ismail fakihullah
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 15 Haz 2006
- Mesajlar
- 280
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
1961'lerde evrimciliğin iyice alevlendirildiği günlerdeydi.
Rahmetli Hacı Nazif Çelebi Süleymaniye camiinde bir öğle namazı kıldırmış,
turistler de etrafını alarak imam kıyafeti içinde iken kendisine suallar
sormuşlardı.
Bunlar itirazcı suallerdi. Kimi, insanın maymundan geldiğini iddia etmek
istiyor; kimi de, "seyrettiğimiz namazınızda niçin ayakta duruyor,eğiliyor,
başınızı yere koyuyorsunuz. Bunun ne manası var? Bizim gibi sandalyeye oturun,
papazın duasını dinleyin yeter", diyordu.
İşte rahmetli Hacı Nazif'in bunlara verdiği cevaplar
Evrimci turiste dönerek konuşan Çelebi, şöyle dedi:
- Biz namazımızda önce ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz.
Bunun bir hikmet ve manası şudur.
Ayakta iken ilk insan ilk babamız Âdem'in (elif)ini yazarız. Bunun için (elif)
harfi gibi dimdik, upuzun dururuz.
Sonra rukûa eğiliriz. Bununla da Âdem'in (dal)ını yazmış oluruz.
Geriye(mim) kalır. Onu da yere başımızı koyar, (mim) gibi olur, öyle yazarız.
Böylece her namazda babamız, Âdem'in adını yazar, maymundan geldiğimizi iddia
edenleri fiilen reddetmiş oluruz.
Bunun için maymunculuk iddiası bizde tutunamaz.
İkincisine gelince:
Namazımıza ilk başladığımızda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli eden
sayısız nimetlerini düşünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve
şükranla eğiliriz. Ancak bu eğilmeyi de kafi bulmayız, sonra kalkıp başımızı
yere koyar, başımızla da minnetimizi dile getirmiş oluruz.
Başımızı şunun için yere koyarız. Baş bedenin tümünü de idare eden en yüce
varlığımız, en kıymetli organımızdır.
Bununla demiş oluruz ki:
- Ey Rabbimiz, varlığımızın en kıymetli kısmı başımızdır. İşte huzurunda
başımızı dahi yerlere sürüyor, sana olan minnet ve şükrümüzü en kıymetli
varlığımızı yerlere koymakla ifade ediyoruz. Şayet başımızdan daha kıymetli bir
organımız olsaydı onu da huzurunda iftiharla yerlere serer, minnet ve şükrümüzü
onunla da ifade etmek isterdik.
Bu açıklamalardan sonra rehber turistin cevabı şöyle oldu:
- Tamam tamam. Biraz daha anlatırsan grubumuza burada namaz kıldıracaksın.
Bu sırada turistin biri Çelebi'ye yaklaşıp sordu:
- Bundan sonraki namazınız saat kaçta olacak? Anlattığınız manada bir
namazı ben de aranıza karışıp kılmak istiyorum. Bana çok uygun geldi bu anlayış
içinde ayakta durmak, eğilmek, başı yerlere koyup Yaradan'a minnettarlığını
ifade etmek. Bence de ibadet
ALINTIDIR.
Rahmetli Hacı Nazif Çelebi Süleymaniye camiinde bir öğle namazı kıldırmış,
turistler de etrafını alarak imam kıyafeti içinde iken kendisine suallar
sormuşlardı.
Bunlar itirazcı suallerdi. Kimi, insanın maymundan geldiğini iddia etmek
istiyor; kimi de, "seyrettiğimiz namazınızda niçin ayakta duruyor,eğiliyor,
başınızı yere koyuyorsunuz. Bunun ne manası var? Bizim gibi sandalyeye oturun,
papazın duasını dinleyin yeter", diyordu.
İşte rahmetli Hacı Nazif'in bunlara verdiği cevaplar
Evrimci turiste dönerek konuşan Çelebi, şöyle dedi:
- Biz namazımızda önce ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz.
Bunun bir hikmet ve manası şudur.
Ayakta iken ilk insan ilk babamız Âdem'in (elif)ini yazarız. Bunun için (elif)
harfi gibi dimdik, upuzun dururuz.
Sonra rukûa eğiliriz. Bununla da Âdem'in (dal)ını yazmış oluruz.
Geriye(mim) kalır. Onu da yere başımızı koyar, (mim) gibi olur, öyle yazarız.
Böylece her namazda babamız, Âdem'in adını yazar, maymundan geldiğimizi iddia
edenleri fiilen reddetmiş oluruz.
Bunun için maymunculuk iddiası bizde tutunamaz.
İkincisine gelince:
Namazımıza ilk başladığımızda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli eden
sayısız nimetlerini düşünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve
şükranla eğiliriz. Ancak bu eğilmeyi de kafi bulmayız, sonra kalkıp başımızı
yere koyar, başımızla da minnetimizi dile getirmiş oluruz.
Başımızı şunun için yere koyarız. Baş bedenin tümünü de idare eden en yüce
varlığımız, en kıymetli organımızdır.
Bununla demiş oluruz ki:
- Ey Rabbimiz, varlığımızın en kıymetli kısmı başımızdır. İşte huzurunda
başımızı dahi yerlere sürüyor, sana olan minnet ve şükrümüzü en kıymetli
varlığımızı yerlere koymakla ifade ediyoruz. Şayet başımızdan daha kıymetli bir
organımız olsaydı onu da huzurunda iftiharla yerlere serer, minnet ve şükrümüzü
onunla da ifade etmek isterdik.
Bu açıklamalardan sonra rehber turistin cevabı şöyle oldu:
- Tamam tamam. Biraz daha anlatırsan grubumuza burada namaz kıldıracaksın.
Bu sırada turistin biri Çelebi'ye yaklaşıp sordu:
- Bundan sonraki namazınız saat kaçta olacak? Anlattığınız manada bir
namazı ben de aranıza karışıp kılmak istiyorum. Bana çok uygun geldi bu anlayış
içinde ayakta durmak, eğilmek, başı yerlere koyup Yaradan'a minnettarlığını
ifade etmek. Bence de ibadet
ALINTIDIR.