Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

<Mü'min Bir Ev Düşlüyorum> (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35

Peygamberler, hidayet yolunda insanlara karşı öncülük vazifesini yerine getirirken ilk etapta en yakınlarından işe başlamışlar. Onla-rın İslami bir şahsiyete sahip olmaları için azami bir gayret sarf etmişlerdir.

Kur'an-ı Kerim’de geçen kıssalara göz attığımızda hemen hemen her Peygamberin, öncelikle ailesi ve yakın akrabalarının hidayet nuruna erişmeleri için daha bir iştiyak içinde olduklarını görürüz.

Hz. İbrahim aleyhisselam, duasında oğlu Hz. İsmail aleyhisselam’ı kastederek: “Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl!” demiş, son-ra da tüm neslini niyazına katmıştır: “… neslimizden sana teslim olan bir ümmet çıkar!...” (Bakara: 128)

Hz. Nuh, tandır kaynayıp dağlar büyüklüğünde dalgalara ramak kal-mışken gemiye binmemekte direnen oğlunun helak olmaması için çırpın-mıştır: “…Ey oğulcuğum! Bizimle beraber sen de bin, kâfirlerle bera-ber olma!” (Hud: 42)

İslami bir toplum inşa edilirken ilk adres herkesin kendi evidir, kendi ailesidir. Tevhid mücadelesinde zaman zaman Firavun’a karşı zorluklar yaşayan Hz. Musa (as) ve Hz. Harun(as)’a, Cenab-ı ALLAH kurtuluş adresini göstermiştir: “…kavminiz için Mısır’da evler ha-zırlayın, evlerinizi namazgâh yapın ve namazı hakkıyla eda edin!..” (Yunus: 87)

Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam, aile, çocuk, ebeveyn ve ev-lat ilişkilerine özel bir önem vermiştir. Yeni doğan çocukların ku-lağına ezan okunmasını, güzel bir isim verilmesini, şefkat ve sevgi ile büyütülmesini, belli bir yaşa geldiğinde başta namaz olmak üzere İslami hassasiyetlere alıştırılmasını, eşler arasında sevgi eksenli bir aile hayatı kurulmasını tavsiye etmiş; salih eş, salih evlat vurgusunu ön planda tutmuştur.

İslami bir toplumun inşasında ilk adres evler olduğuna göre bazı sorularla kendimizi muhasebeye çekelim!

Günümüzde sokaklar, caddeler, okul çevresi ve sair mekânlar güven veriyor mu?

Anne ve babalar, “acaba!” endişesinden uzak bir şekilde gönül ra-hatlığıyla çocuklarını dışarıya gönderebiliyor mu?

Babanın yüreği dış çevreden emin mi?

Veya tersinden sorarsak:

Toplumun temel taşı olan ailede iç huzur var mı?

Anne ve babalar; “Çocuklarımızı İslami terbiye ile büyüttük. Bu konuda herhangi bir endişemiz yok!” diyebiliyorlar mı?..

Aslında zihinlerde bir endişe hâkim. Evler, toplumdan tedirgin… Toplumda derin bir çöküşün yaşandığı ve bu çöküşün evleri de içine çektiği kanaati yaygın.

Bu çöküşe karşı Mü’min evler hazırlanmalı. Peki, bu nasıl olacak? Doğrusu cevap kolay! Reçetesi belli: Evleri namazgâh edinmek. Ya da her eve bir kıble hassasiyeti kazandırmak. Elleri kaldırıp dünyayı arkaya alarak “ALLAHu Ekber” tekbiriyle Rabbin huzurunda el bağlamak ve secde secde boyun eğmek… Toplumsal çürümüşlüğün tiryakı ve kurtu-luş anahtarı bu namaz eyleminde yatıyor.

Mü’minin hayatı bir bütündür ve hayatının her alanında ALLAH (cc)’a kulluk bilinci hâkimdir. Oturduğu ev de Mü’minin hayatının bir parçasıdır. Mü’min orada da İslam’ın hayat düsturlarını pratiğe geçirmekle sorumludur. Dolayısıyla şeytanın saldırılarına karşı aile fertleri üzerinde koruyucu kalkanlar oluşturmalı, kalbin meyvesi ve göz aydınlığı olan çocuklar için dua ile birlikte fiili gayretlere başvurmalıdır.

Bunun için de:
ALLAH (cc)’a kulluk ahdinin yenilendiği namazlı bir ev ortamı,
İsraftan uzak, gösterişsiz sade bir ev düzeni,
Şefkat, sevgi ve merhametin hâkim olduğu bir ev ortamı,
Çocukların İslami bir kişilik kazandığı, belli bir yaşta namaz hassasiyetine eriştiği bir ev düzeni,
Kalbin tâ derinliklerinden çıkıp zikirlerin arşa yükseldiği bir ev ortamı,
Akrabalık haklarının gözetildiği, sıla-i rahmin önemsendiği bir ev düzeni,
Aile fertlerini korumak adına günah oklarına karşı siperlerin ha-zırlanmış olduğu bir ev ortamı,
Ve dua ikliminin manevi atmosferini teneffüs eden Mü’min bir ev düzeni kurulmalı.
Mekke devrinde İslam’ın da bir evi vardı: Dar’ül Erkam.

Şirk ve zulmün amansız kuşatmasına rağmen Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam bu evde eğitim ve terbiye ile büyük İslam toplumunun temellerini atmış ve İslam’ın geleceği için ilk İslam neslini yetiştirmiştir.

Her Mü’minin evi kendine has bir İslam kişiliğini yansıtır. Çocuk-ların dünyası orada şekillenmeye başlar. Eşler orada İslam’ın sevgi atmosferini solur. Bu açıdan evlerin İslami bir hüviyet kazanması için aile fertlerinin ruhlarını zehirleyen ortamdan sakınıp, ruhla-rını besleyen bir ortam hazırlamak gerek.

Öyle ki, Mü’min evlerde:
Babanın yaptığı İslami çalışmalara destek olacak evlatlar,
Evladın yaptığı İslami hizmetlere yardımcı olacak, onu o yolda ye-tiştirecek babalar,
Kulluk vazifelerini yerine getirmede ailesine kol kanat gerecek fedakâr ve iffetli anneler yetişmeli.
Dedim ya, Mü’min bir evi:
Küçük bir mescid,
Küçük bir zikirhane,
Küçük bir dershane,
Küçük bir mektep,
Küçük bir ilim evi
olarak düşlüyorum…


Hasan Kutulman
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Rabbım bızlere de böyle evler kurmayı nasip etsın ...
 

nuri sezer

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
yahu çok güzel bir paylaşım. ALLAH zatınızdan razı olsun....
insanın hayatını sürdürdüğü evini küçük bir zikirhane ve dersane küçük bir mescid ve ibadethaneye çevirebilmesi azımsanmayacak kadar önemlidir..
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
yahu çok güzel bir paylaşım. ALLAH zatınızdan razı olsun....
insanın hayatını sürdürdüğü evini küçük bir zikirhane ve dersane küçük bir mescid ve ibadethaneye çevirebilmesi azımsanmayacak kadar önemlidir..

:)amin inşallah gözlerine yorumuna saglık kardeşim rabbim senden de razı olsun inşallahB)
rabbimize emanetsin inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
B)<Mü'min Bir Ev Düşlüyorum>B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Evdeki Hayatı, Müslümanın Ne Kadar Müslüman Olduğunun Göstergesidir

Evlerimizi ihmal etmenin cezasını çekiyoruz. İşe evlerden başlamak gerekiyor. Evleri otel ve lokanta halinden çıkarıp nefsin hevâsını tatminden önce, ruhları doyurup huzura kavuşmanın yolu, evleri mescid ve mektebe dönüştürmekten geçiyor.

Yapılması gereken en önemli iş; okunmak, anlaşılmak ve kendisine uyulmak için gönderilmiş olan Kuran''a yönelmektir. Müslümanlar, işleri ne kadar yoğun ve şartlar ne kadar ağır olursa olsun Kuran''dan ve Kuran eğitiminden uzak kalamazlar; Kuran''ı hayatlarının dışına itemezler. Çocuklarının Kitapsız/Kur''an''sız yetiştirilmek istenmesine seyirci kalamazlar. Mekke''de Rasûlullah''ın temel kurumu, evler idi. Evlerimiz Dâru''l-Erkam, Dâru''l-İslâm olmalı, eğitim, öğretim ve örneklik kurumu haline gelmeli. Evimizde sinema havası değil, mescid havası esmeli. Evlerimiz, öncelikle kendimiz ve çocuklarımız için Kur''an Kursu, İslâm Okulu olmalıdır. Evine İslâm''ı hâkim kılamayan, sokağına, işine, toplumuna İslâm''ı hiç hâkim kılamaz. Evinde bu değişikliği yapamayan, bulunduğu semti ve yaşadığı ülkeyi hiç değiştiremez. "Bir toplum, kendini değiştirmedikçe Allah, onlarda bulunanı değiştirmez." (13/Ra''d, 11). Bu sünnetullahın nebevî ifadesi de şöyle: "Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz."

Çevre şartlarını bahane ederek "alternatif" isteyen kimseler için evlerini Kur''an okulu haline getirme gayreti, bir samimiyet testidir. Evlerden iyi alternatif mi olur? Ev, yöneticiliğin okulu olduğu gibi, İslâm''ı öğrenip öğreteceğimiz ve hâkim kılacağımız alanlardır, yani mescidlerimizdir, okullarımızdır, kalelerimizdir, cephelerimizdir. Evlerimizi, sadece kendi eş ve çocuklarımızın okulu haline getirmek bile dâvâ adamı için yeterli değildir. Evlerimizi cemaat çalışmalarına açmak zorundayız. Evlerimizi dâvet için bir üs, karantina ve güç depolama yerleri haline getirmeliyiz. Bunun yanında, sadece evlerle yetinmeyip temel kaynağımız Kur''an mesajına uygun cemaat evleri şeklinde kurumlar oluşturabilmenin, mevcutları bu yolda değerlendirmenin yolları mutlaka aranmalı ve bulunmalıdır.

İşte bu yozlaşma, evlerde daha net bir şekilde kendini gösteriyor. Mangalda kül bırakmayan nice dâva adamı, evinde dâva adına bir şey ortaya koyamıyor. Nice cemaat çalışmalarına katılan dâvâ adamının evine baktığınızda yanlış bir eve geldiğinizi sanırsınız. "Peygamberimiz bir gün evinize gelse!.." diye başlayan ve hepimizin nefis muhâsebesi yaparak kendimizi, evimizi sorgulamamız gerektiğini hatırlatan hayalî kıssa, hangimiz için geçerli değildir? Ashâbdan biri, sözgelimi zaman tünelinden geçerek dâva adamı gözüken nice insanın evine gelmiş olsa, bir mü''minin evine geldiğini kesinlikle kabul edemeyecektir. İşte onlardan biri, Allah rasûlü ile geçen o eşi bulunmaz ve her ânına bin can fedâ edilecek sohbetlerdeki melekleştiği havayı evinde birazcık az teneffüs edince, kendisinin münâfık olmasından endişe ediyordu.

Evet, toplumda dindar ve şuurlu kabul edilen nice Müslüman, sabah namazına hâlâ kalkamadığı için bir milyonun üzerinde satan kitaptan "sabah namazına nasıl kalkılacağının" ucuz formüllerini, hap gibi yutup otomatik çözümleri öğrenmeyi düşlüyor. Hanımı ile arasında kültürel uçurumlar her geçen yıl daha da artıyor. Çocukları sanki onun çocuğu değilmiş gibi yetişiyor. Dışarıda cemaat çalışmalarına katılan ve cemaat olmanın olmazsa olmaz önemini başkalarına bile anlatan beyimizin evinde herkes bireysel takılıyor, her fert özgürce kendi (hevâsının istikametindeki) hayatını yaşıyor. Aile bireyleri, sokaktaki insanlar gibi birbirine yabancı, duyarsız ve ilgisiz. Tebliğini evine yap(a)mayan insan, dışarıda yapsa ne kadar etkili olabilecektir? Topluma huzur getirecek mesajı bilen insanın, kendi evinde huzur hâkim değilse bunda bir yanlışlık var demektir.

Müslümanın aile yuvası; eğitim ocağı ve ibâdethane olması gerektiği gibi, aynı zamanda huzur evi ve çocuk yuvası da olmalıdır. Müslümanların evleri, hammadde halindeki küçük yavruların her yönden büyümesini sağlayan, onların şahsiyet sahibi bir insan, Allah''a kulluk bilincine ulaşan bir müslüman ve İslâm toplumunun sağlıklı bir üyesi olmaları için onları yetiştirip geliştiren bir fabrikadır. Daha doğrusu, böyle olmalıdır.


Ana-babalık, sadece çocuğun dünyevî, maddî ihtiyaçlarının karşılanması olarak görülmektedir. Eğitim ve yetiştirmede de dünyevî ölçüler ön plandadır: Çocuğun karnının doyurulması yeterlidir. Kafasını ve kalbini başkaları doldurabilir. Hatta neyle doldurulduğunu araştırmak; uğraşmayı, direkt ilgiyi istediğinden o da yapılmaz. Bu kadar iş-güç arasında ebeveyn çocuğuyla nasıl uğraşsın? Bu mantık, ucuzcu mantıktır, materyalist mantıktır. Sorumluluk bilinci değil; sorumsuzluk ve görev kaçkınlığı sırıtmaktadır bu anlayışta.
Hiçbir mamanın anne sütünün yerini tutamadığı gibi; hiçbir bakıcı ve eğitimci de annenin yerini asla tutamaz. Hiçbir çocuk okulu, adına anaokulu da dense, ananın evdeki okulunun benzeri olamaz. Kendi evlâdını anne ve babası kadar kimse sevemeyeceği, dünya ve âhiret geleceğini düşünemeyeceği için de, anne-baba gibi hoca ve öğretmen de bulunamaz.

Evlerde, müfredâtı önceden tesbit edilmiş, planlı, programlı dersler yapılabilir, kitap okuma saatleri düzenlenebilir. Bu derslerde, çocukların yaş ve seviyelerine göre, öncelikle inanç ve ahlâk eğitimleri, rûhî/psikolojik eğitimleri, zihnî eğitimleri verilebilir. Kendilerinden direkt sorumlu olduğu çocuklarına Kur''an ve zarûrî bilgiler ve şuur vermede zorlanan, bu konularda yetersizliğini fark eden ana-babalar, suçlarını kabullenip Allah''tan af dilemeliler. Sonra, kendilerine vekil olacak güzel kurum ve hayırlı insanları bulmalılar. Böyle kurum ve şahıslara emanet ederek işlerinin bitmeyeceğini de bilmeliler. Mümkün anne, ev işleri ve varsa küçük çocuklarıyla uğraştığı için akşama yorgun girmektedir. Baba, kapitalistçe iş şartlarının gerektirdiği gayr-i insanî ve tabii gayri İslâmî ortamda geçim temini için maddî ve mânevî olarak yıpranmakta, akşam sanki ölü gibi eve gelmektedir. Ama, bu zahmetlere sırf eşi ve çocukları için katlandığını söyleyen aile reisi, ehline karşı esas görevinin akşamdan sonra onların mânevî açlıklarını giderecek ortamlar hazırlamakla ve kocalığını hocalıkla ispatlamakla mümkün olduğunu unutmamalıdır. Tek dünyalı yaşamak çok daha zordur. İki kova suyu taşımak, bir kova suyu taşımaktan daha kolaydır. Tek kanatlı kuşun uçamayacağı gibi, sadece dünyayı düşünen ve dünyevî ihtiyaçları temin etmekle uğraşan kimse, başta evi ve ehli olmak üzere âhiret öncelikli sorumluluklarını kuşanan kimseden daha fazla yıpranacak, daha fazla yorulacaktır. Zorlukların yerini kolaylığın alması, yorgunluğun giderilmesi için en güzel yol, bir başka güzel işe geçip o faâliyetle dinlenmek ve Rabbe rağbet etmektir (bkz. 94/İnşirâh, 7-8). Müslüman açısından "boş kalmak, işlevsiz olmak" anlamında "tatil", sığınak değil; şeytânî bir tuzaktır. Şuurlu bir mü''min, "din"lenmeden dinlenemeyeceğini bilir. Evini kahve ve otel gibi görmez; esas ücreti bol mesainin evde başlayacağını unutmaz.

Çocuklar, evlerine geldiklerinde, okullarından ve çevreden aldığı fıtrata ters anlayış ve uygulamalardan, mânevî virüslerden zihin ve gönülleri tezkiye edilmelidir. Küfür ve şirk başta olmak üzere kötülüklerden, Allah''a isyan sayılacak davranışlardan, yalan ve hayâsızlık gibi her çeşit kötü alışkanlıklardan ve tiryakiliklerin her türünden koruma faâliyetleri yapılmalı, çocukları doğru ve faydalı kaynaklarla temasa geçirmelidir. Maalesef, babalar için çoğunlukla kahve ve otel görevi üstlenen evler, çocuklar için de internet kafe ya da bir sinema görünümündedir.

Evlerde her şeyden önce Kur''an''ın, namazın sevdirilmesine de katkısı olacak İslâm akaidi yaş ve seviyeler dikkate alınarak verilmelidir. Okullarda, sokaklarda, televizyon ve internetlerde öğretilen ve sevdirilen şeyler evlerde gözden geçirilmeli, yanlışlar tashih edilmeli, küfür ve şirk mikropları bünyede iyice büyüyüp yerleşmeden temizlenmelidir.

Mekke döneminde, İslâm''ın tebliği ve hâkimiyetine yönelik faâliyet alanı olarak tek kurum vardı: "Erkam''ın evi." Bu ev, tüm fonksiyonlarıyla mescit ve mektep görevi yapıyordu. Kâfirlerin müdâhalesinden, hatta bilgi ve kontrolünden tümüyle uzak bu özgür kurum, insanı hem nefsinin hevâsına kul olmaktan ve hem de değişik tâğutların kulu-kölesi haline gelmekten koruyan bir kale idi.

Mescid, sadece ma''bed görevini yerine getirip dünyevî hayatla bağlarını kesen laik kurum değildir. Asr-ı saâdet örneğindeki mescid, şu fonksiyonları da görür: Eğitim-öğretim kurumu ve kültür merkezi, kütüphane, cihad karargâhı, irşad yeri, buluşma ve görüşme mekânıdır mescid. Nikâh ve düğün salonudur, misafirhanedir, spor merkezidir, istişâre ve organizasyon meclisidir. O yüzden câhiliyye döneminde mescid haline getirilmesi gereken evlerin de bu özelliklere sahip olması, ya da tüm bu görevleri yerine getirecek "dâru''l-erkam" tipli cemaat evlerinin, vakıf ve derneklerin -tümüyle tâğûtî özelliklerden bağımsız ve özgür olma şartıyla- oluşturulması gerekmektedir.
Hem Firavunlar çağında, hem Mekke döneminde müslümanlar, evlerini ihyâ etmeleri ve evlerinin kendilerini ve çevrelerini ihyâ etmesi için oraları Allah''ın evi haline getirmeleri Kur''ânî bir gereklilik ve nebevî bir tavır olmaktadır.

Bunca şikâyet edilecek ortam, bizim ellerimizle yaptıklarımızın uhrevî cezâsının dünyevî avansıdır. Kendimizi kaybetmeye başladığımız, nesillerimizi kaybettiğimizden belli. Evlerimizi ihmal etmenin cezâsını çekiyoruz. Demek ki, işe evden başlamak gerekiyor. Evlere kapanıp o mekânları mezar haline getirmenin tam zıddıdır bu.

Kitle imhâ silâhlarıyla evlerimiz devamlı bombardımana tâbi tutulmakta, evler işgale uğramakta, evlerin kıblesini televizyonlar tâyin etmektedir. Müslümanların evleri, mescide ve okula hiç benzemiyor. Çağdaş evler, daha çok sinemaya, gazinoya, stadyuma, kahveye, otel ve lokantaya benziyor. Herhangi bir sahâbînin evi ile günümüzdeki müslümanın evi o kadar farklı ki… Günümüzdeki bir müslümanın evi ile bir kâfirinkini ayırt etmek ise çok mu çok zor. Bu kadar yabancı işgalin içinde aile bireylerinin birbirleriyle sağlıklı iletişim içinde olabilecekleri mümkün mü? Bilgisayarın başında binlerce kilometre uzaktakilerle kolayca iletişim kurabilen insan, ev içindeki yakınlarıyla devamlı uzaklaşmakta. Kendisiyle birlikte ateşten koruması gereken evlâdını başkalarına havâle ederek sorumluluktan kurtulacağını düşünüyor analar, babalar. Canavarın eline teslim edilen kuzu türünden, çocuğunu kimlerin eline bıraktığını bile düşünmüyor.

Evlerimiz, çocuklarımızı toplum hayatına hazırlayan, toplumdaki küfürden ve şirkten etkilenmeyecek şekilde onları tevhidî özelliklerle şuurlandıran; sevgi, saygı, şefkat, fedakârlık ve birlik yuvası haline gelmelidir. Aile yuvası okuldur, mesciddir; huzur evi ve çocuk yuvasıdır. Hammadde halindeki küçük yavruların her yönden büyümesini sağlayan, onların şahsiyet sahibi bir insan, Allah''a kulluk bilincine ulaşan bir müslüman ve İslâm toplumunun sağlıklı bir üyesi olmaları için onları yetiştirip geliştiren bir fabrikadır. Daha doğrusu, böyle olmalıdır.

Evlerinde İslâm''ı hâkim kılamayanların; sokaklarını, işyerlerini, toplum ve devletlerini hayra doğru değiştirip dönüştürmeleri beklenemez. Toplumu İslâmlaştırmanın, saâdeti bu asra taşıyıp İslâmî toplum oluşturmanın küçük örneği ve aşaması ev hayatıdır. Ev hayatı, erkek için yöneticilik okuludur; Erkek; liderliği, otoriteyi, disiplini, mes'' ûliyeti, emânete riâyeti, haklara saygıyı, cemaate imamlığı en iyi şekilde uygulamalı olarak evinde öğrenir. Kadınıyla erkeğiyle fedâkârlığın, karşılık beklemeden vermenin, merhametin, sabrın, ahlâk güzelliğinin öğrenildiği bir okul olmalıdır aile yuvası.
İslâm''ın aile anlayışında, normal şartlarda kadının başlıca görev ve meşguliyet alanı evidir. Bu durum, prensip olarak çocukların ihmal edilmesini büyük ölçüde önlemektedir. Çocuklara sevgi ve yetiştirme yönünden daha fazla vakit ayırması gereken anne olmakla birlikte, babanın sorumluluğu da, anneden daha az değildir. Baba, çocuklarının ve onların müslümanca yetişmesinin; işinden ve dünyevî meşguliyetlerinden çok daha önemli olduğunu davranışlarıyla ispatlamalıdır.

Okullardan şikâyetçiyiz. Okulların câhilî eğitim verdiğinin, ders kitaplarının eksik ve yanlışlıklarının farkındayız. Ama yeterli alternatifler üretmiyoruz, imkânsızlıktan değil, isteksizlikten. Çünkü imanı olanın imkânı da vardır. Müslüman, çevre şartlarını aşamayan, zamanın çocuğu, şartların mahkûmu değildir, olamaz. Samimi ise, mutlaka alternatifler bulacak, kendisi gibi düşünen insanlarla bu konuda da yardımlaşacaktır.
Hz. Âişe''ler, Ümmü Seleme''ler, Fâtıma ve Zeyneb''ler nerede, hangi okulda yetişti? Onların önce babaları, sonra kocaları hocaları idi. Eski âlimlerin biyografilerini öğrendiğimizde, hemen hepsinin ilk hocalarının babaları olduğunu görüyoruz.

Evler, sadece çocukların değil; anne ve babanın da okuludur. Ama ana-babaları yetiştiren ehil ve emin yerlere büyük ihtiyaç vardır. Müslüman cemaat ve teşkilâtlara düşen önemli bir görev, çocuklardan önce ana-babaları yetiştirmek olmalıdır. Evlilik ve ana-baba okulları açmalı, geliştirmelidirler. Eğer baba evinde ve evlilik öncesinde anne adayı, kendini yeterince yetiştirmediyse, evlilikten sonra sorumluluk kocaya âittir. Zarûri olan hususları ya bizzat kocası öğretecek, ya da öğrenmesine imkân ve fırsatlar oluşturacaktır.

Müslümanlar, hayata ve hayattaki her şeye müslümanca bakabilmelidir. Çünkü İslâm, hayatımızın vazgeçilmez bile olsa bir parçası değil; hayatımızın kendisidir, yaşantımızın bütünüdür. Evdeki hayatımızla, iş hayatımızla, sokaktaki tavır ve bakışlarımla, TV, internet karşısındaki konumumuzla bir bütündür İslâm. Kitab''ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmenin yansıması olan farklı mekânlarda farklı bir yaşayışın cezası, dünya hayatında rezillik ve rüsvaylıktır (2/Bakara, 85). İnancımızın, düşüncemizin, duygularımızın, davranışlarımızın, eğitimimizin, hayat görüşümüzün iş ve ev hayatımızın tümünü kuşatan ilkeler bütünüdür İslâm (6/En''âm, 162). Müslüman da bu ilkelere severek, isteyerek teslim olan ve bunları hayatına geçiren, daha doğrusu hayatının bunlarla hayat olduğu bilinciyle yaşayandır (Bkz. 8/Enfâl, 24). Yoksa Allah ve Rasûlünün belirlediği bu ilkelerin dışında bir seçeneği, tercih ve özgürlüğü yoktur müslümanın (33/Ahzab, 36). Tabii, evdeki özel hayatımız da O''nun çizdiği hudut dışına çıkmayacak, O''nun rızâsı istikametinde evde ve her yerde müslümanca güzellikler sergilememiz gerekecektir.

"Âyinesi iştir (ev hayatıdır) kişinin, lâfa bakılmaz." "Rabbimiz! Bizi kâfirler için bir fitne kılma." (60/Mümtehine, 5) Yârabbi, Sen bizi İslâm''ı lâyıkınca yaşamama bedbahtlığına düşürme ki, kâfirlere fitne vâsıtası olmayalım; "bunların elinde de hak mı olurmuş" deyip de Senin yolundan yüz çevirmesinler.

AHMED KALKAN

 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleykum canım ablam bu çok degerli paylaşımın için teşekkür ediyorumB) emeğine yüreğine saglık rabbim senden razı olsun inşallah
rabbimize emanetsin inşallah ablacım
selam dua ve muhabbetle
<<B)>>
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
güzel paylaşımlarınız için Allah Razı olsun.Böyle ev ortamı oluşturmayı rabbim nasip etsin bizlere inşallah.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt