Namaz insanları, çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden men eder, korur. Namazını dosdoğru eda eden mü'minlerin felah bulacakları ayet-i kerimede bildirilmiştir.
Evliyanın büyüklerinden Fudayl bin Iyad hazretleri, önceleri Merv ve Ebyurd şehirleri arasında eşkıyalık yapardı. Sahranın tenha bir yerinde çadırını kurar, eşkıya reisi olduğu için kendisi içerde otururdu.
Arkadaşları yoldan geçen kervanları soyarlar, ele geçirdikleri malların hepsini getirip, Fudayl bin Iyad'a teslim ederlerdi. O da getirilen malları arkadaşlarına taksim ederdi.
Hayret edilecek bir husustur ki, eşkıyalık yaptığı halde, namaza çok önem verirdi. Kendisi namazını hiç terk etmediği gibi, namaz kılmıyan hizmetçilerini de yanından kovardı.
Bir gün büyük bir kervan geldi. Fudayl bin Iyad'ın arkadaşları kervanı farkedince yolunu kesmek üzere hazırlanmağa başladılar.
Kervan içinde bulunan zengin birisi, eşkıyaları farketti ve "Altınlarımı öyle bir yere saklıyayım ki, eşkıyalar eşyalarımızı alırsa hiç olmazsa geriye bunlar kalsın" düşüncesiyle kervandan ayrılıp uygun bir yer aramaya başladı.
Bir çadır gördü, hemen oraya koştu. Orada, birisinin, hem de ta'dil-i erkan üzere, şartlarına uygun olarak, çok düzgün bir şekilde namaz kıldığını gördü... Sevindi, kendi kendine: "Namaz kıldığına göre güvenilir biridir. Altınları buna gönül rahatlığı ile emanet bırakabilirim" diye söyledi. Selam vermesini bekledi. Sonra:
- Bir miktar altınım var, size emanet etmek istiyorum, dedi.
Fudayl bin Iyad, çadırın bir köşesini işaret edip:
- Oraya bırak! diye cevap verdi.
Gelen kimse altınları bırakıp kervanın yanına dönünce, eşkıyaların, kervandaki eşyaları alıp götürdüklerini gördü. Biraz sonra kervan hareket edecekti. Hareketten önce koşup emanet bıraktığı altınları almak için çadıra vardı. Baktı ki, biraz önce kervanı soyan eşkıyalar kervandan aldıkları malları, altınları, emanet olarak bıraktığı kimsenin önüne koymuşlar. O da bunları taksim ediyor. Adam şaşırdı:
- Demek altınları eşkıyaların reisine vermişim, deyip üzüntü ile geri dönmek istedi. Bu arada Fudayl seslendi:
- Niçin gelmiştin, niçin dönüp gidiyorsun?
- Emanet bıraktığım altınları almak için gelmiştim. Fakat, yanlış iş yapmışım...
- Altınlarını, bıraktığın yerden al, biz emanete hıyanet etmeyiz.
Adam şaşkınlık ve sevinç içinde, altınları koyduğu yerden alıp kervana koştu. Fudayl'ın adamları:
- Biz hiç para bulamadık, sen ise bunları geri veriyorsun, dediler.
Fudayl bin Iyad dedi ki:
- O bana hüsn-i zan etti. Altınları emanet etti. Ben o kimsenin, benim hakkımdaki iyi niyyetini doğru çıkardım. Ola ki, Allahü teala da benim kendisi hakkındaki hüsn-i zannımı doğru çıkarır.
Altınlarını emanet olarak bıraktığı kimse, çadırdan uzaklaşırken, Ankebut suresinin "Elbette namaz insanı, çirkin ve dinin yasak ettiği şeylerden alıkoyar" mealindeki ayet-i kerimesini hatırladı. Sonra, Fudayl bin Iyad'a, hidayete kavuşması için hayır dua etti.
Az zaman sonra da, Fudayl bin Iyad'a tevbe etmek nasip oldu. Adamları ile beraber tevbe etti. Aldığı malları fazlasıyla sahiplerine geri verdi. Herkes ile helallaştı. Samimi tevbesi onu, Allahın sevgili kulları arasına soktu. Daha sonra birçok kerametleri görüldü.
Evliyanın büyüklerinden Fudayl bin Iyad hazretleri, önceleri Merv ve Ebyurd şehirleri arasında eşkıyalık yapardı. Sahranın tenha bir yerinde çadırını kurar, eşkıya reisi olduğu için kendisi içerde otururdu.
Arkadaşları yoldan geçen kervanları soyarlar, ele geçirdikleri malların hepsini getirip, Fudayl bin Iyad'a teslim ederlerdi. O da getirilen malları arkadaşlarına taksim ederdi.
Hayret edilecek bir husustur ki, eşkıyalık yaptığı halde, namaza çok önem verirdi. Kendisi namazını hiç terk etmediği gibi, namaz kılmıyan hizmetçilerini de yanından kovardı.
Bir gün büyük bir kervan geldi. Fudayl bin Iyad'ın arkadaşları kervanı farkedince yolunu kesmek üzere hazırlanmağa başladılar.
Kervan içinde bulunan zengin birisi, eşkıyaları farketti ve "Altınlarımı öyle bir yere saklıyayım ki, eşkıyalar eşyalarımızı alırsa hiç olmazsa geriye bunlar kalsın" düşüncesiyle kervandan ayrılıp uygun bir yer aramaya başladı.
Bir çadır gördü, hemen oraya koştu. Orada, birisinin, hem de ta'dil-i erkan üzere, şartlarına uygun olarak, çok düzgün bir şekilde namaz kıldığını gördü... Sevindi, kendi kendine: "Namaz kıldığına göre güvenilir biridir. Altınları buna gönül rahatlığı ile emanet bırakabilirim" diye söyledi. Selam vermesini bekledi. Sonra:
- Bir miktar altınım var, size emanet etmek istiyorum, dedi.
Fudayl bin Iyad, çadırın bir köşesini işaret edip:
- Oraya bırak! diye cevap verdi.
Gelen kimse altınları bırakıp kervanın yanına dönünce, eşkıyaların, kervandaki eşyaları alıp götürdüklerini gördü. Biraz sonra kervan hareket edecekti. Hareketten önce koşup emanet bıraktığı altınları almak için çadıra vardı. Baktı ki, biraz önce kervanı soyan eşkıyalar kervandan aldıkları malları, altınları, emanet olarak bıraktığı kimsenin önüne koymuşlar. O da bunları taksim ediyor. Adam şaşırdı:
- Demek altınları eşkıyaların reisine vermişim, deyip üzüntü ile geri dönmek istedi. Bu arada Fudayl seslendi:
- Niçin gelmiştin, niçin dönüp gidiyorsun?
- Emanet bıraktığım altınları almak için gelmiştim. Fakat, yanlış iş yapmışım...
- Altınlarını, bıraktığın yerden al, biz emanete hıyanet etmeyiz.
Adam şaşkınlık ve sevinç içinde, altınları koyduğu yerden alıp kervana koştu. Fudayl'ın adamları:
- Biz hiç para bulamadık, sen ise bunları geri veriyorsun, dediler.
Fudayl bin Iyad dedi ki:
- O bana hüsn-i zan etti. Altınları emanet etti. Ben o kimsenin, benim hakkımdaki iyi niyyetini doğru çıkardım. Ola ki, Allahü teala da benim kendisi hakkındaki hüsn-i zannımı doğru çıkarır.
Altınlarını emanet olarak bıraktığı kimse, çadırdan uzaklaşırken, Ankebut suresinin "Elbette namaz insanı, çirkin ve dinin yasak ettiği şeylerden alıkoyar" mealindeki ayet-i kerimesini hatırladı. Sonra, Fudayl bin Iyad'a, hidayete kavuşması için hayır dua etti.
Az zaman sonra da, Fudayl bin Iyad'a tevbe etmek nasip oldu. Adamları ile beraber tevbe etti. Aldığı malları fazlasıyla sahiplerine geri verdi. Herkes ile helallaştı. Samimi tevbesi onu, Allahın sevgili kulları arasına soktu. Daha sonra birçok kerametleri görüldü.