Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namazi Yaşayanlar (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
HÂRİS b. SÂBİT
Hâris b. Sâbit b. Sa’d b.Adi b.İmril-Kays el-Hazrec el-Ensari (1)

Her Gün Beş Kere Huzurda Rableri İle Buluştular

Medine’de doğup büyüyen Hâris b. Sâbit, cehaletten ve kötülüklerden bıkmıştı. Bazı Medinelilerin Mekke’ye giderek yeni bir dine girdiğini duyunca, kalbi büyük bir ümitle doldu.

Allah Resulü (sav) Medine’ye hicret ettiğinde, şehir bir anda bayram havasına büründü. Kalpler huzurla doldu. Bu güzel atmosferden nasibini alanlardan biri de Hâris b. Sâbit idi. Allah Resulü’nün (sav) huzuruna varıp ona biat edince, bütün yaşamı değişti. Artık yegâne gayesi, Rabbinin rızasını kazanıp onun istediği şekilde iyi bir kul olmaktı…

Namaz vakti yaklaşınca, kalbi kıpırdamaya, gönlü bir hoş olmaya başladı. Biraz sonra kâinatın yegâne Sahibi onu çağıracak, huzuruna kabul edecekti. Bu ne büyük saadet, ne büyük bir lütuftu!..

Üstelik, her gün beş kez kabul ediliyordu huzura. Her gün sabırsızlıkla bekliyordu. Şahadetleri “dinin temeli” olan ezanı... Nihayet okumaya başlamıştı, müezzin Rabbe çağrı parolasını...

Mescid-i Nebevî’ye doğru yöneldiğinde, şehrin dört bir tarafından Allah dostlarının mescide doğru akın akın gittiğini gördü. Hepsi bir an önce canana vasıl olmak için sabırsızlanıyordu. Dilleri Allah (cc)nun zikrini terennüm ederken, kalpleri Allah (cc) ile bağlantıdaydı. Kimi tarladan geliyordu, kimi işine ara vermişti, kimi ticaretine. Kimi de evinden geliyordu.

Mescide girdiğinde cennete girmiş gibiydi. Görmese de hissediyordu melekleri. Kanatlarına basmamak için itina ile yürüyordu.

İşte, sevgililer Sultanı Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem), mihraptaydı... Allah dostlarına namaz kıldırmak, onlarla birlikte yegâne sevgiliye kulluk etmek, O’nun ile buluşmak, O’na yakın olmak için…

Allah Resulünün müezzini Bilâl (ra), namaz için kamet getirmeye başladığında, kalbinin duracağını sandı. Allah’ın Habibi ile birlikte Rabbinin huzurunda olacaktı birazdan. Allah aşkı ile dopdolu yüzlerce sahâbi ile birlikte.

Ve Allah’ın Habibi ellerini kaldırdı: “Allahu Ekber - Allah en büyüktür” diyerek, Rabbinin huzura girdi…

Milyarlarca insanı, sayısız varlığı yaratan, onları her an gören, duyan, en ince teferruata kadar bütün ihtiyaçlarını yerine getiren, Rabbi elbette en büyüktü.

O da “Allahu Ekber” diyerek huzura girdi. Bütün vücudu titriyordu. Sultanlar Sultanının, sevgililer sevgilisinin, Rabbinin karşısındaydı. Onunla konuşuyor, O’na kulluğunu arz ediyordu. Onun emirlerine kayıtsız şartsız uyacağına söz veriyor; yalnızca O’na ibadet edip yalnızca ondan yardım isteyeceğini söylüyordu. O hem hamd ediyor, hep doğru yola iletmesini istiyordu kendini Rabbinden.

Şimdi, Rabbinin huzurunda, kendisine baktığını, onu dinlediğini hatırladıkça ruhu çıkacak gibi oluyordu bedeninden!..

“Allahu Ekber” diyerek rükua vardığında, kul olduğunu bütün benliği ile hissetti. Rabbinin Allah olduğunun bilincine vardı adeta, huzurunda eğilince. Her şey durmuştu. O ve Rabbi vardı artık. Onu tesbih ediyordu bütün kalbiyle...

O’nun kendisini duyduğundan, kendisine cevap verdiğinden emindi. Bunun için ağzından “Semi Allahu limen hamideh - Hamd edeni Allah duymaktadır” kelimeleri dökülüyordu aniden.

Rabbi, onun dilinden hamdini duyduğunu bildirerek, hamd etmesini istiyordu kendisinden. Ve hemen hamd ediyordu “Rabbena lekel hamd - Ey Rabbimiz bütün hamdler sanadır.” diyerek…

Rabbi ile buluşmaktan, onun huzuruna kabul edilmekten büyük nimet mi olurdu! Elbette bu büyük nimet için hamd etmeliydi. Daha fazla dayanamadı. Hemen secdeye kapanarak Rabbine kalbinden, şah damarından daha fazla yaklaştı. Adeta secdede eriyordu…

Başını secdeden kaldırmak istemiyordu. Ebediyen bu şekilde kalmak için neler vermezdi. Ancak canana vuslat zamanı gelmemişti. Aradan aylar geçti…

İşte, Canan şimdi ondan uğruna canını feda etmesini istiyordu. İslam ordusu Uhud’a gidiyordu. Rablerine kul olduklarını göstermek için bütün âleme, yalnızca Allah’ın kulu olduklarını. Yalnızca ona ibadet edip yalnızca ona canlarını feda edeceklerini göstermek için. Rabbine biran önce vasıl olmak istiyordu...

Çünkü onun kendisini yanına çağırdığını hissediyordu, bütün şehitler gibi...

Savaş bütün şiddetiyle devam ederken, artık tahammülü kalmadığını fark etti. Rabbine olan özlemi doruk noktaya ulaşmıştı. Vaktin geldiğini düşündüğü bir sırada, cansız bedeni yere düşerken, ruhu semaya doğru yükseliyordu.(2)

SA’LEBE b. SA’D
Sa’lebe b. Sa’d b. Mâlik b. Hâlid b. Sa’lebe b. Hâris el-Hazrecî el-Ensarî (3)

Gece Namaz Gündüz Cihad

Allah Resulü (sav) bütün sahabelerine gece namaz kılmalarını tavsiye ediyordu. Hemen bütün sahabeler, gecenin bir vakti, derin uykudan uyanıp kalkıyor, Rabbinin huzuruna çıkıyordu. Bütün sahabeler gibi Sa’lebe b. Sa’d da gece namazını çok seviyor, onu hiç ihmal etmiyordu.

Bütün canlıların derin bir uykuya daldığı sırada, Allah’ın elçisinin sahabelerinin birçoğu da derin uykudaydı. Saatler ilerleyince, sahabeler tek tek uyanmaya başladı...

Uykudan uyandıklarında etraf ıpıssızdı. Kuş ve rüzgâr sesinden başka hiç bir ses yoktu. Gecenin sessizliği bütün heybet ve gizemiyle insanı hem ürpertiyor hem de büyülüyordu.

Yatağından sessizce kalkan Sa’lebe, hemen güzel bir abdest aldı. Kalbi huzur doluydu. Gündüz yaşadığı, duyduğu, gördüğü her şeyi bir kenara itmişti elinin tersiyle. Allah’tan başka hiçbir şey yoktu kalbinde. Dünya meşgalesi, keder ve tasası kalbini tamamen terk etmiş, masivadan tamamen boş ve berraktı.

Kıbleye doğru yöneldi. Allah ile baş başaydı. Onunla kendisi arasında hiçbir kimse, hiçbir varlık hiçbir düşünce yoktu. Yalnızca O ve o vardı...

Sanki yeryüzünde sadece Sa’lebe b. Sa’d kalmıştı tek başına. O da şimdi Rabbinin huzuruna çıkıyordu…

“Allahu Ekber” deyince onun huzuruna girecekti. Ama bir türlü cesaret edemiyordu. Ürperiyor, kalbi titriyordu. Kâinatın yegâne sahibi Rabbinin huzuruna girmek, gerçekten anlatılmayacak kadar büyük bir olay ve büyük bir saadetti…

“Allahu Ekber” deyip Rabbinin huzuruna girmişti girmesine de, bütün organları hâlâ titriyordu. Kalbi çatlayacak gibiydi. Rahman’ın huzurundaydı. Okuduğu Kur’an Salebe’ye hitap ediyordu. Rabbi kendisinden bir şeyler istiyor, emirlerinin yerine getirilip getirilmediğini soruyordu.

“Aman Allahım,” diyordu içinden Salebe, “yalnızca O ve ben varım, Rabbimin huzurunda” Yaratan ve yaratılan, Rab ve kul, inanan ve inanılan. Sevgisi, saygısı, korkusu, ümidi zirveye çıkıyordu bir anda...

Adeta kendini kaybederek, devreden çıkarmıştı bütün varlığını ve düşüncelerini. Yalnız O vardı, Allah vardı, hep vardı. O bakiydi, hep kalacak, tek kalacaktı. Onun dışındaki her şey faniydi, yok olacaktı, tıpkı kendisi gibi.

Okumaya başlayınca Rabbinin sözlerini, bütün kâinat susmuş, onu dinliyordu adeta. Hamd ediyordu sonsuz nimetlerinden dolayı Rabbine. O’nun sıfatlarını bir bir sayarak yüceliğini dile getiriyordu. Ayırmaması için kendini haktan, hakikatten, Rabbinin yolundan...

Dünya durmuş, hayat durmuş, Rabbi ile kulu arasında geçenleri gıpta ile seyrediyordu.

Bu buluşmaya, ancak müminin kalbi dayanabilirdi. Rabbi kalbine tecelli edince, bütün perdeler açılıyor, kendini cennetteymiş gibi hissediyordu. O’nun karşısında O’na ve buyurduklarına görüyormuşçasına inanıyordu. Cennetin kokusunu bütün benliği ile duyabiliyordu.

Sa’lebe b. Sa’d ilk olarak Bedir savaşına katılarak, kahramanca savaşıp İslâm’ı yok etmek isteyen müşrikleri hezimete uğrattı.(4)

Cennete olan özlemi her geçen gün biraz daha artıyordu. Nereye gitse, ne yapsa kendini her an meleklerle, salihlerle birlikte cennetteymiş gibi hissediyordu. Ve işte, O’na kavuşma, cennette Cemâlullâh’ı seyretme fırsatı doğmuştu.

Mekkeli müşrikler büyük bir ordu ile Medine’ye doğru geliyorlardı. Müminler Uhud’a gidiyordu. Mekkeli Müşriklere bu fırsatı vermemek için Sa’lebe, cennete giden bu zorlu yolu ganimet bildi kendine. Hemen hazırlanarak müminlere katıldı. Savaş başladığında Uhud gerçekten mahşer yeri gibiydi. Her taraf kan gölüne dönmüştü. Ama onun kalbi, kafası hep şehadetteydi…

Bütün müminler gibi o da hep şehadete kilitlenmişti. Rabbine kavuşup ebedi huzura ulaştı.(5)

Allah hepsinden razı olsun (amin).

Kaynaklar: 1) İbn Hacer, İsâbe, 1381-1382, Sahâbe. 2) İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, 858, Sahâbe; İbn Abdilberr, el-İstîab, 1/283. 3) İbn Abdilberr, el-İstîab, 1/208. 4) İbn Hacer, İsâbe, 937, Sahâbe; Vâkidî, Megâzî, 1/302. 5) İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, 600, Sahâbe.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt