Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mücadele suresi ve kadın tasavvurumuz (1 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Kur’an’da “kadınlar” (en-nisâ’) adında bir sure var, bunu çoğu kimse biliyor. Fakat Kur’an’da, “Hakkını Arayan Kadın” veya “Hakkını almak için mücadele eden kadın” adında bir sure olduğunu kaç kişi biliyor?

Evet, Mücadile suresinden söz ediyorum. Sure Türkiye’de daha çok Mücadele (tartışma) adıyla şöhret bulmuş olsa da, surenin iç bağlamının desteklediği adı Mücadile.

Sureye adını veren olayın konusu, İslam öncesi dönemde kadına yönelik haksız uygulamalardan biri olan “zıhar”. “Sırt” anlamına gelen zahr’dan türetilmiş olan zıhar, bir erkeğin eşine “Artık senin sırtın bana annemin sırtı gibidir” diyerek onu kendisine haram kılması. Bunun bizdeki karşılığı “Anam avradım olsun” çirkin ve cahilce lafıdır.

Zıhar ilk bakışta bir “boşama” türü gibi görünüyor. Fakat olayın başkahramanı Sare’nin de isabetle teşhis ettiği bir bu bir boşama değil, cahiliyye erkeğinin artık işe yaramaz olduğu zalimce düşüncesinden yola çıkarak ondan kurtulmak için icat edilmiş hileli bir yöntem. Bu yolla eşinden kurtulan adam, ona karşı kocalık sorumluluklarının tamamından sıyrılıyordu. Kadın başkasıyla da evlenemiyordu. Zira çevre onu, hala filancanın karısı sayıyordu.

Yani zıhar, kadını erkeğin “kölesi” etme aracı olarak kullanılıyordu. Zaten kefaret için şart koşulan üç unsurdan ilkinin “köle azadı” olmasının altında yatan derin sebep de bizce buydu. Tahminimiz o ki zıhar, fuhuş sektörünün kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Bu şekilde sokağa atılan bir kadın hayatını nasıl idame ettirecekti? Belki hürlerin köleleştirilme sebepleri içine, zıhar yoluyla sokağa terk edilen kadınları da eklemek gerek.

Hicretin 4. yılının sonunda veya 5. yılının başında Medine’de bir “zıhar” olayı yaşandı. Zıhar yapan kişi Evs b. Samit idi. Hayatının büyük bir kısmını birlikte geçirdiği hayat arkadaşı Havle bt. Sa’lebe’ye zıhar yapmış ve “Sen bana anam gibisin” demişti. Bunu demiş demesine, fakat daha sonra dönüp onunla beraber olmak istemişti.

Hukuksuzluk döneminde (Cahiliyye) olsa, kadının gideceği bir merci yoktu. Dolayısıyla kocası ne derse boyun eğecekti. Fakat artık orası eski “Yesrib” değil, ed-Din’in hukukunu hakim kılan bir “deyyan”ın olduğu Medine idi. Havle “hadi, gel” diyen kocasına “hayır” dedi; “Sen bana zıhar yaptın; git Rasulullah’a danış öyle gel” dedi. Evs “Ben bu konuyu Nebi’ye iletmekten utanırım” dedi. Havle, “Sen iletemezsen ben iletirim” dedi.

Buraya noktalı virgül koyalım: ALLAH Rasulü’nün yetiştirdiği neslin özgüvenine bakar mısınız? Mağdur olduğunu düşünen bir kadın, kendisine haksızlık yaptığına inandığı eşine karşı hakkını savunuyor. Bunun için aynı zamanda devlet başkanı olan Rasulullah’a gidiyor. Rasulullah’la aralarında şu diyalog geçiyor:

—Ya Rasulallah! Gençtim, güzeldim, alımlıydım. Saçımı süpürge ettim, ona çocuklar doğurdum. Şimdi karnım sarktı, yaşım ilerledi, sağlığım bozuldu. Genç ve güzelken sevgilisiydim, şimdi “anası” oldum.

—Sen ona haram olmuşsun!

—Vallahi beni boşamadı ya Rasulallah!

—Haram olmuşsun. Bu konuda (farklı) bir şey inmedi!

—Bir daha bak kurban olayım ya Rasulallah.

—Benim kendi görüşüm böyle (yapacak bir şey yok).

—Ama ya Rasulallah! Bana muhtaç küçük bir yavrum var. Ona bıraksam bakamaz, telef olur; ben alsam doyuramam, aç kalır…

—…

Rasulullah susmuştur. Havle o noktada ellerini ve yaşlı gözlerini göğe kaldırır: “Halimi sana havale ediyorum ALLAH’ım! Yalnız sana!..”

Ve göklerin kapısı açılır, Mücadile suresinin ilk ayetleri gelir:

“Doğrusu ALLAH, kocası hakkında seninle tartışan ve (nihayet) ALLAH’a havale eden kadının başvurusunu kabul etmiştir; zira ALLAH ikiniz arasında geçen konuşmayı işitiyordu: Çünkü ALLAH her şeyi işitendir, her şeyi görendir. İçinizden “Sen bana annem kadar haramsın” diyerek eşlerinden ayrılanlara gelince; o kadınlar asla anneleri olamaz; onların anneleri yalnızca kendilerini doğuranlardır; ve şüphesiz onlar mantıksız. Dahası düzme koşma bir laf söylüyorlar. Ama şüphesiz ALLAH çok affeden, çok bağışlayandır.” (58:1-2)

Ayetin devamında bu cürmün kefaretini beyan eden ayet gelir. Nebi, Sare’nin kocası Evs’i çağırır:

—Bir köle azad etmeye gücün var mı?

—Vallah ya Rasulallah, malımın hepsi bir köle etmez!

—Peki, iki ay peş peşe oruç tutabilir misin?

—Vallahi üç öğün yemesem gözümün feri kaçar, dizimin bağı çözülür.

—Peki 60 fakiri doyurabilir misin?

—Vallahi yok, ama siz yardım ederseniz doyururum.

—(ALLAH Rasulü katıla katıla gülmektedir) Ben sana 15 ölçek yardım ederim ve bereketi için de dua ederim.

Kadını şehvetperest sokak erkeğinin maskarası haline getiren modern cinnet kadına ne kattı? Hiçbir şey. Aksine onu kadınlığından utanır hale getirdi. Kadın kadınlığından utanmaya başlayınca, kendine yabancılaştı ve kendini bilmez erkeklerin maskarası oldu.

Vahiyden alınacak çok ders var.
mustafa islam oğlu
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Kadın konusunda altın kelime: Denge


. .

Kur'an, birbirini tamamlayan çiftlerden söz ederken "zevc" terimini kullanır. Tabiatıyla bu terim, çekirdek aileyi oluşturan eşlerden söz edilirken de kullanılır.

Meselâ, elinize Arap dilinin dev dil ansiklopedisi olan Lisanu'l-Arab'ı alıp da "zevc" maddesine bakarsanız, bu kelimenin içerisinde kullanıldığı birkaç örnek cümlenin başında şu cümlenin geldiğini görürsünüz: "Zevcâ na'lin: ayakkabının iki eşi..."

Adlandırılan bir nesne (müsemma), adının (isim) anlamını ancak bu kadar güzel karşılayabilir.

Kadın ve erkekten oluşan eşleri, bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; "Kadın mı üstün, erkek mi üstün?" gibi bir soru, hâlâ size anlamlı geliyor mu?

Bu soruyu, büyük dilci İbn Manzur'un örneğine taşırsak: "Ayakkabının sağ teki mi solundan üstün, sol teki mi sağından?" diye sormaktan ne farkı var?

İsterseniz deneyin. Sol ayakkabıyı sağ ayağa, ya da sağ ayakkabıyı sola giyin. Bu durumda hem ayağa hem de ayakkabıya zulmetmiş olursunuz. Bunların birbirlerine üstünlük iddiası, sadece anlamsız değil, aynı zamanda komik kaçar.

Evet, yan yana koyduğumuzda "eşittirler." Eşitten de öte "eştirler." Fakat bu eşler birbirine eşit olsa da birbirinin "tıpkısı" ve "aynısı" değillerdir. Eşler arasındaki eşitlik, "farklılık" zemini üzerinde boy veren bir eşitliktir. Farklıdırlar; birbirinin yerini tutmayan, fakat birbirini tamamlayan eşitlerdir.

Tıpkı ayakkabı örneğimizde olduğu gibi, erkek ve kadın da birbirinin yerini tutmayan, birbirini tamamlayan "eş" ve "eşit"lerdir. Kadını erkekleştirmeye çalışırsanız, tıpkı sağ ayakkabıyı sol ayağa giymek gibi hem kadına hem de erkeğe zulüm etmiş olursunuz. Erkeği kadınlaştırırsanız da öyle.

Övünmek ya da dövünmek; ama niçin?

Bu tartışma kendisiyle kavgalı insanların tartışmasıdır. Kimse dünyaya gelirken cinsiyetini kendisi (ya da anne-babası) tercih etmez. Bu tercihi Yaratan yapmıştır. Kadın ya da erkek, insana düşen varoluşunu kabullenmektir. Ancak böyle yaparsa kendisiyle barışık ve tanışık olur. Doğasıyla kavgalı olan bir insan, Rabb'iyle, çevresiyle ve eşya ile de doğru ilişkisi kuramaz.

Kadın ya da erkek olmak övünülecek ya da dövünülecek bir şey değildir. Aslında, kişinin kendi dahlinin olmadığı şeylerle övünmesi ahmaklığına delalet eder. Bir ırka, bir soya, bir boya, bir coğrafyaya, bir aileye mensup olmak da böyledir. Bunlar merdud asabiyetlerdir ve bu anlamda ilk ırkçı ve dahi materyalist Şeytan'dır. Adem'i anlamak yerine, kendi tercihi olmayan hammaddesiyle övünmeye kalktı ve materyalini üstünlük ölçüsü zannetti.

"Ben ondan üstünüm; çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın!"

Kur'an, "Sizin en üstün olanınız, en müttaki olanınızdır" derken; insana, Şeytan'ın gör dediği yerden değil, ALLAH'ın gör dediği yerden bakmayı öğretiyordu.

