mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Mutluluk, insanlık tarihi boyunca, herkesin peşinde koştuğu fakat çok az insanın kavuşabildiği bir şeydir. Kavuşamayanlar kendi anlayışlarına göre yanlış adreste aradıkları için kavuşamamış; kavuşanlar ise, Cenab-ı Hakkın bildirdiği adreste aradıkları için kavuşabilmişlerdir.
O günün şartlarına göre her türlü imkana sahip olan tüccarın biri, bir türlü mutlu olamayan oğlunu, mutlu olmanın sırrını öğrenmesi için, insanların en bilgili olan birinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan aradığı kimsenin evine varmış.
GÜZELLİKLERİN FARKINA VARAMAZ
Delikanlı, girdiği evde, hummalı bir manzara ile karşılaşmış. Tüccarların biri girip, diğeri çıkıyormuş. Evin sahibi sırayla içerideki insanlarla konuşuyormuş ve bundan dolayı da, delikanlı, sıranın kendisine gelmesi için çok uzun bir süre beklemek zorunda kalmış.
Sonunda sıra kendisine gelmiş. Babasının arzusunu anlatmış. Ev sahibi, delikanlının ziyâret sebebini açıklamasını dikkatle dinlemiş. Dinlemiş ama, sonunda da, “Git, çevreyi dolaş! İki saat sonra da benim yanıma gel!” demiş. Hemen arkasından ilâve tmiş: “Ama, içinde iki damla yağ bulunun şu kaşıkla. Hem de yağı dökmeden! “
Delikanlı dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış. Fakat gözü hep kaşıktaymış. İki saat dolar dolmaz, hemen çıkmış o kimsenin huzuruna. Hikmet ehli kimse, “Güzel”, demiş. Sonra gence sormuş: “Bahçıvan başının, on yıllık bir çalışma sonunda meydana getirdiği eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsâlsiz lezzetteki meyveleri gördün mü? “
Utanan delikanlı hiçbirşey göremediğini îtiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için hiçbir tarafa bakamamış. Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş. Ev sahibi demiş ki: “Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş!”
Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış. Bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarâfetini görmüş.
Hikmet ehli zatın yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
Ev sahibi sormuş:
- Peki sana emânet ettiğim iki damla yağ nerede?
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi, demiş ki:
- Sana verebileceğim tek bir nasîhat var: Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün hârikalarını görerek, Allahü teâlânın büyüklüğünü idrak etmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı da unutmadan.
Sonra iki damla yağı yorumlamış:
- Bu iki damla yağdan, birinci damla, sağlığımız. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz zaten mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı yerinde olsa bile gözü bir şey görmez. Kuş tüyünden yatakta yatsa, bu yatak iğneli yatak gibi gelir ona.
İkinci damla da dostluklar, yâni bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan, karşılıksız seven hakîkî dostlar. Dostları olmayan, karşılıksız sevenleri olmayan kimse için dünyanın zindandan farkı yoktur.
MUTLU ETMEK MUTLU KILAR
Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilâçtır.
Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan, herkese, her şeye iyilikle bakar. Kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever. Kötülere ise kötü oldukları için acır. Onların da iyi olmaları, hidâyete kavuşmaları için çırpınır. İnsanların iyi olmaları onun iyiliğini, mutluluğunu artırır. Mutluluğu arttıkça başkaları için daha çok çalışır…
Bu iki şeyin hakîkatına varan, gerçek mutluluğa kavuşur. Bunun için, artık hiçbir sıkıntı, dert olmaz. Bu mutluluğun verdiği haz, bütün sıkıntıları örter. Dînin en kısa târifini Peygamber efendimiz şöyle yapmıştır: “Allahü teâlâyı, emirlerini büyük bilmek, bunlara saygılı olmak ve yarattıklarına acımak, merhamet etmek.”
O günün şartlarına göre her türlü imkana sahip olan tüccarın biri, bir türlü mutlu olamayan oğlunu, mutlu olmanın sırrını öğrenmesi için, insanların en bilgili olan birinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan aradığı kimsenin evine varmış.
GÜZELLİKLERİN FARKINA VARAMAZ
Delikanlı, girdiği evde, hummalı bir manzara ile karşılaşmış. Tüccarların biri girip, diğeri çıkıyormuş. Evin sahibi sırayla içerideki insanlarla konuşuyormuş ve bundan dolayı da, delikanlı, sıranın kendisine gelmesi için çok uzun bir süre beklemek zorunda kalmış.
Sonunda sıra kendisine gelmiş. Babasının arzusunu anlatmış. Ev sahibi, delikanlının ziyâret sebebini açıklamasını dikkatle dinlemiş. Dinlemiş ama, sonunda da, “Git, çevreyi dolaş! İki saat sonra da benim yanıma gel!” demiş. Hemen arkasından ilâve tmiş: “Ama, içinde iki damla yağ bulunun şu kaşıkla. Hem de yağı dökmeden! “
Delikanlı dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış. Fakat gözü hep kaşıktaymış. İki saat dolar dolmaz, hemen çıkmış o kimsenin huzuruna. Hikmet ehli kimse, “Güzel”, demiş. Sonra gence sormuş: “Bahçıvan başının, on yıllık bir çalışma sonunda meydana getirdiği eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsâlsiz lezzetteki meyveleri gördün mü? “
Utanan delikanlı hiçbirşey göremediğini îtiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için hiçbir tarafa bakamamış. Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş. Ev sahibi demiş ki: “Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş!”
Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış. Bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarâfetini görmüş.
Hikmet ehli zatın yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
Ev sahibi sormuş:
- Peki sana emânet ettiğim iki damla yağ nerede?
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi, demiş ki:
- Sana verebileceğim tek bir nasîhat var: Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün hârikalarını görerek, Allahü teâlânın büyüklüğünü idrak etmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı da unutmadan.
Sonra iki damla yağı yorumlamış:
- Bu iki damla yağdan, birinci damla, sağlığımız. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz zaten mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı yerinde olsa bile gözü bir şey görmez. Kuş tüyünden yatakta yatsa, bu yatak iğneli yatak gibi gelir ona.
İkinci damla da dostluklar, yâni bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan, karşılıksız seven hakîkî dostlar. Dostları olmayan, karşılıksız sevenleri olmayan kimse için dünyanın zindandan farkı yoktur.
MUTLU ETMEK MUTLU KILAR
Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilâçtır.
Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan, herkese, her şeye iyilikle bakar. Kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever. Kötülere ise kötü oldukları için acır. Onların da iyi olmaları, hidâyete kavuşmaları için çırpınır. İnsanların iyi olmaları onun iyiliğini, mutluluğunu artırır. Mutluluğu arttıkça başkaları için daha çok çalışır…
Bu iki şeyin hakîkatına varan, gerçek mutluluğa kavuşur. Bunun için, artık hiçbir sıkıntı, dert olmaz. Bu mutluluğun verdiği haz, bütün sıkıntıları örter. Dînin en kısa târifini Peygamber efendimiz şöyle yapmıştır: “Allahü teâlâyı, emirlerini büyük bilmek, bunlara saygılı olmak ve yarattıklarına acımak, merhamet etmek.”
Mehmetoruc.com