MÜSLÜMANLAR niçin geri kaldılar, izzetlerini yitirip zelil oldular, sayıları çok olduğu halde yenildiler, bugünkü perişan hale düştüler? Bu gerilik ve zilletin belli başlı sebepleri şunlardır:
(1) Kur’ân-ı Kerîm’in bir âyetinde “Onlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular” buyuruluyor. Bu devir Müslümanları maalesef namazı ya terk etmişlerdir yahut kılınması hususunda gevşeklik göstermektedirler. Ayrıca çeşitli şehvetlere uymuşlardır: Para şehveti, zenginlik şehveti, lüks hayat şehveti, şahane meskenlerde yaşamak şehveti, gösterişli binitlerde dolaşmak şehveti, aşırı konfor, aşırı tüketim şehveti, benlik şehveti...
(2) Peygamberimizin (salât ve selâm olsun O’na) Allah tarafından insanlara gönderilmiş ve gösterilmiş en güzel örnek ve model olduğu düsturunu hayata tatbik etmiyoruz. Sofu Müslümanlar, Nebinin adı anılınca ellerini kalplerinin üzerine koyuyorlar ama O’nun Sünnetine aykırı ne varsa yapıyorlar. Peygamber bir vâdide, zamane Müslümanları bambaşka bir vâdide...
(3) Müslümanlar ilimde, kültürde, eğitimde, araştırmada gayr-i müslimlerin çok gerisinde kalmışlardır. Peygamberimiz “İlmi aramak ve tahsil etmek erkek, kadın her Müslümanın üzerine farzdır” buyuruyor. Sadece erkeklere farzdır demiyor. Resulullah Efendimizin zevce-i muhteremesi Âişe-i sıddıka validemiz zamanının en bilgili, en kültürlü, fıkıhta en yüksek dereceye çıkmış kimsesiydi. Nice erkekler ilim ve fıkıhta onun ayağının tozu olamazlar. Bu devir Müslümanlarının hem erkekleri, hem kadınları ESKİ ÖRNEK MÜSLÜMANLAR DERECESİNDE İLİMLE (din ilimleri ve dünya ilimleri) MEŞGUL OLMUYORLAR; eskiden olduğu gibi müctehidler, allâmeler, gerçek müftüler, büyük müfessirler, büyük muhaddisler; İmam-ı Gazalî, İmam-ı Sûyutî, İmam-ı Şârânî ve benzerleri gibi yüksek âlimler ve mürşidler yetiştiremiyorlar.
(4) Bu devir Müslümanları her hususta gayr-ı müslimleri taklitte, onlara benzemekte çok ileri gitmişlerdir. Akıllı ve hikmetli Müslüman, Peygamber Efendimizi ve O’nun vekili, vârisi, halifesi durumunda olan GERÇEK, İCAZETLİ, EHLİYETLİ, LİYAKATLİ DİN ÂLİMLERİNİ VE TASAVVUF MÜRŞİDLERİNİ TAKLİT EDER. Gayr-i müslimleri taklit eden, onların peşinden ve yolundan giden Müslümanların iflâh olmayacağı, zelil ve rezil olacağı açıklamaya gerek göstermeyecek bir gerçektir.
(5) Müslümanlar dünyaya, paraya, servete, mala mülke, zenginliğe aşırı derecede yönelik ve düşkün olmuşlardır. Bir kısmının, mecâzî mânâda, dini imanı para olmuştur. Para en büyük fitnedir. Resulûllah Efendimiz vefat ettiklerinde mirası içinde altın veya gümüş hiç para çıkmamıştır... Parayı, şahsî çıkarını, malı dininden ve imanından fazla sevenler aziz değil, zelil olurlar.
(6) Müslümanlar din ve dünya işlerinde emanetleri yani makamları, mevkileri, memuriyetleri, vazifeleri, başkanlıkları, işleri ehil ve layık olanlara değil; yakınlarına, akrabalarına, cemaat-daşlarına, tarikat ihvanlarına, partililere, hemşehrilere, asker arkadaşlarına verdikleri için, çok büyük bir haram olan “emanetleri ehline vermemek, emanetlere hıyanet etmek” suçunu işlemişler ve işlemektedirler. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm âhir zamanda emanetlerin ehline verilmeyeceğini haber vermişlerdir. Bir toplum için, bir ülke için en büyük felâket, emanetlere hıyanet edilmesi, emanetlerin ehline verilmemesidir.
(7) Müslümanlarda, büyük ölçüde, ümmet şuuru kaybolmuş, onun yerine hizip, fırka, tarikat, zümre, klik, meşreb asabiyeti geçmiştir. Peygamber Efendimiz, birliğin rahmet olduğunu, tefrikanın azap olduğunu haber veriyor. Öyle şaşkın Müslümanlar görüyoruz ki, Peygambere saldırılınca hiç tepki göstermiyorlar, kendi şeyhlerine veya cemaat başlarına toz kondurulunca kızılca kıyamet kopartıyorlar. Bunlar ne şuursuz Müslümanlardır! Böyle Müslümanlarla köy olmaz, kasaba olmaz.
(8) Köylüler de Müslümandır ama İslâm bir köylü dini değildir. İslâm medeniyet dinidir, şehir dinidir. İslâm’ın nuru büyük şehirlerden, metropollerden, âsitanelerden taşraya doğru yayılır. Bu devirde birtakım ufuksuz kimseler, yüce dinimizi kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş dini haline getirmişlerdir.
(9) Kadın konusunda zamane Müslümanları ipin ucunu kaçırmışlardır. Bizdeki birtakım sözde tesettürlü Müslüman kadınlara bakınız. Rengârenk, alaca bulaca, son derece dikkat çeken, adeta gökkuşağı gibi bir kıyafet. Başına yine rengârenk bir örtü geçirmiş; kırıta kırıta sokaklarda, caddelerde, meydanlarda dolaşıyor. Böyle kadınlar, başı açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız var, büyük büyük dinî cemaatlerimiz var, bu hatunlara nasihat eden yok. Bazıları saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapıyor, halbuki sağlam bir hadis var, saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınların cennet kokusunu alamayacaklarını haber veriyor. Düşünüyorum: En fazla kabahat böyle giyinen kadınlarda mı, yoksa onlara mutlaka nasihat etmeleri gerektiği halde etmeyenlerde mi?
(10) Peygamberimiz “Zamanındaki İmam’ül-Müminîne biat etmeden önce ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” meâlinde tehditli bir söz söylemiştir. Bugünün Müslümanlarının bundan haberleri var mı?
(11) İlim, tedrisat, tasavvuf, irfan, hikmet, medeniyet bırakılmış; hayır yaptıklarını zanneden birtakım kimseler bol şerefeli uzun minareler, sonuna kadar açılıp haddinden fazla ses çıkartan hoparlörler, cami kaloriferleri, cami klimaları, meşrutalar, cami halıları, cami helâları... gibi din esasları içinde yeri olmayan işlerle uğraşıyorlar. Din elden gitmiş, adamlar camilere en pahalısından klima döşetmek için çırpınıyorlar. Vah vah!..
Daha 10-15 madde yazılabilir ama anlayana bu kadarı yeterlidir. Anlamayana ise 500 madde yazsan tesiri olmaz...
(1) Kur’ân-ı Kerîm’in bir âyetinde “Onlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular” buyuruluyor. Bu devir Müslümanları maalesef namazı ya terk etmişlerdir yahut kılınması hususunda gevşeklik göstermektedirler. Ayrıca çeşitli şehvetlere uymuşlardır: Para şehveti, zenginlik şehveti, lüks hayat şehveti, şahane meskenlerde yaşamak şehveti, gösterişli binitlerde dolaşmak şehveti, aşırı konfor, aşırı tüketim şehveti, benlik şehveti...
(2) Peygamberimizin (salât ve selâm olsun O’na) Allah tarafından insanlara gönderilmiş ve gösterilmiş en güzel örnek ve model olduğu düsturunu hayata tatbik etmiyoruz. Sofu Müslümanlar, Nebinin adı anılınca ellerini kalplerinin üzerine koyuyorlar ama O’nun Sünnetine aykırı ne varsa yapıyorlar. Peygamber bir vâdide, zamane Müslümanları bambaşka bir vâdide...
(3) Müslümanlar ilimde, kültürde, eğitimde, araştırmada gayr-i müslimlerin çok gerisinde kalmışlardır. Peygamberimiz “İlmi aramak ve tahsil etmek erkek, kadın her Müslümanın üzerine farzdır” buyuruyor. Sadece erkeklere farzdır demiyor. Resulullah Efendimizin zevce-i muhteremesi Âişe-i sıddıka validemiz zamanının en bilgili, en kültürlü, fıkıhta en yüksek dereceye çıkmış kimsesiydi. Nice erkekler ilim ve fıkıhta onun ayağının tozu olamazlar. Bu devir Müslümanlarının hem erkekleri, hem kadınları ESKİ ÖRNEK MÜSLÜMANLAR DERECESİNDE İLİMLE (din ilimleri ve dünya ilimleri) MEŞGUL OLMUYORLAR; eskiden olduğu gibi müctehidler, allâmeler, gerçek müftüler, büyük müfessirler, büyük muhaddisler; İmam-ı Gazalî, İmam-ı Sûyutî, İmam-ı Şârânî ve benzerleri gibi yüksek âlimler ve mürşidler yetiştiremiyorlar.
(4) Bu devir Müslümanları her hususta gayr-ı müslimleri taklitte, onlara benzemekte çok ileri gitmişlerdir. Akıllı ve hikmetli Müslüman, Peygamber Efendimizi ve O’nun vekili, vârisi, halifesi durumunda olan GERÇEK, İCAZETLİ, EHLİYETLİ, LİYAKATLİ DİN ÂLİMLERİNİ VE TASAVVUF MÜRŞİDLERİNİ TAKLİT EDER. Gayr-i müslimleri taklit eden, onların peşinden ve yolundan giden Müslümanların iflâh olmayacağı, zelil ve rezil olacağı açıklamaya gerek göstermeyecek bir gerçektir.
(5) Müslümanlar dünyaya, paraya, servete, mala mülke, zenginliğe aşırı derecede yönelik ve düşkün olmuşlardır. Bir kısmının, mecâzî mânâda, dini imanı para olmuştur. Para en büyük fitnedir. Resulûllah Efendimiz vefat ettiklerinde mirası içinde altın veya gümüş hiç para çıkmamıştır... Parayı, şahsî çıkarını, malı dininden ve imanından fazla sevenler aziz değil, zelil olurlar.
(6) Müslümanlar din ve dünya işlerinde emanetleri yani makamları, mevkileri, memuriyetleri, vazifeleri, başkanlıkları, işleri ehil ve layık olanlara değil; yakınlarına, akrabalarına, cemaat-daşlarına, tarikat ihvanlarına, partililere, hemşehrilere, asker arkadaşlarına verdikleri için, çok büyük bir haram olan “emanetleri ehline vermemek, emanetlere hıyanet etmek” suçunu işlemişler ve işlemektedirler. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm âhir zamanda emanetlerin ehline verilmeyeceğini haber vermişlerdir. Bir toplum için, bir ülke için en büyük felâket, emanetlere hıyanet edilmesi, emanetlerin ehline verilmemesidir.
(7) Müslümanlarda, büyük ölçüde, ümmet şuuru kaybolmuş, onun yerine hizip, fırka, tarikat, zümre, klik, meşreb asabiyeti geçmiştir. Peygamber Efendimiz, birliğin rahmet olduğunu, tefrikanın azap olduğunu haber veriyor. Öyle şaşkın Müslümanlar görüyoruz ki, Peygambere saldırılınca hiç tepki göstermiyorlar, kendi şeyhlerine veya cemaat başlarına toz kondurulunca kızılca kıyamet kopartıyorlar. Bunlar ne şuursuz Müslümanlardır! Böyle Müslümanlarla köy olmaz, kasaba olmaz.
(8) Köylüler de Müslümandır ama İslâm bir köylü dini değildir. İslâm medeniyet dinidir, şehir dinidir. İslâm’ın nuru büyük şehirlerden, metropollerden, âsitanelerden taşraya doğru yayılır. Bu devirde birtakım ufuksuz kimseler, yüce dinimizi kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş dini haline getirmişlerdir.
(9) Kadın konusunda zamane Müslümanları ipin ucunu kaçırmışlardır. Bizdeki birtakım sözde tesettürlü Müslüman kadınlara bakınız. Rengârenk, alaca bulaca, son derece dikkat çeken, adeta gökkuşağı gibi bir kıyafet. Başına yine rengârenk bir örtü geçirmiş; kırıta kırıta sokaklarda, caddelerde, meydanlarda dolaşıyor. Böyle kadınlar, başı açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız var, büyük büyük dinî cemaatlerimiz var, bu hatunlara nasihat eden yok. Bazıları saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapıyor, halbuki sağlam bir hadis var, saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınların cennet kokusunu alamayacaklarını haber veriyor. Düşünüyorum: En fazla kabahat böyle giyinen kadınlarda mı, yoksa onlara mutlaka nasihat etmeleri gerektiği halde etmeyenlerde mi?
(10) Peygamberimiz “Zamanındaki İmam’ül-Müminîne biat etmeden önce ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” meâlinde tehditli bir söz söylemiştir. Bugünün Müslümanlarının bundan haberleri var mı?
(11) İlim, tedrisat, tasavvuf, irfan, hikmet, medeniyet bırakılmış; hayır yaptıklarını zanneden birtakım kimseler bol şerefeli uzun minareler, sonuna kadar açılıp haddinden fazla ses çıkartan hoparlörler, cami kaloriferleri, cami klimaları, meşrutalar, cami halıları, cami helâları... gibi din esasları içinde yeri olmayan işlerle uğraşıyorlar. Din elden gitmiş, adamlar camilere en pahalısından klima döşetmek için çırpınıyorlar. Vah vah!..
Daha 10-15 madde yazılabilir ama anlayana bu kadarı yeterlidir. Anlamayana ise 500 madde yazsan tesiri olmaz...