyi paylaştığınız için teşekkürler..
Namaz Gönüllüleri Platformu'nu oluşturan ve katkıda bulunan bu seferberliği devam etiren değerli abilerimiz ablalarımız ve kardeşlerimizden Allah c.c. razı olsun...
Aslında günümüzde bu değerli bilgilere çabuk kavuşabiliyoruz...İnternet hayır için kullanıldığı sürece herkes için çok güzel bir nimet..
Namazla ilgili değerli abilerimizin hocalarımızın kitapları cd'leri var...
İnşallah bizde bu platform'un içinde olanlardan hayra vesile olanlardan oluruz...
Selam ve duayla...
Allah c.c. emanet olunuz...​
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamünaleyküm değerli abimiz
Allah razı olsun faydalı bir paylaşımdı emeğinize sağlık..

Malesef insanlarımız dini konular dışındaki herşey için seferber oluyorlar tanıtılmasında uygulanmasında ellerinden geleni yapıyorlar ama bir namaz yada başka bir dini program için aynısını söyleyemiyoruz çok acı bir gerçek bu..
Zaten yazıdada çok güzel anlatılmış herşey özetlenmiş..

Rabbim namazı doğru kılanlardan ve bilmeyenlere de doğru anlatanlardan olmayı nasip
eylesin inşaallah..Amin

Allaha emanet olun
selam ve dua ile...
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Değerli yorumlarınıza sonsuz teşekkürler, Allah razı olsun...

Namaz Gönüllüleri Platformunun önde gelen askerlerinden Muhterem Abdullah Yıldız'ın bence çok ama çok önemli bir kitabı olan "Namaz: Bir Tevhid Eylemi" adlı eseri mutlaka okunması gereken bir eserdir...

İşte bir bölüm:

NAMAZ BİR TEVHİD EYLEMİDİR

Allah’tan başka ilâh yoktur esasına dayanan tevhîd inancı namazla eyleme dönüşür. İslâm’ın ilk farzı tevhîd’e iman, ikincisi namazdır. Yani, İslâm’da ilk farz kılınan ibadet namazdır.

Namaz en faziletli, en kapsamlı ibadettir: Allah’ı tesbih ve tekbir etme, O’na hamd, şükür, tevbe ve istiğfar, O’ndan yardım dileme, dua, niyaz ve zikirdir.

Peygamberimizin “Dinin direği”, “Müminin miracı”, “Cennetin anahtarı”, “Gözümün nuru” olarak tanımladığı namaz, İslâm’ın olmazsa olmazıdır. Onu terk eden cehenneme sürüklenir: “Sizi cehenneme sevk eden nedir? Derler ki: Namaz kılanlardan değildik!”(Müddessir/42–43)

Namaz beş vakit farzdır. Hayatın hızlı koşusu içinde Allah’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan günde beş kez namazla kulluğunu hatırlar ve yeniden dirilir. Her namaz bir inkılâptır, diriliştir; kul onunla şirk batağından tevhid atmosferine, geçici dünya zevklerinden ebedî ahiret lezzetlerine, şeytanın etki alanından ilâhî huzur iklimine geçer.

Bu değişim süreci ezan ve abdestle başlar. Tevhid akidesini en özlü cümlelerle haykıran ezanla namaza ve kurtuluşa çağrılan mümin, abdest alarak etrafını kuşatan şeytanî çemberi yarmaya ve arınmaya yönelir; maddî manevî kirlerden temizlenir. “Allah sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak ister.”(Maide/6) Abdest sadece vücudu kir, pis ve pastan temizlemekle kalmaz. Aynı zamanda iç dünyayı da arındırır. Mümin, her azasını yıkarken eliyle, ağzıyla, diliyle, gözüyle, kulağıyla, ayaklarıyla bilerek - bilmeyerek yaptığı tüm günahlara tövbe edip vazgeçmeye karar verir.

Tertemiz bir kalp, tertemiz bir beden ve elbise ile Allah’ın huzuruna çıkan kul, yönünü kıbleye yani Kâbe’ye döner. Allah’ın evi olan Kâbe’ye yönelen mümin, kalbini ve düşüncelerini Allah’a odaklar; diğer kıblelerden yüz çevirir. Herkesin bir kıblesi vardır. Yüzünü Kâbe’ye döndüğü halde özünde başka varlık ve değerleri kıble edinenler, gerçekte İstikbâl-i Kıble yapmış olmazlar.

Niyeti kalple yapmak esastır. Dilde kalan sözler gerçek niyet olamaz. Zira namaza Allah rızası için durulur.

Ellerini kaldırıp “Allâhu ekber” diyen mümin, artık dünyayı, dünyevî düşünce ve kaygıları elinin tersi ile geriye atıp kalbini yüce Allah’a bağlar. Sübhaneke duasını okuyup Allah’ı hamd ile tesbih eder, ismini yüceltir ve O’ndan başka ilâh olmadığını ikrar eder. “Kur’ân okumak istediğinde kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!”. (Nahl/98) Şeytanın vesvesesinden Allah’a sığınan kul, E‘ûzü bi’llâhi min’eş-şeytân’ir-racîm der ve besmele ile önce Fatiha’yı, sonra Kur’ân’dan kolayına geleni okur. Namazın her rekâtında Fatiha’yı okuyan kul, Yaratanıyla “kulluk sözleşmesi” ni yeniler. Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahîm olan Allah’a Ahiret Günü’nde hesap vereceğinin bilinci içinde, hem kendisi hem de müminler adına söz verir: “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz.” Sonra, doğru yolda olmak, nimete kavuşmak ve azaptan kurtulmak için Allah’tan yardım diler: “Ya Rab! Bizi, Dosdoğru yola hidayet eyle! O yol, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur; gazaba uğrayanların, sapıkların, dalâlette olanların değil.” Âmin!

Hz. Ali(r.a), “Kendisinde anlayış ve idrakin bulunmadığı hiçbir ibadette ve kendisinde düşünmenin bulunmadığı hiçbir kıraatte hayır yoktur” der. O halde, namazda okunan ayet, sure ve dualar anlaşılmalı, hissedilmeli ve düşünülmelidir. Yoksa o kutlu ifadeler birer tekrardan ibaret kalır.

Mümin, sadece namazda okuduğu ayet ve dualarla değil beden diliyle de kulluğunu ifade eder. Rabbinin huzurunda huşu ile el-pençe divan duran kul, bu kıyamın aynı zamanda sahte tanrılara karşı bir başkaldırı anlamına geldiğini bilmelidir.

Allah’a boyun eğip teslim olmayı ifade eden rükû ile kul, sadece O’nun karşısında eğildiğini; O’ndan başka hiçbir otoriteye boyun eğmeyeceğini ilân eder: “Sübhâne Rabbiy’el-Azim: Azamet sahibi Rabbimi yüceltir, O’nu noksan sıfatlardan uzak bilirim.”

Secde ise, ibadetin, itaatin ve de özgürlüğün zirvesidir: “Secde et ve (Rabbine) yaklaş”(Alak/19). Secde eden kul, Rabbini sonsuz yüceltip tesbîh ederken, kendi acizliğini, hiçliğini itiraf eder. O’ndan başka hiçbir varlığın karşısında yere kapanmayacağını ilân eder: “Sübhâne Rabbiy’el-A‘lâ: Yüceler yücesi Rabbimi tesbîh ederim.” İki kez secde ise, topraktan gelip tekrar toprağa dönüşü ifade eder.

Kıyam, rükû ve secde basamaklarını geçen mümin teşehhüdde, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraçta Rabbi ile aracısız sohbet etmesi gibi, doğrudan Yaratanına kalbini açıp kulluğunu arz eder. Tahiyye, tayyibe ve salevâtı Allah’a; selâmı, rahmeti ve bereketi de Nebi’ye ve O’nun adına salihlere sunar. Tevhid inancını bir kez daha tekrarlar. Rasûl’e ve âline salâtu selâmdan sonra annesine, babasına ve tüm müminlere hayırlar ve esenlikler diler; cehennemden korunmayı diler, kendisinin ve zürriyetinin dosdoğru ve sürekli namaz kılanlardan olmasını diler, diler de diler...

Nihayet “es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah” diyerek sağında ve solundakilere, tüm inananlara, salihlere, meleklere selâm verir; böylece namaz biter ama dua, niyaz, hamd, tekbir, tesbîh, zikir, fikir… Bitmez; zira bu müminin hayat tarzıdır.

Günde beş vakit böyle dosdoğru, özenle ve düzenli kılınan namaz, müminleri dosdoğru yoldan ayırmaz; onları Allah’tan başka varlıklara kulluktan korur, kötülük ve çirkinliklerden uzak tutar; böylece ebedi kurtuluşlarına vesile olur.

Bir tevhid eylemi olan namaz, müminleri pasif nesneler değil, aktif özneler kılar. Hz.Şuayb’ın kıldığı gibi bir namaz(Hûd/87), müminleri dünyadan eletek çektirmez, aksine onları zulme, şirke ve küfre karşı mücadeleye sevk eden bir dinamizm, bir direniş ve bir diriliş kaynağı olur.

Abdullah Yıldız

Araştırmacı - Yazar

abdullahyildiz@umran.org

Allah'a emanet olun...
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Esselamun Aleyküm değerli abimiz...
Allah c.c. razı olsun Hayırlı paylaşımlarınız için...
Devamını Ricaederiz...
Buketciğim teşekkürler..
Allah c.c. razı olsun...
Çok faydalı bir paylaşım..
emeklerinize sağlık..
Selam ve duayla....
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Peygamberimizin “Dinin direği”, “Müminin miracı”, “Cennetin anahtarı”, “Gözümün nuru” olarak tanımladığı namaz, İslâm’ın olmazsa olmazıdır. Onu terk eden cehenneme sürüklenir: “Sizi cehenneme sevk eden nedir? Derler ki: Namaz kılanlardan değildik!”(Müddessir/42–43)

Namaz beş vakit farzdır. Hayatın hızlı koşusu içinde ALLAH’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan günde beş kez namazla kulluğunu hatırlar ve yeniden dirilir. Her namaz bir inkılâptır, diriliştir; kul onunla şirk batağından tevhid atmosferine, geçici dünya zevklerinden ebedî ahiret lezzetlerine, şeytanın etki alanından ilâhî huzur iklimine geçer.
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
namaz.jpg
Haydi Camiye

Abdullah Yıldız - Ahmet Bulut - Cemil Tokpınar

Haydi Camiye!

Canlı bir davet mektubudur cami. İşlerin ortasında, telaşları kesen, bayramları çoğaltan, hüzünleri ağırlayan uhrevi hatırlatıcıdır. Mahallemizin bir köşesinde, evimizin yanı başında, uykumuzun orta yerinde ezanlarca ötelere açar kalbimizi. Bir şehrin siluetini minarelerce göklere yükselten zarafet abidesidir. Hayatın kalbi gibi, bir boşalır, bir dolar. Temizler öyle uğurlar uğrayanlarını. Kirlerine bakmaksızın karşılar kapısına gelenleri. Günde beş kez, ahirete ilikler dünyamızı. Zamanın başköşelerinde kutlu çağrılarla Rabbimizin huzuruna bitiştirir kalıplarımızı ve kalplerimizi:

Haydi namaza!

Haydi felâha!

Ezan nereye çağırıyor?

Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamber’den (s.) emanet mihrabı sevindirelim diye...

Ezanların daveti cem olmayadır; dağıttığımız emellerimizi, un ufak ettiğimiz yakarışlarımızı omuz omuza verip bir araya getirelim diye...

Müezzinlerin seslenişi cemaat olmayadır; yüz üstü bıraktığımız kardeşliğimizin, köprü altlarında unuttuğumuz şefkatimizin elinden tutup kaldıralım, eve çağıralım diye...

Minarelerin çağrısı namazadır; aynı Rabbe kul olmanın lezzetini, konu komşu, eş dost, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, cümbür cemaat attığımız her adımda bir daha yaşayalım diye...

Ezanların çağrısı secdeyedir; dünyanın gam ve kederini, zalimlerin zulümlerini, nefsimizin aldatmalarını, şeytanın çelmelerini alnımızda eritip bir olan Rabbimizin yakınlığında eritelim diye...

Cami hayatımızın neresinde?

Cami, kurtuluşun habercisi, Rab’le buluşmanın merkezidir. İslam medeniyeti cami medeniyetidir... İslam şehrinin merkezinde cami, caminin merkezinde de namaz vardır...

Camiler, Müslümanları toplayıp bir araya getiren, onların hayatını kuşatan mekânlardır.

Camiler, Allah’ın adının anılması için, ibadet için vardır. İbadetin odağı ise namazdır.

Camiler, İslam'ın sembolüdür, imzasıdır; Müslümanların güvencesidir.

Camiler yeryüzüne vurulan İslam mührüdür.

Camiler “Allah'ın evi” Kâbe’nin şubeleridir.

Camiler Allah'ı anma adacıkları, Rabbimizle baş başa kalma vahaları, kendi içimize döndüğümüz serin pınar başlarıdır.

İnsan olmanın resmi camilerdir.

İnsanlığın tarihi cami ile başlar: yeryüzünde yapılan ilk bina bir ibadet yeri olup, pek feyizli ve insanlar için hidâyet rehberi olan Kâbe’dir (3/96).

Efendimiz’in Medine’ye hicretinde ilk işi cami yapmak olmuştur. Bu, toplum hayatının kalbi camide atacak demektir. İslam’ın ilk yıllarından itibaren cami İslam toplumunda merkezi rol oynamış; hem ibadet, hem eğitim, hem dayanışma, hem de idare yeri olmuştur.

İnsan, camilere yabancılaştıkça Rabbine, kendine ve topluma yabancılaşır. Yine insan, ancak Allah’ın evleri olan camilerde kendini bulur ve yeniden dirilir. Bir insanın camide bulunması, Peygamberimizin ifadesiyle, kişinin gurbetten bir yakınının eve dönmesiyle sevinmesi gibi Allah’ı hoşnut kılar. (Bkz: İbn Mâce, Mesâcid,19)

Biz neredeyiz, cami nerede?

Bugün, her alanda bir diriliş ve öze dönüş çabası içinde olan Müslümanlar, modern dünyanın ifsad edici saldırıları karşısında, camileri yeniden bir sığınak, bir merkez haline getirmelidirler. Minberi ve mihrabı yeniden ihya etmelidirler. Camileri tekrar hayatın merkezine yerleştirmelidirler.

Her namazda defalarca okuduğumuz Fatiha, bize cemaat olmayı emreder: "Ya Rabbî, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" derken, ben olmaktan çıkar, biz haline geliriz. İşte Fatiha’daki “biz”in içini doldurabilmemiz için biz hepimiz camide omuz omuza vermeliyiz. Cami, “ben”in gittiği, “biz”in geldiği yerdir; bencilliğin bittiği, kardeşliğin dirildiği yerdir. Camide cemaat olmak, Fatiha’nın anlamını yaşamaktır. Modern dünyanın ırk, renk, dil, sınıf ayırımcılığı ile parçaladığı bilincimizi onarmaktır.

Cami ile aramazdaki engelleri kaldıralım !

Camiye gitmemek için birçok bahane üretebiliriz. Oysa Asr-ı Saadette gözü görmeyenler bile camiye koşardı.

"Beni mescide getirecek kimsem yok. Evimde namaz kılabilir miyim?" diyen, görme özürlü sahabiye Efendimiz: "Ezan sesini işitiyor musun?" diye sormuş, "Evet” cevabını alınca da "Öyle ise davete katıl, cemaate gel" buyurmuştu. (Müslim, Mesacid, 255)

Efendimiz vefatına yakın, ayakta duracak takati olmadığı halde sahabilerin yardımıyla mescide gidip cemaatle son namazını eda etmiş, bu tavrıyla cemaate devam etmemek için öne sürdüğümüz bahanelerimizin hepsini geçersiz kılmıştır.

Mescidin Yolunu Keşfedelim!

Caminin bizim için ne muhteşem bir hazine olduğunu kavrayabilmek için Rabbimizin şu kudsî hadisteki müjdesine kulak vermek yeter:

"Benim dünyadaki evlerim mescitlerdir. Misafirlerim ise oraları bina edip şenlendirenlerdir. Ne mutlu o kuluma ki evinde abdest alarak Beni evimde ziyarete gelir. Ev sahibinin de evine gelen misafirine ikram etmek borcu vardır." (Buharî, Ezan, 36)

Cami, Hz. Peygamber döneminde Allah'a secde edilen yer, ümmeti eğiten ve bilinçlendiren mekân, hayatın merkezi ve toplum faaliyetlerinin odağı oldu. İslâm'ın güçlü ve berrak çağlarında bu hep böyleydi.

Mescidin fonksiyonlarının azaldığı çağlar ve İslâm toplumunun güçten düştüğü çağlardır. O halde bizler mescidin yolunu yeniden keşfetmeli değil miyiz? Camiyi mihrabı, minberi, minaresi ile yeniden ortak sevgi odağı haline getirmeli değil miyiz? İşte yanıbaşımızda Allah’ın birliğini simgeleyen minareleriyle mahzun duran camilerimiz, her köşesini ihya edecek nefesler bekliyor. Allah sevgisiyle mescit inşa edenler, Allah sevgisi etrafında yaşayan bir toplum olabilirse, işte o zaman Peygamber Mescidi, her mescitte hayat bulur...

Çocuklar Allah’ı camide tanır.

Camiler çocukların özgürlüklerini hissettiği özel bir mekandır. Çocuk gözünde, cami sınırsız bir koşu alanıdır. Çocuğun gönlünde, cami, tanıdık tanımadık bütün büyüklerin gülücükler dağıttığı, coşkuyla kucaklaştığı bayram yeridir. Çocukça hayallerin büyüklerce onaylandığı tek yerdir cami... Büyüklerin büyülü dünyasından, ibadetin uhrevî atmosferine geçişin eşiğidir cami... Dininin sembollerini camide tanır çocuklar. İmamın, namaz kılanların, camiden çıkanların kendine sevimli gelmesine göre kalbine koyar dinin soyut varlığını. Kimi ünlü kişilerin çocukluk hayatlarında cami ve içindekilerle yaşadığı olumsuz hatıralar yüzünden Allah’a küstüğünü, Kur’ân’dan uzaklaştığını acıyla ve ibretle okuyabiliyoruz. Allah’ı sevmek, camiyi sevmekten geçiyor. Allah’ı sevdirmek, camileri sevimli hale getirmekten geçiyor. Öyleyse, camilerimizi çocukların kendisinden kaçacağı yerler değil, kendisine kaçacağı yerler haline getirmek gibi çok acil bir görev bizi bekliyor. Değil mi?

Haydi, Ailece Camiye

Gelin, güzelce camiye gidelim, camiyi güzel eyleyelim, cemaate katılmakla güzelleşelim. Cemaatle namaz kılmak, tek başına kılmaya göre 27 kat daha faziletlidir. Bu fazilete ailece nail olmak gerekir. Kadınların erkekler gibi cemaate devam etme yükümlülüğünün olmaması, camiye gelmelerine bir engel değildir. Bu onların aile içindeki konumları sebebiyle mazur görülmelerinden kaynaklanır. Ancak bir engelleri yoksa neden camiye gelmesinler ki?

Peygamberimiz devrinde kadınların-kızların, vakit namazları ve cuma namazlarından başka bayram namazlarına da katıldığını biliyoruz. Hatta Efendimiz (s.), özürlü olanların da namaz kılamasalar da gelip bayram coşkusuna katılmalarını istemiştir.

Hz. Pey¬gamber (s.), kadınların mescide gitmelerinin engellenmemesini em¬retmiştir. Hatta gece namazları için mescide gitmeye izin isteyen kadınlara, bunun güvenlikli bir şekilde sağlanmasını istemiştir.

Çocukların da camiye geldiklerini, hatta çok küçük yaşta çocukların bile hem de sabah namazında anneleri tarafından camiye getirildiğini biliyoruz.

O halde günümüzün daha fazla imkânlara sahip camilerinde neden ailecek yer almayalım? Hanımları, kızları ve çocukları camiyle yeniden buluşturarak, dini hayatın canlılığını, ailede huzur ve mutluluğu daha iyi yakalayabiliriz.

Gelin, Camileri Şenlendirelim !

Camilerin Allah katındaki değerini kavrayabilmek için işte muhteşem iki âyet:

"Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe, 18)

"Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harab olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunların oralara korka korka girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azab vardır." (Bakara, 114)

Allah'ın mescidlerini imar etmek de bize düşüyor, harab etmek de bizim elimizde... İmar edersek, oradan ümmet olarak, yepyeni bir hayata doğacağız. Harab edilmesine göz yumarsak, zulme ortak olacağız.

Cemaat caminin süsüdür. Cami de cemaatin huzur bulduğu mekandır. Cami cemaatle şenlenir, süslenir ve mamur olur. Cemaat camide nefeslenir, dinlenir. Cami cemaatle sevinir; cemaat de, camide, dünyanın telaşından, kirinden pasından temizlenir, arınır. O halde, camilerimizi cemaatsiz bırakarak harab etmeyelim!

Camilerimizi imar etmek için, camiyi ziyaret edelim, şenlendirelim. İçinde ibadet ettikçe, kapısına vardıkça, eşiğini aşındırdıkça camiler imar olacaktır. İçini çocuk, kadın, erkek hep birlikte cıvıl cıvıl insan nefesi ve sesiyle, dua fısıltısı ve ibadet coşkusuyla doldurdukça camilerimiz şenlenecektir.

O halde, haydi camiye!

NAMAZ GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU
 

buket58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Haz 2009
Mesajlar
1,331
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
cemal abi ayrı ayrı başlıklar halinde açıyosun demi

yani her konu yu ayrı ayrı paylaşıcan yani öyle daha iii olur

rabbime emanetsiniz
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
cemal abi ayrı ayrı başlıklar halinde açıyosun demi

yani her konu yu ayrı ayrı paylaşıcan yani öyle daha iii olur

rabbime emanetsiniz

Selamun Aleyküm,

Buket kardeşim, önemine inanarak yayınlamayı düşündüğüm konu oldukça kapsamlı olduğu için bölümler halinde ve zaman zaman bu konuyu devam ettirmeyi düşünüyorum...
Faydalı olabilirsem ne mutlu bana...

Allah'a emanet ol...

Küçük bir not: Buket kardeşim her nereden tahmin ettiysen ismimi yanlış olarak Lütfi şeklinde yazmışsın, bunu da Sinan olarak düzeltelim mi? Allah razı olsun, Tekrar tekrar Allah'a emanet ol...
 

buket58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Haz 2009
Mesajlar
1,331
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
kusura bakma sinan abi özür dilerim yine bu sitede bi konu nun mesajında görmüştüm tekrar kusura bakma

eğer bi ihtiyacın olursa ben yaparım çünkü çok önemli bi konu sinan abi


rabbime emanetsiniz
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Esselamun Aleyküm ve Rahmettullah

Esselamun Aleyküm ve Rahmettullah

namaz.jpg
Haydi Camiye

Abdullah Yıldız - Ahmet Bulut - Cemil Tokpınar

Haydi Camiye!

Canlı bir davet mektubudur cami. İşlerin ortasında, telaşları kesen, bayramları çoğaltan, hüzünleri ağırlayan uhrevi hatırlatıcıdır. Mahallemizin bir köşesinde, evimizin yanı başında, uykumuzun orta yerinde ezanlarca ötelere açar kalbimizi. Bir şehrin siluetini minarelerce göklere yükselten zarafet abidesidir. Hayatın kalbi gibi, bir boşalır, bir dolar. Temizler öyle uğurlar uğrayanlarını. Kirlerine bakmaksızın karşılar kapısına gelenleri. Günde beş kez, ahirete ilikler dünyamızı. Zamanın başköşelerinde kutlu çağrılarla Rabbimizin huzuruna bitiştirir kalıplarımızı ve kalplerimizi:

Haydi namaza!

Haydi felâha!

Ezan nereye çağırıyor?

Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamber’den (s.) emanet mihrabı sevindirelim diye...

Ezanların daveti cem olmayadır; dağıttığımız emellerimizi, un ufak ettiğimiz yakarışlarımızı omuz omuza verip bir araya getirelim diye...

Müezzinlerin seslenişi cemaat olmayadır; yüz üstü bıraktığımız kardeşliğimizin, köprü altlarında unuttuğumuz şefkatimizin elinden tutup kaldıralım, eve çağıralım diye...

Minarelerin çağrısı namazadır; aynı Rabbe kul olmanın lezzetini, konu komşu, eş dost, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, cümbür cemaat attığımız her adımda bir daha yaşayalım diye...

Ezanların çağrısı secdeyedir; dünyanın gam ve kederini, zalimlerin zulümlerini, nefsimizin aldatmalarını, şeytanın çelmelerini alnımızda eritip bir olan Rabbimizin yakınlığında eritelim diye...

Cami hayatımızın neresinde?

Cami, kurtuluşun habercisi, Rab’le buluşmanın merkezidir. İslam medeniyeti cami medeniyetidir... İslam şehrinin merkezinde cami, caminin merkezinde de namaz vardır...

Camiler, Müslümanları toplayıp bir araya getiren, onların hayatını kuşatan mekânlardır.

Camiler, Allah’ın adının anılması için, ibadet için vardır. İbadetin odağı ise namazdır.

Camiler, İslam'ın sembolüdür, imzasıdır; Müslümanların güvencesidir.

Camiler yeryüzüne vurulan İslam mührüdür.

Camiler “Allah'ın evi” Kâbe’nin şubeleridir.

Camiler Allah'ı anma adacıkları, Rabbimizle baş başa kalma vahaları, kendi içimize döndüğümüz serin pınar başlarıdır.

İnsan olmanın resmi camilerdir.

İnsanlığın tarihi cami ile başlar: yeryüzünde yapılan ilk bina bir ibadet yeri olup, pek feyizli ve insanlar için hidâyet rehberi olan Kâbe’dir (3/96).

Efendimiz’in Medine’ye hicretinde ilk işi cami yapmak olmuştur. Bu, toplum hayatının kalbi camide atacak demektir. İslam’ın ilk yıllarından itibaren cami İslam toplumunda merkezi rol oynamış; hem ibadet, hem eğitim, hem dayanışma, hem de idare yeri olmuştur.

İnsan, camilere yabancılaştıkça Rabbine, kendine ve topluma yabancılaşır. Yine insan, ancak Allah’ın evleri olan camilerde kendini bulur ve yeniden dirilir. Bir insanın camide bulunması, Peygamberimizin ifadesiyle, kişinin gurbetten bir yakınının eve dönmesiyle sevinmesi gibi Allah’ı hoşnut kılar. (Bkz: İbn Mâce, Mesâcid,19)

Biz neredeyiz, cami nerede?

Bugün, her alanda bir diriliş ve öze dönüş çabası içinde olan Müslümanlar, modern dünyanın ifsad edici saldırıları karşısında, camileri yeniden bir sığınak, bir merkez haline getirmelidirler. Minberi ve mihrabı yeniden ihya etmelidirler. Camileri tekrar hayatın merkezine yerleştirmelidirler.

Her namazda defalarca okuduğumuz Fatiha, bize cemaat olmayı emreder: "Ya Rabbî, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" derken, ben olmaktan çıkar, biz haline geliriz. İşte Fatiha’daki “biz”in içini doldurabilmemiz için biz hepimiz camide omuz omuza vermeliyiz. Cami, “ben”in gittiği, “biz”in geldiği yerdir; bencilliğin bittiği, kardeşliğin dirildiği yerdir. Camide cemaat olmak, Fatiha’nın anlamını yaşamaktır. Modern dünyanın ırk, renk, dil, sınıf ayırımcılığı ile parçaladığı bilincimizi onarmaktır.

Cami ile aramazdaki engelleri kaldıralım !

Camiye gitmemek için birçok bahane üretebiliriz. Oysa Asr-ı Saadette gözü görmeyenler bile camiye koşardı.

"Beni mescide getirecek kimsem yok. Evimde namaz kılabilir miyim?" diyen, görme özürlü sahabiye Efendimiz: "Ezan sesini işitiyor musun?" diye sormuş, "Evet” cevabını alınca da "Öyle ise davete katıl, cemaate gel" buyurmuştu. (Müslim, Mesacid, 255)

Efendimiz vefatına yakın, ayakta duracak takati olmadığı halde sahabilerin yardımıyla mescide gidip cemaatle son namazını eda etmiş, bu tavrıyla cemaate devam etmemek için öne sürdüğümüz bahanelerimizin hepsini geçersiz kılmıştır.

Mescidin Yolunu Keşfedelim!

Caminin bizim için ne muhteşem bir hazine olduğunu kavrayabilmek için Rabbimizin şu kudsî hadisteki müjdesine kulak vermek yeter:

"Benim dünyadaki evlerim mescitlerdir. Misafirlerim ise oraları bina edip şenlendirenlerdir. Ne mutlu o kuluma ki evinde abdest alarak Beni evimde ziyarete gelir. Ev sahibinin de evine gelen misafirine ikram etmek borcu vardır." (Buharî, Ezan, 36)


Cami, Hz. Peygamber döneminde Allah'a secde edilen yer, ümmeti eğiten ve bilinçlendiren mekân, hayatın merkezi ve toplum faaliyetlerinin odağı oldu. İslâm'ın güçlü ve berrak çağlarında bu hep böyleydi.

Mescidin fonksiyonlarının azaldığı çağlar ve İslâm toplumunun güçten düştüğü çağlardır. O halde bizler mescidin yolunu yeniden keşfetmeli değil miyiz? Camiyi mihrabı, minberi, minaresi ile yeniden ortak sevgi odağı haline getirmeli değil miyiz? İşte yanıbaşımızda Allah’ın birliğini simgeleyen minareleriyle mahzun duran camilerimiz, her köşesini ihya edecek nefesler bekliyor. Allah sevgisiyle mescit inşa edenler, Allah sevgisi etrafında yaşayan bir toplum olabilirse, işte o zaman Peygamber Mescidi, her mescitte hayat bulur...

Çocuklar Allah’ı camide tanır.

Camiler çocukların özgürlüklerini hissettiği özel bir mekandır. Çocuk gözünde, cami sınırsız bir koşu alanıdır. Çocuğun gönlünde, cami, tanıdık tanımadık bütün büyüklerin gülücükler dağıttığı, coşkuyla kucaklaştığı bayram yeridir. Çocukça hayallerin büyüklerce onaylandığı tek yerdir cami... Büyüklerin büyülü dünyasından, ibadetin uhrevî atmosferine geçişin eşiğidir cami... Dininin sembollerini camide tanır çocuklar. İmamın, namaz kılanların, camiden çıkanların kendine sevimli gelmesine göre kalbine koyar dinin soyut varlığını. Kimi ünlü kişilerin çocukluk hayatlarında cami ve içindekilerle yaşadığı olumsuz hatıralar yüzünden Allah’a küstüğünü, Kur’ân’dan uzaklaştığını acıyla ve ibretle okuyabiliyoruz. Allah’ı sevmek, camiyi sevmekten geçiyor. Allah’ı sevdirmek, camileri sevimli hale getirmekten geçiyor. Öyleyse, camilerimizi çocukların kendisinden kaçacağı yerler değil, kendisine kaçacağı yerler haline getirmek gibi çok acil bir görev bizi bekliyor. Değil mi?



Haydi, Ailece Camiye

Gelin, güzelce camiye gidelim, camiyi güzel eyleyelim, cemaate katılmakla güzelleşelim. Cemaatle namaz kılmak, tek başına kılmaya göre 27 kat daha faziletlidir. Bu fazilete ailece nail olmak gerekir. Kadınların erkekler gibi cemaate devam etme yükümlülüğünün olmaması, camiye gelmelerine bir engel değildir. Bu onların aile içindeki konumları sebebiyle mazur görülmelerinden kaynaklanır. Ancak bir engelleri yoksa neden camiye gelmesinler ki?

Peygamberimiz devrinde kadınların-kızların, vakit namazları ve cuma namazlarından başka bayram namazlarına da katıldığını biliyoruz. Hatta Efendimiz (s.), özürlü olanların da namaz kılamasalar da gelip bayram coşkusuna katılmalarını istemiştir.

Hz. Pey¬gamber (s.), kadınların mescide gitmelerinin engellenmemesini em¬retmiştir. Hatta gece namazları için mescide gitmeye izin isteyen kadınlara, bunun güvenlikli bir şekilde sağlanmasını istemiştir.

Çocukların da camiye geldiklerini, hatta çok küçük yaşta çocukların bile hem de sabah namazında anneleri tarafından camiye getirildiğini biliyoruz.

O halde günümüzün daha fazla imkânlara sahip camilerinde neden ailecek yer almayalım? Hanımları, kızları ve çocukları camiyle yeniden buluşturarak, dini hayatın canlılığını, ailede huzur ve mutluluğu daha iyi yakalayabiliriz.

Gelin, Camileri Şenlendirelim !


Camilerin Allah katındaki değerini kavrayabilmek için işte muhteşem iki âyet:

"Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe, 18)

"Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harab olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunların oralara korka korka girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azab vardır." (Bakara, 114)


Allah'ın mescidlerini imar etmek de bize düşüyor, harab etmek de bizim elimizde... İmar edersek, oradan ümmet olarak, yepyeni bir hayata doğacağız. Harab edilmesine göz yumarsak, zulme ortak olacağız.

Cemaat caminin süsüdür. Cami de cemaatin huzur bulduğu mekandır. Cami cemaatle şenlenir, süslenir ve mamur olur. Cemaat camide nefeslenir, dinlenir. Cami cemaatle sevinir; cemaat de, camide, dünyanın telaşından, kirinden pasından temizlenir, arınır. O halde, camilerimizi cemaatsiz bırakarak harab etmeyelim!

Camilerimizi imar etmek için, camiyi ziyaret edelim, şenlendirelim. İçinde ibadet ettikçe, kapısına vardıkça, eşiğini aşındırdıkça camiler imar olacaktır. İçini çocuk, kadın, erkek hep birlikte cıvıl cıvıl insan nefesi ve sesiyle, dua fısıltısı ve ibadet coşkusuyla doldurdukça camilerimiz şenlenecektir.

O halde, haydi camiye!
NAMAZ GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU

Rahman c.c. razı olsun..
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
******Namazla Gönüllerimizi Ferahlatalım*******
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Kardeşlerimin değerli katkılarından dolayı Allah razı olsun...

Ben de bir ilave yazı ile konuyu güncellemiş olayım...

NAMAZIN RUHU

İlk insan Hz.Âdem’den başlayarak son peygambere kadar, Allah tarafından gönderilen din, yalnızca islâm’dır.

Hak dinin bütün peygamberleri, insanları Allah’a kul olmaya çağırırken, iman edenlerden de O’na ibadet etmelerini istediler. Bu ibadetlerin başında ise namaz gelir. Namazsız islâm düşünülemez.

Müslüman ümmetlerin her ferdi hep namaz kılmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in altın nesli sahabe-i kiram arasında, namaz kılmayan hiçbir ferde rastlamak mümkün değildi.

Peygamberimiz (s.a.v.), namazı dinin direği saymıştır. Zira birey için, dinin ayakta duruşunu sağlayan en önemli ibadet namazdır.

Yüce Allah, her mümine namazı farz kılarak onun hayatını düzene sokmuştur.

Günde beş vakit namaz kılan insan, zaman israfından ve boş vakit harcamaktan uzak duracak, zamanını iyi değerlendirecek, enerjisini iyi kullanacaktır. Bir işten diğerine, bir eylemden öbür eyleme geçecektir. Kendisi, ailesi ve bütün insanlar için hayırlarda yarışacaktır.

Günde beş kez Allah ile randevusuna koşan Müslüman, yaratıcısıyla konuşacak, dilek ve temennilerini yalnızca O’na iletecektir. Bir günde kırk kez, “Ancak Sana ibadet ediyor ve ancak Senden yardım istiyoruz” diyecektir. ihtiyaçları, sıkıntıları ve ıstırapları için hiç kimseye boyun eğmeyecek, onuruyla yalnız Rabbinden yardım talep edecektir. Yine, her rekâtta “Bizi dosdoğru yola ulaştır; nimet verdiklerinin yoluna, kızdığın ve sapıklığa düşenlerin yoluna değil.” diyerek yalnızca O’na yalvaracaktır. Böylece sapıkların yoluna gitmeyecek, şeytanın adımlarını izlemeyecek ve Allah’ın gazabını hak edecek hiçbir eylem yapmayacaktır.

Mümin, namazda bütün benliğiyle Allah’a yönelecek, bütün organları, aklı, fikri ve zihniyle, iç dünyası ve dış dünyasıyla eşsiz Yaratıcısının huzurunda miraca çıkacak, o yüce makamda sadece O’na yalvarıp yakaracaktır. O yalvarış ve yakarışlar mümine yepyeni bir benlik kazandıracaktır. Gözyaşlarıyla secdeye kapanan kul, Rabbine daha da yakınlaşacak, dünyadan ve dünyalıkların hepsinden gönül rahatlığıyla uzaklaşacaktır. Mal, para, makam ve mevki, kadın ve çocuklar ve sevdiği hiçbir şey onu Allah’ı zikretmekten alıkoymayacaktır.

Âlemlerin Rabbi, sahibi ve yöneticisine her defasında hamd ederek, O’ndan başka putları ve tanrıları reddedecektir. Böylece, Allah’a isyan eden bütün güçlere karşı dimdik ayakta duracaktır. Yegâne güç ve kuvvet olarak yalnız Allah’a yönelecek, sadece O’na boyun eğerek bütün boyunduruklardan kurtulacaktır. Gerçek hürriyetini kazanarak, onur ve şereşyle yaşamını sürdürecektir. Bu ruh, Müslümanı kişilere, eşyalara, tabiattaki üstün varlıklara, zalim egemenlere kul ve köle olmaktan uzaklaştıracak, yalnızca Allah’a kul edecektir.

Ayakta kıyam ederek, rükûa vararak, secdede yere kapanarak kendi acizliğini, her gün beş kez hatırlayacak ve tevazu sahibi olacaktır. Diğer insanlara karşı kibirlenmeyecek ve caka satmayacaktır. Yalnız Yaratıcı’nın büyüklüğünü kabul edecektir. Allah’ın Ganî, kendisinin ise O’na muhtaç fakir bir kul olduğunu her an hatırda tutacaktır. Fakirlerin yanında tevazu sahibi olacak, zenginlerin huzurunda el-pençe divan durmayacaktır.

Namazı dosdoğru kılmak, hem dış dünyadaki kötülükleri hem de iç dünyayı temizler, kalbi bütün kir, pas ve pisliklerden arındırır; insanı sâlih ve erdemli bir kişiliğe kavuşturur; onu gıybet, haset, kıskançlık ve dedikodudan, kin ve nefretten, hıyanetten, kibirden, kötü düşünceden alıkor.

Namaz cemaatla kılınarak, toplumsal dayanışma, birliktelik ve paylaşma sağlanır. Müminler, namaz sayesinde her zaman omuz omuza, tek saf ve tek vücut hâlinde olurlar; birbirlerinin dertleriyle dertlenir, muhtaçların ihtiyaçlarını giderirler. Azgınlar, zalimler, fâcirler karşısında islâm toplumunun direnci, gücü, kuvveti ve düzeni de namazla elde edilir.

Hasılı namaz; Müslümanın dirilişini gerçekleştirir, varlığını korur, cennete ulaşmasını ve cehennemden uzaklaşmasını sağlar.

Mehmet ÇELEN
Araştırmacı-Yazar​

Allah'a emanet olun...
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Ve Aleyküm Selam Değerli Abimiz...
Rahman c.c. razı olsun..
Kıymetli paylaşımlarınızın devamını beklemekteyiz..
Dualarınızda yer amak ve dualarda buluşmak duasıyla..
Allah c.c. emanet olunuz..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt