Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müstekbirler ve Mustazaflar (1 Kullanıcı)

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
“İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar; güçsüzler, büyüklük taslayanlara: “Doğrusu biz size uymuştuk, Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” derler. Cevap olarak: “Allah bizi doğru yola eriştirseydi biz de sizi eriştirirdik. Artık sızlansak da sabretsek de birdir, çünkü kaçacak yerimiz yoktur”derler.” İbrahim/21

Bir gün gelecek bu dünya, bu hayat bitecek, sonra Allah herkesi tekrar diriltecek ve herkes Rablerinin huzurunda toplanacak. Zaten şu anda da herkes Allah’ın huzurundadır. Fakat insanlardan kimileri bunun farkında değillerdir. O gün herkes bunun farkına varacaktır. İşte o büyük iradenin huzurunda toplandıkları bir ortamda zayıflar, güçsüzler, zayıflatılmışlar, mus’taz’aflar zayıflatanlara, güçlülere, yöneticilere, müstekbirlere diyecekler ki. Bu dünyada güçlerine, kuvvetlerine, saltanatlarına güvenen müstekbirler zayıfları, zayıf bıraktıkları insanları ezdiler. Onları kendi güç ve kuvvetleri önünde eğilmeye zorladılar. Kendi yasalarına itaate zorladılar. Hattâ kendilerinin tanrılığını onaylamaya zorladırlar onları. Bize boyun bükeceksiniz, bizim İlâhlığımızı kabul edeceksiniz, bizim istediğimizi yapacaksınız, bizim istediğimiz gibi yaşayacak, bizim istediğimiz gibi inanacak, bizim istediğimiz gibi düşünecek, bizim istediğimiz gibi inanacak, bizim istediğimiz gibi bir hayat yaşayacaksınız dediler.

Baskılarla, zulümlerle, eziyet ve işkencelerle onları köleleştirdiler, onların şahsiyetlerini bitirdiler. Ama şimdi herkes gerçek İlahın, gerçek Rabbin, gerçek otoritenin huzurundadır. Herkes kul, hiç kimsenin diğerinden bir ayrıcalığı, bir üstünlüğü yoktur. İşte orada, Allah huzurunda, büyük mahkemede dünyada zayıf düşürülenler yerlerini almışlar, büyükleneler de yerlerini almışlar ve bakın zayıflar büyüklenenlere, müs’taz’aflar müstekbirlere, idare edilenler idare edenlere, yönetilenler yönetenlere diyorlar ki;
Biz dünyadayken size tabi olmuştuk. Ey müstekbirler, doğrusu biz dünyada iken size uymuştuk. Dünyada emirlerinize boyun eğmiş, sizin kanunlarınıza itaat etmiş, sizin arzularınızı yerine getirmiş, sizin istediğiniz bir hayatı yaşamış, bizi neye çağırdıysanız koyun gibi arkanızdan gitmiştik. Sürüler gibi size tabi olmuştuk. Sizin gibi inanmış, sizin gibi yaşamış, sizin gibi giyinmiş, sizin gibi soyunmuştuk. Sizin gibi sevinmiş, sizin gibi üzülmüştük. Her şeyimizi, tüm hayatımızı, ekonomimizi, hukukumuzu, kılık-kıyafetimizi size bağımlı kılmıştık. Sizleri Rab ve İlâh bilip siz ne demişseniz ona tabi olmuştuk. Sizler güçlüydünüz, sizler kendinizi dünyada Rabler görüyordunuz, İlâh olduğunuzu iddia ediyordunuz. Şimdi ise burada, Rabbimizin huzurundayız. Şimdi şu anda sizlerin Allah’ın azabından bir şeyleri bizim üzerimizden savmaya gücünüz yeter mi? Hadi bakalım gücünüzü gösterin, İlâhlığınızı, Rabliğinizi gösterin de şu azabın bir kısmını olsun bizden defedin. Ya da azabın bir kısmını olsun bizim yerimize yüklenebilir misiniz? Engel olabilir misiniz Allah’ın azabının bize ulaşmasına? diyorlar. Berikiler, müstekbirler, yönetenler de diyorlar ki bakın:
Eğer Allah bize hidâyet etmiş olsaydı elbette biz de size hi-dâyet ederdik. Eğer Allah bizi kurtarmış olsaydı elbette bizler de sizleri kurtarırdık. Yâni eğer Rabbimizin takdir buyurduğu bu azabı sizden giderecek bir gücümüz olsaydı sizden önce kendimizinkini kaldırırdık, kendi azabımızı giderirdik. Onun için boşuna bağırıp çağırmayalım. Boşuna birbirimizi suçlayıp durmayalım. Şimdi siz de biz de isyanlarımızın, kazandıklarımızın karşılığı olarak azabı tadacağız, tatmak zorundayız diyecekler.

İşte şu anda cehennemde, ateşin içinde aynı azabı paylaşan insanların tartışmalarını, birbirlerini suçlamalarını dinliyoruz. Müstekbirler ve müs’taz’aflar, zayıflar ve güçlüler, yönetenler ve yönetilen-ler, yasa koyanlar ve onların yasalarına itaat edenler, tanrılar ve kullar. Dünya üzerine Allah’ın istediğine göre değil de birilerine göre yaşayan, Allah’ın istediği gibi değil de kendileri gibi insanların istedikleri gibi bir hayat yaşayan zayıf karakterli, silik şahsiyetli kimseler de orada, onlara karşı tanrılık iddiasında bulunanlar da orada. Özgürlüğün ne demek olduğunu bilmeyen köleler de orada, onları köleleştiren sahte tanrılar ve tanrıçalar da orada.
Demek ki bu iki grup da cehennemdedir. Demek ki mustaz’-afların, zayıfların zayıflığı onları kurtaramayacaktır. Davar sürüsü gibi idarecilerinin kanunlarına itaat etmek zorunda kalmış bu insanların, ne yapalım? Biz güçsüzdük, zayıftık, gücümüz kuvvetimiz yoktu, elimizden bir şey gelmiyordu demeleri onları kurtaramayacaktır. Çünkü Allah onlara akıl vermişti, Allah onlara irade vermişti. Seçme hürriyeti vermişti Allah onlara. Bunlar hiç bir zaman böyle sürüler değildi. Berikiler onların iradelerini satın almak istedikleri zaman, boyunlarına ip takıp kendilerine kul köle yapmaya zorladıkları zaman, hiçbir tepki göstermediler. Sanki bu işe dünden razıymış gibi boyunlarını teslim ettiler.
Ve şimdi o kendilerini kul köle edinmek isteyen insanları görünce, onların da aynen kendileri gibi azabı boyladıklarını görünce, Allah huzurunda onların tanrılıklarının sahteliğini anlayınca diyorlar ki ne olur haydi bizim azabımızın bir kısmını giderin. Biz sizin yolunuza tabi olduğumuz için şimdi buradayız diyorlar. Biz dünyada sizin hatırınıza Allah’ı da, kitabını da, peygamberini de bırakmıştık. Sizin istediğiniz bir hayatı yaşadığımız için şimdi buraya geldik.
Bakın mus’taz’aflar, yâni yönetilenler, idare edilenler müs-tekbirlere, yâni yöneticilere, idarecilere, yönlendirenlere diyorlar ki: Ey müstekbirler! Doğrusu biz dünyada iken size uymuştuk! Dünyada emirlerinize boyun eğiyor, kanunlarınıza itaat ediyor, arzularınızı yerine getiriyor, bizi neye çağırdıysanız koyun gibi arkanızdan geliyorduk. Sürüler gibi size tabi oluyorduk. Sizler güçlüydünüz. Sizler kendinizi dünyada Rabler görüyordunuz. İlâh olduğunuzu iddia ediyordunuz. Hadi bakalım, gücünüzü gösterin, İlâhlığınızı, Rabliğinizi gösterin de şu azabın bir kısmını olsun bizden defedin. Ya da azabın bir kısmını olsun bizim yerimize yüklenebilir misiniz? diyorlar.

Müstekbirler, idareciler de ne diyorlar bakın: Boşuna bağırıp çağırıp da kendinizi yormayın ey sürüler! Bağırsanız da çağırsanız da çare yok, siz de biz de bu ateşin içindeyiz! Çare yok siz de, biz de bu ateşe razı olmak zorundayız. iş bitmiştir bu konuda. Eğer Rabbimizin takdir buyurduğu bu azabı sizden giderecek bir gücümüz olsaydı, sizden önce kendimizinkini kaldırırdık, kendi azabımızı giderirdik.

Allah için bu âyetler ışığında kendimizi bir kontrol edelim. Burada anlatılan büyüklenenler, müstekbirler siyasal önderler olabilirler, dinî önderler olabilirler, yöneticiler, Allah yasalarını kaldırıp onun yerine kendi yasalarını hakim kılanlar olabilir. Eğer insanlar bunların arzularının Allah’ın kitabına ve Resûlünün Sünnetine uygun olup olmadığını araştırmadan, tahkik etmeden bunlara tabi olurlar ve efendim ne yapalım işte büyüklerimiz hayat diye, din diye bunları sundular biz de kabul ettik. Bu konuda bizim her hangi bir suçumuz yoktur. Eğer bir suç varsa, bir suçlu varsa gerçek suçlu onlardır demeye kimsenin hakkı yoktur.

Başka şeye benzemez, bu dindir, hayattır. Efendim filân hoca dedi ben de yaptım. Falan zât öyle buyurdu ben de uyguladım demek yarın bizi kurtarmayacaktır. Dinimizi kendimiz öğrenmek zorundayız. Allah bize de akıl vermiştir. Allah’ın bize verdiği bu akıllarımızı birilerinin cebine sokmaya ve körü körüne onların peşine takılmaya hakkımız yoktur. Her birerimiz kendi dinimizi öğrenmeye çalışırken eğer bir kısım yerleri anlayamamışsak o zaman elbette bizden bir adım ileride o konuda bilgi sahibi insanların bilgilerine müracaat edebiliriz. Ama körü körüne birilerine bağlanıyor, ya da din bilmeyenlere din soruyorsa kişi o da yanlış bir din tarif ediyorsa bu hiç bir zaman tabi olanlar için mâzeret sebebi olmayacaktır bunu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt