MÜ�MİNİN FİRÂSETİ
�Hâce Mevdûd-i Çeştî�, kendi talebesiyle,
Bir gün, �Belh�ten çıktılar yolculuk gâyesiyle.
�Buhârâ�ya gitmekti bu yolculukta niyet.
Bir nehir kıyısına ulaştılar nihâyet.
Baktılar ki nehirde, tek kayık çalışıyor.
İnsanları karşıya, ücret ile taşıyor.
Lâkin Hâce Mevdûd�un, hem de talebesinin,
Yanlarında, hiç para yok idi o gün için.
Söylediler ise de bunu o kayıkçıya,
Dedi: �Ücret almadan, geçiremem karşıya.�
O zaman Hâce Mevdûd, nehre doğru giderek,
Talebesine dahî �Tâkîb edin!� diyerek,
Çok kısa bir zamanda, o ve talebeleri,
�Yürümek� sûretiyle, geçtiler hepsi nehri.
Az sonra kayıkçı da, karşıya geçtiğinde,
Onları orda görüp, kaldı hayret içinde.
Pek çok özür diledi Hakk�ın bu velîsinden.
Ellerini öperek, oldu talebesinden,
Oradan, yollarına ettiler yine devam.
Nihâyet Buhârâ�da, yolculuk oldu tamam.
Orada Hâce Mevdûd, bir bayram sabahında,
�Hâce Abdülhâlık-ı Goncdüvânî� adında,
Bir �Allah adamı�yle sohbet ederlerdi ki,
O an, zâhid kılıklı biri girdi içeri.
Sırtında eski hırka, omuzunda seccâde.
Ve elinde tesbihle giriverdi bu halde.
Sahte bir tevâzûyla oturup aynı minvâl,
Hâce Abdülhâlık�a eyledi şöyle suâl:
�Firâset-i mü�minden sakının ey insanlar!
Zîrâ o, Rabbimizin nûruyla eder nazar�.
........
�Hâce Mevdûd-i Çeştî�, kendi talebesiyle,
Bir gün, �Belh�ten çıktılar yolculuk gâyesiyle.
�Buhârâ�ya gitmekti bu yolculukta niyet.
Bir nehir kıyısına ulaştılar nihâyet.
Baktılar ki nehirde, tek kayık çalışıyor.
İnsanları karşıya, ücret ile taşıyor.
Lâkin Hâce Mevdûd�un, hem de talebesinin,
Yanlarında, hiç para yok idi o gün için.
Söylediler ise de bunu o kayıkçıya,
Dedi: �Ücret almadan, geçiremem karşıya.�
O zaman Hâce Mevdûd, nehre doğru giderek,
Talebesine dahî �Tâkîb edin!� diyerek,
Çok kısa bir zamanda, o ve talebeleri,
�Yürümek� sûretiyle, geçtiler hepsi nehri.
Az sonra kayıkçı da, karşıya geçtiğinde,
Onları orda görüp, kaldı hayret içinde.
Pek çok özür diledi Hakk�ın bu velîsinden.
Ellerini öperek, oldu talebesinden,
Oradan, yollarına ettiler yine devam.
Nihâyet Buhârâ�da, yolculuk oldu tamam.
Orada Hâce Mevdûd, bir bayram sabahında,
�Hâce Abdülhâlık-ı Goncdüvânî� adında,
Bir �Allah adamı�yle sohbet ederlerdi ki,
O an, zâhid kılıklı biri girdi içeri.
Sırtında eski hırka, omuzunda seccâde.
Ve elinde tesbihle giriverdi bu halde.
Sahte bir tevâzûyla oturup aynı minvâl,
Hâce Abdülhâlık�a eyledi şöyle suâl:
�Firâset-i mü�minden sakının ey insanlar!
Zîrâ o, Rabbimizin nûruyla eder nazar�.
........