Şeytan'ınki tam da "bizden olsun da çamurdan olsun" mantığıydı. "Erkek olsun da çamurdan olsun" ya da "Kadın olsun da çamurdan olsun" mantığının, bundan farkı ne?

Olayı "kadın sorunu" olarak ortaya koymak yanlış, olay "insan sorunu"dur. İnsan kumaşının kalitesi düşükse bunun suçunu cinsler birbiri üzerine atamaz. Hayatın kalitesini artırmak her iki cinsin yaratılışlarına en uygun rolleri, yani kendi rollerini iyi oynamaktan geçiyor.

Evlenecek çiftler, doğru bir bakışaçısı geliştiremeyince tercihlerini yamuk bakışaçıları belirliyor. İlk insandan beri genel eğilimdir. Erkek güzellik, kadın güç arar. Aslında ikisi de, çoğunlukla farkında olmadan, kendinde eksik olduğunu sandığı bir şeyi karşı cinste aramaktadır. Doğru şeyler aramak için doğru yerden bakmak gerek.

Ne kadar hak o kadar sorumluluk

Vareden, insan neslinin devamını sağlamak ve mutluluğu kazanmak için her iki cinse de maddi ve manevi, fizyolojik ve psikolojik farklılıklar ve özellikler vermiştir. Bunlar sonradan kazanılan değil, doğuştan getirilen özellik ve farklılıklardır.

Bu farklılıklar, karşıt cinslerin birbirlerine tahakküm kurmaları için verilmemiştir. Aksine, sahip oldukları değerleri birleştirerek mutluluğun harcını birlikte karmaları için verilmiştir. Çünkü hayatı inşa ile görevlendirilen insanoğlu, bu yükümlülüğünü kadınlar ve erkekler olarak ancak işbirliği, güç ve yetenek ortaklığı sayesinde başarabilir.

Bu inşanın tarafları arasında, haklar ve sorumluluklar paylaşılmıştır. Eğer bu paylaşım "Tüm haklar sınırsız ve sorumsuz olarak erkeğin, tüm sorumluluklar da kadının" şeklindeyse (ya da tam tersiyse), bu durumda son sözü Kur'an söylesin: "Bu ne berbat taksim böyle" (53.22) Ya da şairin dediğini hatırlatmaktan başka yapacak bir şey yok: "Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa."

Doğrusu, eşitlik oran eşitliği değil Kur'anî terimle "kıst" eşitliğidir ve adil olan da budur. Ne kadar sorumluluk o kadar hak, ne kadar hak o kadar sorumluluk.

Aslında Kur'an, kadın ve erkeğin birbirleri üzerindeki hak ve sorumlulukları üzerinde dururken, bu adaleti muhteşem bir biçimde formüle etmiştir:

"Kadınların kocaları üzerindeki hakları, kocaların onlar üzerindeki haklarına eşittir."(2.228)

Yok yok, Bektaşi değilim; ayetin devamını da biliyorum. Ne diyor devamında: "Ancak erkekler, bu konuda kadınlar üzerine bir derece öncelik sahibidirler."

Ayeti çala kalem "Erkekler kadınlardan bir derece üstündürler" diye çevirmedim. Çünkü ayet boşanmış ailelerle ilgilidir. Boşayan koca şüreç içerisinde geri dönmek istese de, kadının kocasının bu talebini reddetme hakkı vardır. Fakat ortada çocuk da varsa, boşanmanın iptali konusunda kocaya rüçhan hakkı tanınmıştır ki, bu da kocaya ait olan nafaka sorumluluğunun getirdiği adil bir haktır.

Özetle; kadın bir sorun değildi, onu erkekler sorun haline getirdi. Şimdi de tersi olmasın. Sorunumuz ortaktır: İnsan sorunu.
mustafa islamoglu
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm kardeşim.
Emeğinize sağlık.. Faydalı bir paylaşımdı.. İstifadeli kılsın Mevla c.c inşallah..
Nimet-i İslam ile müşerref olan kadının hakları her iki surede de o kadar güzel anlatılmış ki..Modern cahiliye hala bu gelişmeleri, kadının aleyhinde göstermeye çalışma demagojisinden ve saplantısından kurtulamıyor.. Ve bir cahiliye adeti daha, bu sure ile imha ediliyor.. İslam'ın insana biçtiği değeri en güzel şekilde idrak edenlerden oluruz inşallah..
Allah c.c razı olsun kardeşim.Selam ve Dua ile.

 

nuri sezer

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
VAKTİLEYL KARDEŞİMİZDEN ALLAH RAZI OLSUN....ESASEN BEN İLAHİYAT 4. SINIFTA OLMAMA RAĞMEN BU ZIHAR MEVZUUNA (gerçi hiç dikkatimi celbetmemişti) bir anlam veremiyordum ..demekki cahiliyede türemiş uyanıklıkmış...insanlar eşlerine nasıl böyle bir hitabta bulunurlar,bu da üzücü bir durum....İNŞAALLAH KÜRE-İ ARZDA BU TİP İNSANLAR KALMAMIŞTIR.............
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt