Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namazı terkedenlerin ileri sürdükleri bazı bahaneler (2 Kullanıcı)

munzurdekorasyon

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2009
Mesajlar
51
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi pek çok faydaları bulunan namaz gibi ulvi bir ibadet ve külli bir hayıra, bazı Müslümanların bir takım bahaneler ileri sürerek yaklaşmadıkları, ihmal ve lakayıtlık gösterdikleri görülmektedir.
İleri sürülen başlıca sebeb ve bahaneler şunlardır:

1 - Namazın, sadece ihtiyarlayınca yapılacak bir vazife olduğu; gençliğin dünyaya çalışmak, ihtiyarlığın ise ahirete yönelmek çağı bulunduğu düşüncesi,
2 — Dünyevi meşguliyetlerin çokluğunun namaza vakit bırakmadığı fikri,
3Günde 5 vakit namaz kılmanın,
bitmediğinden insana usanç ve bıkkınlık vereceği anlayışı...
Aslında bu fikir ve düşünceler, sağlam bir temele dayanmayan, sadece ve sadece nefsin tenbelliğinden ve Şeytanın telkin ve vesveselerinden ileri gelen esassız bahanelerdir. Şimdi, bu bahaneleri sıra ile ele alalım:
1 Namazın ihtiyarlıkta yapılacak bir
meşguliyet olarak görülmesi, insanları namaz kılmaktan alıkoyan yaygın bir düşüncedir, fakat son derece yanlıştır. Zira her şeyden
önce namaz, çocukluktan çıkıp erginlik çağına girdiği andan itibaren, ölünceye kadar insan üzerine farzdır. Bu farziyetin gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık halleriyle bir ilgisi yoktur. Kılınmayan her vakit namazı, kulun boynunda borç olarak kalır. Ahirette azaba çarpılmamak için, ölmeden evvel bu borçtan kurtulmak, kılınamayan namazları kaza etmek şarttır.
Gençliğinde namaz kıl mayı p i ht iyarl ı ğ ı n da kılmaya başlayan kimsenin, pek çok namaz yükü, ibadet borcu bulunuyor demektir. İhtiyar halinde bütün o borçları kaza etmeye ne derece muvaffak olacağı ise şübhelidir. Kaza etse bile, yine de tamamen kurtulmuş olmayacak; namazlarını vaktinde kılmamanın mes u 1 iyet ini üzerinde taşı maya d evam edecektir.
Demek namaza ihtiyarlıkta başlamak düşüncesi, nefsin bir oyunundan, Şeytanın bir hilesinden başka bir şey değildir...
Diğer taraftan insanın ihtiyarlık vaktine kadar yaşayacağına dair elinde hiçbir garantisi de yoktur. Her vakit ölüm gelip kapısını çalabilir, hayatını sona erdirebilir. İnsanın yarına bile sağ çıkacağına dair, hiçbir senedi, güvencesi bulunmamaktadır.
Binaenaleyh, namazları ihtiyarlayınca kılma düşüncesi, bu bakımdan da boş bir hayal,
temelsiz bir fikirdir. Kaldı ki gençlikte kılınan namazlar ile ihtiyarlıkta kılınanlar, hiçbir zaman bir olmaz. İnsanın bütün duygu ve hisleri ile dünyaya bağlı olduğu gençlik yıllarında nefsiyle mücadele ederek yaptığı ibadetler, Allah katında son derece kıymetli ve değerlidir. İhtiyarlık halinde ise, insanın dünyaya meyli zaten kalmamış, ölümü daha yakından hissetmeye başlamıştır. Denebilir ki, nefs i bile artık namaz ve ibadete razı olur duruma girmiştir. Böyle bir psikolojik hal içinde yapılan ibadet, elbette gençken, nefsin kötü his ve duyguları ile mücadele ederek yapılan ibadete denk olamaz. Bunun içindir ki Peygamberimiz, genç iken yapılan ibadetin ihtiyarlıkta yapılandan daha makbül olduğuna, bir hadTs—i şerTflerinde işaret buyurmuşlardır.
Diğer bir hadTs—i şerTflerinde de şöyle buyu rm u ş lard ı r:
“En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü
düşün ü p h i ret in e çalışarak gençlik
hevesatına esTr olmayıp gaflette
boğulmaya n d ı r.”
Görüldüğü gibi gençlerin de ihtiyarlar gibi ölümü düşünüp ahiretlerine ciddT çalışmaları, namaz ve diğer ibadetleri eksiksiz yerine getirmeleri gerekmektedir.
2. Dünya meşguliyetlerinin çokluğunun ise, namaz kılmaya mani olucu tarafı yoktur. Zira
Cenab-ı Hak her gün bize 24 saatlik bir hayatı vermiştir. Bizden buna mukabil bir saatlik bir zamanı, kendine ibadet için istemektedir. Evet, beş vakit namaz, abdestler de dahil, insanın en fazla bir saatini işgal eder. Yirmi dört saatin 23 saatini dünyaya sarfederken, bir saatini de, yine kendimizin hem dünya, hem de ahiret saadetimize vesile olan namazın edası için harcamamak hangi mantık ve hangi akılla bağdaşabilir? En basit, boş ve malayani ihtiyaçlara vakit ayrılırken böyle en ulvT bir ibadet i yap m amaya “zamanın yokluğu n u” gerekçe göstermek, ancak ve ancak nefis ve şeytanın telkinlerine boyun eğmektir.
3. Namazın, her gün tekrarlandığından
bıktırıcı ve usandırıcı olduğu düşüncesine gelince, bu da nefsin tenbelliğinin bir bahanesidir. Zira her gün yemek yiyip su içen insan, bunların tek rarı n d an u san m ıyo r, bilakis lezzet duyuyor. Binaenaleyh ruhun gıdası, kalbin ab-ı hayatı olan namazın tekrarından da, ruhu ölmemiş, kalbi sönmemiş bir insanın usanması söz konusu olamaz.
Şeytan bu kabil menü telkinleri daha çok namaza yeni başlama durumunda olanlara yapmaktadır. Namaza devam edip onun manevT feyiz ve bereketine mazhar olanlar, bu gibi bahanel erin yers i zI i ğ ini zaten i d rak etmişlerdir.
Meşhurdur, adamın biri oğluna:
“Evladım, kırk gün namaz kıl, bak, bir daha bırakabilecek misin?” demiş. Oğlu da babasına:
“Baba, sen de kırk gün kılma, bak, bir daha başlayabilecek misin?” diye cevab vermiş.
Demek ki, bu gibi esassız bahaneler, hep nefis ve şeytanın telkin ve des iselerinden ibarettir. Nefisle devamlı mücadele ederek insanın bu telkinleri yenmesi gerektir. Aksi takdirde bir su gibi elden akıp giden ömür sermayesi, bir rüzgar gibi uçup giden hayat nimeti; hüsranla ve imtihanı kaybetmiş olmanın ızdırabiyle n eti c el en ir.
Kuran’da birçok yerde kat’T emredilen namazı mutlaka eda etmemiz, elde olmayan sebeblerle kılamamışsak mutlaka kaza etmemiz gerektir. Böylece en mühim bir kulluk borcumuzu ve insanlık vecibemizi yerine getirmiş, manevT mesuliyetten kurtulmuş oluruz.
Cenab—ı Hak hepimize bu külIT hayrı yerine getirmekte sebat, devam ve irade kuvveti versin. Amin!..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt