Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nakşibendilik nedir? (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bismillahirrahmanirrahim



Bizim kapımız hükümet kapısı değil, kapımız herkese açıktır. Kim gelirse hoş geldi sefâ geldi. Muhabbetle gelenler daha ziyade karşılık bulur gider. Birşey arayıp gelen kimse ümit ederiz ki aradığını bulup gider. Biz kendi örfümüz mûcibince bismillah diyelim, besmelesiz iş temelsiz bir iştir, sağlam değildir. Besmeleli iş Allah için olan iştir, Allah için olan iş yıkılmaz. Naksibendilik, İslâm’ın derûni hayatına ait olan bir yoldur. Aslında insanı insana ulaştırmak içindir. İnsan bugün 21. asra yetişmek üzeredir, lâkin kendileri hakkında pek az bilgi sahibidir. İnsan kendi etrafında olan her şeyi mütala etmiş, araştırmış ve aralıksız araştırmalar yapmaktadır. Tabiat içerisinde ne varsa; muhitimizde ve çevremizde ne bulunuyorsa beş hissimizin, duygularımızın yetişebildiği yerlerdeki her şeyi araştırmak gayreti içerisindedir insanlık. Belki bugünkü araştırmacılar karıncayı eline alır ve onun hakkında bir mâlûmat sahibi olur: karıncaların nasıl yaşadıklarını, nasıl çalıştıklarını iyice araştırıp ondan bir bilgi edinirler.



Tabi onlardan daha küçük yaratılmış olan mahlûklar vardır. Mesalâ, mikroplar âlemi, bakteriler âlemi, virüsler âlemi gibi. Onlar hakkında laboratuvarlarda sürekli araştırmalar yapılmaktadır. Tüm bunlar insanların bilgisini artırmak ve üzerinde yaşadıkları bu gezegenin veya seyyarenin hakkında daha çok bilgi sahibi olmak maksadıyla meydana gelen hizmetlerdir. Bunlar elbette insanların bilgisini genişletmekte, ufuklarını daha ziyade yükseltmektedir.



Yanlız bugünün insanı kendisini araştırma mevzû yapmıyor; kendini tanımak hususunda çok sathi, çok basit bilgilerle kendi hakkında bir mâlûmatı var. İnsanın derinliğine dair bir araştırma yapılmıyor. Bu araştırma elbette tabiatı araştırma gibi değildir. İnsanın kendini araştırması bambaşka bir mevzûdur ve konudur. İnsanın kendisinden içeri başka bir şahsiyeti vardır, insanın kendisinden kendisine sefer etmesi ve gizlide duran şahsiyetini bulup kavuşması belki bu hayatın gayesidir. İnsanın kendisinden kendisine olan seferi kolay değildir. Tayyareye, rokete veya ata binilip yetişilecek bir yer değildir. Belki insanın cismâni olan varlığından ruhani olan varlığına yürümesi lâzımdır. Bu, dinlerin menşeidir, bu gaye bütün dinlerde değismeyen gayedir. Binâenaleyh insan kendisini tanımak istediği vakitte, elbetteki bunun yolları dünya üzerinde tabiati araştırmak gibi değildir. Bu araştırma,



- Mâneviyata,

- Melekûta,

- Göklere,

- Ruhlarımıza,



ait olan bir hizmet ve konudur. Onun için gelen bütün dinler ve onu insanlara tebliğ eden tüm peygamberlerin esas gayesi; insanları kendi aslı şahsiyetlerine yetiştirebilmek ve hazırlamak içindir. İlk insan ilk peygamberdir Âdem (a.s.). Aradan binler hatta on binlerce peygamber geçmiştir ve son olarak gökyüzünün haberini insanlara yetiştiren Efendimiz Muhammad Mustafa (s.a.v.s.) gelmiştir ki bu gökyüzünün haberi tamamlanmıştır. İnsanları kendi mânevi mertebelerine ulaştıracak her yol, gökyüzünden gelen en son nizamın içerisindedir.



Nakşibendilik, elbette bir din değildir, belki İslâm’ın içerisinde insanın asıl gayesi olan kendisine ulaştıracak yol ve disiplini bildiren bir ekoldür. Bunu takip eden kimse kendi şahsiyetini bulabilir, kendi mânevi varlığına ulaşabilir. Çünkü insanların bugün kendi mânevi ve ruhani varlıklarıyla aralarında hicap yani perde vardır. Bu örtü insanın cismâni olan vücudunun örtüsüdür ki insan fiziki bünyesiyle uğraşmaktan ruhaniyetine yetişemiyor. Kendi fiziki bünyemizin arzusunu tatmin etmek için uğraşıyoruz, ama insandaki hırs insanı bırakmıyor. Yani kendimize vakit ayırıp kendi ruhi varlığımıza yönelmek için bize sıra vermiyor. Biz yirmi dört saat kendi fiziki bünyemize ait olan hizmetteyiz, onun için ruhaniyetimize bakamıyoruz.



Nakşibendilik gökyüzünden gelen, İslâmiyet’in içerisinde insanları insaniyet mertebesine ve mânevi mertebelere ulaştıracak sıkı bir disiplindir.



Buna örnek verecek olursak; buradan İstanbul’a gidecek olan biri elbette yürüyerek gidemez, önümüzde deniz var. Denizi geçsek bile yürümek icap etmez, başka vasıtalar var. Herhangi bir vasıtaya binip gider. Hiçbir vasıta olmasa yürüyerek mecburen gidecek, lâkin vasıta varken vasıtayı kullanması lâzımdır. Vasıta olarak,



- İstersen uçakla,

- İstersen vapurla, otobüsle,

- İstersen trenle,

- İstersen arabayla,

- İstersen hayvan sırtında gidersin.



Gideceğin yer bellidir, ama kullanacağın vasıta başka başkadır. Tayyareye binen adamın dikkat edeceği disiplin vardır ki vapurda o disiplini söylemezler. Arabada da, trende de söylemezler, ama tayyareye bindiğin vakitte oturur oturmaz ilk olarak hostes anons yapar:



Emniyet kemerinizi bağlayınız.
Sıralarınızı doğrultunuz.
Önünüzdeki masalarınızı doğrultunuz.
Sigara içilmez.
Elektronik eşya kullanılmaz.
Telefon edilmez.
Ayakta dolaşarak insanlar rahatsız edilmez.
Abdesthaneye girdiğinizde sigara içilmez.
Hosteslere bağırıp çağırma olamaz.
Kaptan kamarasına girilmez.


Bunun gibi emir verirler ve kontrol ederler. Vapura binen yolcuya bu kadar emir yoktur. Bu disiplindir. Tayyare yerde yürüyen veya denizde yüzen vasıtalar gibi değildir. İslâmda da bir disiplin vardır disiplin olmadan din olmaz, tin olur, tin demek İngilizce teneke demektir yani çürük iş. Disiplinsiz İslâm olmaz. İslâm pazarlık kabul etmez, lâkin bu zamanın insanı pazarlıkla müslüman olmak ister, olamaz. Örnek verelim; Üniversiteye gittiğin vakitte,



“Beni şu şartla kaydet; ben istediğim vakitte geleceğim, istediğim vakitte ders veren hocaya sual soracağım, bunalırsam fındık fıstık yiyeceğim, kola içeceğim, dersten çıkacağım“ gibi şartlar ileri süremezsin.



Böyle şartla üniversite seni kabul eder mi? Yok olmaz, “Burada bu şartlarımız var, kabul edersen seni alırız, değilse git işine“ derler. Bu zamanın insanı İslâm’ı kendi keyiflerine göre olacak zanneder ki; hayır! İslâmda inanılacak meseleler var, yapılacak ve terkedilecek işler var, değilse senin adın İslâmda kayıtlıdır ama orada hazır değilsin. İsmi var cismi yok.



Nakşi tarikatı; insana melekûtun yollarını açan disiplindir.



Nakşi tarikatı ne zaman başladı?



Hz. Peygamber zamanından gelmiştir. Nakşibendilik uydurma bir şey değildir. Nakşibendilik disiplini peygamberle beraber vahiyle, kitapla beraber gelmiştir. Hz. Peygamber’in bildirmiş olduğu yolu yürüttükçe devam etmiştir. Buna da örnek verelim: Bir avuç yer olan Kıbrıs’ta bile beş tane üniversite var. Lefke Avrupa Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, Lefkoşa Yakındoğu Üniversite, Magosa Doğu Akdeniz Üniversitesi…



Nasıl olsa hepsi üniversite! İsmini ne değistirirsin, isminin değişmesinde ne mâna var?



İsmi belki üniversite ve kalitesini bildirmek maksadıyla insanların kullanmış olduğu bir şeydir.



Nakşibendi dendiğinde de bir isimdir, lâkin aslı Peygamberimiz’in göstermiş olduğu bir disiplin, bir yoldur. Kadiri de var, mevleviler de aynı yolun yolcuları ama onların disiplini yine başkadır. Bir üniversitede sekiz-on branş vardır, hepsi doktorluk veya hepsi mühendislik okutmaz. Hukuk, iktisat ekonomi, işletme gibi değişik bölümleri vardır. Talebe üniversiteye geliyor, o şemsiyenin altında çeşitli branşlar vardır. Herkes kendi kabiliyetine göre okur ama hepsi üniversite talebesidir.



Hepimiz müslümanız, lâkin İslâm’ın getirmiş olduğu disiplinde biz Nakşibendi disiplinini kabul edip yürüyoruz;



- Bizim namazımız da bütün tarikatlardaki namaz gibi şeriatın emrettiği namaz üzerindir; beş vakit kılıyoruz, beş vakit üzerine nâfile namaz da kılıyoruz.



- Zikir; İslâm’ın her kolunda her mezhebinde vardır. Nakşi kolunda Allah’ın en güzel doksan dokuz ismi zikredilir. Allah’a (c.c.) yaklaşmak maksadıyla herkes kendisine göre tayin olunan ismi zikreder.



Bugün hali hazırda 300 milyondan fazla insan, en yüksek ve en kuvvetli yol olan Nakşibendi koluna mensuptur. Yani İslâm’ın içerisinde İslâm’ın mâneviyatını temsil eden ve mânevi feyzi arayan 300 milyonun üzerinde insan vardır ve hepsi de Nakşi’dir. Kadiri de olsa, Nakşide olsa müslümandır. Yanlız dediğimiz gibi herkesin günlük yapacağı hizmet başkadır. Müşterek hizmetimiz de var, ayrı ayrı zikirlerimiz de var.



- Her gün salavat-ı şerife getiririz.

- Hepimiz her gün Kur’ân-ı Kerim okuruz.

- Her gün nâfile namazları kılarız.

- Her gün gece namazı kılarız.

- Her gün tesbih ederiz.



Hâsılı kelâm, dünya hizmetini ne kadar kısaltabilirsek kısaltıp hizmeti Allah için yapmak isteriz. Çünkü bizim kendi prensibimiz,



- Allah için yaşamak,

- Allah için işlemek,

- Allah için dünyadan gitmektir.



İstediğimiz ve maksudumuz Allah’tır. Sen dünyayı istersen arkasından koştur, biz ona karışmayız. Dünyanın kimseye kalmayacağını biliyoruz, onun için hakiki Nakşibendi yolunu tutan kimsenin dünya tamahı yoktur. Varsa noksaniyettir, demek daha hazırlanmamış veya iyi yetiştirilememiş ki dünyanın peşine düşmüştür. Dünyanın peşine düşen hakiki Nakşi değildir. Allah’ı arayan Nakşi’dir.



Nakış mânası nedir?



İnsanın gönlü Cenâb-ı Hakk’ın tahtıdır, gönül sultanını arar, sen gönlüne kimi istersen sultan yap. Biz gönlümüze Allah’ı sultan yapmak isteriz, Hz. Peygamber’in muhabbetiyle onu kalbimize sultan yapmak isteriz ki, Cenâb-ı Hakk’ın yeryüzündeki temsilcisidir. Sen gönlüne bir sultan ara, dünyayı bulursan senin olsun. Biz gönlümüze ezeli ve ebedi olan Allah’ı seçmişiz. Zaten Cenâb-ı Hak;



“Ey insan, vücudunda bütün her şey senindir, ama kalbini benim için sakla, gözet; oraya başkasını koyma, benim tahtım senin gönlündedir.“



İste bunu yapabilen gönlüne mevlâsının tahtını kurabilen adam; insan-ı kâmildir. Ondan ötesi boş lakırdıdır.







el-Fatiha
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nakşibendi Tarikatı Altın Zincir Silsilesi

Nakşibendi Tarikatı Altın Zincir Silsilesi

Şahı nakşibendi bahattin efendi hz leri rabbım yolunu daim kılsın.AMA burada silsilede sanki bir yanlış anlaşılma var gibi.Gavsul azam Apdulkadir geylani hz Ahmedel kebir rufai hz leri seyir ahmedel bedevi ibrahim dussuki ve nakşibendi Bahattin hz diye hatırlıyorum alaha havalem.BİR HADİSİ ŞERİF GELDİ AKLIMA
BEN İLİM ŞEHRİYİ ALİ KAPISIDIR.ENE MEDİNETÜL ALİ BABUKA BÜTÜN İLLİM KAPISI ALİ DİR. DİYE AKLIMDA KALMIŞTIR. SAYGILARIMLA

Evet birde burdan bak mübarek kardeşim...
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)
Seyyid-ul Hulefa, Seyyid-ül Evliya Ebu Bekir es Sıddıyk (RA)
Selman-l Farisi (R.A)
İmam-ı Kasım ibn-i Muhammed bin Ebu Bekir es Sıddıyk (RA)
İmam-ı Cafer-i Sıddıyk (RA)
Bayezid-i Bestami (KS)
Ebul Hasen Harkani (KS)
Ebu Ali Farmedi (KS)
Yusuf-ul Hemedani (KS)
Ebul Abbas (Hızır A.S)
Abdulhalık Gucdevani (KS)
Hace Arif Rigveri (KS)
Hace Mahmud incir-i Fağnevi (KS)
Ali Ramitani (KS)
Hace Muhammed Baba Semmasi (KS)
Seyyid Emir Kulal (KS)
Kutbuttarika Şah Muhammed Bahauddin Nakşibendiy-yil Buhari (KS)
Alauddin Muhammed-il Attar (KS)
Yakub-ül Çerhi (KS)
Ubeydullah-il Ahrar Semerkandi (KS)
Muhammed-üz Zahid (KS)
Derviş Muhammed-il Buhari (KS)
Hacegi-l Emkineki-l Semerkandi (KS)
Muhammed-il Bakibillah Semerkandi (KS)
Müceddid-u Elf-i Sani imam Rabbani Ahmed Faruki Serhendi (KS)
Urvet-ül Vüskaa Muhammed Ma'sum-ürrabbani (KS)
Hace Seyfüddin-irrabbani (KS)
Nur Muhammed-il Bedvani (KS)
Habibullah Mirza Can-ü Canan-ül Mazhar (KS)
Gulam Ali Abdullah-üd Dehlevi (KS)
Ziya- üddin Ebil'Hasan Muhammed Halid-il Bagdadiy*i-işşami (KS)
Şeyh İsmail Enerani (KS)
Has Muhammed Dağıstani (KS)
Şeyh Muhammed Yeraği (KS)
Seyyid Cemaleddin Gumukiyyil Hüseyni (KS)
Ebu Ahmed-issuğuri (KS)
Ebu Muhammed-ül Medeni (KS)
Seyyid Şerafüddiyn Dağıstani (KS)
Sultan-ül Evliya Abdullah Dağıstani (KS)
Seyyid-üd Taife Hz. Şeyhuna Üstazina Şeyh Muhammed Nazım EI-Hakkani (KS)


Dualarla kalınız..
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nakşibendiye Tarikatı silsilesi, üç koldan Hz. Peygamber'e kadar ulaştırılır:
Hz. Muhammed (s.a.s)'den başlayan ilk kol:
Hz. Ali (r.a) .......... (ö. 40/660)
İmam Hüseyin (r.a). (ö. 60/680)
Zeynel-Abidin ....... (ö. 75/694)
İmam Muhammed Bakır .......... (ö. 114/732-33)
Diğer bir kol:
Hz. Ebûbekir (r.a) .. (ö. 13/634)
Selman Farisî (r.a) .. (ö. 35/655)
Kasım b. Muhammed (r.a) ....... (ö. 102/720-21)
Her iki kol da İmam Cafer Sadık'da birleşir ............... (ö. 148/765)
Ebû Yezid Bistâmî (ö. 261/875)
Ebû Hasan Harkanî ................ (ö. 419/1028-29)
Üçüncü kol:
Hz. Ali (r.a) .......... (ö. 40/660)
Hasan Basrî (r.a) (ö.110/728-29)
Habib A'cemî ....... (ö. 150/767)
Dâvud Tâî ...... (ö. 184/800-801)
Ma'rûf el-Kerhî ..... (ö. 200/815)
Sırriyü's-Sakatî .. .. (ö. 253/367)
Cüneyd-i Bağdâdî .. (ö. 298/910)
Ebû Ali Rudbârî ... ........... .....
Ebû Ali Kâtib .... .. (ö. 321/933)
Ebû Osmân Mağribî (ö. 373/983)
Ebû Kasım Kürkânî (ö. 450/1058)
Her iki kol da Ebû Ali Ferâmedi'de birleşir (ö. 477/1084-85).
Bundan sonra silsile şöyle devâm eder:
Yûsuf Hemedânî (ö. 535/1140-41)
Abdulhâlik Gücduvânî ........ (ö. 617/1220-21)
Hoca Ârif Rivgerî (ö. 649/1251)
Mahmud İncir Faşnevî ........ (ö. 670/1271)
Ali Râmitenî (Azizan) ....... . (ö. 705/1305, 715/1315)
Muhammed Baba Semmâsî .. (ö. 740/1339)
Seyyid Emir Külâl (ö. 777/1375)
Bahaeddin Nakşibend .......... (ö. 791/1389)
Muhammed Alâeddin Attâr. (ö. 802/1399)
Mevlânâ Ya'kub Çerhî ........ (ö. 847/1443)
Ubeydullah Taşkendî .......... (ö. 895/1490)
Muhammed Parsa ..... ........ (ö. 922/1516-17)
Derviş Muhammed (ö. 970/1562)
Hacegî Emkenegi (ö. 1008/1599)
Muhammed Baki Billah ...... (ö. 1014/1605)
İmam Rabbânî ... (ö. 1034/1625)
Muhammed Ma'sum ........... (ö. 1098/1687)
M. Seyfeddin Fârukî ............ (ö.1100/ 1689)
Muhammed Bedvânî ........... (ö. 1135/1723)
Şemseddin Habibullah ........ (ö. 1195/1781)
Abdullah Dehlevî ..... ......... (ö. 1240/1824-25)
Mevlânâ Hâlid Bağdâdî ....... (ö. 1242/1826)

Bu tarikat silsilesi, Hz. Ebûbekir (r.a)'den, Ebû Yezid Bistâmi'ye kadar "Sıddıkiyye"; Bistâmî'den, Abdulhâlik Gucdüvânî'ye kadar "Tayfuriyye"; Gucdüvânî'den, Muhammed Bahâeddin Nakşbend'e kadar "Hâcegâniyye"; Bahâeddin Nakşibendden, Ubeydullah Ahrâr'a kadar "Nakşbendiyye"; Ubeydullah Ahrâr'dan, İmâm Rabbâni'ye kadar "Nakşbendiyye-i Ahrâriyye"; İmam Rabbânî'den Şemseddin Mazhar'a kadar "Nakşbendiyye-i Müceddidiyye"; Şemseddin Mazhardan, Mevlânâ Hâlid'e kadar Nakşbendiyye-i Mazhariyye"; Mevlânâ Hâlid'den sonra "Nakşbendiyye-i Hâlidiyye" olarak anılmıştır
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt