Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müslümanın milliyeti "Akidesidir" (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Muhammed (s.a.v.) ile amcası Ebu Leheb, amca-oğlu Amr b. Hişam (Ebu Cehil) arasındaki akrabalık bağı kesildiğinde; muhacirler aileleri ve akrabalarıy­la savaşıp onları öldürdüklerinde, muhacirlerle ensar arasında akide bağı oluştu. Onlar aile ve kardeş oldular. Müslüman Araplarla kardeşleri Suheyb-i Rumî, Bilal-i Habeşî ve Selman-ı Farisî arasında akide bağı kuruldu. Kabile, ulus ve toprak asabiyeti ortadan kalktı. Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Asabiyetten vazgeçin. O bir pisliktir" Yine onlara şöyle dedi:

"Asabiyyet üzerine ölen bizden değildir"

Bu pisliğin işi bitmişti. Soy sopun işi sona ermişti. Ulus kiri temizlendi. Et ve kan kokuşmuşluğundan uzak, yüce ufuklara ulaştı insanlık. O günden beri müslümanın vatanı toprak olmadı hiç. Onun vatanı akidesinin egemen olduğu, yalnızca Allah'ın şeriatın yürürlükte olduğu, sığındığı, savunduğu, korumak için uğruna şehid olduğu "dar-ül İslâm"dır. Orası İslâm'ı akide kabul eden, şeriatını şeriat kabul eden herkesin vatanıdır.


"Dar-ül İslâm"da yaşayan ehli kitap gibi, müslüman olmayanlar bile İslâm şeriatı­nı düzen olarak kabul ediyorlarsa, orası onların da vatanı olur. İslâm'ın egemen olmadığı, şeriatının yü­rürlükte olmadığı ülke müslümana, anlaşmalı zımmiye göre "dar-ül harb"tır. Orada doğmuş, orada ak­rabaları, malı-mülkü olsa bile müslüman onlarla sa­vaşır.


Muhammed (s.a.v.) ailesinin, kabilesinin bulun­duğu, kendisinin ve arkadaşlarının evlerinin bulun­duğu, mallarını terkettikleri Mekke ile savaşmıştı. Orası ona ve ümmetine ancak orada İslâm kabul edildiğinde, şeriatı uygulandığında vatan olmuştu.



İslâm budur işte. İslâm ne dil ile söylenen, ne de üzerinde İslâmî bir etiketin, bir ismin bulunduğu doğulan yer, ne de müslüman ana-babadan doğan birinin tevarüs ettiği şeydir.

"Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çekiştikleri şeyde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan ta­mamen kabul etmedikçe imetmiş olmazlar. "(Nisa,65)

İslâm sadece budur. Toprak, ulus, neseb, akra­balık, kabile, aşiret değil, yalnızca odur; Dar-ül İslâm.

İslâm, insanları göğe uzansınlar diye toprak bağlarından, yüceler yücesine yükselsinler diye de kan prangalarından kurtarmıştır.



Müslümanın özlemini çektiği, savunduğu vatan bir toprak parçası değildir. Müslümanın tanıdığı ulus, egemen ulus, değildir. Müslümanın aşireti sı­ğındığı, savunduğu kan bağından ileri gelen aşiret değildir. Müslümanın bayrağı, aziz bildiği, uğruna şehid olduğu bayrak, herhangi bir kavmin bayrağı değildir. Müslümanın istediği elde ettiğinde bundan dolayı şükrettiği galibiyet herhangi bir ordunun za­feri değildir.


Allah şöyle buyuruyor: "Allah'ın yardımı ve za­fer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce Rabbini hamdederek teşbih et. O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir." (Nasr, 1-3)



Zafer diğer bayrakların değil, akide bayrağının altındadır. Cihad başka amaçlar için değil, yalnızca Allah'ın dini ve şeriatı galib gelsin diyedir. Herhangi bir ülkeyi değil, belirtilen şartlar dahilinde İslâm ül­kesini savunmaktır. Ne bir ganimet, ne bir şöhret, ne bir toprak ya da ulus, nede çoluk çocuk için değil, sadece Allah için. Onları Allah'ın dininden uzak­laştıracak, fitneden korumak bunun dışındadır.

Ebu Musa'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle dedi:



"Allah Rasûlü'ne (s.a.v.) cesurluk, asabiyet ve riya için savaşan kimselerden hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu. Şöyle buyurdu:

"Kim Allah'ın dini üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır."


İnsan, bu biricik hedefin uğruna; Allah'ın rızası­nın dışında herhangi bir savaşta, herhangi bir hedef için değil, ancak bu yolda savaşırsa şehid olur.

Müslümanın akidesiyle savaşan, onu dininden alıkoyan şeriatını uygulamayı yasaklayan her ülke, orada müslümanın ailesi, aşireti, kavmi, malı ve ti­careti dahi bulunsa; dar-ül harbtir. Akidesinin ha­kim olduğu, şeriatının uygulandığı her ülke, orada müslümanın ailesi, aşireti, kavmi ve ticareti bulun­masa da orası, dar-ül İslâm'dır.


Ülke, Allah'ın koyduğu akidenin, hayat düzeni­nin, şeriatın hükmettiği yerdir. İnsana layık olan ül­ke budur. Milliyet, akide ve hayat tarzıdır. Ademoğullarının layık olduğu temel bağ budur.



Aşiret, kabile, kavim, milliyet, renk ve toprak asabiyyeti geri kalmışlık, düşüklük belirtisidir. İnsanlığın ruhsal düşüşlere uğradığı dönemlerde orta­ya çıkan cahili bir olgudur.Allah Rasûlü (s.a.v.), yaydığı pis ve iğrenç koku­dan dolayı ırkçılığı kokuşmuşluk olarak nitelemiştir


Yahudiler kendilerini, milliyet ve kavimlerinden dolayı Allah'ın seçilmiş milleti olduklarını iddia et­tikleri zaman, Allah bunu reddetti. Allah, gelip ge­çen nesilleri, değişe gelen kavimleri, millet ve ülkeleri değil, imanı ölçü olarak koymuştu:


"Allah'a, bize gönderilene, İbrahim'e, İsmail'e,İshak'a, Yakub'a ve torunlarına gönderilene, Mu­sa'ya ve İsa'ya verilene, Rableri tarafından peygam­berlere verilene iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz O'na teslim olanlarız" deyiniz. Sizin iman ettiğiniz gibi iınan etmiş olsalar, doğru yolu bulmuş olurlar. Yüz çevirirlerse, şüphesiz onlar çık­mazdadırlar. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O, işitir ve bilir. Allah'ın verdiği renge uyun. Rengi Al­lah'ınkinden daha güzel kim vardır? Biz "O'na iba­det edenleriz." (Bakara, 136-138)


Gerçekten Allah'ın seçilmiş milleti, aralarında çeşitli milliyet, kavim, renk ve ülke farkları bulunan Allah'ın (c.c.) bayrağının gölgesinde yaşayan İslâm ümmetidir:



"Siz insanlar arasında ortaya çıkarılan hayırlı bir ümmetsiniz, iyiyi emreder, kötülükten alıkoy ar ve Allah'a iman edersiniz" (Âi-İmran 110 )


İlk safında, Arap Ebû Bekir'in, Habeşli Bilal'in, Bizans'lı Suheyb'in, İran'lı Selman'ın bulunduğu ve sonraki nesillerin izlediği bu muhteşem çizginin ha­kim olduğu ümmetin milliyeti akide, ülkesi dar-ül İslâm, hakimi Allah, anayasası da Kur'an'dır.


Bu yüce ülke, milliyet ve akrabalık anlayışı, Al­lah'a davet erlerinin gönüllerine egemen olması gereken anlayıştır. Bu o kadar açık olmalı ki, hiç bir yabancı cahili düşünce ona karışmamalı. Hiç bir giz­li şirk türü ona sızamamalı. Yeryüzünde milliyet, kavim, sayı, küçük çıkarlar vb. gibi gizli şirkleri Cenab-ı Allah tek bir ayette zikredip, bir kefeye; imanı ve gereklerini de ayrı bir kefeye koyarak seçimi in­sanlara bırakmaktadır:



"De ki"Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden, Allah yolun­da cihad etmekten daha sevgili ise,Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez:" (Tevbe, 24)

Cahiliye ve İslâm'ın gerçekliği, dar-ul harb ve dar-ül İslâm'ın niteliği konusunda, Allah'a davet er­lerinin kalblerine yüzeysel şüpheler gelmemelidir. Aksi takdirde anlayışları karışabilir: İslâm'ın hük­metmediği, şeriatının yürürlükte olmadığı bir yerde İslâm yoktur. İslâm'ın yöntemi ve hukukuyla ege­men olduğu yerin dışında dar-ul İslâm yoktur. İmandan sonra ancak küfür vardır. İslâm'ın dışında kalan herşey cahiliyedir. Hakkın ötesinde ancak sapıklık vardır.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ve aleyküm selam Resul abimiz, emeğinize sağlık. Paylaşımınız çok güzeldi..Rabbimiz c.c sevabınıza yazsın inşallah...Kitap ehli, dinlerini ırk şablonuna koymaya çalışıp tahrif ederek, nefislerini de dinlerinin hükümlerine bir alternatif olarak sununca bu dinlerin evrensellik adına herhangi bir unsur taşıyamacağı açıktır..Onlar, gelen peygamberleri dahi ırkına, nesebine göre değerlendirdiler, Allah c.c katında yalnızca kendilerinin üstün ve ayrıcalıklı olduklarını iddia ettiler..Oysa inanan insanlar, her türlü coğrafi övünme öğesini, kavmî illetleri ve nefisten gelen her türlü marazı gerisinde bırakmış, yüzünü yalnızca Allah'a dönmüş ve Allah c.c katında ne olduğunu önemsemiş insanlardır..Irk, soy, renk, dil farklarının İslam kardeşliğinde ayırıcı değil aksine bütünleştirici ve birleştirici bir özellik olduğunu, bunu ayet-i kerimede de bildirildiği üzere ''kabilelere ve kavimlere ayrılmışlığın, savaş ve kin sebebi değil de tanışma ve kaynaşma vesilesi olarak'' Rabbimizin bir nimeti olduğunu düşünür..Ve en önemlisi de cahiliye adeti gibi bunu bir övünme ve üstünlük derecesi saymaz ve üstünlüğün, ancak Takva ile mümkün olduğunu bilir..Yazık ki günümüzde ırkçılığı bir kenara bırakalım, şehirlerarası, memleketlerarası ilişkilerde bile soyadıyla övünme, ilmiyle, nesebiyle övünme, başka yörelerden olanları küçümseyebilme cüretine girenleri sıkça görmekteyiz..Allah c.c onlara İslam'ın hidayeti ve nuruyla nurlanmayı ve içlerindeki bu cahiliye kalıntılarından kurtulmalarını nasip eylesin inşallah..Acizane değerlendirmem bu şekilde idi..Rabbimiz c.c razı olsun sizden ebeden değerli abimiz. Güzel ve ibret alınması gereken bir paylaşım..Rabbimize emanet olun..Selam ve dua ile.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Ve aleyküm selam Resul abimiz, emeğinize sağlık. Paylaşımınız çok güzeldi..Rabbimiz c.c sevabınıza yazsın inşallah...Kitap ehli, dinlerini ırk şablonuna koymaya çalışıp tahrif ederek, nefislerini de dinlerinin hükümlerine bir alternatif olarak sununca bu dinlerin evrensellik adına herhangi bir unsur taşıyamacağı açıktır..Onlar, gelen peygamberleri dahi ırkına, nesebine göre değerlendirdiler, Allah c.c katında yalnızca kendilerinin üstün ve ayrıcalıklı olduklarını iddia ettiler..Oysa inanan insanlar, her türlü coğrafi övünme öğesini, kavmî illetleri ve nefisten gelen her türlü marazı gerisinde bırakmış, yüzünü yalnızca Allah'a dönmüş ve Allah c.c katında ne olduğunu önemsemiş insanlardır..Irk, soy, renk, dil farklarının İslam kardeşliğinde ayırıcı değil aksine bütünleştirici ve birleştirici bir özellik olduğunu, bunu ayet-i kerimede de bildirildiği üzere ''kabilelere ve kavimlere ayrılmışlığın, savaş ve kin sebebi değil de tanışma ve kaynaşma vesilesi olarak'' Rabbimizin bir nimeti olduğunu düşünür..Ve en önemlisi de cahiliye adeti gibi bunu bir övünme ve üstünlük derecesi saymaz ve üstünlüğün, ancak Takva ile mümkün olduğunu bilir..Yazık ki günümüzde ırkçılığı bir kenara bırakalım, şehirlerarası, memleketlerarası ilişkilerde bile soyadıyla övünme, ilmiyle, nesebiyle övünme, başka yörelerden olanları küçümseyebilme cüretine girenleri sıkça görmekteyiz..Allah c.c onlara İslam'ın hidayeti ve nuruyla nurlanmayı ve içlerindeki bu cahiliye kalıntılarından kurtulmalarını nasip eylesin inşallah..Acizane değerlendirmem bu şekilde idi..Rabbimiz c.c razı olsun sizden ebeden değerli abimiz. Güzel ve ibret alınması gereken bir paylaşım..Rabbimize emanet olun..Selam ve dua ile.



SELAMÜN ALEYKÜM ALİYE KARDEŞİM

ÇOK GÜZEL İFADE ETMİŞSİN.
GERÇEKTENDE, IRKÇILIK ARTIK "MİLLİYET" TASVİRİNDEN ZİYADE
TÜM YAŞAMIN KESİTLERİNE SİRAYET ETMİŞ DURUMDA.
RABBİM BU ZİHNİYETTE OLAN İNSANLARA, TOPLUMLARA HİDAYET NASİP ETSİN İNŞ.
KATKILARINDAN DOLAYI "ALLAH" RAZI OLSUN
ALLAH"A EMANET OLUNUZ
SELAM VE DUA İLE
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
602fe1eq2.gif



HAYIRLI AKŞAMLAR OLSUN​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt