HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
MUSTAFA KEMAL, DEVLETİN SAVAŞTAN ÇEKİLMESİ VE İNGİLİZLERLE BARIŞ ANLAŞMASI YAPILMASI İÇİN ÇALIŞIYOR
Dikkati çeken husus, Mustafa Kemal’in Çanakkale'den İstanbul'a İngilizlere karşı muzaffer olarak dönüşüydü. Bu galibiyetin, Osmanlı Ordusu, Osmanlı Devleti’ndeki bütün Müslümanların ve müttefiklerin üzerinde büyük bir tesiri vardı. Mustafa Kemal, bu zaferden insanları Osmanlı Devleti’nin İngilizlerle muharebe etme kudreti olup olmadığından şüpheye düşürmek ve İngilizlerle tek taraflı bir barış anlaşmasıyla, devletin harpten çekilebileceği fikrini zihinlere yerleştirmek ve devleti Almanları bırakıp İngilizlerle bir olmaya zorlayacak, dahilî bir mücadeleye girişmek için döndü. Bu savaştan önce bu fikirde olduğunu söylüyordu. Ve bunda ısrar ediyordu. Fakat bundan sonra bu fikirlerini, ordunun subayları arasında yaymaya başladı. Yüksek mevki ve nüfuz sahiplerine tesir etmeye çalışıyordu. 0 dereceye vardı ki, açıktan açığa Bakanlara fikirlerini söylüyor, onlara tesir etmeye çalışıyordu.
Bu maksatla Hariciye Vekili Nesimî Bey'i makamında ziyaret etti. Nesimî Bey, Türkiye'nin Almanya tarafında harbe girmesini isteyenlerdendi. Mustafa Kemal’e Anafartalar kahramanı olduğundan iltifat gösterdi. Onunla çok hoş konuşmalar yaptı. Bu konuşmaların hepsi, güzel ve iyi bir temenniden ibaretti. Hususiyle bu sırada devlet, Çanakkale'de Müttefikleri hezimete uğratıp çekilmeye mecbur etmişti. Hariciye Vekili, bu zaferi ve Müttefiklerin hezimetinin tesirini takdir ediyordu. Bu zaferin anlamı, Rusya'ya savaş için lazım olan yardıma mani olmak ve Rusya, aciz olduğundan Fransa'yı, Almanya'nın şiddetli hücumuna maruz bırakmak ve Almanları doğu cephesinden güvence altına almaktı. Böylece Almanya Osmanlı Devleti tarafındaki kefe, Müttefikler tarafındaki kefeye ağır bastı. Hariciye Vekili bunun için ümitliydi. Fakat Mustafa Kemal ümitsizliğini belirttiği gibi, vekile fikirlerini kabul ettirmek için çalıştı. Öyle geliyor ki, o vekilin delillerini daha kuvvetli bulduğundan, tehdide baş vurdu. Vezire şöyle dedi:
"Yakında başına bela edeceğim şeylere katlanmalısın. Siyasilere taviz vermeye ve şahsın üzerinde tesir etmeye fırsat vermeye devam edersen şahsımız ve siyasîlerin tasavvur edemeyeceği kadar güç bir durumla karşı karşıya geleceksiniz." Vezir hiddete gelerek; "Senin onlara ne yapacağını bilmiyorum." dedi. Mustafa Kemal; "Sana memleket tehlikeye doğru gidiyor diyorum. Sen ise aksini iddia ediyorsun. Tabiatiyle vekil olma sıfatınla böyle söylemeye mecbursun. Lakin şahsî kanaatin tamamıyla böyle olmamalıdır. Şüphesiz, hakikatten hiç habersiz değilsin. Hastalığın, felaketin kaynağını biliyorsun." dedi. Vezir tutuldu kaldı. Sonra Mustafa Kemal’e dönerek azimli bir dille ona şöyle hitap etti: "Ey Albayım, siz memleketin içinde bulunduğu durum hakkındaki şüphelerinizi belirtmek için geldiyseniz, bunun yeri ve zamanı değil. Benim yanıma gelmenle hataya düştün. Ben ve arkadaşlarım, Başkumandana mutlak bir şekilde itimat ediyoruz. Bunun için, şüphe ve endişelerinin dağılması için ona gitmeni tavsiye ederim." dedi. Sonra onu, meclisinden gönderdi.
Ertesi gün sabah kendisi de Mustafa Kemal ile arasında geçenleri Başkumandana bildirdi ve gerekenlerin yapılmasını istedi. Başkumandan Mustafa Kemal’in Kafkasya'ya gönderilmesine karar vererek hemen yolladı. Burada bir faaliyet göstermesine imkan verilmeden bir seneden fazla kaldı.
Hariciye Vekiliyle yaptığı bu mülakat Mustafa Kemal’in devleti harpten çıkartmak ve çekilme fikrini devlet adamlarına ve subaylarına açıklamak için ilk resmi teşebbüsüydü. Onun İngilizlerle münasebetlerde bulunarak bunu yaptığını gösteren hiç bir delil yoktu. Bunun için, bu hareketi şahsî görüşü ve içtihadı olarak kabul ediliyordu. Onun uzaklaştırılmasıyla devlet bu fikirden kurtuldu. Fakat bundan sonra muhtelif vesilelerle fikirlerini kuvvetle tatbik ettirmeye, yönetimi ele geçirmeye çalıştı. Bunlarla ihaneti meydana çıktı.
Mustafa Kemal’in Devlet Aleyhine Komplosu
Birinci olay; Kafkas cephesinde bulunduğu esnada meydana geldi. Bu sırada bir inkılap girişimi oldu. Ve onun bu girişimiyle alakası olduğu anlaşıldı. Macar Yakub Cemil Bey ve bazı arkadaşlarıyla beraber Hükümeti devirmek için bir komplo tertip etti. Bu hususta Macar Yakub Cemil Bey arkadaşlarına şöyle hitap etti:
"Kendilerini büyük sanan bu adamlar hakikatte küçüktürler. Memleket onların mevkilerinden uzaklaştırılıp daha vatanperver, daha samimî adamların başa geçmesini istiyor."
Bunun üzerine arkadaşlarından bazıları şöyle itiraz ettiler: "Bunların yerlerinden uzaklaştırılması kolay. Fakat eski nizamı temin edecek ehliyet sahibi hangi şahsı biliyorsun. Söyle." Onlara hemen Macar Yakup «Mustafa Kemal» diye cevap verdi.
Lakin bu komplo meydana çıkarıldı. Macar Yakup ve arkadaşları idam edildi. Mustafa Kemal, Kafkasya'da iken bu haberi aldı. Yıldırımla vurulmuşa döndü. Bu haberi, komploya iştirak eden doktor Hilmi Bey'den işitmişti. Hilmi Bey, İstanbul'dan kaçıp Mustafa Kemal'e sığınmıştı. İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal'den Dr. Hilmi Bey'i yakalayıp hemen iade etmesini istedi. Mustafa Kemal cevaben şu telgrafı gönderdi: "Şimdi Dr. Hilmi Bey himayemdedir." Hükümet mahzurlarından dolayı Mustafa Kemal ile mücadeleden çekindi. Sükut etti. Bu olayla Mustafa Kemal'in yönetimi ele geçirmek ve harpten çekilmek istediği, ordudaki ve yönetim başındaki bir çok kimseler tarafından anlaşıldı. Aynı zamanda yalnız benimsediği fikirleriyle değil, bu fikirleri uygulamak istediği metotla siyasî sahnede kendini gösterdi. Bunun için ona karşı tedbirli davranılıyordu.
İkinci olay; devlet, Erzurum'da hezîmete uğradığı ve Bağdat 1917 Mart'ında İngilizler eline düştüğü sırada Mustafa Kemal’in Hükümete karşı çok cesurane bir muhalefeti baş gösterdi. Devletin hemen harpten çekilmesini istiyordu. Bu meselenin tafsilatı şudur:
Ruslar hücumu şiddetlendirince Erzurum ellerine geçti. Bu müstahkem kalenin elden çıkışını ve bu yenilgiyi örtbas etmek kolaydı. Lakin arkasından İngilizler Irak'a hücum edip Bağdat'ı aldılar. Böylece devletin zayıflığı, hezimeti açık olarak anlaşıldı.
İngilizler Hindistan'dan topladıkları ordu ile Irak'a hücum ettiler. Osmanlı Ordusu onlara karşı durup İngilizlerin ilerlemesini durdurdu. Yardıma gelen ordulardan bir İngiliz Ordusunu da püskürttü. 29 Nisan 1916 da Küt-el Emara'da Tonşened Tümenini muhasara ederek teslime mecbur etti. Hepsi de esir alındı. Lakin Irak'a gelen İngiliz kuvvetleri Osmanlı kuvvetlerinden fazlaydı. Savaş meydanlarında İngiliz kuvvetlerinin üstünlüğü görülmeye başlandı. Bunun için Lefe İngilizler tarafına meyletti.
1917 Şubat'ında İngilizler Küt-el Emara'yı tekrar aldılar. 1917 Mart ayında ise Bağdat İngilizlerin eline düştü. Musul'a doğru ilerlemeye başladılar. Bu durum Harbiye Vekaletinde huzursuzluk ve ızdırap meydana getirdi. Kamuoyu Harbiye Vekaletinin Enver Paşa'dan alınıp başkasına verilmesi üzerindeydi. Enver Paşanın mensup olduğu ve ileri gelenlerinden bulunduğu ve Hükümeti elinde tutan İttihat-Terakkî de aynı fikirdeydi.
Bu münasebetle Enver Paşanın yerine ehliyet sahibi kumandanlardan kimin geçirilmesi lazım geldiğine dair görüşmeler oldu. Bu şartlar altında Cemal Paşa, Mareşal İzzet ve Mustafa Kemal aday gösteriliyordu. Lakin Cemal Paşa idare etmekte olduğu Suriye bölgesinde başarısızlığa uğradığından, Harbiye Vekaleti harp ve siyaset işlerinde anlayış ve tecrübe istediği için İzzet Paşanın siyasî işlerden anlamadığından, bunların geçirilmesi hatalı görüldü. Ortada namzet olarak yalnız Mustafa Kemal kalmıştı.
MUSTAFA KEMAL, DEVLETN SAVATAN EKLMES VE NGLZLERLE BARI ANLAMASI YAPILMASI N ALIIYOR
Dikkati çeken husus, Mustafa Kemal’in Çanakkale'den İstanbul'a İngilizlere karşı muzaffer olarak dönüşüydü. Bu galibiyetin, Osmanlı Ordusu, Osmanlı Devleti’ndeki bütün Müslümanların ve müttefiklerin üzerinde büyük bir tesiri vardı. Mustafa Kemal, bu zaferden insanları Osmanlı Devleti’nin İngilizlerle muharebe etme kudreti olup olmadığından şüpheye düşürmek ve İngilizlerle tek taraflı bir barış anlaşmasıyla, devletin harpten çekilebileceği fikrini zihinlere yerleştirmek ve devleti Almanları bırakıp İngilizlerle bir olmaya zorlayacak, dahilî bir mücadeleye girişmek için döndü. Bu savaştan önce bu fikirde olduğunu söylüyordu. Ve bunda ısrar ediyordu. Fakat bundan sonra bu fikirlerini, ordunun subayları arasında yaymaya başladı. Yüksek mevki ve nüfuz sahiplerine tesir etmeye çalışıyordu. 0 dereceye vardı ki, açıktan açığa Bakanlara fikirlerini söylüyor, onlara tesir etmeye çalışıyordu.
Bu maksatla Hariciye Vekili Nesimî Bey'i makamında ziyaret etti. Nesimî Bey, Türkiye'nin Almanya tarafında harbe girmesini isteyenlerdendi. Mustafa Kemal’e Anafartalar kahramanı olduğundan iltifat gösterdi. Onunla çok hoş konuşmalar yaptı. Bu konuşmaların hepsi, güzel ve iyi bir temenniden ibaretti. Hususiyle bu sırada devlet, Çanakkale'de Müttefikleri hezimete uğratıp çekilmeye mecbur etmişti. Hariciye Vekili, bu zaferi ve Müttefiklerin hezimetinin tesirini takdir ediyordu. Bu zaferin anlamı, Rusya'ya savaş için lazım olan yardıma mani olmak ve Rusya, aciz olduğundan Fransa'yı, Almanya'nın şiddetli hücumuna maruz bırakmak ve Almanları doğu cephesinden güvence altına almaktı. Böylece Almanya Osmanlı Devleti tarafındaki kefe, Müttefikler tarafındaki kefeye ağır bastı. Hariciye Vekili bunun için ümitliydi. Fakat Mustafa Kemal ümitsizliğini belirttiği gibi, vekile fikirlerini kabul ettirmek için çalıştı. Öyle geliyor ki, o vekilin delillerini daha kuvvetli bulduğundan, tehdide baş vurdu. Vezire şöyle dedi:
"Yakında başına bela edeceğim şeylere katlanmalısın. Siyasilere taviz vermeye ve şahsın üzerinde tesir etmeye fırsat vermeye devam edersen şahsımız ve siyasîlerin tasavvur edemeyeceği kadar güç bir durumla karşı karşıya geleceksiniz." Vezir hiddete gelerek; "Senin onlara ne yapacağını bilmiyorum." dedi. Mustafa Kemal; "Sana memleket tehlikeye doğru gidiyor diyorum. Sen ise aksini iddia ediyorsun. Tabiatiyle vekil olma sıfatınla böyle söylemeye mecbursun. Lakin şahsî kanaatin tamamıyla böyle olmamalıdır. Şüphesiz, hakikatten hiç habersiz değilsin. Hastalığın, felaketin kaynağını biliyorsun." dedi. Vezir tutuldu kaldı. Sonra Mustafa Kemal’e dönerek azimli bir dille ona şöyle hitap etti: "Ey Albayım, siz memleketin içinde bulunduğu durum hakkındaki şüphelerinizi belirtmek için geldiyseniz, bunun yeri ve zamanı değil. Benim yanıma gelmenle hataya düştün. Ben ve arkadaşlarım, Başkumandana mutlak bir şekilde itimat ediyoruz. Bunun için, şüphe ve endişelerinin dağılması için ona gitmeni tavsiye ederim." dedi. Sonra onu, meclisinden gönderdi.
Ertesi gün sabah kendisi de Mustafa Kemal ile arasında geçenleri Başkumandana bildirdi ve gerekenlerin yapılmasını istedi. Başkumandan Mustafa Kemal’in Kafkasya'ya gönderilmesine karar vererek hemen yolladı. Burada bir faaliyet göstermesine imkan verilmeden bir seneden fazla kaldı.
Hariciye Vekiliyle yaptığı bu mülakat Mustafa Kemal’in devleti harpten çıkartmak ve çekilme fikrini devlet adamlarına ve subaylarına açıklamak için ilk resmi teşebbüsüydü. Onun İngilizlerle münasebetlerde bulunarak bunu yaptığını gösteren hiç bir delil yoktu. Bunun için, bu hareketi şahsî görüşü ve içtihadı olarak kabul ediliyordu. Onun uzaklaştırılmasıyla devlet bu fikirden kurtuldu. Fakat bundan sonra muhtelif vesilelerle fikirlerini kuvvetle tatbik ettirmeye, yönetimi ele geçirmeye çalıştı. Bunlarla ihaneti meydana çıktı.
Mustafa Kemal’in Devlet Aleyhine Komplosu
Birinci olay; Kafkas cephesinde bulunduğu esnada meydana geldi. Bu sırada bir inkılap girişimi oldu. Ve onun bu girişimiyle alakası olduğu anlaşıldı. Macar Yakub Cemil Bey ve bazı arkadaşlarıyla beraber Hükümeti devirmek için bir komplo tertip etti. Bu hususta Macar Yakub Cemil Bey arkadaşlarına şöyle hitap etti:
"Kendilerini büyük sanan bu adamlar hakikatte küçüktürler. Memleket onların mevkilerinden uzaklaştırılıp daha vatanperver, daha samimî adamların başa geçmesini istiyor."
Bunun üzerine arkadaşlarından bazıları şöyle itiraz ettiler: "Bunların yerlerinden uzaklaştırılması kolay. Fakat eski nizamı temin edecek ehliyet sahibi hangi şahsı biliyorsun. Söyle." Onlara hemen Macar Yakup «Mustafa Kemal» diye cevap verdi.
Lakin bu komplo meydana çıkarıldı. Macar Yakup ve arkadaşları idam edildi. Mustafa Kemal, Kafkasya'da iken bu haberi aldı. Yıldırımla vurulmuşa döndü. Bu haberi, komploya iştirak eden doktor Hilmi Bey'den işitmişti. Hilmi Bey, İstanbul'dan kaçıp Mustafa Kemal'e sığınmıştı. İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal'den Dr. Hilmi Bey'i yakalayıp hemen iade etmesini istedi. Mustafa Kemal cevaben şu telgrafı gönderdi: "Şimdi Dr. Hilmi Bey himayemdedir." Hükümet mahzurlarından dolayı Mustafa Kemal ile mücadeleden çekindi. Sükut etti. Bu olayla Mustafa Kemal'in yönetimi ele geçirmek ve harpten çekilmek istediği, ordudaki ve yönetim başındaki bir çok kimseler tarafından anlaşıldı. Aynı zamanda yalnız benimsediği fikirleriyle değil, bu fikirleri uygulamak istediği metotla siyasî sahnede kendini gösterdi. Bunun için ona karşı tedbirli davranılıyordu.
İkinci olay; devlet, Erzurum'da hezîmete uğradığı ve Bağdat 1917 Mart'ında İngilizler eline düştüğü sırada Mustafa Kemal’in Hükümete karşı çok cesurane bir muhalefeti baş gösterdi. Devletin hemen harpten çekilmesini istiyordu. Bu meselenin tafsilatı şudur:
Ruslar hücumu şiddetlendirince Erzurum ellerine geçti. Bu müstahkem kalenin elden çıkışını ve bu yenilgiyi örtbas etmek kolaydı. Lakin arkasından İngilizler Irak'a hücum edip Bağdat'ı aldılar. Böylece devletin zayıflığı, hezimeti açık olarak anlaşıldı.
İngilizler Hindistan'dan topladıkları ordu ile Irak'a hücum ettiler. Osmanlı Ordusu onlara karşı durup İngilizlerin ilerlemesini durdurdu. Yardıma gelen ordulardan bir İngiliz Ordusunu da püskürttü. 29 Nisan 1916 da Küt-el Emara'da Tonşened Tümenini muhasara ederek teslime mecbur etti. Hepsi de esir alındı. Lakin Irak'a gelen İngiliz kuvvetleri Osmanlı kuvvetlerinden fazlaydı. Savaş meydanlarında İngiliz kuvvetlerinin üstünlüğü görülmeye başlandı. Bunun için Lefe İngilizler tarafına meyletti.
1917 Şubat'ında İngilizler Küt-el Emara'yı tekrar aldılar. 1917 Mart ayında ise Bağdat İngilizlerin eline düştü. Musul'a doğru ilerlemeye başladılar. Bu durum Harbiye Vekaletinde huzursuzluk ve ızdırap meydana getirdi. Kamuoyu Harbiye Vekaletinin Enver Paşa'dan alınıp başkasına verilmesi üzerindeydi. Enver Paşanın mensup olduğu ve ileri gelenlerinden bulunduğu ve Hükümeti elinde tutan İttihat-Terakkî de aynı fikirdeydi.
Bu münasebetle Enver Paşanın yerine ehliyet sahibi kumandanlardan kimin geçirilmesi lazım geldiğine dair görüşmeler oldu. Bu şartlar altında Cemal Paşa, Mareşal İzzet ve Mustafa Kemal aday gösteriliyordu. Lakin Cemal Paşa idare etmekte olduğu Suriye bölgesinde başarısızlığa uğradığından, Harbiye Vekaleti harp ve siyaset işlerinde anlayış ve tecrübe istediği için İzzet Paşanın siyasî işlerden anlamadığından, bunların geçirilmesi hatalı görüldü. Ortada namzet olarak yalnız Mustafa Kemal kalmıştı.
MUSTAFA KEMAL, DEVLETN SAVATAN EKLMES VE NGLZLERLE BARI ANLAMASI YAPILMASI N ALIIYOR