nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Ulvî olan nakilci âlimler, müslümanlara dinlerini öğretecek tefsir gibi kitaplar yazmaya kendileri muktedir değildirler. Ancak “Filân şöyle söyledi, filân böyle söyledi.” diyerek hakiki âlimlerin beyanlarını naklederler. İctihad yapamazlar. Ancak hakiki âlimlerin eserlerinden alıp naklederek kitap yazarlar, halka vaaz ve nasihat ederler.
Bu nakilci âlimler de iki kısımdır. Eğer İslâm’ı yaşıyorsa, telif ettiği kitaplar, yaptığı vaaz ve nasihatlar, yaşadığı nisbette halka tesir eder. Yaşamıyorsa hiçbir tesiri olmaz.
Bir de şu var ki, halka âlim olduğu zannını verdirmek için konuşuyorsa, halkı başına toplamak gibi bir gaye güdüyorsa gizli şirktir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Gizli şirk, insanların methini ve ihsanını veya tâzimini kazanmak maksadıyla amel ve ibadet eylemektir.” (Câmiüs-sağir)
Kendinde varlık gördüğü için “Ene Kabuğu”ndan çıkamaz. Hakikatten haberi olmadığı için de kendi zannını hakikat diye satmak ister.
Bir zâhirî âlim satırdan almasına rağmen, ilimde derinleştiği nisbette cehaletini öğrenmiş olur. Eğer ilimde ihlâs sahibi ise ilmi arttıkça âcizliğini duyar, Hazret-i Allah’a sığınır, âcizliğini itiraf eder. Her mevzuda Hazret-i Kur’an’a ve Sünnet-i seniye’ye mürâcaat eder. Her iş ve icraatı Ahkâm-ı ilâhî’ye uygun olmasını ister.