Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

MÜTTEFİKLERİN CEMAL PAŞA’YI KULLANMA GİRİŞİMİ Yalnız Osmanlı Devleti’nin harpten çek (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
MÜTTEFİKLERİN CEMAL PAŞA’YI KULLANMA GİRİŞİMİ

Yalnız Osmanlı Devleti’nin harpten çekilmesinde ve ayrı bir mütareke imzalamasında “kuvveti ellerinde tutan” orduya mensup subaylardan başka hiç bir kimse müessir olamayacaktı. Fakat İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapan hain Araplar, politikacılar derecesinde olamadıkları için bir şey yapamayacaklardı. Zaten efendileri İngiliz ve Fransızlar, onların devlete etki edebileceklerini de ummuyorlardı. Onların bütün vazifesi devlet aleyhine casusluk yapmak, devlete karşı tahrip hareketlerinde bulunmaktı. Hatta en büyük hain Şerif “Hüseyin b. Ali” dahi devlete bir etki yapabilecek derecede kuvvetli değildi. İngilizlerin ondan ümit ettikleri yegane şey, Osmanlı yani İslâm ordusuna karşı yıpratma hareketlerinde bulunması, yeni bir kamuoyu meydana getirip, Müslümanları düşmanlara karşı “kafir oldukları için şeriatın vacip kıldığı cihadı” yapmaktan vazgeçirmesiydi. Bunun için Birinci Dünya Savaşında, devletin saf dışı edilmesinde müttefiklerin ehemmiyet verdikleri nokta Araplar değil, Türk subaylarıydı.

Türk subayları arasında iki hususla barizleşen iki subay vardı. Bu iki husustan birincisi: Bu subaylar Almanları sevmiyorlar, Osmanlı Devleti’nin Almanlar yanında harbe girmesine karşı çıkıyorlardı.

İkincisi; hükümeti ele geçirmek için çalışıyorlardı. Bu iki şahıs Cemal Paşa ve Mustafa Kemal idi. Mustafa Kemal zeki, haris ve devlet aleyhine çok faaliyet göstermekle beraber küçük bir subaydı. Cemal Paşa ise, devlete tesir edebilecek bir durumdaydı. Bu sırada devlete bilhassa üç kişi hakimdi: Başvekil Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Suriye Valisi ve 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa. Bunun için müttefikler Cemal Paşayı kendilerine çekmeyi düşündüler. Çanakkale Harbi esnasında ve bu başarısızlıklarından sonra müttefikler Cemal Paşa ile Osmanlı Devleti’ne karşı bir ihtilal yaptırmak için münasebetler kurmaya çalıştılar.

25 Nisan 1915’te İngilizler, İstanbul'u ele geçirmek için Gelibolu'yu işgal ettiler. Fakat Osmanlı Ordusunun direnci karşısında bir adım dahi ilerleyemediler. Büyük başarısızlıklara uğradılar. Hatta Müttefik kuvvetlerin kumandanı Hamilton, İngiliz Harbiye Vekili Lord Kiçiner'den (16 Ağustos) acele telgrafla yardım ve erzak istemek zorunda kaldı. 14 Ekim günü İngiliz Hükümeti Hamilton'u azlederek yerine General Monaro'yu tayin etti. Çanakkale harekatını incelemekle vazifelendirdi. 28 Ekimde Çanakkale Boğazına geldi. Müttefik kuvvetlerin Erkan-ı Harbiyeleriyle beraber Çanakkale sahilleriyle, İngiliz hendekleri arasını tetkik ettikten sonra Harbiye Vekaletine, cepheden çekilmelerini tavsiye eden bir mektup yazdı. Yalnız Harbiye Vekili Lord Kiçiner'in Monaro'nun telgrafından dolayı canı sıkıldı. Bizzat Çanakkale Boğazı'na gitmeyi kararlaştırdı. 3 Kasım da General Monaro'ya hücuma devam edilip işin tamamlanmasını ve çekilme emirlerine imza etmediğini belirten bir telgraf çekti. 9 Kasımda Lord Kiçiner Çanakkale Boğazı'na gelip sahil boyundaki stratejik yerleri ve cepheleri, İngiliz ve Fransızların hendeklerini gezdi. Şu kanata vardı: "Türkler Almanya'dan top ve yardım almazlarsa müttefik kuvvetler bu askerî merkezleri koruyabilirler. Eğer yardım alırlarsa Müttefik kuvvetlerin durumu zorlaşır." Arkasından Aralık ayında Müttefikler anasızın çekildiler. Müttefikler bu zor devrede, Çanakkale Boğazına yaptıkları başarısız hücumlar esnasında Cemal Paşa ile münasebet kurup Osmanlı Devleti aleyhine ihtilale girişmek için çareler aradılar. Öyle anlaşılıyor ki, bu müzakereler mümkün oldu. Cemal Paşa kabul edip şartlarını takdim etti. 26 Kasım 1915’te Rus Hariciye Vekili, Paris ve Roma'daki sefirlerine 6391 numaralı bir telgraf gönderdi. Bunda şöyle diyordu.

"İstanbul'daki Ermeni mahfillerinden aşağıdaki şu şartlar tahakkuk ettirildiği takdirde Cemal Paşanın İstanbul Hükümetine karşı düşmanca bir harekete girişeceği haberleri geliyor." Bu şartlarda şunlardı:

1- "Müttefikler sultanın yönetimi altındaki Suriye, Filistin, Irak, Arabistan, Kilikya, Ermenistan ve Kürdistan devletlerinden teşekkül edecek federatif bir sultanlık üzerinde Osmanlı Devleti’nin hakimiyetini tanımayı taahhüt edecekler.

2- Saltanata Ahmet Cemal Paşa ve ondan sonra hanedanlık yolu ile evlatları geçecekler.

3- Ahmet Cemal Paşa hali hazırdaki Sultanın ve hükümetinin Almanların elinde esir olduğunu ilan etmeyi onlara karşı harp ilan etmeyi taahhüt edecek.

4- Cemal Paşa ihtilali ilan edip hükümetle mücadeleye giriştiği takdirde müttefikler silah, gıda ve harp levazımı hususunda ordusuna yardım edecekler.

5- Müttefikler harbin sonuna kadar Cemal Paşaya lüzumlu olan malî yardım yapacaklar.

6- Cemal Paşa Boğazları ve İstanbul'u Müttefiklere bırakacak.

7- Cemal Paşa Ermenilere yardım için yolları serbest bırakacak."

Telgrafta zikredilen şartların metni bundan ibarettir. Öyle anlaşılıyor ki, Rusya bu hususta İngiltere ve Fransa ile müzakereler yapmış, fakat onlar Ahmet Cemal Paşanın bu şartlarını kabul etmemişler, Rusya ise kabul etmiştir. 12 Aralık 1915 Rus Hariciye Vekaleti 2. Şube Müsteşarı Budapeşte'deki Rus sefirine 6130 nolu bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta şöyle deniyordu:

"Cemal Paşanın İleri sürdüğü şartlar hususunda bir vaadde bulunmak mümkündür. İcabında onun isteklerine dair müttefiklerden söz isteyebiliriz."

Lakin öyle görünüyor ki Müttefikler kabul etmediler. 27 Aralık 1915’te Rusya'nın Paris Sefiri hükümetine bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta ise şöyle diyordu:

"6391 nolu telgrafınızı aldık. Mösyö Buryan'a bundan bir nüsha takdim ettim. Bu haberlere karşı büyük bir ihtimam gösterdi. Yarın vakit geçmeden hemen Bakanlar Kuruluna bunu arz edeceğini açıkladı." Ayrıca bu münasebetle "Bu şartlar bize göre uygun olsa da belki İngiltere'nin isteklerine uymayıp onun tarafından kabul edilmeyebilir."

Sonra Fransızlar bu şartları kabul etmekten vazgeçti. 29 Aralık 1915 tarihinde sefir, yukarıdaki telgrafa ek olarak diğer bir telgraf daha gönderdi. Bunda şöyle diyordu:

"Öğrendiğime göre Fransa Bakanlar Kurulu bu ittifaka şiddetle muhalefet gösterdiler. Hatta muhalefetlerini açıktan açığa söylemekten çekinmediler." Ve şöyle devam ediyordu: "Hakikat şudur ki; Fransızlar sizin bazı tekliflerinizi kabul etmek ve Osmanlı Devleti’nde bir ihtilal meydana getirmeyi takdir etmekle beraber Osmanlı saltanatında bir ihtilal meydana getirmenin ehemmiyetini de bilmiyor değiller. Daha ziyade bu ihtilalin Cihan Savaşında onlar için çok faydalı olacağı kanaatindedirler. Ayrıca Cemal Paşa ile yapılacak müzakereler hususundaki fikirlerinizden Doğuda bulunan Fransız hakimiyetini dikkate almaksızın sizin İstanbul ve Boğazlar üzerindeki istila emellerinizi gerçekleştirmek maksadının güdüldüğünü de hissetmektedirler."

Bundan sonra İngiltere bu müzakerelere girmeyeceğini ilan etti. 27 Ocak 1916 da Rusya'nın Londra büyükelçisi Leningrad'daki Rus Hariciye Vekiline bir telgraf gönderdi. Bunda: "Nicolson bana Britanya Hükümetinin meseleyi yeniden inceledikten ve müzakere ettikten sonra bu müzakerelere iştirak etmemenin zaruretine ve katî surette bundan vazgeçme kararına vardığını söylüyor." diyordu. Bundan anlaşılıyor ki, Türkiye'nin harpten saf dışı edilmesi, hükümeti ele geçirmek hususunda bazı subayların tamamını alevlendirme fikri müttefiklerde mevcuttu. Yalnız onlar Osmanlı Devleti’ni parçalayıp Hilâfet’i ilga etmek istiyorlardı. Cemal Paşanın şartlarını da; federatif dahi olsa İslâm memleketlerinin birliğini muhafaza ve Hilâfet’i devam ettirme fikri bulunduğu için şartlarını ve onları müzakerelere girişmeyi kabul etmediler. Tabiî olarak başka türlü teşebbüslere girişeceklerdi

Mekke Şerifi Hüseyin b. Ali ile münasebetleri ise malumdur. Fakat bu, Osmanlı Devleti’nin harpten çekilmesine bir fayda getirmezdi. Şüphesiz Türk subaylardan bazılarıyla münasebetteydiler. Fakat başka herhangi bir Türk'le müzakerelere giriştiklerine dair hiç bir delil yoktur. Yalnız İngilizlerin “Devlet adamları” arasında “Arif Paşa”, “Damad Ferid” ve benzerleri gibi ajanları vardı. Birinci Dünya Savaşından biraz önce İngiltere harp ataşesi (H. S. Armstrong) çok gayretli, çok hareketli ve alabildiğine serbestti. Mütarekeden sonra baş ateşe İstanbul'a döndü. Hilâfet’in ilgası hususunda Müttefiklerin Kumandanı Harington'la beraber büyük bir rol oynadı. Büyük bir ihtimalle münasebetler tesis etti. Bazı kimselerle irtibatlar kurdu. Fakat bu hususta hiç bir şey meydana çıkmadı.



Mustafa Kemal’in Barizleşmesi

Mustafa Kemal, harbin başlangıcında küçük ve kimse tarafından tanınmayan bir subaydı. Bununla beraber, Batı fikri taraftarı, İslâmiyet aleyhindeki düşünceleri; İngiliz taraftarlığı ve Alman düşmanlığıyla biliniyordu. İsmi Anafartalar Savaşından sonra temayüz etti. Şahsı için geniş bir propaganda imkanı elde etti. Bundan sonra geniş bir şöhret kazandı. Birden namı yükseldi.

1915 Baharında yani Birinci Dünya Savaşının 2. senesinin başlangıcında Almanya, Fransa arazisini işgal etmede bir duraklama gösterdi. Çünkü Almanya ve Fransa'dan her biri öbürüne karşı kesin bir başarı elde edememiş ve tam anlamıyla zafere erişememişti. Ruslar çok korkunç bir hayal kırıklığına uğramışlar, bir türlü bellerini doğrultup da Batı devletlerinden muntazam surette acele yardım almadan bir mücadeleye girişemiyorlardı. Bu sırada Rusya savaş malzemesine çok muhtaçtı. Müttefikler gemiler dolusu yardım gönderdiler. Fakat bunlar Akdeniz'de muhasara edilerek Rusya'ya ulaşamadı. Bu gemilerin Rusya'ya varıp muntazam yardım yapabilmesi için İstanbul'a hücum edip Boğazları zapt etmek lazımdı. Bu sırada Osmanlı Ordusunun Kumandanlığı Alman Generali (Liman von Sandoroz'un) elindeydi. Bu kumandan fırkalardan birinin kumandanlığını kaymakam Mustafa Kemal Bey’e bırakmıştı. İşte bu sırada Müttefikler İstanbul'a hücum ettiler.

1915 Nisanı'nda İngilizler ezici bir hücuma hazırlandılar. Yeterli derecede hazırlık yaptıktan sonra savaşa girdiler. İngiliz Ordusu, Osmanlı fırkalarını dağıtarak Gelibolu'ya kadar ilerledi. Von Sandoroz, harbi idare eden kumandanı azledip yerine Kaymakam Mustafa Kemal’i tayin etmeye mecbur kaldı. O bu sırada henüz kaymakamlık rütbesindeydi. Mustafa Kemal, Boğaza çok yakın en nazik noktalardan birisi olan Anafartalar'da orduyu idare ediyordu. Harp, üst tarafta Türkler, eteği İngilizler tarafından işgal edilmiş olan bir tepe üzerinde cereyan ediyordu. Harp, günlerce devam etti, iki taraftan biri diğerine galip gelemedi. Osmanlılar yerlerini, İngilizler de yerlerini muhafaza ediyorlardı.

Bu şekilde aylarca devam etti. Ansızın 15 Aralık gecesi çok gizlice İngilizler Gelibolu'daki yerlerini tahliye ederek gemiler yükletildikten sonra şaşırtan bir süratle sahilden ayrıldılar. Harbe son veren bu çekiliş idi.

Çarpışmalar bitince Komutan Mustafa Kemal harp hususundaki raporunu, bir kurşun isabetiyle parçalanan saatini Alman kumandanına takdim etti. Von Sandoroz bunu alınca hemen kendi altın saatini çıkarıp Mustafa Kemal’e verdi. Parçalanan saati ise hatıra olarak aldı.

Bu muharebe ile Mustafa Kemal’in “yıldızı parladı”. Osmanlı Ordusunda büyük bir şöhret kazandı. Bu muharebeler büyük bir propaganda ile şişirilerek Mustafa Kemal’in İngilizlere karşı büyük bir galibiyeti olarak gösterildi. Bununla beraber Mustafa Kemal savaşa katılmamayı benimsiyordu. Anafartalar'da kazandığı şöhrete rağmen devletin harpten çekilmesi fikrinde ısrar ediyordu. Bununla yetinmeyerek şöhreti orduda ve halk nazarında arttıktan sonra kuvvetli şahıslara etki etmeye çalışıyordu. Lakin pek kulak asılmıyordu. Bunun için şüpheli bir şahıs nazariyle bakılıyordu. Bu harpten sonra onun harp kudretine güvenmelerine rağmen hiç bir kimse onun siyasete karışmasını istemiyordu. Fakat fiilen siyasete iştirak etmek istedi mi, karşısına çıkıyorlardı. İngilizleri üstün tutup onlara güvendiğini ve kudretine inandığını, zaferi onların kazanıp Almanların yenileceğini söylediği söyleniyor. Ve bunun için şüpheli nazariyle bakılıyordu. Hatta onunla sıkı münasebetlerde bulunan şahıslar idarî makamların gözetim ve kontrolüne hedef oluyorlardı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt