Mürşid hayatta mı olmalıdır?
Rahmetli olan bir mürşidin irşad görevi devam eder mi?
Peygamber Efendimiz s.a.v. kendi kavminin, arap kavminin Resul’ü, devrin en büyük mürşidi, imamı, halifesi ve kainatın son peygamberidir.
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
''Benden sonra nebi gelmeyecek, âlimler gelecek, halifeler gelecek. Onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih Buhari 1.cilt 1409.Hadis)
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sav. Rahmeti Rahman'a kavuştuktan sonra varisleri olan mürşidler irşad vazifesini yerine getirirler hidayetçiler kıyamete kadar gönderilecekler.
20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
13/RA'D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
"Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)'ı temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)'ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)'ı temsilen 40 kişi var." Hadis-i Şerif
"Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) yerine başka birini tayin eder." (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)
Kur’an ayetlerine göre kendilerini Allah’a ulaştırmakla vazifeli olan hidayetçinin (mürşidin) hayatta olması gerektiğinin bilincinde olan sahabe, bu farz emri yerine getirmek için, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) henüz daha defnedilmeden, hemen Vekaleten Devrin imami Hz.Ebu Bekir (r.a)‘a tâbî olmuşlar;
"Ömer bu sözleri söylerken öne doğru çıkıyor ve biat etmek üzere ellerini Ebu Bekir'e doğru uzatıyordu...Nihayet ensar da sanki gökten büyük bir haber almışcasına koşuşarak Ebu Bekir'e biat etti...! Müslümanlar başlarında işlerini düzene sokacak bir halife olmaksızın bir gün bile geçirmeyi hoş görmemişler ve bu duruma bir çözüm bulmaya calışmışlardı...Resulullah henüz defnedilmemişti...Fakat Allah islamı ve müslümanları o gün Ebu Bekir'le onurlandırdı." (Beş Raşid Halife (Hulefaü'r Resul) Halid Muhammed Halid S.73)
Peygamber Efendimiz s.a.v'e tabi olan bütün sahâbe irşad makamına kadar ulaşmışlar, hepsi mürşid olmuşlar. Ensar ve muhacirînin hepsine tâbî olunduğu, Tevbe 100. âyet-i kerimeyle kesinlik kazanmaktadır. Sahâbeye tâbî olan tâbiîn, tâbiîne tâbî olan ise tebei tâbiîn adını almış ve Tevbe 100. ayeti kerimesine göre irşad makamının sahipleri oldukları için kendi zamanlarında Allah'a ulaşmayı dileyen kişileri irşad ederek Allah'a ulaşmalarına ve böylece hidayete ermelerine vesile olmuşlar. Onlar Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte insanları Allah'a davet eden Allah'ın mürşidleriydi.
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl'elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
"Benim Sahabem gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tabi olursanız hidayete erersiniz." (Şihabü’l Ahbar)
Hidayete ermek ancak mürşid vasıtasıyla gerçekleşir. Allahû Tealâ insanları hidayete erdirmek üzere mutlaka vazifeliler tayin eder. İşte mürşit mutlaka hayatta olmalı ki, Allah'a ulaşmayı dileyen kişinin ruhu tabiyetle vücudundan ayrılsın ve Allah'a ulaşsın, kişi hidayete ersin.
Her evliyanın bir mürşidi vardı. Hz.Yunus’un, Hz.Mevlâna’nın ve bütün Allah dostlarının ölmeden önce Allah’a kavuşup, vuslata ermek için neden aşk ile mürşid kapısına koşup önünde tövbe ettiklerini bir düşünün!!!
Kehf suresinin 17. ayetinde açıkca "veliyyen murşidâ" sözü beyan edilmiş. Bu ayete göre Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişiler dalalette kalıyor ve onlar için bir veli mürşid bulunmuyor. Mürşide tabi olmayan dalalettedir.
18/KEHF-17: ...men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.