Târık bin Ziyâd bütün gemileri yaktırdı, sonra da askerlerine şöyle hitap etti:
– Ey mücahid kardeşlerim! Görüyorsunuz, arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Artık
geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp bu toprakları almadan başka çaremiz yoktur.
Ey askerlerim! Bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda, düşmana saldırıp,
hedefe varamaz isek, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesaret vermiş oluruz. Bunun
için muhakkak düşmanı yere sermemiz lazımdır. Biliyorum ölümden korkmazsınız! Fakat
ölmek çare değildir. Hedefimiz ölmek değil İslâm’ı yaymaktır.
Ey askerlerim! Benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlikeler, aynen benim için de geçerlidir.
Kendimi tehlikeden bertaraf edip, sizleri ölüm ile karşı karşıya getirmiş değilim.
Sıkıntılara, tehlikelere katlanmadan, rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara katlanın ki, sonunda
tatlı meyveleri toplayalım. Halifemiz, sizin yiğitliğinizi, kahramanlığınızı bildiği için, bu işle
vazifelendirdi.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak bütün müslümanlardan hayır dua alacaksınız.
Savaşta sizin önünüzde olacağım, bütün gücümle düşmana saldıracağım. Düşman
komutanını bizzat kendi elimle öldüreceğim, eğer hedefe varamadan şehid düşer isem,
hemen içinizden birini komutan tayin edin, sakın savaştan dönmeyin.
Târık bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklifte bulundu:
– Seni ve senin halkını İslâm’a davet ediyoruz. Müslüman olur iseniz kardeşimiz olursunuz,
bağrımıza basarız. Kabul etmez iseniz, cizye ve haraç vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu
da red eder iseniz, aramızı kılıç düzeltecektir.
Kral askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul etmedi. Müthiş bir savaş başladı.
Târık bin Ziyâd akıl almaz bir şekilde savaşıyordu. Çarpışa çarpışa kral Doderiche ulaştı.
Serî bir kılıç darbesiyle onu yere serdi.
Krallarının öldüğünü gören düşman askerleri şaşkın şekilde sağa-sola kaçmaya başladılar.
Mücahidler kısa bir zamanda, düşman askerlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler. Ve bir kısmını
da esir aldılar. Müslümanlar böylece 275 sene hüküm sürecekleri, İspanya’ya (Endülüs’e)
girmiş oldula. Burada Avrupalılara insanlığı, medeniyeti öğrettiler.