Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müslümanın Ferasetinden Korkun (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Hem Türkiye’de hem dünyada hiçbir şey yerinde durmuyor, her şey “değişiyor” ve “farklılaşıyor.” Meydana gelen olayları ve dolayısıyla bunların sonucu olan gelişmeleri doğru okuyabilmek ve doğru değerlendirebilmek için “değişim”i ve “farklılaşma”yı nasıl anladığımız ve anlayacağımız oldukça önemlidir.





“Dün dünya yerinde duruyordu, bugün de yerinde duruyor, dün güneş doğudan doğuyordu, bugün de doğudan doğuyor” mantığı ile ne “anlamak ve anlaşmak” ne de bir arpa boyu mesafe almak mümkündür.

Dün konuşulmayan, konuşulamayan konuşuluyor, dün konuşamayanlar, konuşturulmayanlar bugün konuşuyorlar. Dünün yasakları bugünün normalleri arasına girerken, bugün başka yasakların “yasaklanması”nın mücadelesi veriliyor.





Dünün vatandaşı ve vatandaşlık anlayışı ile bugünün vatandaşı ve vatandaşlık anlayışı arasında ciddi değişmeler olmuştur. Dünün vatandaşı “Allah devlete ve millete zeval vermesin” diye dua ederken, bugünün vatandaşı karnını doyurduğu yeri vatan bilmektedir.





Bazı kimseler babadan oğula geçen bir hakmış gibi “devlet aygıtı”nın üst kademelerinde, özellikle de Dışişleri’nde kendilerine hep yer bulup “millet”i idare ederlerken, ülkede olağanüstü bir durum yaşandığında kendilerini Avrupa’nın herhangi bir ülkesinin “sıcak kolları”na bırakıveriyorlar. Bunlar mı Türk devletinin vatandaşı? Yoksa her fırsatta ölmesi ve vergi vermesi gerekenler mi?





Bütün bunlara rağmen ülkesinde yani evinde canı yanan vatandaş sesini yükseltmeye kalktığında, “Bu ülkede yapılması gereken bir şey varsa onu da biz yaparız” diyerek milleti bir şey bilmez, anlamaz (aptal) yerine koyanların bugün de bütün sevimsizlikleriyle arz-ı endam ettiklerini görüyoruz.

Oysa geçip giden zaman içerisinde birçok şey değişti. Altmış yıl önce “yeter artık” dedi ve demeye devam ediyor. Küçülen dünyada, horlanan insanlar çalıştılar, didindiler ve yer yurt sahibi oldular. Okudular, öğrendiler, çocuklarını okuttular; güdülmekten de bıktılar.





Milletin bilinçlenip “millî ve mânevî” değerlerine sahip çıkması, “ben de varım” demesi, milleti “er yetiştiren fabrika” ve “sağmal inek” yerine koyanları şaşkına çevirmektedir.

Onlar istiyorlar ki “Her şey bizim istediğimiz ve kurguladığımız gibi devam etsin, kimse sesini yükseltmesin, kimse bizden daha iyi düşünmek gibi bir zehaba kapılmasın” diyerek milleti hakir görenler, milletin “ben de varım” demesini bir türlü hazmedememektedirler.





Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çıkar çevrelerinin silâhı olan ve olmaya da devam eden medyanın servisini yaptığı bilgiler sayesinde, millet olup bitenleri görmekte ve kendi adına yapıldığı söylenen maskaralıkları ibret ve dehşetle seyretmektedir.





Milletin gördüğünü söylemeye çalıştığım husus, görünenin ötesindeki şeylerdir. Millet feraset sahibidir, kendisine gösterilmek istenmeyen şeyleri görüyor artık… Ortak akıl ve ortak vicdan yürürlüktedir.

Ortak vicdan ayağa kalkmıştır. Kendine karşı oynanan oyunları gören millet sessiz ve derinden “millet olma”nın bilinciyle hareket etmektedir. Millet, bağıranları, ortalığı velveleye verip sisli havada avlanmak isteyenleri görmekte ve bilmektedir.
Millet bağırmıyor, millet velveleye papuç bırakmıyor.






Millet televizyon ekranlarında ve meydanlarda ördek gibi vakvakından geçilmeyenleri görüyor ve bunlara karış “sabır, ya sabır” diyor. Çünkü bu millet sabrın zafer olduğunu biliyor, sabrın korukları üzüm ettiğini de biliyor. Millet bağıranları sevmiyor, evet millet “ördek gibi” bağıranları sevmiyor. Bağırmayı, çağırmayı acizlik olarak görüyor. Ucuz kahramanlık peşinde koşanları artık biliyor.






Millet kendini kandıranları, kendine ihanet edenleri çok iyi biliyor. Fakat güvendiği dağlara kar yağmasını da istemiyor.

Herhangi bir şekilde toplumun önüne çıkıp göreve talip olanları değerlendiriyor, onları hassas terazisinde tartıyor ve üzerine düşen “millî görevi” yerine getirirken vicdanının sesine kulak veriyor.






Fertler her konuda çevresinde bulunanlara hayatını yakından ilgilendiren konularla ilgili sorular sorup onları önemserken, oy verme konusuna gelince kimseye bir şey sorma ihtiyacını duymuyor. Bu konuda herkes “bireyleşiyor” ve bildiğinden şaşmıyor. Millet bir şeyi daha biliyor: İstiklâl Marşı’nda felsefesini bulan temel değerlere sahip çıkanları seviyor ve onlara sahip çıkıyor.





Millet haktan, hakikatten ve dürüstlükten yana hareket edenleri görüyor, bu yüzden milletin görmediği vehmine kapılıp da “yamuk” yapanlara itibar etmiyor ve onları hiç acımadan tarihin derinliklerine gömüyor.


Kafalarını kuma sokanları da, tilki kurnazlığına yatanları da görüyor. Bayrak, vatan, din, ezan gibi bütün bir millete ait değerleri sahiplenip, sadece kendilere aitmiş gibi hareket edenleri ve bu halleriyle ayırımcılık yapanları da görüyor.





Sıffîn Savaşı’nda Muaviye yenileceğini anlayınca, Hz. Ali’ye karşı Kur’an sayfalarını askerlerin mızraklarının ucuna geçirtmesi gibi; millete, “millet”in millî ve mânevî değerlerine karşı, eline bayrak alıp düşman üzerine yürür gibi yapanları millet “seyrediyor” ve bu tehlikeli oyunları oynayanları mâşerî vicdanında değerlendiriyor.

Müslümanın Ferasetinden Korkun...
Zira; O, Allah'ın Nur'u ile bakar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt