Müslüman olarak öldükten sonra, şöyle veya böyle ölmek ne gam!.."
Allâh Rasûlü (S.A.V) dîni mübîni yaymak ve öğretmek
maksadıyla etrafındaki kabîlelere muallimler gönderirdi. Fakat
gönderdiği bazı muallimlere ihânet edilmişti. Nitekim bunlardan
biri de Recî vakasında gerçekleşmiştir:
Adal ve Kare kabîleleri Alah Rasûlü (S.A.V)'den İslâm'ı öğretecek
muallimler istedi. Rasûlullah (S.A.V.)'de on kişilik bir heyet
gönderdi. Kâfile Recî mevkîne varınca tuzağa düşürüldü, sekizi
şehid edildi, ikisi de esir alınıp Mekkeli müşriklere teslim edildi.
Esir edilen sahabiler Zeyd ve Hubeyb (R.A.) idi. İkisi de zalim
müşrikler tarafından şehid edildi. Şehid edilmeden önce Zeyd'e sordular.
"- Hayatının kurtulmasına mukabil, senin yerinde Peygamberinin olmasını ister miydin?"
Zeyd(R.A.), bu suali soran Ebû Süfyan'a acıyarak baktı ve:
"-Benim, çoluk-çocuğumun arasında olup Peygamberimin burada olmasını sitemek şöyle dursun, O'nun ayağına diken batmasına bile asla gönlüm razı olmaz" dedi.
Ebû Süfyan bu muhabbet karşısında dondu kaldı:
"- Hayret doğrusu!" dedi."- Ben, Muhammed'in ashabının O'nu sevdiği kadar, birbirini seven iki kimse daha görmedim."
Sonra Hubeyb (R.A.)'ın yanına gittiler. O'na dîninden vazgeçerse kurtulacağını söylediler.
Hubeyb (R.A.):
"- Dünyayı verseniz bile dînimden dönmem!" dedi.
Zeyd (R.A.)'a sorduklarını ona da sordular ve aynı cevabı aldılar.
Hubeyb'in şehid edilmeden evvel bir tek arzusu vardı:
" Hazret-i Peygambere muhabbetle selâm göndermek!.."
Lâkin kiminle gönderebilirdi ki! Yanında bir tek müslüman yoktu!
Gözlerini mahzun bir şekilde semâya kaldırdı ve ilticâ halinde:
"- Allahım! Burada selâmımı Rasulullah (S.A.V.)'e ulaştıracak kimse yok. O'na selâmımı Sen ulaştır!" dedi.
O sırada ashâbıyla Medine'de oturmakta olan Allah Rasulü (S.A.V.)'in "onun üzerine de selam olsun" anlamında:
"Ve aleyhisselâm" buyurduğunu etrafındakiler duydular. Ashâb-ı kiram hayretle.
"- Ya Rasulallah! Kimin selâmına karşılık verdiniz?" diye sorunca:
"- Kardeşiniz Hubeyb'in selâmına." buyurdu.
Nihayet kafirler her iki sahabiyi de ağır işkenceler altında şehid ettiler. Şehid edilirken Hubeyb'in söylediği sözlerden biri çok manidardır:
" Müslüman olarak öldükten sonra, şöyle veya böyle ölmek ne gam!.."(1)
İşte sahabinin îmân, aşk ve cesâreti!.. Böyle bir işkence tablosu
bizi dehşete düşürürken, Allah ve Rasulullah âşıkları böyle bir
manzara karşısında asla ürküntü duymuyorlardı. Bütün dertleri,
Allah Rasulü (S.A.V.)'in teveccühüne mazhar olmaktı. Onların ihlas
ve muhabbetleriyle selamları yerine ulaşıyor; hem de selam
iletenlerin en yücesi Cenab-ı Hak tarafından...
Allâh Rasûlü (S.A.V) dîni mübîni yaymak ve öğretmek
maksadıyla etrafındaki kabîlelere muallimler gönderirdi. Fakat
gönderdiği bazı muallimlere ihânet edilmişti. Nitekim bunlardan
biri de Recî vakasında gerçekleşmiştir:
Adal ve Kare kabîleleri Alah Rasûlü (S.A.V)'den İslâm'ı öğretecek
muallimler istedi. Rasûlullah (S.A.V.)'de on kişilik bir heyet
gönderdi. Kâfile Recî mevkîne varınca tuzağa düşürüldü, sekizi
şehid edildi, ikisi de esir alınıp Mekkeli müşriklere teslim edildi.
Esir edilen sahabiler Zeyd ve Hubeyb (R.A.) idi. İkisi de zalim
müşrikler tarafından şehid edildi. Şehid edilmeden önce Zeyd'e sordular.
"- Hayatının kurtulmasına mukabil, senin yerinde Peygamberinin olmasını ister miydin?"
Zeyd(R.A.), bu suali soran Ebû Süfyan'a acıyarak baktı ve:
"-Benim, çoluk-çocuğumun arasında olup Peygamberimin burada olmasını sitemek şöyle dursun, O'nun ayağına diken batmasına bile asla gönlüm razı olmaz" dedi.
Ebû Süfyan bu muhabbet karşısında dondu kaldı:
"- Hayret doğrusu!" dedi."- Ben, Muhammed'in ashabının O'nu sevdiği kadar, birbirini seven iki kimse daha görmedim."
Sonra Hubeyb (R.A.)'ın yanına gittiler. O'na dîninden vazgeçerse kurtulacağını söylediler.
Hubeyb (R.A.):
"- Dünyayı verseniz bile dînimden dönmem!" dedi.
Zeyd (R.A.)'a sorduklarını ona da sordular ve aynı cevabı aldılar.
Hubeyb'in şehid edilmeden evvel bir tek arzusu vardı:
" Hazret-i Peygambere muhabbetle selâm göndermek!.."
Lâkin kiminle gönderebilirdi ki! Yanında bir tek müslüman yoktu!
Gözlerini mahzun bir şekilde semâya kaldırdı ve ilticâ halinde:
"- Allahım! Burada selâmımı Rasulullah (S.A.V.)'e ulaştıracak kimse yok. O'na selâmımı Sen ulaştır!" dedi.
O sırada ashâbıyla Medine'de oturmakta olan Allah Rasulü (S.A.V.)'in "onun üzerine de selam olsun" anlamında:
"Ve aleyhisselâm" buyurduğunu etrafındakiler duydular. Ashâb-ı kiram hayretle.
"- Ya Rasulallah! Kimin selâmına karşılık verdiniz?" diye sorunca:
"- Kardeşiniz Hubeyb'in selâmına." buyurdu.
Nihayet kafirler her iki sahabiyi de ağır işkenceler altında şehid ettiler. Şehid edilirken Hubeyb'in söylediği sözlerden biri çok manidardır:
" Müslüman olarak öldükten sonra, şöyle veya böyle ölmek ne gam!.."(1)
İşte sahabinin îmân, aşk ve cesâreti!.. Böyle bir işkence tablosu
bizi dehşete düşürürken, Allah ve Rasulullah âşıkları böyle bir
manzara karşısında asla ürküntü duymuyorlardı. Bütün dertleri,
Allah Rasulü (S.A.V.)'in teveccühüne mazhar olmaktı. Onların ihlas
ve muhabbetleriyle selamları yerine ulaşıyor; hem de selam
iletenlerin en yücesi Cenab-ı Hak tarafından...