Namaz, imanın ikiz kardeşidir. İman, dinin ve diyanetin nazarî yanını teşkil eder; o nazarî yanın takviye edilmesi ve tabiatın bir derinliği haline getirilmesi ise ancak başta namaz olmak üzere diğer ibadetlerle mümkün olur. Bu itibarla da, denebilir ki; namaz pratik imandır, iman da nazarî bir namazdır. Dini yalnızca bir vicdanî kabulden ibaret görenler ve ibadet ü tâatı devreden çıkaranlar, mesleklerini din kategorisi içinde mütalaa ettikleri halde hiç farkına varmadan şirke girmekten kurtulamamışlardır. Evet, dinin direği namazdır. Namaz, müminin günde en az beş defa içine girip temizlendiği sonsuzluğa doğru akıp giden bir tövbe ırmağı ve arınma kurnasıdır. O, savaş meydanında mücadelenin kızıştığı en tehlikeli anlarda bile hakkı verilmesi gereken çok önemli bir vazife, emin bir sığınak, mühim bir kurbet vesilesi ve en kısa bir vuslat yoludur. Namazın bu hususiyetlerinden dolayıdır ki, Asr-ı saadetten günümüze kadar Hak dostları onu hayatlarının merkezine koymuş ve farzları ikâme etmekle yetinmeyerek her gün yüzlerce rek’at nafile kılmayı itiyad haline getirmişlerdir.
NAMAZIN ÖZÜ VE MANASI
Namazın özü, Cenâbı Hakkı tesbih tazim ve Ona şükürdür.
Tesbîh, tekbîr ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedir. Ondandır ki, namazdaki bütün hareketlerde ve zikirlerde subhanellah Elhamdülillah ve Allahu ekber sözlerinin manaları gizlidir.
Bediüzzaman Hazretlerinin de ifade ettiği gibi, iftitah tekbîrinden selam vereceğimiz ana kadar biz, hemen her an söz, hal ve tavırlarıma subhanellah deyip Cenâbı Hakkı takdîs eder, ya elhamdülillah sözüyle hamd ü senâ hislerimizi seslendirir ya da Allahu ekber diyerek O’na tazimde bulunuruz.
Namaza başlarken söylenen tekbîre, ibadete onunla başlandığı için iftitah tekbîri dendiği gibi; namaz içinde bazı şeylerin yapılması bu tekbîrle haram kılındığı için ona tahrim tekbîri ya da ihram tekbiri de denmiştir. Aslında bu tekbîr, mâsivaya ait her şeyi kendine haram kılarak harem dairesine adım atma, bütün dünyevîlikleri kapının dışında bırakma ve yalnızca Sultanı kainata teveccühte bulunma adına bir söz vermedir.
O söz verme anından itibaren, namazın bütün dakikalarına, saniyelerine ve saliselerine tesbîh, tahmîd ve tekbîr ruhunu işleme, bir manada bütün bütün namaz kesilme ve adeta namazlaşma ahdi demektir.KAYNAK:AİLEM/ZAMAN
NAMAZIN ÖZÜ VE MANASI
Namazın özü, Cenâbı Hakkı tesbih tazim ve Ona şükürdür.
Tesbîh, tekbîr ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedir. Ondandır ki, namazdaki bütün hareketlerde ve zikirlerde subhanellah Elhamdülillah ve Allahu ekber sözlerinin manaları gizlidir.
Bediüzzaman Hazretlerinin de ifade ettiği gibi, iftitah tekbîrinden selam vereceğimiz ana kadar biz, hemen her an söz, hal ve tavırlarıma subhanellah deyip Cenâbı Hakkı takdîs eder, ya elhamdülillah sözüyle hamd ü senâ hislerimizi seslendirir ya da Allahu ekber diyerek O’na tazimde bulunuruz.
Namaza başlarken söylenen tekbîre, ibadete onunla başlandığı için iftitah tekbîri dendiği gibi; namaz içinde bazı şeylerin yapılması bu tekbîrle haram kılındığı için ona tahrim tekbîri ya da ihram tekbiri de denmiştir. Aslında bu tekbîr, mâsivaya ait her şeyi kendine haram kılarak harem dairesine adım atma, bütün dünyevîlikleri kapının dışında bırakma ve yalnızca Sultanı kainata teveccühte bulunma adına bir söz vermedir.
O söz verme anından itibaren, namazın bütün dakikalarına, saniyelerine ve saliselerine tesbîh, tahmîd ve tekbîr ruhunu işleme, bir manada bütün bütün namaz kesilme ve adeta namazlaşma ahdi demektir.KAYNAK:AİLEM/ZAMAN