Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namazı kasten terk eden kâfir olur (1 Kullanıcı)

garipkalp

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2007
Mesajlar
629
Tepki puanı
1
Puanları
0
Sual: Namaz kılmamanın zararı nedir?

Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri (kuddise sirruh), Sefer-i Âhiret risâlesinde buyuruyor ki:
Namaz kılmıyan, namaz kılmamakla bütün mü’minlere zulmetmiş bulunuyor. Zîra her namazda (Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn) demekle bütün müminlere duâ ediliyor. Her gün beş vakit namazda yirmi def’a tekrar olunan bu duâdan müslümanları mahrûm bırakıyor. Ya’nî hakları olan bu duâyı terkediyor. Kıyâmet gününde bütün mü’minler bu haklarını namaz kılmıyanlardan alacaktır. Namaza gevşeklik gösterenler, namazı önemsemeyip hafif tutanlar birçok cezâya uğrarlar:
Ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalıklar, çeşit çeşit aşağılıklar, hakaretler ve zilletler içerisinde hayat sürer. Kimseden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve zaruretlere mübtelâ olur. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez.Genel olarak kötü yerlerde bulunan kimseler, namazına devam etmiyenler veya namazında gevşeklik gösterenlerdir. Bu gibi yerlerde, ekseriya namazı terkedenler, namaza gevşeklik gösterenler görülür. Bunun gibi, zahmetli, yorucu ve ağır işlerde çalışanlar da çoğunlukla yine namaz kılmıyanlardır. Namazı doğru kılanlar, sâlihlerin yanında hurmet ve haysiyet ve îtibar sâhibidir. Bu gibiler, arkadaşları ve akrabaları arasında seçilmiş ve saygılıdır. Aşağı, çirkin, süflî ve ezici işlerde çalışanlar genellikle namaz kılmıyan veya namaza gevşeklik gösterenlerdir.
Cenâb-ı Hakkın hizmetinde bulunmaya yarar kimselerin simâlarında, kendi yaradılışlarındaki, güzellik ve cemâlden ayrı olarak bir başka güzellik ve cemâl vardır ki, namaza gevşek davrananlar her ne kadar güzellenme ve süslenme sebeblerine başvursalar da, hergün def’alarca hamama girip çıksalar da, türlü türlü, çeşit çeşit ve yeni elbiseler giyseler de, yine bu güzellik ve cemâle kavuşamaz ve bu simaya bürünemezler. Her çeşit güzel kokular sürünseler de, kendilerinde hâsıl olan yahûdî kokusuna benzer kokuyu hissedebilenlerden gizliyemezler. Bu kokuyu duyanlar vardır. Nitekim yehûdîler, yehûdîliğe mahsûs olan kokudan, İslâma gelip İslâm dîninde karar kılmadıkça kurtulamıyacakları gibi, namazı terkedenler de, namaza devam ve şartlarına riayet etmedikçe kurtulamazlar.
Simâ-i sâlihîn ancak namaza devam edenlerde bulunur. Bunu anlıyanlar vardır. Hattâ bu işin ehli olanlar, geçirilen namazın hangi vaktin namazı olduğunu da bilebilirler.
Namaza devam edenler, uzun zaman hamama gitmeseler de, yıkanmasalar da, bunun gibi hayli zaman çamaşır değiştirmeseler de, vücudları, elbise ve çamaşırları pis kokmaz. Namazı terkedenler, aksine sık sık hamama gitseler de ve çamaşır değiştirseler de, o nezafet, o tarâvet ve o zarafete sâhip olamazlar.
Günde defalarca sadaka verse, birçok yetim sevindirse, yedirse, giydirse, günlerce Kur’ân-ı kerîm hatmetse, birçok kere hacca gitse, buna benzer ibâdet, tâat ve iyilikler yapsa, Cenâb-ı Hak ona zerre kadar bir sevab vermez. Bütün amelleri boştur.

Yâ Rabbi diyen kuluna, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = söyle yapılsın) buyuruyor. Namaz kılmıyan kimseye, böyle söylemez. Onun duâsı kabûl olunacak makama getirilmez. Yanî bir engel çıkar da geri bırakılır. Kabûl olunacak yere ulaşamaz. Tıpkı dünya işinde, dilekçe yazanın, dilekçesinin bir yerde takılıp yerine ulaşamaması gibi.
Müslümanların duâlarının bereketinden mahrum kalır. Yanî hisse, pay alamaz. Ölse, mezarı yanından geçen bir müslümanın okuduğu Fâtihadan gerektiği kadar faydalanamaz. Allahü teâlâ böylelerini, ulûhiyet makamında özel hizmet sayılan namaza almadığından, Hakka hizmetten kovulmuş ve bu hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalmıştır.
Namaz kılmıyan, görünüşü bozuk bir sûrette ve rahatsız olarak yatağa düşer. Üstünü başını, yorganını, karyolasını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle olur ki, en yakınları olan çocukları ve hanımı, anası ve babası da ölümünden nefret eder. Beklenilen hürmet ve riâyeti gösteremezler. Dünyalık olarak çok büyük meselâ pâdişah da olsa, yine ölüm zamanında şu veya bu şekilde ikrah olunur bir sûret ve şekilde vefat eder ki, bütün etrafı ve yakınları ondan nefret ederler.
Namaz kılmıyanın ölümünde; gözlerinde korku alâmetleri, telâş ve hüzün eserleri, gözünü göğe dikme işaretleri görünür. Gözlerinin rengi değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru dikilir ki, bakmak mümkün değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yataklarda, muhteşem karyolalarda, süslü odalarda ve saraylarda binbir ihtişam ve çeşitli debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve aşağı olur. Gittikçe zillete, alçalmaya doğru yol alır. Çünkü izzet, ancak Allahü teâlâya, Muhammed aleyhisselâma ve mü’minlere mahsustur. Hz.Ömer bunun için: “Biz zelîl bir kavim idik. Allahü teâlâ bizi İslâm dîni ile azîz eyledi. Eğer izzet ve şerefi, Allahü teâlânın bizi azîz ettiğinden başka yerde ararsak, eskisinden daha zelîl ve aşağı oluruz” buyurdu.
Namaz kılmamakla îmân zayıflar. Namazı kılmıyanların îmânları zayıf olduğundan, ne melekler, ne rûhlar, ne ölüler, ne diriler, ne de diğer mahlûkat onu azîz tutmaz, ona hürmet ve riâyet göstermezler.Namaz kılmıyan ölürken saçları ve sakalları sarkar. Sarkık, düşük, karışık bir manzara alır. Kısaca, hayatındaki şeklinde bulunmaz. Mü’minler ise ölümünde de hayattaki durumu bozulmaz, aynen canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören, ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.
İşte namaz kılmıyanlar açlık hastalığı ile kıvranıp öyle giderler. Her namaz kılmıyan mutlaka aç olarak ölür.
Namaz kılan, güler yüzlü mütebessim, parlak ve nûrânî yüzlü olur. Sevinç ve neşe alâmetleri yüzünde ve gözlerinde âşikâr olur. Hak teâlâdan ve meleklerinden hayâ eder. Kendi kusurlarını ve Hak teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler dökülür, burnunun delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir şekilde terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde lâtif bir güzellik olur. Etrafa güzel kokular yayılır. En lezzetli ve en nefis yemekler yemiş gibi tok ve kanmış olarak vefat ederler.Namazın tamam olması ve kemâl üzere bulunması, fıkıh kitablarında genişçe anlatıldığı şekilde namazın farzlarını, vâciblerini, sünnet ve müstehablarını yapmaya, yerine getirmeye bağlıdır. Namazda huşu’ bu dört şeyde toplanmış ve kalbin hudû’u da bunlara bağlanmıştır.
Mü’minle kâfir arasındaki fark namazdır. Mü’min namaz kılar, kâfir kılmaz. Münâfık ise bâzan kılar, bazân kılmaz.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Îmân, namaz demektir. Namaz için kalbini hazırlar ve namazı itinâ ile, vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına riâyet ederek kılan, mü’mindir.) [İbni Neccâr]

(Kıyâmette kulun ilk sorguya çekileceği ibâdet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabûl edilir, düzgün değilse, hiçbir ameli kabûl edilmez.) [Taberânî]

(Namaz kılmıyan, Kıyâmette, Allah’ı c.c kızgın olarak bulacaktır.) [Bezzâr]
(Namazı kılmıyanın ibâdetleri kabûl olmaz ve namaza başlayana kadar Allah’ın c.c himâyesinden uzak kalır.) [Ebû Nuaym]
(Namaz dinin direğidir, terkeden dinini yıkmış olur.) [Beyhekî]
(Namaz kılan kıyâmette kurtulacaktır, kılmıyan perişan olacaktır.) [Taberânî]

(Hırsızların en kötüsü namazından çalandır. Rükudan, secdeden çalar.) [Tadil-i erkana riayet etmez]) [Taberani]
(Cennetin anahtarı namazdır.) [Dârimî]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzâr]
(Namaz kılmıyanın ibâdetleri kabûl olmaz.) [Ebû Nuaym]
(Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Taberânî]

"Mazeretsiz ve kasden namaz kılmayanın adını ALLAH C.C. cehenneme gireceklerden biri olarak cehennemin kapısına yazar". [Ebû Nuaym]

"Kul namaza durduğunda günahları getirilir,başı ve omuzu üzerine koyulur.rukü ve secde'ye gittikçe günahlar dökülür".

"Bir gün namaz kılmaya başlayınca cennet kapıları onun için açılır.Rabbi ile arasında bulunan perdeler kalkar,bu hal namaz bitinceye kadar devam eder".

“Kul ile şirk arasında namazın terkinden başka bir şey yoktur. Onu terk ederse, şirk koşmuş olur.” (İbni Mâca, İkâme’s-Salâh 77)
Namazı kasten kılmamak çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Namazı kasten terk eden, Allah’ın c.c zimmetinden [korumasından] çıkar.) [İ. Ahmed]
(Namazı kasten kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez.)
(Namazı kasten terk eden kâfir olur.) [Taberânî]
Namaz kılmak, işi aksatmaz. Hattâ namaz kılan, işini daha canla başla yapmaya gayret eder. Namaz kılan, kul hakkından, harâmdan korkar, vazîfesini ihmâl etmez. (Namaz kılmaya vaktim yok) demek veya başka bahâne uydurmak, beynamaz mazeretidir, namazın önemini bilmemektir.
Hadîs-i şerîfte,

(Bir kimse, namazını kasten, mazeretsiz kılmazsa, Allahü teâlâ onun diğer ibâdetlerini faydasız kılar.) buyuruldu. (İ.Gazâlî) Allahü teâlâ, namaz kılmayanın iyiliklerine sevâb vermez. (Sefer-i âhiret)

Namaz. Bunun da en kıymetlisi vaktinde kılmaktır. Bunun da daha kıymetlisi vaktinin evvelinde, yani vakti girer girmez geciktirmeden kılmaktır. Herkes uyurken namaz kılmak da çok kıymetlidir. Beş vakit namaz, en kıymetli ibadettir. Hadis-i şerifte (Namaz dinin direğidir) buyuruldu. Direksiz bina ayakta duramadığı gibi, namazsız insanın İslam binasını ayakta tutması da çok zordur. Namazın terk edilmesi de çok büyük günahtır.
Allah'ı c.c seven ve sayan O'nun c.c emirlerine uyup yasaklarından kaçacaktır. Sahibini ahlâksızlık sayılan tutum ve davranışlardan vazgeçirmeyen namaz faydasızdır. Kur'an'da gaflet içinde ibadet edenler için "Yazıklar olsun o namaz kılanlara" "(Mâun Sûresi) buyrulur. Hadiste: "Nice namaz kılanlar vardır ki, kıldıkları namazdan ellerine geçen sadece uykusuzluk ve zahmettir."5 denir.

Yunus Emre şöyle der: "Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil."

Bir kudsi hadiste Yüce Allah c.c şöyle buyurur: "Ben namazdaki Fâtiha suresini kulumla kendi aramda yarı yarıya bölüştürdüm, kulumun istediği onundur." der ve şöyle devam eder: Kul "Elhamdü lillâhi Rabbi'l'âlemîn" dediği zaman, Allah c.c : "Kulum beni senâ etti" der. Kul: "Mâliki yevmiddîn" dediği zaman, "Kulum beni övdü" der. Kul "İyyakena'budu ve iyyakenestain" dediği zaman: Allah c.c : "Bu kulumla benim aramdadır ve kulumun istediği hakkıdır" der. Kul: "İhdine'ssırâta'l-müstakîm sırâtallezine en'amte aleyhim gayri'l-mağdubi aleyhim ve le'ddallîn" dediği zaman Allah c.c : "İşte bu kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır" buyurdu."

Secde hâlinin, namazda insanın Allah'a c.c en yakın vaziyet olduğuna evvelce değindik.Namazın sonunda okunan "Ettahiyyâtü" duasıyla ilgili şöyle bir görüş vardır: Bu dua, Miraç'ta Hz. Peygamber'le Yüce Allah c.c arasında geçen bir konuşmanın hâtırasıdır.O mutlu anda Resulullah "Her türlü selâmın, duanın, güzelliğin Allah'a yönelik olduğunu" söyler. Allah c.c da: "Ey Peygamber selâm/esenlik, rahmetim ve bereketim sana olsun." diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine Hak Resûlü: "Esenlik ve güzellikler aynı zamanda Allah'ın c.c iyi kullarının da üzerine olsun." der. Ve şehâdet kelimesiyle duasını bitirir.

Namazın mü'min için mîraç olduğunu söylemiştik. Namazını bu duygularla kılabilen kişi, Tahiyyat duasını okurken, onun anlamını da düşünerek aynı şuur ve aynı düşünceyi kafasında, gönlünde canlandırmaya çalışır.Böylece Rabbiyle konuşmasını devam ettirmiş olur. Bir hadiste, namaz sırasında Allah'ın c.c kıble ile bizim aramızda olduğu belirtilir. Burada elbette maddî bir keyfiyet söz konusu değildir. Okuduğu sure ve duaların mânâlarını da göz önünde bulunduran kişi, namazda Rabbiyle karşı karşıyaymış, O'nunla konuşuyormuş gibi bir yakınlık duygusu hissetmeye çalışmalıdır.

Bu seviyeyi yakalayamamak namazdan vazgeçmeyi gerektirmez. Gönül ehli şöyle diyor: "Önünde beklediğiniz kapıyı cevap almak için çalınız. Cevap gelmeyince vazgeçen muhtaç değil demektir. Bu durumda ev sahibi ona ilgi göstermez. Bu yüzden namaz terkedilirse mânevî kayıp büyük olur."

namazın anlamı
________________________________________

1961'lerde evrimciliğin iyice alevlendirildiği günlerdeydi.
Rahmetli Hacı Nazif Çelebi Süleymaniye camiinde bir öğle namazı kıldırmış,
turistler de etrafını alarak imam kıyafeti içinde iken kendisine suallar
sormuşlardı.
Bunlar itirazcı suallerdi. Kimi, insanın maymundan geldiğini iddia etmek
istiyor; kimi de, "seyrettiğimiz namazınızda niçin ayakta duruyor,eğiliyor,
başınızı yere koyuyorsunuz. Bunun ne manası var? Bizim gibi sandalyeye oturun,
papazın duasını dinleyin yeter", diyordu.
Rahmetli Hacı Nazif'in bunlara verdiği cevaplar hiç aklımdan çıkmaz.
Ruhunu şad etmek niyetiyle size de arz edeyim seneler sonrasında.
Evrimci turiste dönerek konuşan Çelebi, şöyle dedi:
- Biz namazımızda önce ayakta, sonra rükûda, sonra da secdede oluyoruz.
Bunun bir hikmet ve manası şudur.
Ayakta iken ilk insan ilk babamız Âdem'in (elif)ini yazarız. Bunun için (elif)
harfi gibi dimdik, upuzun dururuz.
Sonra rukûa eğiliriz. Bununla da Âdem'in (dal)ını yazmış oluruz.
Geriye(mim) kalır. Onu da yere başımızı koyar, (mim) gibi olur, öyle yazarız.
Böylece her namazda babamız, Âdem'in adını yazar, maymundan geldiğimizi iddia
edenleri fiilen reddetmiş oluruz.
Bunun için maymunculuk iddiası bizde tutunamaz.
İkincisine gelince:

Namazımıza ilk başladığımızda ayakta iken Rabbimizin üzerimizde tecelli eden
sayısız nimetlerini düşünür, sonra bu nimetleri verenin huzurunda minnet ve
şükranla eğiliriz. Ancak bu eğilmeyi de kafi bulmayız, sonra kalkıp başımızı
yere koyar, başımızla da minnetimizi dile getirmiş oluruz.
Başımızı şunun için yere koyarız. Baş bedenin tümünü de idare eden en yüce
varlığımız, en kıymetli organımızdır.
Bununla demiş oluruz ki:

- Ey Rabbimiz, varlığımızın en kıymetli kısmı başımızdır. İşte huzurunda
başımızı dahi yerlere sürüyor, sana olan minnet ve şükrümüzü en kıymetli
varlığımızı yerlere koymakla ifade ediyoruz. Şayet başımızdan daha kıymetli bir
organımız olsaydı onu da huzurunda iftiharla yerlere serer, minnet ve şükrümüzü
onunla da ifade etmek isterdik.
Bu açıklamalardan sonra rehber turistin cevabı şöyle oldu:
- Tamam tamam. Biraz daha anlatırsan grubumuza burada namaz kıldıracaksın.
Bu sırada turistin biri Çelebi'ye yaklaşıp sordu:
- Bundan sonraki namazınız saat kaçta olacak? Anlattığınız manada bir
namazı ben de aranıza karışıp kılmak istiyorum

(Allahü teâlâ buyurdu ki:
“Namazlarını vaktinde doğru olarak eda eden kulumu, azap etmeden, hesap sormadan Cennete koyacağıma söz verdim”) [Hakim

Hanbelî’de bir namazı özürsüz terkeden kâfir olduğundan öldürülür. Yıkanmaz kefene sarılmaz, namazı kılınmaz ve müslümanların kabristanına konulmaz. Ayağına ip bağlanır, murdar bir it gibi, bir çukur kazıp içine konur. Üzerine toprak atılır. Üzerine kabir alâmeti de yapılmaz. Şâfiî ve Mâlikî’de büyük günâh işlediği için cezâ olarak öldürülür. Hanefî’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır. Namaz kılmamak îmânsız ölmeye, namaz kılmak ise iki cihan seâdetine sebep olur.

EY KUL ETME DÜNYA NAZI KIL NAMAZI
BAK YARIN KILARIZ DİYENİN DÜN KILDIK NAMAZINI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt