GİRİŞ
İçinizde, şu anda bu satırları okuyan pek çok insanın içleri buruk olarak, sonsuz bir mutsuzluğun pençesinde kıvrandığını biliyoruz. Huzursuz, mutsuz, sıkıntılı insanlar. Hele siz, şu anda bu satırları okuyan size sesleniyoruz o huzursuz kişiye, dünyanın bütün dertlerinin omuzlarında olduğunu düşünen kişiye. Evet size. Siz de mutlu olmaya namzetsiniz ve bu imkânın, Allahû Tealâ tarafından, sahibi kılındınız. Mutlu olmak istiyorsanız, mutlaka saadete ulaşırsınız.
Öyleyse size bir küçücük sır vermek istiyoruz: Mutsuz musunuz? Buna “evet” cevabını veriyorsanız ki; çok büyük bir kısmınızın bu cevabı vereceğini kesin olarak biliyoruz, o zaman mutsuzluğunuzun sebebini, sakın çevrenizdeki insanlarda aramayın. Sizi mutsuz eden, sizden başka hiç kimse değildir, olması da mümkün değildir. Öyleyse mutsuzsanız, bunun arkasında sadece siz varsınız. Sizin davranış biçimleriniz.
Her insan mutsuzluğunu dile getirir ve arkasından da hep mutsuzluğunun sebebini başka insanlara yükler. Çünkü nefs bunu istemektedir. Durun bakalım, olduğunuz yerde bir durun ve düşünün. Neden mutsuzsunuz? İnsanların size olan davranış biçimleri sizi neden mutsuz ediyor, hiç düşündünüz mü? Çünkü nefsiniz var. Ve nefsinizin afetleri
var. Bu afetler: Öfke, kin, kıskançlık, haset, iptilalar, gibi 19 tane ayrı faktörü içerir. Ve bunların her birine tesir eden davranış biçimleri gelir etrafınızdan. Etrafınızdaki insanlardan da size. Bunun tohumlarını atan, sizden başka birisi ne yazık ki değildir. Siz onlara, size böyle davranmalarının işaretlerini vermişsinizdir.
Biliyoruz, biz de vaktiyle sizin gibiydik. Ama kesinlikle emin olun ki; insanların davranış biçimleri, sizin yaptığınız yanlışlıkların ve zulmün üzerine bina edilmiştir. Sizinle çevreniz arasında, kesin bir etki ve tepki münasebeti var. Çevrenize hangi istikamette etki ederseniz, onlardan aynı istikamette tepki göreceksiniz. Bu etkiyi ve tepkiyi yerli yerine oturtmaya çalışın. Çevrenizdeki bir insana, yanlış davrandığınız zaman, belki ondan değil ama başka birisinden o istikamette bir ters davranışa mutlaka ulaşırsınız.
Kısaca ne ekerseniz onu biçersiniz. Çevrenizdeki insanların hepsi birer piyondur. Ama mutlaka size yaptığınızın bedelini ödetirler. Bundan kaçış mevcut değildir. Davranış biçimlerinizin karşılığını, mutlaka sizden başka olan, bütün çevrenizi oluşturan insanları bir bütün olarak bir tek varlık olarak kabul ederseniz, o varlıktan mutlaka alırsınız.
Biliniz ki size ne tatbik edilmişse, onun müsebbibi onlar değildir; sizsiniz.
Allahû Tealâ’nın oluşturduğu hayat standartları içinde, size zulüm mü ediliyor? Bunun, sizin için bir mutluluk vesilesi olduğunu yerli yerine oturtmak mecburiyetindesiniz. Evet, yanlış okumadınız. Size yapılan zulmün bir mutluluk vesilesi olmasından bahsediyoruz. Ne demek istiyoruz?
Bakınız ne diyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri:
“Görelim Mevla ne eyler
Neylerse güzel eyler”
Gerçekten, bütün olayların merkezinde olduğunu söyleyen Merkez Efendi’ye dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bu iki ünlü mürşid, acaba ne demek istemişler? Dikkatle bakın. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin o söylediğimiz; “Görelim Mevla ne eyler, Neylerse güzel eyler” mısralarından evvel, iki mısra daha var:
“Hakk şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler”
Size karşı yapılan bir ters davranışın, etrafınızdaki insanlardan size haksız bir muamele olarak intikal ettiğini düşünürsünüz ve üzülürsünüz. Ve bir kısmınız isyan eder: “Bu bir haksızlık değil mi? Bunu bana niçin reva gördün ey yüce Rabbim?” diye. Acaba Allahû Tealâ, siz üzülesiniz diye mi size bir zulüm yapılmasına müsaade etti zannediyorsunuz?
Unutmayın, Allahû Tealâ her şeyden haberdardır. Yine unutmayın, Allahû Tealâ dilerse, size yapılan bütün haksızlıkları durdurulabilecek yetkinin yegâne sahibidir. Ama önlememişse, size o haksızlık yapılmışsa, Allahû Tealâ’nın muradı sizi üzmek midir diye, iyi düşünmenizi istiyoruz. Hayır. O hiç, birinizin üzülmesini istemez. Öyleyse size yapılan bir haksızlığa, bir zulme neden müsaade ediyor? Sizin derecat kazanmanızı sağlamak için.
İki nevi olay vardır: İnsanlar, sizin için faydalı bir davranışta bulunurlar, 1. İnsanlar, size zarar verecek bir davranışta bulunurlar, 2.
Size faydalı olan bir davranışta, hiçbir itirazınız olmayacaktır. Ama size zarar veren bir davranışta, hemen itiraz ederseniz ve isyan müessesesi sizden dışarı taşmak için bekler. Oysa ki Allahû Tealâ’nın kanunlarına baktığınız zaman, onları öğrendiğiniz zaman, hiç de haklı olmadığınızı göreceksiniz.
Şunu demek istiyoruz: Size birisi zarar verdiği zaman, zarar veren kişi derecat kaybeder. Çünkü şer işlemiştir. Siz
zulme uğrayan kişi olarak, onun kaybettiği derecelerin sahibi olursunuz. Çünkü zulme uğrayan bir kişi olarak, üzülmeniz neyi ifade eder?
Allah’ın sizi sevdiğini hiçbir zaman unutmayın. Allah sizi çok seviyor. Bütün bu kâinatı sizin için yaratmış. Melekler, cinler, hayvanlar, bitkiler, bütün canlılar sizin için yaratılmış. Cansız bütün kâinat da sizin için yaratılmış.
Söz konusu olan şeyi unutmayın, sizin mutluluğunuz. Allah sizi seviyor. Bir zulüm yapılmasına müsaade ediyorsa, bundan muradı asla sizin üzülmeniz değildir. Evvelâ derecat kazanmanızı temin etmektir. Yetmez. Allahû Tealâ, sizlere zulüm yapılmasına müsaade ediyorsa; ikinci bir hedefi daha var. Sizin nefsinizdeki hangi afetlerin üstün konumda olduğunu, dominant unsur taşıdığını, hakim unsur olduğunu sezmeniz için.
Hangi olaydan üzüntü duydunuz, hangi olay sizi huzursuz etti? Şu dünyanın en mutsuz insanı olduğunuzu söyleyen ve bütün dünyadaki dertlerin üzerine yüklendiğini düşünen okuyucularımıza sesleniyoruz.
Siz aziz kardeşimiz, hangi açıdan huzursuzsunuz? O huzursuz olduğunuz açıya baktığınız zaman, nefsinizin hangi afetinin en üst konumda olduğunu, sizi en çok üzecek olan bir özelliğe sahip olduğunu, bir boyuta sahip olduğunu görmek imkânın sahibi oluyorsunuz.
Allah’ın sizin için oluşturduğu değerleri, yerli yerine oturtun. O, sizi çok seviyor. Yaşamanızı istemiyor sizden sadece, mutlu olarak yaşamanızı istiyor. Ve bu mutluluğu, sizin üzerinize farz kılmış. Mutlaka ama mutlaka dünya hayatını, mutlu bir insan olarak yaşamalısınız ve mutlaka cennete gitmelisiniz
Mutlu olmanızın kökünde yatan acaba hangi şart? Son derece basit. Çok küçük bir şart: Siz sadece Allah’a, ruhunuzu ulaştırmayı dileyeceksiniz.
Allah’ın bütün güzellikleri yaşamayı, Allah size sevdirecek.
Allah’a ruhunuzu ölmeden evvel ulaştırmayı dileyeceksiniz. Unutmayın, bu zaten üzerinize farz. 12 defa farz kılınmış olan bir Kur’ân emridir. Ruhunuzu (sözümüze lütfen dikkat buyurun), ölümden sonra değil, ölmeden evvel, şu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırmak, sizin aslî görevinizdir.
İşte bu göreve talip olduğunuz zaman siz, Allah’a ulaşmayı dileyen birisiniz ve kurtuldunuz. Cennet saadetini mutlaka elde edersiniz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz için, cennet saadeti sizindir. Çünkü Allahû Tealâ’nın sözü var: Kim Allah’a ulaşmayı, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilerse; bu kişi, mutlaka ruhunu Allah’a ulaştırır. Asıl ifadeyi kullanalım. Bu kişinin ruhunu Allah, mutlaka Kendi Zat’ına ulaştırır.
Hepiniz için mutluluk, açık bir penceredir. Hepiniz mutluluğa lâyıksınız. Üzüntülü müsünüz? Huzursuz musunuz? Öyleyse zikir yapın. Bu, sizi belli standartların içinde, mutlaka mutluluğa, huzura götürür.
Öyleyse davranış biçimlerinize dikkatle bakın. Birisi size hakarette bulunduğu zaman, niçin ona kızıyorsunuz? Kızmamayı başardığınız zaman ki; bir gün başaracaksınız. Daimî zikre ulaştığınız zaman, hiç kendinizi zorlamanıza gerek olmayacak. Bu otomatik gerçekleşir.
Herkes için, Allahû Tealâ’nın mutlaka yardımcı olacağı bir saadet hedefi vardır ve gerçekleşebilecek olan bir özellik taşır. Sizin için de. Tekrar edelim. Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, hangi üzüntüler sizi ne kadar çok tesirleri altına almış olursa olsunlar, hepiniz için söz konusu olan şey; mutluluğa ulaşmak imkânının sizin için de var olmasıdır. Her hâlükârda, siz de mutlu olabilirsiniz. Bu, sizin elinizde olan bir şeydir.
Sakın “Ben mutlu olmak istiyorum; ama Allahû Tealâ
buna müsaade etmiyor.” demeyin. Siz mutlu olmayı isteseniz bile, Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemedikçe, onu gerçekleştiremezsiniz. Öyleyse sizin için söz konusu olan şey, o saadete ulaşmak için, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Her zaman, Allah’ın penceresinden olaylara bakmaya çalışın.
Allah’ın koyduğu bütün sistemler, yalnız sizin mutluluğunuza dönüktür. Allah’ın size verdiği ni’metleri hatırlayın. O’nun her ni’meti, sizin mutlu olmanız için mutlak bir sebep teşkil eder. Kalbinizin, akciğerlerinizin, karaciğerinizin, bütün sistemlerinizin normal çalışması, aslında Allahû Tealâ’nın size verdiği sonsuz ni’metler değil midir? Eğer gözleriniz görüyorsa, kulaklarınız duyuyorsa, bunların kıymetini bilin.
Allahû Tealâ’nın size ihsan ettiği bu sonsuz ni’metlerle siz, Allah’ın bir kulu olarak doğdunuz. Herkesin yaratılışındaki kulluğun ötesinde, Allahû Tealâ sizi, gerçek kul etmek istiyor. O kulluğa ulaşmak, ne zaman Allah’a verdiğiniz üç tane yemini gerçekleştirirseniz o zaman mümkündür. O zaman her şeyin en güzel standartlar aldığını göreceksiniz.
Unutmayın, Allahû Tealâ sizi seviyor, çok seviyor. Siz de O’nu sevin. Mutlu olmanın bütün şartlarını göstermiş.
Size bir şey sormak istiyoruz sevgili okurlar. Anlattıklarımızı okumadan evvel, ihtimal verebilir miydiniz? Allah’ın mutluluğunun, saadetinin yaşanabilmesi için sadece ve sadece küçücük bir dileğin sahibi olmanızın yeterli olduğunu, yani Allah’a ulaşmayı dilemenin.
İşte bu küçücük sır, insanlar tarafından bilinmediği için herkes mutsuz, herkes huzursuz. Yola adım attığınızdan itibaren, mutluluğu adım adım yaşadığınızı hissedeceksiniz.
devamı istermisiniz

İçinizde, şu anda bu satırları okuyan pek çok insanın içleri buruk olarak, sonsuz bir mutsuzluğun pençesinde kıvrandığını biliyoruz. Huzursuz, mutsuz, sıkıntılı insanlar. Hele siz, şu anda bu satırları okuyan size sesleniyoruz o huzursuz kişiye, dünyanın bütün dertlerinin omuzlarında olduğunu düşünen kişiye. Evet size. Siz de mutlu olmaya namzetsiniz ve bu imkânın, Allahû Tealâ tarafından, sahibi kılındınız. Mutlu olmak istiyorsanız, mutlaka saadete ulaşırsınız.
Öyleyse size bir küçücük sır vermek istiyoruz: Mutsuz musunuz? Buna “evet” cevabını veriyorsanız ki; çok büyük bir kısmınızın bu cevabı vereceğini kesin olarak biliyoruz, o zaman mutsuzluğunuzun sebebini, sakın çevrenizdeki insanlarda aramayın. Sizi mutsuz eden, sizden başka hiç kimse değildir, olması da mümkün değildir. Öyleyse mutsuzsanız, bunun arkasında sadece siz varsınız. Sizin davranış biçimleriniz.
Her insan mutsuzluğunu dile getirir ve arkasından da hep mutsuzluğunun sebebini başka insanlara yükler. Çünkü nefs bunu istemektedir. Durun bakalım, olduğunuz yerde bir durun ve düşünün. Neden mutsuzsunuz? İnsanların size olan davranış biçimleri sizi neden mutsuz ediyor, hiç düşündünüz mü? Çünkü nefsiniz var. Ve nefsinizin afetleri
var. Bu afetler: Öfke, kin, kıskançlık, haset, iptilalar, gibi 19 tane ayrı faktörü içerir. Ve bunların her birine tesir eden davranış biçimleri gelir etrafınızdan. Etrafınızdaki insanlardan da size. Bunun tohumlarını atan, sizden başka birisi ne yazık ki değildir. Siz onlara, size böyle davranmalarının işaretlerini vermişsinizdir.
Biliyoruz, biz de vaktiyle sizin gibiydik. Ama kesinlikle emin olun ki; insanların davranış biçimleri, sizin yaptığınız yanlışlıkların ve zulmün üzerine bina edilmiştir. Sizinle çevreniz arasında, kesin bir etki ve tepki münasebeti var. Çevrenize hangi istikamette etki ederseniz, onlardan aynı istikamette tepki göreceksiniz. Bu etkiyi ve tepkiyi yerli yerine oturtmaya çalışın. Çevrenizdeki bir insana, yanlış davrandığınız zaman, belki ondan değil ama başka birisinden o istikamette bir ters davranışa mutlaka ulaşırsınız.
Kısaca ne ekerseniz onu biçersiniz. Çevrenizdeki insanların hepsi birer piyondur. Ama mutlaka size yaptığınızın bedelini ödetirler. Bundan kaçış mevcut değildir. Davranış biçimlerinizin karşılığını, mutlaka sizden başka olan, bütün çevrenizi oluşturan insanları bir bütün olarak bir tek varlık olarak kabul ederseniz, o varlıktan mutlaka alırsınız.
Biliniz ki size ne tatbik edilmişse, onun müsebbibi onlar değildir; sizsiniz.
Allahû Tealâ’nın oluşturduğu hayat standartları içinde, size zulüm mü ediliyor? Bunun, sizin için bir mutluluk vesilesi olduğunu yerli yerine oturtmak mecburiyetindesiniz. Evet, yanlış okumadınız. Size yapılan zulmün bir mutluluk vesilesi olmasından bahsediyoruz. Ne demek istiyoruz?
Bakınız ne diyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri:
“Görelim Mevla ne eyler
Neylerse güzel eyler”
Gerçekten, bütün olayların merkezinde olduğunu söyleyen Merkez Efendi’ye dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bu iki ünlü mürşid, acaba ne demek istemişler? Dikkatle bakın. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin o söylediğimiz; “Görelim Mevla ne eyler, Neylerse güzel eyler” mısralarından evvel, iki mısra daha var:
“Hakk şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler”
Size karşı yapılan bir ters davranışın, etrafınızdaki insanlardan size haksız bir muamele olarak intikal ettiğini düşünürsünüz ve üzülürsünüz. Ve bir kısmınız isyan eder: “Bu bir haksızlık değil mi? Bunu bana niçin reva gördün ey yüce Rabbim?” diye. Acaba Allahû Tealâ, siz üzülesiniz diye mi size bir zulüm yapılmasına müsaade etti zannediyorsunuz?
Unutmayın, Allahû Tealâ her şeyden haberdardır. Yine unutmayın, Allahû Tealâ dilerse, size yapılan bütün haksızlıkları durdurulabilecek yetkinin yegâne sahibidir. Ama önlememişse, size o haksızlık yapılmışsa, Allahû Tealâ’nın muradı sizi üzmek midir diye, iyi düşünmenizi istiyoruz. Hayır. O hiç, birinizin üzülmesini istemez. Öyleyse size yapılan bir haksızlığa, bir zulme neden müsaade ediyor? Sizin derecat kazanmanızı sağlamak için.
İki nevi olay vardır: İnsanlar, sizin için faydalı bir davranışta bulunurlar, 1. İnsanlar, size zarar verecek bir davranışta bulunurlar, 2.
Size faydalı olan bir davranışta, hiçbir itirazınız olmayacaktır. Ama size zarar veren bir davranışta, hemen itiraz ederseniz ve isyan müessesesi sizden dışarı taşmak için bekler. Oysa ki Allahû Tealâ’nın kanunlarına baktığınız zaman, onları öğrendiğiniz zaman, hiç de haklı olmadığınızı göreceksiniz.
Şunu demek istiyoruz: Size birisi zarar verdiği zaman, zarar veren kişi derecat kaybeder. Çünkü şer işlemiştir. Siz
zulme uğrayan kişi olarak, onun kaybettiği derecelerin sahibi olursunuz. Çünkü zulme uğrayan bir kişi olarak, üzülmeniz neyi ifade eder?
Allah’ın sizi sevdiğini hiçbir zaman unutmayın. Allah sizi çok seviyor. Bütün bu kâinatı sizin için yaratmış. Melekler, cinler, hayvanlar, bitkiler, bütün canlılar sizin için yaratılmış. Cansız bütün kâinat da sizin için yaratılmış.
Söz konusu olan şeyi unutmayın, sizin mutluluğunuz. Allah sizi seviyor. Bir zulüm yapılmasına müsaade ediyorsa, bundan muradı asla sizin üzülmeniz değildir. Evvelâ derecat kazanmanızı temin etmektir. Yetmez. Allahû Tealâ, sizlere zulüm yapılmasına müsaade ediyorsa; ikinci bir hedefi daha var. Sizin nefsinizdeki hangi afetlerin üstün konumda olduğunu, dominant unsur taşıdığını, hakim unsur olduğunu sezmeniz için.
Hangi olaydan üzüntü duydunuz, hangi olay sizi huzursuz etti? Şu dünyanın en mutsuz insanı olduğunuzu söyleyen ve bütün dünyadaki dertlerin üzerine yüklendiğini düşünen okuyucularımıza sesleniyoruz.
Siz aziz kardeşimiz, hangi açıdan huzursuzsunuz? O huzursuz olduğunuz açıya baktığınız zaman, nefsinizin hangi afetinin en üst konumda olduğunu, sizi en çok üzecek olan bir özelliğe sahip olduğunu, bir boyuta sahip olduğunu görmek imkânın sahibi oluyorsunuz.
Allah’ın sizin için oluşturduğu değerleri, yerli yerine oturtun. O, sizi çok seviyor. Yaşamanızı istemiyor sizden sadece, mutlu olarak yaşamanızı istiyor. Ve bu mutluluğu, sizin üzerinize farz kılmış. Mutlaka ama mutlaka dünya hayatını, mutlu bir insan olarak yaşamalısınız ve mutlaka cennete gitmelisiniz
Mutlu olmanızın kökünde yatan acaba hangi şart? Son derece basit. Çok küçük bir şart: Siz sadece Allah’a, ruhunuzu ulaştırmayı dileyeceksiniz.
Allah’ın bütün güzellikleri yaşamayı, Allah size sevdirecek.
Allah’a ruhunuzu ölmeden evvel ulaştırmayı dileyeceksiniz. Unutmayın, bu zaten üzerinize farz. 12 defa farz kılınmış olan bir Kur’ân emridir. Ruhunuzu (sözümüze lütfen dikkat buyurun), ölümden sonra değil, ölmeden evvel, şu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırmak, sizin aslî görevinizdir.
İşte bu göreve talip olduğunuz zaman siz, Allah’a ulaşmayı dileyen birisiniz ve kurtuldunuz. Cennet saadetini mutlaka elde edersiniz. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz için, cennet saadeti sizindir. Çünkü Allahû Tealâ’nın sözü var: Kim Allah’a ulaşmayı, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilerse; bu kişi, mutlaka ruhunu Allah’a ulaştırır. Asıl ifadeyi kullanalım. Bu kişinin ruhunu Allah, mutlaka Kendi Zat’ına ulaştırır.
Hepiniz için mutluluk, açık bir penceredir. Hepiniz mutluluğa lâyıksınız. Üzüntülü müsünüz? Huzursuz musunuz? Öyleyse zikir yapın. Bu, sizi belli standartların içinde, mutlaka mutluluğa, huzura götürür.
Öyleyse davranış biçimlerinize dikkatle bakın. Birisi size hakarette bulunduğu zaman, niçin ona kızıyorsunuz? Kızmamayı başardığınız zaman ki; bir gün başaracaksınız. Daimî zikre ulaştığınız zaman, hiç kendinizi zorlamanıza gerek olmayacak. Bu otomatik gerçekleşir.
Herkes için, Allahû Tealâ’nın mutlaka yardımcı olacağı bir saadet hedefi vardır ve gerçekleşebilecek olan bir özellik taşır. Sizin için de. Tekrar edelim. Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, hangi üzüntüler sizi ne kadar çok tesirleri altına almış olursa olsunlar, hepiniz için söz konusu olan şey; mutluluğa ulaşmak imkânının sizin için de var olmasıdır. Her hâlükârda, siz de mutlu olabilirsiniz. Bu, sizin elinizde olan bir şeydir.
Sakın “Ben mutlu olmak istiyorum; ama Allahû Tealâ
buna müsaade etmiyor.” demeyin. Siz mutlu olmayı isteseniz bile, Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemedikçe, onu gerçekleştiremezsiniz. Öyleyse sizin için söz konusu olan şey, o saadete ulaşmak için, Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Her zaman, Allah’ın penceresinden olaylara bakmaya çalışın.
Allah’ın koyduğu bütün sistemler, yalnız sizin mutluluğunuza dönüktür. Allah’ın size verdiği ni’metleri hatırlayın. O’nun her ni’meti, sizin mutlu olmanız için mutlak bir sebep teşkil eder. Kalbinizin, akciğerlerinizin, karaciğerinizin, bütün sistemlerinizin normal çalışması, aslında Allahû Tealâ’nın size verdiği sonsuz ni’metler değil midir? Eğer gözleriniz görüyorsa, kulaklarınız duyuyorsa, bunların kıymetini bilin.
Allahû Tealâ’nın size ihsan ettiği bu sonsuz ni’metlerle siz, Allah’ın bir kulu olarak doğdunuz. Herkesin yaratılışındaki kulluğun ötesinde, Allahû Tealâ sizi, gerçek kul etmek istiyor. O kulluğa ulaşmak, ne zaman Allah’a verdiğiniz üç tane yemini gerçekleştirirseniz o zaman mümkündür. O zaman her şeyin en güzel standartlar aldığını göreceksiniz.
Unutmayın, Allahû Tealâ sizi seviyor, çok seviyor. Siz de O’nu sevin. Mutlu olmanın bütün şartlarını göstermiş.
Size bir şey sormak istiyoruz sevgili okurlar. Anlattıklarımızı okumadan evvel, ihtimal verebilir miydiniz? Allah’ın mutluluğunun, saadetinin yaşanabilmesi için sadece ve sadece küçücük bir dileğin sahibi olmanızın yeterli olduğunu, yani Allah’a ulaşmayı dilemenin.
İşte bu küçücük sır, insanlar tarafından bilinmediği için herkes mutsuz, herkes huzursuz. Yola adım attığınızdan itibaren, mutluluğu adım adım yaşadığınızı hissedeceksiniz.
devamı istermisiniz